İnsanlar korkuyla daldıkları derinliklerinde bilinçaltları onlara yaşadıklarına yüzlerine çarpar gibi kötü şeyler gösterirdi. Jeonghan öyle bir şey görmeyi çok isterdi ancak bilinçaltı durumun korkunçluğu karşısında şaşkın kalmışçasına derin uykusunda onu bir başına bırakmıştı. Yine de bu derin uyku gözlerini aydınlık bir odaya açtı.
Jeonghan gözlerini ilk açtığında gördüğü şey bembeyaz bir tavandı. Kendi evinin tavanı değildi. Bildiği bir yer olmadığı kesindi. Tüm düşünceler ışık hızında onu ele geçirirken tüm bedenini gıdıklayan narin bir şey ile çevriliydi.
Bomboş bir odada yerde yatıyordu. Etrafı çiçeklerle kaplıydı karnının üzerinde usulca uzanan ellerinde dikeni eline batmış kuru bir gül vardı.
O an öldüğüne yemin edebilirdi. Ruhunun bedeninden ayrıldığını ve ona bu görüntüyü gösterdiğini düşünecek kadar korku içerisindeydi. Hayır, yaşıyordu. Ayağa kalktığında ise yerde çiçeklerin yayılış şekliyle kendi bedeninin kalıbı duruyordu.
Bu o katillerdi. Onu yakalamışlardı ancak neden yaşıyordu Jeonghan? Neden dışarıda bir yerde değilde bir odanın içindeydi. Elini kanatan kuru gülün kurumaktan iğneleşemiş dikenine batırılmış ufak bir not vardı. Tıpkı diğer kurbanlarda olduğu gibi bir notla ve çiçeklerle süslenmişti. Peki ya neden yaşıyordu? Tek eksiği haber küpürüydü. Notu aldı eline aynı el yazısını görmek için.
Seni öldürmek istiyorlar. Diğerleri gibi acısız bir ölüm bahşetmeyecekler. Bu yüzden git buralardan. Bu son uyarı. Sonraki seferde bedenin bu çiçeklerin arasındayken ruhun seni terk eder. En afilli ölüm seni bulur.
Scoups.Ona kendi yazısından gönderme yapmıştı. Jeonghan bacaklarının titrediğini hissetti. Katil onu öldürüleceğini söylüyordu. Neler dönüyordu anlamıyordu? Scoups kendisiyken kim öldürmek isteyebilirdi?
Etrafına bakındı. Bomboştu oda. Kenarda duran eski bir telefon hariç. Eline aldığında ne kilidi ne de bir şeyi yoktu. Onun için bırakılmış gibiydi. Ne olacağını düşünmeden aklına gelen ilk numara olan ofisin numarasını aradı. Hat düşmedi bile. Kendi numarasını çevirdi umutla.
“Alo?”
Soğuk ve katı sesi duyduğunda hemen tanımıştı. Dedektif Kang onun telefonundan ses verdiği an istemsizce sesi titredi. Ağlamak üzereydi.
“De-Dedektif Kang.”
Korkuyla titreyen beden güvenilir sesi duymasıyla çöktü yere.
“Jeonghan! İyi misin? Bize nerede olduğunu söyleyebilir misin?”
Yaşadığına o kadar mutluydu ki şaşkınlıkla etrafı incelememişti düzgünce. Penceresi yoktu odanın. Kör odayı tek bir ampul aydınlatmaya yetiyordu. Gündüz olup olmadığını bile bilmiyordu.
“Ben… Ben nerede olduğumu bilmiyorum.”
Yavaşça kapıya yaklaştı. Telefonu kapatmadan bakarsa daha güvende olacağını hissediyordu. Eğer korkunç bir şey görür veya olursa dedektife hemen söyleyebilirdi. Ancak kapıyı açtığında gördüğü tek şey ufak bir arka bahçeydi.
Dört tarafı betonla çevrili bu bahçe bir apartman katının bodrum katı gibi gözüküyordu. Kör odalı bir kapı nasıl böyle bir yere çıkardı?
“Senden telefonu yanından ayırmamanı ve kapatmamanı istiyorum. Dikkatli ol ve dayan. Hemen geliyoruz.”
Sim kart telefonunda olduğu sürece bulunabilirdi. Şarjı bitmemesi ve telefonun zarar görmemesi gerekiyordu. Tek yapması gereken buydu. Kapanana telefonu korkuyla cebine koydu ve bir elini siper etti. Bodrumda bulunan bahçeden yola çıkan merdivenleri kestirdi gözüne. Hava daha aymamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallin' Flower | Jeongcheol
FanfictionJeonghan pek de başarılı götüremediği gazeticilik hayatında en büyük derdi şeften azar yememektir. Ta ki bir seri katilden not alana kadar...