1.1

783 64 7
                                    


Parlayan Güneş uyanmamı sağlamıştı, yavaş yavaş gözlerimi açtım ve ovdum. Gözlerimi tamamen açtığımda cam tarafında olan üçlü koltukta Deniz'in yattığını gördüm.
Midemin bulantısı ile kusacağımı anladım ve bileğim de takılı olan serumu mecburen çıkarıp lavaboya koşup kapıyı kapattım. Midem boş olduğu için kusamıyordum.
"Deren!" Diye içeri girdi Deniz.
"Kusman doğal bir şey şuan o yüzden sakin ol. Midem Tem izlendiği için kusamıyorsun sadece öğürüyorsun." Onu anladım zaten Deniz merak etme,
Elimi yüzümü yıkayıp içeri girdim ve hastane yatağıma yattım. İşe gidemediğimin aklıma gelmesiyle telefonumu aradım.
"Telefonum nerde?" Deniz direk telefonumu verince hemen barınağı aradım.
"Kimi arıyorsun?" Denize sessiz olması için işaret yapınca ağzına fermuar çekiyor gibi yaptı.
"Alo?" Dedi karşı taraf.
"İyi günler, ben Deren Keskin. Bugün işe gelemedim maalesef. Çok acil bi-"
"Hanımefendi ilk gün işe gelmeyenler kovulur. Üzgünüz ama maalesef böyle olmalıymış. İyi günler dileriz." Diyip telefonu yüzüme kapattılar.
"Şaka mı bunlar!" Sinirden patlayacaktım tıpkı bir volkan gibi!
"Buraya gelmemeliydim!"
"Ankara'da çok güzel bir işim vardı..." Yastığı alıp yüzüme bastırdığımda Deniz çekti.
"Saçmalama, kovuldun mu?"
"Evet!"
"Sana iş mi yok kızım? Buluruz elbet. "
İş o kadar kolay bulunmuyor Deniz demek istesemde sustum.
Hastaneden saat iki gibi çıktığımızda evime geldim. Yine tek başımaydım. Dönüp dolaşıp yalnız kalıyordunuz. Hayat buydu. Ne kadar çok arkadaşınız olsa bile dönüp dolaşıp yalnızlık sizi bulacak. Herkesi buluyor. Babaannem benimle hep küçükken ilgilenirdi. Hep oynardı. Bana minik kuzum derdi. İstanbul'a onda kalmak için hep babamı ikna etmiştim. Şimdi işe tek başıma buraya izin almadan gelmiştim. Ama beni karşılayan yoktu. Bana kimse minik kuzum demiyor. Babaannem ölünce benim çocukluğumda ölmüştü. Yetimhanede kaybettiğim çocukluğu onda kazanmıştım. Ama şimdi. Şimdi ben yine kaybetmiştim. Kimsem kalmamıştı. Deniz gibiler gelip geçiciydi. Ona aşık olup onu kaybedemezdim. Ya da o beni kaybedebilirdi. Ben her yeri renklendirirken kendimi dışladım. Kendimi soluklaştırdım. Rengarenk acılar dedikleri bu olsa gerekti. Ama artık rengarenk olamazlardı. Benim rengarenk olan acılarım babaannem gidince soldular. Benim gökkuşağım o gün öldü. O gün gitti. O günden sonra asla gökkuşağım görmedim. Görmek istemedim. Babaannem aslında ölmemişti. Öldürülmüştü. Gözlerimin önünde...

11 sene önce, yazarın anlatımıyla...

"Babaatte! Kek yapalım mı?" Neşeyle zıplıyordu Küçük Deren.
"Yapalım bebeğim. Yapalım kuzum." Babaannesi ile beraber mutfağa geçtiler ve babaannesi Deren'in boyu yetmediği için sandalye koydu ve Deren'i de üzerine koydu.
"Babaanne çikolatalı yapalım!" Babaannesi güldü.
"Tabii ki yaparız."
Babaannesi ile kek yapan Deren çok mutluydu. Babaannesini çok seviyordu ve onunla olmak o'nu mutlu ediyordu. Her şey bir anda gelişmişti. Bir silah sesi ile korkan Deren hemen aşağıdaki çömelip ve Babaannesini de aşağı çekti. Babaannesini her yeri kanlanmıştı, o artık bir ölüydü. Silah sesleri kesilince Deren babaannesine sarıldı. Ağlamadı. Sesini çıkarmadı. Sadece sarıldı çünkü o küçücük bir kucaklamanın her şeyi iyileştirebileceğine inanan küçük bir kızdı...

Şimdiki zaman Deren'in anlatımıyla....

O gün tekrar gözümde canlanınca gözlerimin dolduğunu hissettiğimde kendimi toparladım. Bunu yapan kim bilmiyordum ama polislerin o'nu yakaladığını biliyordum. Kapım tıktılanınca ayağı kalktım ve dürbünden kimin geldiğine bakmadan kapıyı açtım.
"Hoşgeldin gelsene," Gelen Denizdi.
"Yukarı gelsene." Dedi hafif gülümseyerek.
"Niye ki? " Dedim solgunca,
"Biri var da seninle tanışmak istiyor. Hadi gel işte ne nazlandın öyle ya. Hadi. Üstünü giy sen, ben bekliyorum." Kafamı salladım ve kapıyı yüzüne kapattım sonra ne yaptığımı anlayınca hemen geri açtım.
"Kusura bakma biraz dalgınım da,"
"Sorun değil ya, hadi bekliyorum ben seni burda." Kafamı sallayıp odama geçtim ve yeşil tulumu mu giyip saçlarımı at kuyruğu yaptımx hafiften biraz makyaj yaptıktan sonra kapıya gittim.
"Seni niye dışarda beklettim ben ya? Neyse gidelim." Tam çıkacakken evin anahtarını unuttuğumu ve telefonumu masada bıraktığımı hatırlayıp hemen aldım.
"Çok dalgınsın." Kafamı salladım.
"Boşver. Hadi gidelim." Kim beni görmek istiyordu bilmiyordum ama biraz heycanlanmıştım. Biraz diyemem yalan olur. Çok fazla heycanlıydım ama bir yandan da solgundum.
Yukarı çıktığımızda Deniz kapıyı tıktıkladı. Kapıyı Mert aşınca hafif gülümseyip el salladım ve içeri girdim. Sanki kendi evimmiş gibi. İçeride bir kız gördüm. Koltukta oturmuş telefonuna bakıyordu. Kız kapalıydı ama kapalı olmasıyla ilgilenmeden yanına gittim.
"Ay! Ödümü kopardın," Dedi ve baş parmağını damağına götürdü. Gülümseyerek elimi uzattım.
"Ben Deren." Karşımdkai kız aydınlanmış gibi gülümseyerek elimi sıktı.
"Ben de Bulut." Dedi gülümseyerek. İsmi çok güzeldi. Benim ismim bazen; Defne, Derya, Derin, Deniz... Gibi isimlerle karıştırılıyordu.
"Tanıştığıma memnun oldum. Şey kimsin acaba?" Bulut gözlerini arkamdaki Deniz'e çevirdiğinde umursamadım.
"Deniz'in arkadaşı, Mert'in kardeşiyim."
"Mert değil abi diyeceksin!" Diye mutfaktan seslendi Mert.
"Kaç yaşındasın?" Dedim biraz çekinerek.
"Ben yirmi. Mert de yirmi iki." Benimle aynı yaştaydı.
"Bende yirmiyim. " Mert yanımıza noodle ile geldi ve Bulut ile bana verdi.
"Yiyin sizi açlar." Bir anda sizi köpekler diyecek sansamda umursamadım ve yemeye başladım.
"Hastane yemeklerinden bıkmıştım teşekkür ederim." Dedim ağzımdakini yutunca.
Deniz yanıma gelip koltuğun ucuna oturdu.
"Mert niye bize de yapmadın?" Mert kendine mutfaktan kase getirince Deniz etrafa baktı.
"Benimki nerde?"
"Senin ki yok. Unutmuşum" Deniz'e kıyamayıp ayağı kalktım ve bir tane daha çatal alıp Deniz'e verdim.
"Napıcam bununla ben?" Deniz'e boş boş baktım ve elinden çatalı alıp kaseme batırdım.
"Aç ağzını,"
"Ben çocuk değilim. Hem o senin." Kaşlarımı çattım.
"Aç!" Ağzını aöınca gülümsedim.
"Beraber yiyin belki aynı parça denk gelir falan sonra muck muck yaparsınız." İkimizde anında Mert'e döndük. Deniz yan taraftaki yastığı fırlatıcakken tuttum.
"Ya yapma, yazık Mert'e. Olmayacak şeyleri hayal ediyor işte." Tamam bu ağır olmuştu. Bu çok fazla ağır olmuştu.
"Ay öyle demek istemedim ben." Bok ettin Deren! Bok ettin!
"Ya şey! Of beynim yandı!" Deniz saçlarımı öpünce sustum.
"Üzdün çocuğu!" Diye kızdı bana Mert.
"Sus bi ya!" Dedim ve Deniz'e küçük çocuk gibi davranmaya devam ettim...
"Bulut? Ne iş yapıyorsun?"
"Veterinerim ben." Dedi gülümseyerek. Bende gülümsedim ve devam ettim:
"Çok güzel bir meslek yapıyorsun. Bence çok kutsal bir meslek." Dediğimde o da bana sordu:
"Sen ne iş yapıyorsun?"
"Aslında tam yaptığımı söylenemez ama renklerle ilgileniyorum." O da bana gülümsedim.
"Nabersiniz lan?" Diye içeri girdi Mert.
"İyiyiz abi iyiyiz. Gider misin?" Mert mahallenin ağası gibi hareketler yaparken Deniz bir köşede sabır diliyordu.
"Can nerde?" Diye sordu Bulut.
"Cancığımın işi var gelemedi. Ama çok özledim onu." Daha sen gördün Mert, yavaş.
Hep birlikte sohbet ettikten sonra gitmek için ayağı kalktım.
"İlk başta biraz sert davrandım özür dilerim. Moralim bozuktu ama şuan sayende iyiyim. Teşekkür ederim..." Deniz bana biraz dik dik bakınca hafiften korktum.
"Sen beni bunlardan kurtar, sonra beraber süt içelim bir daha da teşekkür etmene gerek kalmaz." Dedi gülümseyerek.
"Tamam gel süt içelim," Dedim gülerek.
O'na evde belki taşınma fikrimi söyleyebilirdim. Yalnız konuşursak daha iyi olabilirdi. Olmak zorundaydı, çünkü gitmeliydim. Burda kötü hissediyordum ve daha fazla Denizi kendime bağlayamazdım. Yapamazdım...

Üst KomşumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin