Jeonghan son birkaç gündür her sabah bu gizemli fırın paketiyle güne başlıyordu işe. Başta Mingyu’nun onunla dalga geçtiğini düşünmüştü ancak gerçekleri öğrenmek için yayın binasının yanındaki fırına gitti. Her gün ona güzel paketleri getiren çalışan ona gülümsedi.
“Hoş geldiniz.”
Yayın binasının yanında olmasından dolayı fazlasıyla içli dışlı oldukları bir dükkandı. Bazen Mingyu ile öğle aralarını burada yiyordu. Bu yüzden tüm fırın yayın çalışanlarını, yayın çalışanları da onları tanıyordu.
“Bana paketleri getiren sendin değil mi?”
Çocuk olumlu anlamda kafasını salladı. Tüm yayını tanıdığı için eğer Mingyu malı ona şaka yapıyorsa kolaylıkla ortaya çıkacaktı ve onun ağzına tükürecekti.
“Paketleri getirein kim olduğunu soracaktım. Kim gönderdiğini bilmiyorum. Başta bir yanlışlık olduğunu düşünmüştüm ancak her gün getiriyorsun.”
Dediklerine şaşırmış gibi bir hali vardı. Tezgahın kenarından duran paketi çıkardı.
“Kim olduğunu ben de bilmiyorum. Sizin binadan biri değildi. Yüzünde maskesi olmasına rağmen yabancıydı. Geçenlerde yüklü bir para bırakıp her sabah bu paketlerden sana getirmemi istedi. Teşekkür amaçlıymış.”
Biri neden teşekkür ediyordu ona? Jeonghan herhangi bir şekilde son haftalarda bir iyilik yapıp yapmadığını düşündü ancak hayır, kimseye bir yardımı dokunmamıştı. Yayın binası dışında tanıdığı çok insan da yoktu. Bu rahatsız edici bir hal almıştı.
“Bir daha getirme paketleri bana. İhtiyacı olan bir yere götür. Tekrar gelirse isimsiz bir şekilde teşekkür etmesinden rahatsız olduğumu belirt lütfen.”
Ofise çıktığında aklı halen paketlere takılmıştı. Umarım sadece hatırlamadığı bir iyiliğin karşılığı olurdu zira bir yanlışlık yüzünden tüm o yiyeceklerin parası cebinden çıksın istemiyordu. Masasının başına geçtiğinde Mingyu şaşkınca ona baktı.
“Senin burada ne işin var!”
Kendi iş yerine geldiği için ilk defa hesap soruluyordu. Tabiki de burada olacaktı, ne zırvalıyordu?
“Yayınladığın yazı büyük ilgi görmüş şef seni tebrik edecekti ama geç kaldın! Çabuk git yanına!”
Jeonghan içinden kendine sövmek üzereydi. Neden talihi bir kez olsun yüzüne gülmüyordu ki. Aceleyle üzerindeki ceketi masaya atıp ofise koştu. Wonwoo ona olumsuz anlamda kafa salladı. Bu artık çok geç deme şekliydi. Ağlamamak için kendisini zor tutarak içeri girdi.
“Şefim beni çağırmışsınız.”
Yüzünün alışık olduğu kırmızısını görünce içinden paketi gönderen kişi herkimse ona küfretti.
“Bir daha seni asla tebrik etmek için çağırmayacağım Jeonghan. Övgü almamak için her şeyi yapıyor gibisin.”
Özür dilemek için eğildi ve kovulmadığı için bir kez daha şükretti. Kesinlikle evine kocaman bir alarm taktıracaktı ve işten önce hiçbir yere uğramayacaktı. Hatta kahvaltı yapmayacaktı. Gerçi onu yapmıyordu zaten.
“Neyse, son yayınladığımız yazı baya ilgi görmüş. Okuyucular Scoups cinayetleri ile ilgili yeni şeyler istiyorlar. Bu yüzden haftaya kadar yeni bir çalışma daha yapmanı istiyorum.”
Jeonghan aldığı yeni görev için cinayetlerle alakalı yapılan haberleri ve bilgileri toparlamaya başladı. Kendisi ve diğer yayın kuruluşlarında yapılan her şeyi toparlayıp bir dosya haline getirdi. Bunu üzerine çalışması uzun süreceğini biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallin' Flower | Jeongcheol
FanfictionJeonghan pek de başarılı götüremediği gazeticilik hayatında en büyük derdi şeften azar yememektir. Ta ki bir seri katilden not alana kadar...