1.3

183 19 35
                                    

Aradan iki sene geçmişti, içimdeki intikam ateşi dinmek bilmiyordu, onu öldürmeden de dinmeyecekmiş gibi gözüküyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aradan iki sene geçmişti, içimdeki intikam ateşi dinmek bilmiyordu, onu öldürmeden de dinmeyecekmiş gibi gözüküyordu. Neredeyse her yerde aramıştım onu, Osaka'nın altını üstüne getirmiştim, bütün bataklıkları, bok çukurlarını görmüştüm; uyuşturucu satıcıları, organ mafyaları, çocuk kaçakçıları.. Watanabe'yi ararken bir sürü insan katletmiş ve bir sürü insan kurtarmıştım ancak bana yetmiyordu, ancak en sonunda bulmuştum onu. Bir kaç gün önce orta yaşlarındaki bir adamın boğazına bıçağımı dayamış ve onu en son gördüğü yeri sormuştum, onu tanıyordu, ona para karşılığı insan öldürtüyordu ve ben tabii ki de bunun haberlerini almıştım.  Bıçak boğazına minik bir çizgi çizerken ağzından hafif bir inilti çıkmıştı, biliyordum, öldürücü bir korkunun iniltisiydi bu. Bir acının yada bir üzüntünün iniltisi değildi bu. Bu hafif boğuk ses ; büyük bir korkunun ağırlığı altında ezilen bir insanın ta içinden yükselen bir sesti. Bu sesi iyi tanırdım, son iki yıldır en sık duyduğum seslerden biri haline gelmişti. Son iki yılda çok değişmiştim, hem fiziksel olarak hem de zihinsel olarak.

Kendi saçlarım çıkmaya başlamıştı ve yüz hatlarım da artık eskisinden çok daha iyi gözüküyordu yada alıştığım için eskisi kadar kötü gelmiyordu gözüme. Ancak maske ve peruğu hiç çıkartmamıştım, peruk ailemi hatırlatıyordu bana, eski uzun saçlarımı, annemin küçükken sürekli taradığı, Keita'nın derste sıkıldıkça örüp topladığı uzun saçlarımı. Maske ise artık benimle bütünleşmişti, uzun kirpikleri, siyah dudakları ve siyah gözleri ile beni temsil eder bir hal almıştı. Bana getirdiği kostüm ile karşısına çıkacak ve yok edecektim onu. Göreceği son şey yüzümdeki maske olacaktı. Mükemmel bir plan yapmıştım, her şey kusursuzdu, hiçbir hata olmamalıydı.

Saatler gece yarısını gösterdiğinde bir kaç gündür kaldığını öğrendiğim o kırık dökük eski evin giriş yolunu buldum. Bu gece birini öldürmek için hazırlanıyordu, kimi neden ve kim için öldüreceğini bile bilmiyordum. 

Sessizce içeri girdim, küçücük bir evdi, olabildiğince yavaş adımlarla daha da içerilere ilerledim ve onu gördüm. Arkası dönüktü, uzamıştı, zayıflamış gözüküyordu, hala o günkü kıyafetleri üzerindeydi, saçları biraz daha uzamıştı, normal bir durumda olsaydık kızların oldukça ilgisini çeken biri olurdu muhtemelen, zamanında öyleydi de. Fazla hareketsiz duruyordu, ortam fazla sakindi ancak bu boyutta bir sakinlik ancak fırtına öncesinde olurdu. Yakında işler bok çuvalına dönecekti, her şeyi kaybetmeye çok yakındım. Nedenini sorarsanız, bir aşk hikayesi yüzündendi derim. Sonuçta her şeyin mahvolması için aşk iyi bir nedendir. Ancak ona aşık olmamalıydım çünkü ona aşık olmak şeytanla el sıkışmak gibiydi.

Saklandığım yerden sessizce doğruldum ve usulca ona doğru yaklaşmaya başladım, elimde o günkü bıçağım vardı, bana gönderdiği bıçağım, ailemi ve arkadaşlarımı ölü olarak görmeden hemen önce mutfaktan aldığım bıçağım. Aramızda yarım metre ya vardı ya yoktu, sağ kolum havada bıçağı ona sağlamak için hazırdı. Bedenim adrenalin ve kortizol salgılamaya başlamıştı. Ceylanı avlamasına saniyeler kalmış bir dişi aslan gibi kalp ritmim ve kan basıncım yükselmişti. Heyecanlanmıştım ve avıma gerçekten çok yakındım. İntikamımı almak üzereydim ki birden arkasını dönmüştü ve ayaklarım yerden kesilmişti. Beni kucağına almıştı ve ardından dengesini sağlayamamıştı, bedenlerimiz yeri boylamıştı, daha doğrusu benimki boylamıştı, Watanabe ise üzerime düşmüştü. 

Suratlarımız dip dibe dururken bu durum mükemmel planımın kusurlara sahip olabileceğini göstermişti bana, doğaçlama yapmalıydım ancak şuan düşünemeyecek kadar tuhaf hissediyordum. Watanabe Haruto üzerimde duruyor ve fazla yakışıklı gözüküyordu, sanırım o olay olmadan önce ondan hoşlanıyordum. Şimdi ise onu uzun zaman sonra ilk kez görüyordum ve yüzünde bir gülümseme ile vücudumu vücudunun altına almış durumdaydı. Gözlerindeki gizlemeye çalıştığı acıyı görebiliyordum. Çok tanıdıktı, bir şey kaybetmiş, şimdi de zamanda donup kalmış gibiydi. Ne ileri gidebiliyor, ne de geri..

''Sen hala uyumadın mı?'' dedi fısıltıyla, yüzünde bir mimik bile kıpırdamıyordu, hiç şaşırmamış ve bunu bekliyormuş gibi gözüküyordu. Bakışları derinleşirken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum, bir sonraki hamlem ne olmalıydı?
''Beni çok özlediğin için mi bana geri döndün yoksa Sumire-san?'' Burnundan sert bir nefes vererek alayla gülmüştü, beni fazla hafife alıyordu ancak şuanda bunun için elimden hiçbir şey gelmiyordu, kılımı dahi kıpırdatamıyordum.
''Konuşmayacak mısın yoksa? ''maskemin üzerinden baş parmağı ile yanağımı okşadı ve gülümsemeye devam etti.
''Bakıyordum da gönderdiğim maske ve elbiseyi kullanmaya devam ediyordun, üzerinde çok güzel duruyorlar. Ayrıca arananlar listesinde hemen arkamdaymışsın. Otuz yedi cinayet ha? Üç cinayet arkamdasın, bu da üç puan önündeyim demek, sakın beni geçmeye kalkışma. Gerçi geçemeyecekmişsin gibi gözüküyor, bense iki puan daha yükseleceğim. Bu gece para karşılığı öldüreceğim kişi ve.. Sen!''

İğneli konuşması ve beni öldüreceğini söylemesi sinirlerimi bozmuştu ve sol elimi hızla yüzüme götürüp ardından yüzümdeki maskeyi burnuma kadar yukarı kaldırdım ve Watanabe'yi kafasının arkasındaki saçlarından tutup kendime çektim. Dudaklarına yapışmıştım, o ise geri adım atmamıştı ve öpüşmeye başlamıştık. Geriye yapmam gereken tek bir şey kalmıştı, sağ elimi yavaşça yukarıya kaldırdım, bunu yapabilirdim, gözlerimin dolduğunu hissederken durmama gerektiğini tekrarlıyordum içimden. Ne kadar çabuk hareket edersem bu işkence de o kadar çabuk son bulacaktı, intikamımı almış olacaktım ancak.. Fazla güzel öpüyordu, bir eli ile belimi diğer eli ise yanağımı kavrarken gözümden bir damla yaş saçlarıma düşmüştü. Kaldırdığım bıçağı hızla Watanabe'nin sırtına indirdim ve dudaklarımı dudaklarından ayırıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Bedeni yavaşça gücünü kaybederken bütün yükünü üzerimde hissediyordum, kafasını göğsüme yaslayıp saçlarını okşarken bir yandan da hiç durmadan fısıldıyordum.

''Üzgünüm Watanabe.'' büyük zorluklarla fısıltılar eşliğinde söylediği son sözlerle ağlamam daha da şiddetlenirken ona bıçağı sapladığım için kendimi bok gibi hissediyordum.

''İşte benim kızım.''

.

.

.

Finale çok az kaldı arkadaşlar. Umarım bölüm ilginizi çekmiştir, bu bölüm üzerinde gerçekten çok uğraştım ve umuyorum ki güzel bir sonuç elde etmişimdir. Okuduğunuz için teşekkürler^^

OSAKA'S KILLER | Haruto Watanabe *Creepypasta*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin