''Sanırım asla tam anlamıyla Fransızcayı öğrenemeyeceğim,'' diyip dudaklarımı büzerek kendimi Taehyung'un yanına attım. Anında beni kendisine çekerek göğsüne uzanmamı sağladı.''Neden öyle düşünüyorsun mon beau papillion?'' iç çektim çünkü bu durum gerçekten de sinirimi bozmaya başlamıştı.
''Baksana, neredeyse 1 yıl olacak Paris'te yaşamaya başlayalı ama hala marketteyken bile zorlanıyorum.'' güzel sesiyle kahkaha attı. Ona aşık aşık bakmaktan düşünce yetimi yitiriyordum sanki.
''Bebeğim biliyorsun Fransızca oldukça zor bir dil ve sen buna rağmen harika bir şekilde baş ediyorsun bu durumla,'' diyip yanağımdan öpmüştü. Anında sırıtıp yanağını okşadım. Yumuşak bir şekilde yanağımdan öpmesine bitiyordum.
''Bugün cumartesi ve hafta içi seninle hiç vakit geçiremedik. Dışarı çıkalım mı mon beau papillion?'' Taehyung mezun olup 'gerçek' mesleğine başladığından beri eskisi kadar vakit geçiremiyorduk fakat bu durumu asla sıkıntı etmiyordum. Mesleğine aşıktı. Bazenleri çalıştığı kliniğe gidiyordum ve orada Psikolog Victor Kim karakterine bürünüyordu ve otoriter kişiliği aşırı çekiciydi.
''Harika olur, canım. Ne yapalım?'' omuz silkti.
''Bilmem senle el ele tutuşarak sokakları gezmek bile benim için dünyanın en güzel şeyi olur.'' kıkırdadım bu cümleye.
''Sen bana fena aşık olmuşsun.'' sırıttı çapkın bir şekilde. Eğilip dudaklarımdan öptü usulca.
''Fena yanında sönük kalır.'' yaklaşık 1.5 senedir birlikteydik ve her seferinde bu sözlerine kalbim gümbürdüyordu. Aşk gerçekten de böyle bir şey miydi?
''Hadi hazırlanalım. Dışarı çıkınca buluruz bir şeyler.'' ayağa kalktım ve elimi uzattım kalkması için. Sıcak elleriyle kavradı elimi ve birlikte odamıza gittik. Taehyung'la birbirinden farklı tarzlarımız vardı. O, biraz daha klasik giyinmeyi severken ben sportif giyinmeyi daha çok severdim. Oldukça güzel bir bahar havası olduğu için ben yırtık pantolon, tişört, kot ceket tercih ederken Taehyung ise kumaş pantolon, tişört ve hırka giymişti. Oldukça zıt gözüksek de uyumlu gözüküyorduk yinede.
Evden çıktığımızda gerçekten de ellerimiz birleşikti ve nereye gideceğimizi, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Paris'in güzel sokaklarını onunla gezmek yetiyordu cidden. Bir kulaklığı ikimiz paylaşıyorduk ve ortak playlistimizden şarkılar çalıyordu.
''Bazenleri Busan'ı ve Seul'u çok özlüyorum,'' diye itiraf ettim. Anlık duraksadı, bende onunla birlikte duraksadım ama geri hemen devam ettik. Dudaklarını araladı bir kaç kez diyeceği şeyden emin değildi sanki.
''Burada, benimle olmaktan memnun değil misin?'' sesi endişe doluydu. Onu böyle hissettirdiğim için pişmanlık tüm vücudumu sardı. Tuttuğum elini sıktım bana bakması için. Adımlarımız durmuştu.
''Taehyungie, beni yanlış anladın. Seninle olmaktan çok mutluyum. Hem nasıl mutlu olmam ki? Sevdiğim adamla birlikteyim aramızda saatler, kilometreler, kıtalar yok,'' diyip boştaki elimle yanağını kavradım.
''Elimi kaldırdığımda dokunacağım kadar yakınımdasın. Nasıl memnun olmam? Sadece orada büyüdüm ve tüm ailem orda. Biliyorsun bizimkilerle olan yakınlığımı. İstemsizce özlüyorum.'' şevkatle baktı bana.
''Biliyorum ama bazenleri kötü hissediyorum. Bencillik yaptım ve-'' dudaklarımla susturdum onu.
''Lütfen kendini suçlama. Yürüyüşümüze devam edelim hadi.'' onayladı beni ve yürümeye devam ettik. Yaklaşık iki dakika sonra dudaklarını araladı.