20. Bölüm

778 45 41
                                    

Her şey güzeldi.

Jungkook ile aşkı doruklarda yaşamak güzeldi. Ona teslim olmak, bedeninin sınırlarını keşfetmek, yaşadığını hissetmek...

Jin, küçük sevgilisi hayatına girdiğinden beri yaşadığını hissediyordu artık. Hayatında tonlarca değişiklik yapmıştı mesela, inisiyatif alıyordu ve canının istediğini yapabiliyordu. Planlar programlar bitmişti artık, takıntılar ve alışkanlıklar yoktu. Mesela adımlarını saymıyordu işe giderken, bu büyük bir şeydi Jin için. Nefes aldığını hissediyordu. Bileklerinden zincirlenmiş meğer yıllarca ve buna dur dememişti bile. Sadece boyun eğmişti, monoton düzene kendini alıştırmış ve kendini bunu istediğine ikna etmişti kendince. Ama hayır, artık değil. Artık çok sevdiği sevgilisi Jungkook vardı, biricik arkadaşı Hoseok vardı. Artık yalnız değildi, artık hayatı ev ve iş arasında geçmiyordu.

Jin'in hayatında çok şey değişmişti.

Ama Jungkook için aynı şey geçerli değildi.

Ne zaman Jin'in bedenine sokulsa annesinin sıcaklığını hisseder rahatlardı. Tüm kaygılarından uzaklaşır ve bir anlığına yaşadığı acıları unuturdu. Ama ne zaman ki Jin'den ayrılsa bambaşka biri oluyordu. Jin bazı geceler Jungkook'un çatkapı geldiği zamanlarda onun morluklar ve yaralar içindeki bedenini gördüğünde genci o hayattan koparabilmeyi diliyordu.

Choi'nin açığını bulmak ve ona büyük bir bedel ödetme uğruna günlerce ortadan kaybolduğu sırada Jin Jungkook'u çok iyi tanıdığını sanıyordu. Jungkook'un telefonuna bilinmeyen bir adresten gelen e posta geldiği sırada Jin Jungkook için değerli olduğunu düşünüyordu. O e postadaki "kaza değil cinayet." yazısını okuyan Jungkook'un gözü döndüğünde Jin küçük sevgilisi için her şeyi yapmaya hazırdı. 

Sadece bilmiyordu. Jungkook'u asla tam olarak tanıyamadığını bilmiyordu. Ona tam anlamıyla iyi gelemediğini bilmiyordu. Onun korkularını ve zihninin karanlıkta kalan düşüncelerini bilmiyordu. Ona nasıl iyi geleceğini bilmiyordu. Ona tam anlamıyla ulaşamamıştı Jin, Jungkook zihninin derinliklerine gömdüklerini ona hiç göstermemişti ki. Jin bilmiyordu.



     Jungkook, Namjoon'un evinin önüne geldiğinde nefes nefeseydi. Telaşla kapıyı çaldığında verdiği tepkilerin ne kadar aşırı olduğunun farkında değildi. Kapı açılıp doğruca içeri daldığında Namjoon'u yüzündeki şaşkın ifadeyi göremedi bile. Jungkook histerik bir şekilde evin içinde volta atarken Namjoon endişelenmeye başlamıştı. Jungkook krize girmiş gibiydi, elleri saç diplerini çekiştiriyor ve yerinde duramıyordu. Nefesleri düzensizdi, gözleri yeri yokluyordu sürekli.

"Tanrı aşkına, Jungkook!! Bana bak, bana bak! Geç otur şöyle."

Namjoon telaşlanmıştı, küçük olanı oturttu yumuşak koltuğa ve anlatmasını bekledi. Onu bu kadar etkileyen şeyin ne olduğunu bilmek için sabırsızlanıyordu ama ısrar da edemiyordu.

"H-hyung!" titreyen elindeki telefonu Namjoon'a uzattı. Namjoon telefonu alıp ekranda açık olan e postaya baktı. Bi yazı ve bi de videodan oluşuyordu. Önce yazıyı okudu "kaza değil cinayet." Ve şaşkınlıkla karışık korkuyla Jungkook'a baktı. Jungkook olduğu yerde sallanırken öylesine güçsüz duruyordu ki Namjoon onu yanına aldığı zamanları anımsadı. Küçük Jungkook, tek başına geçinmek ve yetiştirme yurdundan çıkarıldığı zaman bir yerlerde kalabilmek umuduyla sefalet içinde çalışıyordu o zamanlar. 17 yaşının sonlarındaydı ve aynı şu anki gibi ürkek ve korku doluydu. Ama bi o kadar da cesur ve gözü kara. Zamanla o ürkekliği körelmiş ve geriye deli cesaretli ve gözü kara bir Jungkook kalmıştı. 

Benim(le) Ol 🔞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin