Kaldığı evde heyecanla yazının dikkat çekmesi için bekliyor sürekli blog sayfasını kontrol ediyordu. Telefonu çaldığında başta irkilse de Minghao’nun adını gördüğünde rahatladı. Gözünü ekrandan ayırmadan beklerken cevap verdi.
“Alo?”
Minghao’nun ofiste olmadığını arkadan hiç ses gelmemesinden anladı. Minghao saçma girişleri veya vedaları sevmezdi. Düzgün bir konuşma statüsüne girmek için kendisini zorlamazdı. Niyetini söyler ve bitirirdi. Bu kadardı onun için.
“Yazının yükselmesi için yardım etmemi ister misin?”
Dediğini başta şaşırsa da dört gözle okunmasını beklediği yazı olduğunu biliyordu. Ancak nasıl bilebilirdi?
“Sen… Ama nasıl?”
Minghao her zaman tuhaf olmuştu. Bazen zihnimizi okuduğunu bile düşünürdük. Durur sessizce ortamı dinler ve sonra hep noktayı koyardı. Kalabalık ortamlara giremezdi iş yeri dışında. Fazla içe kapanık bir karakteri vardı.
Kimsenin bilmediği bir hastane geçmişi olduğu da söyleniyordu ancak Jeonghan buna inanmıyordu. Tuhaf bir karakteri olduğu için insanların onu yargılamasına inanmıyordu.
“Ofiste şefin onaylamadığı yazıları da AngelDevil adınla başka yayın şebekelerine satıyordun.”
Bunu şefin dışında kimsenin bilmemeyeceğini düşünüyordu ancak sandığı kadar iyi gizleyememişti anlaşılan.
“Bana bu iyiliği yapar mısın? Karşılığında ne istersen yaparım.”
Yazının böyle kendi bekleyerek yükselmeyeceğini biliyordu. AngelDevil adı da bilinen bir isim olsa bile hep tanınan yayınlarda geçmişti ve şimdi kısa sürede kurulmuş bir blog sayfasında duyulması çok zordu.
“Bunun için şeften azar yiyeceğim ama emin olabilirsin ki karşılığını isteyeceğim.”
Telefonu kapattıktan kısa bir süre sonra kendi yayının internet sayfasında kendi yazısının bağlantısı paylaşıldığını gördü. Çok kısa sürede okuma sayısı iki katına çıktı ve Minghao’nun verdiği ateş ile çığ gibi büyümeye başladı. Sadece bir saat içerisinde Minghao’nun yaptığı şey sayfadan kaldırılsa da kendi blog sayfası çoktan her yerde paylaşılmaya başlanmıştı.
Evin kapısı çalındığında sayfayı aceleyle kapatıp arama geçmişini ve şifreleri sildi. Kapıda bekleyen görevli polis ona baktı ve içeri girdi.
Minghao ile yaptığı görüşmeden dolayı takip edilen telefonu yazının onun elinden çıktığını gösteriyordu. Dedektif Park başını belaya sokacak bir iş yaptığı için ona görevli polis ile haber göndermişti. Gerçekleri çarptıran bir yazı yazdığını düşünüyorlardı.
“Bir haberci olsan bile böyle bir yazının yayılması şu an doğru değil. Katilleri aklıyor olabilirsin. Bu yüzden Dedektif Park’ın doğrultusunda yazıyı kaldırmanı rica ediyorum yoksa biz kendimiz kaldırmamız gerekecek.”
Katilleri aklamıyordu. Onu kurtaran Scoups’u kurtarıyordu. Jeonghan bilgisayarına baktı. Onu koruyan polis memurlarına karşı gelemezdi. Uzatmadan girdi ve sildi yazıyı. Bir dakika önce binlerce okuma alan blog sayfası artık yoktu.
Ortadan kaybolmuştu ancak yaptığı etki biraz olsun ilgi çekmişti. Yine de başarı kazanamamış gibi hissediyordu kendini. Birkaç günü daha evde sakince geçirirken sabahın aydınlığında kapıda kopan kıyamet ile kalktı.
Aslında kıyamet sayılmazdı sadece dış kapısı güçlükle yumruklanmıştı. Jeonghan korkuyla kapıya gitti ve gün yeni aydınlanırken neyin olduğunu anlamlandıramadı. Mingyu manyağı veya bir başkası önemli bir gelişme için gelmiş olabilirdi. Dış kapıyı açarken üzerine binenen ağırlık ile ellerinden kaydı ve tamamen geriye yapıştı.
Polis memuru kanlar içinde yere yığılırken ağzından bir nida çıktı. Silah sesi duymadığı için şok içerisindeydi. Korkuyla eğildi ve karnından tüm bedenine yayılan yaraya bastırdı. Tanrım! Gözleri korkuyla doldu. Yaralı polis güçlükle nefes verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallin' Flower | Jeongcheol
FanfictionJeonghan pek de başarılı götüremediği gazeticilik hayatında en büyük derdi şeften azar yememektir. Ta ki bir seri katilden not alana kadar...