Şimdiye kadar bu yolu kaç kere geçmişti? Bin mi, on bin mi sayamazdı. Yıllardır işe gidip gelmek için bu yolu kullanırdı. Geçtiği yolla ilgili her bir ayrıntıyı biliyordu. İşe gidene kadar kaç tane adım attığını, kaldırım taşlarının renklerini, yol üzerindeki pastanenin hamur işlerinin mükemmel kokusunu bilirdi. Yıllardır gide gele alışmıştı. İşe gitmek için başka bir yolu tercih etmemişti, hep aynı yoldan aynı zaman diliminde geçer, evine aynı saatte varırdı.
Yine işe gitmek için sabah her zamanki saatte kalkmıştı ve hiçbir şey yemeden evden çıkmıştı. Nispeten eski apartmanın gri merdivenlerini inerken adımlarını saymaya başlamıştı bile; 12, 13, 14... Elindeki deri çantası ve çirkin bir kahverengindeki takım elbisesiyle her gün geçtiği yollardan geçmeye başladı. Yol üzerinden her zaman uğradığı pastaneden yine her zamanki favori peynirli poğaçasını aldı ve yürümeye devam etti.
356, 357, 358... Az kalmıştı, 403 olduğunda iş yerine varmış olacaktı.
Ofise vardığında çalışanlara güzel gülümsemesini sunarak selam verdi. Çalışanlar da Jin'i gülümseyerek selamladı.
Ofiste sevilen biriydi, etliye sütlüye karışmaz, rekabet etmez, kimseye düşmanlık beslemezdi. Kimse de ona karşı kötü düşünmemişti. Çalışkandı, patronu tarafından takdir görüyordu. Disiplinli ve düzenliydi, işini ciddiye alırdı.
Şimdi de ofisteki masasına geçip kimseyle laklak etmeden doğruca mesaisine başladı. Vakit kaybetmek istemiyordu, akşama kadar bilgisayardaki sisteme girmesi gereken tüm verileri girip akşam her zamanki saatte evine gitmek istiyordu.
Önündeki kahveden bir yudum aldıktan sonra beyaz gömleğinin kollarını yukarı doğru kıvırdı. Mesaisi bitmek üzereydi ve bugünlük yapması gereken işi neredeyse tamamlamıştı. Bir ambalaj üretim şirketinde çalışıyordu ve kendilerinden ambalaj isteyen şirketleri, ürünleri ve sayısını sisteme kaydetmek onun göreviydi. Çok uzun işti ve dikkatli olmayı gerektiriyordu. Jin yılların alışkanlığıyla güzelce hallediyordu fakat yoruluyordu. Gözleri artık eskisi gibi değildi, bilgisayar başındayken gözlük takmak zorunda kalıyordu.
Kolundaki saate baktı, mesaisinin bitmesine 5 dakika vardı. Kahve bardağını ofisin ufak mutfak kısmına götürdü, yıkayıp dolaba kaldırdı. Çoğu çalışan çoktan ayrılmıştı ama Jin ağırdan alıyordu. Sebebini bilmiyordu ama eve gitmek o an gözünde büyümüştü. Telefonu çaldı, arayan annesiydi.
"Alo anne?"
"Merhaba oğlum, nasılsın?
"İyiyim anneciğim, sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim oğlum. Bu akşam Irene'i nereye götüreceksin?"
Jin annesinin söylediğiyle gözleini kapatıp alnına vurdu. Bunu nasıl unutabilmişti?! Irene annesinin kendisi için ayarladığı bir kızdı. Emrivaki yapıp buluşmalarını tanışmalarını istemişti ama Jin'in aklından çıkmıştı. Şimdi ne cevap vereceğini bilemiyordu. Ne rezervasyon yaptırmıştı ne de buluşma için hazırdı.
"A-anne, benim bugün iş yerinde mesaim uzadı, çok işim var. Buluşmayı ertelesek Irene üzülür mü?"
Aklına gelen en mantıklı bahaneyi uydurduğunda annesinin iç çektiğini duydu.
"Kızcağız hazırlanacaktı be oğlum."
"Ama anneciğim durumu biliyorsun işte." Jin sesini üzgün tutmaya çalıştı ama yalan söylemek çok kötü hissettiriyordu.
"Tamam oğlum ben söyleyeyim. Haydi görüşürüz oğlum."
"Görüşürüz anne."
Telefonunu kapatıp alnını ovaladı. Bu buluşmayı hiç istememişti. Irene güzel kızdı fakat Jin hiç etkilenmemişti kızdan, buluşma fikri sırtında yük gibiydi. Bunun sonucu olarak da aklından tamamen çıkmıştı. Jin şimdilik buluşmayı atlattığı için nefesini bıraktı ama şimdi annesine yalan söylediği için vicdan azabı çekiyordu. Bu yüzden bir saat daha çalışmak için masasına geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim(le) Ol 🔞
FanficBir yanda sakin ve monoton bir hayat yaşayan, güler yüzlü ve tatlı ofis çalışanı Jin. Diğer yanda başı beladan kurtulmayan ve tehlikenin ta kendisi olan Jungkook. Jin gündüz, Jungkook ise gece. Peki bu iki hayat kesişirse ne olur? Gece ve gündüz bir...