onaltı

862 119 36
                                    

Merakla bitmesini beklediği fotoğraf çekimi yakın arkadaşına son kez attığı kızgın bakış ile sonunda rahatlamıştı Jeonghan. Başına gelenler fazlasıyla ilgi çekince birçok ropörtaj ve görüşme teklifi almıştı.

Sadece kendi yayınevi için fotoğraf çekimi ile sade bir ropörtajı yapmayı istemişti. Şimdiye kadar ki yayınevine yaşattığı aksaklığı telafi etmek istercesine.

Koca bir ay geçmişti Cheol'ün gittiğini öğrendiğinden beri. Bedensel fonksiyonlarını geri kazanmış ve işe geri dönmüştü. Kırıkları yoktu artık. Dikişlerini uzun süre önce aldırmış ve bedenindeki morluklar tamamen gitmişti.

Bir de kahverengi saçlarını koyu kızıla boyamıştı. Değişikliğin iyi geleceğini düşünmek yapabileceği en iyi şeydi. O zamanlara dair her şey gitmişti bedeninden. İçindeki merak ve korku gitmemişti sadece.

Mingyu kamerayı masaya bıraktığında yerinden kalktı. Hava çoktan kararmıştı. Üzerine kabanını aldı ve son bir aydır düzenli olarak yaptığı şeyi yapmak için saate baktı. Halen gitmesi için çok geç değildi.

"Soonyoung ve Jihoon'un yanın mı gidiyorsun yine."

Onaylarcasına başını salladı. Israrla ondan bir haber geleceğine inanarak her akşam ziyaret ediyordu. Değişen bir şey yoktu ancak aklının onda kalmamasını sağlayan tek çözümü buydu.

Bir yerlerde ölüp kalmadığından bile haberi yoktu. Dedektifler Sangların çoktan şehir veya ülke değiştirdiğini düşünüyorlardı. Dünyanın herhangi bir köşesinde olabilirlerdi ve Cheol de onların peşlerinde olacaktı.

"Seni bırakmamı ister misin? Uzun zamandır görmemiştim onları."

Tüm bu olanlarlardan sonra yoğun bir kalabalık ile tanışmıştı Jeonghan. Arkadaşının dediğine göre onu kurtarmak için toplanan ekipti. Şimdi halen Cheol olmasa da arkasında bıraktığı insanlar birbirleriyle görüşüyorlardı.

"Senin Wonwoo ile yemeğe çıkman gerekmiyor mu?"

Son dakika aklına geldiği belli olan Mingyu telaşla saate baktı. Bu haline güldü. İş için taşıdığı bir sürü dosya ve kameranın olduğu sırt çantasını taktı omzuna.

Bugün iki defa haber için dışarı çıkması gerekmiş ve bu yüzden fazlasıyla yorgun hissediyordu kendini ama gitmekten vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu. Arkadaşıyla vedalaşıp çağırdığı taksiye bindi. Alışık olduğu yere geldiğinde Soonyoung her zamanki gibi gülümsedi.

"Her akşam gidip gelmek yerine taşınsana buraya daha az uğraştırıcı olur."

Bunu şaka yollu söylemesine güldü.

"Ondan hiç haber var mı?"

Cevabını biliyordu ancak bir ihtimal sormaktan vazgeçmiyordu. Vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu çünkü vazgeçerse her şeyin biteceğinden korkuyordu. Onun için bu kadar çabalayıp hayatını kurtaran birine borçlu sayılırdı zaten. İyi olduğunu duymaya ihtiyacı vardı.

"Seni şaşırtacak bir haberim olsa keşke."

Yorgunluk ile çöktüğünde içini iyice karamsarlık kaplamıştı. Gittikçe onsuzluğa alışıyordu ve bu gittikçe korkmasına sebep oluyordu. Ya hiç haber alamazsa? Ya bir daha hiç dönmezse? Jeonghan o zaman ne yapabileceğini bilmiyordu.

Bu alışkanlıktan kurtulmanın tek yolu her akşam onunla anılarını hatırlatacak bu yere gelmek ve haber beklemekti. Jihoon karşısına oturdu. Dolmuştu, taşmak üzereydi. Onu ne kadar özlediğini dile getiremeyecek kadar dolmuştu.

"Cheol bana başka bir zamanda tanışmış olabilmeyi istediğini söylemişti."

Gözyaşlarının gözükmesini istemezcesine kafasını koltuğa yasladı ve tavana baktı.

Fallin' Flower | JeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin