Dusk Till Dawn

2.5K 237 223
                                    


En başından demiştim kendimi bilen birisiydim. Fazla sosyal olmayan, internet bağımlısıydım. Sınırlı sayıda gerçek arkadaşım, yüzlerce sanal arkadaşım olmuştu. En sonunda ise Taehyung'la tanışmıştım. İlk başlarda. normal konuştuğum sanal arkadaşlarımdan birisiydi fakat zamanla işler değişti. İlk defa birisine arkadaşlıktan öte duygular besliyordum ve o kişinin başka bir kıtada olması büyük bir haksızlıktı. Şanslıydım yine de. Duygularıma karşılık vermiş, beni sevmişti. Ona karşı elimden geldiği kadar sevgimi belli etmeye çalışmış, onun için her şeyi yapacağımı göstermiştim. Ve şu anda onun için Fransa'ya gidiyordum. 

30 Aralık, sevgilimin doğum günü ve onun yanında olmayı deli gibi istediğim için ailemi zar zor ikna etmiştim. Finallerim başlamadan olması çok iyi olmuştu benim için. 1 haftam vardı. Yaklaşık 2 günü yola gideceği için Taehyung'la dolu dolu geçirebileceğim 5 günüm vardı. Deli gibi heyecanlıydım aslında. Taehyung'un geleceğimden haberi yoktu. Günler öncesinden arkadaşı Sam ile konuşmuş ve ayarlamıştık. Beni görünce nasıl bir tepki verecekti, mutlu olacak mıydı, sevinecek miydi yoksa kızacak mıydı habersiz geldiğim için. 

''Sayın yolcularımız, uçağımızın iniş yapacak lütfen kemerlerinizi bağlayınız.'' kalbim yerinden çıkacaktı resmen. Kemerimi bağladıktan sonra Sam'e iniş yapacağımızı bildiren bir mesaj attım. Taehyung'la bugün sadece mesajlaşmıştık ve ben elimden geldiği kadar renk vermemeye çalışmıştım. 11 saatlik yolculuk beni yorsa da heyecanım bunun önüne geçiyordu. 

En sonunda iniş yaptığımızda hızlıca annemlere ve Jeongguklara haber verdim. Ardından valizlerimi aldım ve gelen yolcu bekleme alanına ilerledim. Şu anda resmen Taehyung ile aynı şehirdeydim ve kafayı yiyebilirdim. Üzerimde siyah boğazlı kazak, beyaz gömlek vardı.  Kırmızı kabanımla gayette hoş gözüküyordum bence. Daha sonra ise Sam'i gördüm ve hızla yanına ilerledim. 

''Merhaba.'' Sam, Korece bilmediği için ben de Fransızca'da çok iyi olmadığım için İngilizce konuşmaya karar vermiştik.

''Hoş geldin, Jimin.'' gülümsedik birbirimize ve valizlerimden birisini aldı. Bunu asla reddetmezdim. Birlikte havalimanından çıktık. Havanın aydınlık olmasını garipsedim bir an. Jet lag şimdiden vurmuştu beni. 

''Arabam bu tarafta.'' birlikte arabaya bindikten sonra iyice heyecan yapmıştım. 

''Victor şu an çekimde. Zor kaçtım ondan.'' güldüm. 

''Oraya gitmem sorun yaratmaz, değil mi?'' 

''Hayır, hayır. Yakınız zaten çekim alanına.'' kalbim patlayacaktı emindim bundan. Derin bir nefes aldım. 

''Heyecanlı mısın?'' 

''Soru mu bu? Her an kalbim patlayabilir.'' güldü bu cümleme. 

''Victor senden bahsederken de böyle oluyor hep. İkinizin de gözleri parlıyor.'' ellerim titremeye başlamıştı. Daha sonra araba durdu. Kulaklarım uğulduyordu resmen. 

''Geldik. Bak, orada.'' gösterdiği yere hızla çevirdim başımı. Cidden oradaydı. Gözlerim doldu. Hayal gibi geliyordu resmen. Ellerim titreyerek indim arabadan. Oradaydı ve asilce poz veriyordu. Kafasını çevirse göremezdi beni. 

''Ne yapalım biliyor musun? Ben onun nehir kenarında fotoğrafını çekeyim. Sen de şu kenarda dur. Fotoğrafa baktırdığımızda yavaşca buraya gel, olur mu?'' hızla başımı salladım ve sulanan gözlerimi sildim. Beynim pelte gibiydi ve Sam demeseydi kalırdım burada aptal gibi. 

''Ben gidiyorum o zaman. İyi şanslar,'' diyip yanımdan ayrıldı. Ben de bir kaç kez derin nefes aldım ve yerime doğru ilerledim. Sam önce kameramanla konuştu ardından Taehyung'la laf dalaşına girdi. En sonunda ikna olduğunda hızla kabanımı çıkarıp elime aldım. Bacağım tekini kırdım ve boşta olan elimi kaldırdım. İnanılır gibi değildi ama resmen bir kaç metre ilerimdeydi sevgilim. Onun güzel yüzünü ilk kez kameradan değil de canlı olarak görüyordum. 

Montana / VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin