Jin kendi dairesine doğru bakan kişiyi tanımıştı, nasıl tanımazdı? Bu dünkü çocuktu, kendisini bir köşeye sıkıştırıp korkutan çocuk. Çocuk diyordu çünkü oldukça genç görünüyordu, şimdi de aşağıdan dairesine doğru bakan çocuğa baktığında bu fikri güçlendi.
Perdeyi kapatırken gözü aşağıdakine takıldı, göz göze geldiklerinde çocuk hareketlendi ve arkasına bakmadan hızla yürümeye başladı. Ne işi vardı burada? Jin böyle şeylerden korkardı. Tanımadığı insanlarla muhatap olmak onu gererdi. Hele ki gecenin bir vakti kendisini sıkıştırıp ölümüne korkutan belalı biriyle yeniden karşılaşmak dehşete düşürürdü. Jin kalbi korkuyla deli gibi çarparken pencerenin önünden çekildi.
Takip mi ediliyordu? Neler oluyordu böyle? Kimdi bu çocuk ve kendisiyle derdi neydi? Bu soruların cevabını almanın tek yolu bizzat onunla konuşmaktı ama Jin onunla asla yan yana gelmemeyi tercih ederdi.
Çocuğun evin önünden tamamen gidip gitmediğini kontrol etmek istedi istemsizce. Kapattığı perdenin kenarını hafifçe araladı ve dışarıyı kolaçan etti. Rahatlamışçasına derin nefes bıraktı, gitmişti. Kendisini daha iyi hissettiğinde akşam yemeği hazırlayıp güzelce karnını doyurdu, biraz televizyon izledi ve uykusu gelince erkenden yattı.
Ertesi gün annesinden gelen telefonla sıçrayarak uyandı. Yatağın yanındaki komodinden telefonuna uzandı ve aramayı açtı oflayarak
"Alo, anne?" hala uykulu olduğu için sesi boğuk ve hırıltılıydı.
"Oğlummm, nasılsın güzel oğlum benim?"
"Anne ne istiyorsun?" Jin onun ses tonundan anlamıştı, bir şey isteyecekti.
"Aaaaa ne ayıp! Neyse, oğlum bugün akşam bir işin var mı? Hani şu ertelediğiniz yemeğe çıksanız artık diyorum, hım?"
Irene'den bahsediyordu. Jin bir eliyle gözlerini oluştururken bir yandan telefonu yüzünden uzaklaştırıp ofladı. Ama annesinin ısrarlarından kurtulmanın tek yolu bir kere bile olsa yemeğe çıkmaktı. Gerisini sonra hallederdi.
"Tamam anne, tamam."
Annesi sevinç nidaları atıyordu. "Tamam oğlum, Irene'i saat 8'de bizim evden alırsın."
Jin daha fazla bir şey söylemeden kapattı. Yeniden ofladı. Hoşlanmadığı, ilgi bile duymadığı bir kızla yemek yemeye zorlanıyordu ve buna karşı bile çıkamıyordu. Jin bir şeylerin yanlış olduğunun farkındaydı ama bunu değiştirecek itici gücü hala bulamamıştı kendisinde. Buna ihtiyacı olduğunun bile farkında değildi. Sadece akıntıya bırakıyordu kendisini ve kendisinden isteneni yapmaya devam ediyordu. Ve asıl sorunun da burada olduğunun farkında değildi henüz.
Ofiste her zamanki gibi sıkı bir şekilde çalışmış ve patronunun verdiği tüm işleri halletmişti. Mesaisi bitmişti, çıkarken ofisteki diğer çalışanlarla vedalaştı ve onlara güzel gülümsemesini bahşetti. Her zamanki yolu yürüyüp evine döndü. Akşamki buluşma için daha 2 buçuk saati vardı. Bu süre içinde buluşma için kıyafet ayarlamaya koyuldu. Ama bir türlü seçemiyordu. Normalde olsa ne giydiğini önemsemezdi ama şimdi uzun uzun düşünüyor ama karar veremiyordu. Çünkü bu buluşma için isteksizdi. Zoraki bir buluşmaydı ve hoşlanmadığı biriyle beraber olmak canını sıkıyordu. Şimdiden bunalmıştı. Rastgele takımlarından birini çıkardı ve onları yatağına bıraktı. Kısa bir duş aldıktan sonra oyalanmayıp üzerini giyindi. Ardından bir taksi çağırdı ve annesinin evine gitti.
"Irene geldi mi anne?" İçten içe gelmemesini umuyordu. Bu düşüncesinden dolayı rahatsız hisseti kendisini.
"Geldi geldi, içeride." Annesi keyiflice kıkırdadı ve ardından fısıldayarak konuştu. "Seninle buluşacağı için çok heyecanlı kızcağız." Irene'e seslendi annesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim(le) Ol 🔞
FanfictionBir yanda sakin ve monoton bir hayat yaşayan, güler yüzlü ve tatlı ofis çalışanı Jin. Diğer yanda başı beladan kurtulmayan ve tehlikenin ta kendisi olan Jungkook. Jin gündüz, Jungkook ise gece. Peki bu iki hayat kesişirse ne olur? Gece ve gündüz bir...