"Ka-kafayı yemek üzereyim." Alayla güldüm ve Taehyung'a eğilerek dudaklarımızı birleştirdim. Hareketlerimi yavaşlatmıştım şimdi ve ağır ağır içinde gelip gidiyordum. Vücutlarımız terden dolayı parlıyordu ve esmer teni iştahımı daha da açıyordu. Elimi yanağına yasladım ve yavaşça okşadım. Alınlarımız birbirine yaslıydı ve nefeslerimiz birbirine karışıyordu.
"Papillion. Hızlan, ne olur." Dolu dolduydu gözleri. Dudaklarımı yumuşak yanağına bastırdım ve içindeki hızımı arttırdım.
''Böyle iyi mi, sevgilim?'' hızlıca başını salladı. Aldığı zevkten gözleri kayıyordu ve bu durum benim ekstra hoşuma gittiği için daha da hızlanıyordum. Omuzlarım tırnakları tarafından çizilmişti ve terlediğim için yanıyordum fakat gram umrumda değildi. Onun güzel yüzüne bakacaksam her şeye kabuldüm. Elini erkekliğine attı ve kendisini çekmeye başladı. Çok fena bir görüntüydü bu.
''Ge-geliyorum.'' hızla başını salladı ve elinin hareketini hızlandırdı. Son bir kaç kez sertçe gidip geldikten sonra boşalmıştım. Nefes nefese üzerine yığılmamak için zorla çıktım içinden ve erkekliğimdeki prezervatifi çıkardım. Taehyung hala boşalmamıştı ve bayık gözlerle kendisini çekiyordu. Hızlıca eğilerek dudaklarımızı birleştirdim. Ben de elimi sarınca boğukça inlemiş ve elini çekmişti. Dillerimiz birbirine karışırken onu çekmeye başladım. Çok geçmeden elimi ve göğüslerimizi kirletmişti fakat yine de dudaklarımız birbirinden ayrılmamıştı. En sonunda nefes nefese kaldığımızda kendimi geri çekerek yana attım.
''Bu harikaydı,'' diye mırıldandım. Ailem evde olmadığı için aralıksız saatlerdir sevişiyorduk.
''Kalçam ağrıyor,'' diye sızlandı. Güldüm ona ve ellerimiz birleştirdim.
''Benimde ağrıyor sevgilim ama bak ben söylenmiyorum.'' omuz silkti çocukça. Elbette altta olduğu için değildi bu tavırları. İkimiz de bunu sorun etmiyorduk fakat ben altta olmayı bir tık daha fazla seviyordum. Gözüm komodindeki saate takılınca şoka girdim. Saat sabaha karşı 03.35'di.
''Sanırım birlikte olunca zamanın farkına varamıyoruz,'' dedim gülerek. Bana doğru döndü ve başını benim yastığıma koydu.
''Neden ki?'' diye fısıldadı. Yakın profilden o kadar güzeldi ki boğazım kurudu güzelliği karşısında. Yanakları kızarıktı ve dudakları şişkin ve diş izleriyle doluydu. Yüzü pürüzsüzdü.
''Saate baksana.''
''Yok artık. Saatler geçmesine rağmen sana doyamıyorum,'' diye mırıldanıp dilini dudaklarıma sürttü.
''Seni bir yere götürmek istiyorum,'' diye fısıldadım. Şaşırdı ve bununla birlikte dudakları şaşkınlıkla aralandı.
''Bu saatte mi?'' başımla onayladım onu.
''Tamam. Duşa girelim o halde.'' benim isteklerimi sorgusuz sualsiz yapması o kadar hoşuma gidiyordu ki.. Adım kadar emindim deli gibi yorgundu ve uyumak istiyordu fakat ona bir haber vermem gerekiyordu. Bana sırtını döndü ve oturur pozisyona geçti. Hızlıca doğruldum ve bacaklarımı iki yanından sarkıtarak arkasına oturdum. Kollarımı karnına dolayıp yanağımı çıplak sırtına yasladım. Anında sıkıca tuttu kollarımı. Nedensizce duygusallaşmıştım. Gözlerim dolmuştu.
''Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?'' sesime yansımıştı elbette bu durum.
''Biliyorum tabii, bilmez olur muyum? Kollarını omzuma dola bakalım.'' anında dediğini yaptım ve bacaklarımdan sıkıca tutarak ayağa kalktı.