39. Bölüm

16.8K 803 165
                                    

Satır arası yorum yapar ve oy verirseniz çok mutlu olurum.

"Agâh bu su buz gibi ama."

"Kedi gibisin Leyla," dedi parmak uçlarını suya dokunduran kadına bakarken. "Soğuktan senin kadar nefret eden birini görmedim."

"Sevilesi bir şey olmadığındandır canım o."

"Balayına Norveç'e gider Kuzey ışıklarını izleriz diyordum ama gitsek seni şöminenin kenarındaki minderden kaldıramam."

Leyla omuzlarını silkip "Tamam hadi girelim," dedi olağan bir sesle. Ayağını sudan çekti havuzdan üç adım geriye giderek üzerindeki elbiseyi çıkarıp şezlonga bıraktı. "Geliyorum hazır mısın?" dedi havuza dönük olan adama.

"Bekliyorum."

Leyla dudaklarına yerleştirdiği gülüşle beraber havuzun diğer tarafına geçti ve aynı anda havuzun dibine doğru bıraktılar bedenlerini. Çivi kadar soğuk olan su her ikisinin hücrelerini afallatarak yakarken adeleleri ve kolları durmaksızın hareket ediyordu. Leyla'nın uzun saçları havuzun dibinde birer deniz yosununu andırıyor, ince bilekli ayakları ufak hareketler ederek havuzun içindeki devinimini sağlıyordu. Birbirine en önce parmak uçları hemen sonra avuç içleri değdi. Soğuk suya inat dudakları yanaklarına doğru askılandı. Sonbahar da ilkbaharı yaşamak, yaşıyor olmayı en iyi haliyle yaşamak bambaşkaydı. Agâh yüzündeki sırıtışla beraber Leyla'nın cılız bedenine suyun içinde hareket kazandırarak kendi bedeninin altına çekti. Yüzleri birbirlerine oldukça yakın, kalpleri ise birbirlerinin sağ taraflarındaki boşlukları dolduracak kadar şiddetle çarpıyordu. Leyla ise üşümenin altına sığınmaya lûzum görmeden bacaklarını Agâh'ın beline doğru sardı ellerini ensesine yerleştirdikten sonra. Hiçbir cinsel istek, hiçbir erotizm yahut bunun türevleri değildi çivi kadar sert olan soğuğun içinde hissettikleri; şimdi en çok birbirlerinin ruhlarında tatmin olmuş iki bedenin resmiydiler. Gökyüzü kadar belirsiz olan, evren kadar şiddetli olan her şeyin altında ve üzerinde yaşadıkları o muntazam beraberlik hissi kalplerinden yüzlerine vuruyordu. Agâh'ın ensesinde kilitli kalan tek elini çekip sağ yanağına dokundu. Dudaklarından yanlışlıkla bıraktığı nefes havuzda baloncuklar oluşturarak yükselirken aval aval Agâh'ın yüzüne bakıyordu. Beyninde bir uyuşukluk, gözlerinde yanma, boğazında keskin bir ağrı ve ciğerlerinden gelen taze nefes talebiyle ellerini Agâh'ın omuzlarına dokundurdu yüzüyle havuzun yüzeyini işaret ederek.

Agâh belinde sarılı olan bacakları açarak kendini kenara attı ve tüm gücüyle Leyla'yı havuzun yüzeyine itti. İnip kalkan göğsü, saçlarının düzensizce yüzüne gözüne serpilişiyle derin derin soludu ciğerlerine oksijeni. Ondan hemen sonrada Agâh çıkardı başını havuzun soğuk suyunun dibinden.

"Çok soğuk bu su."

"Uykunu açtı ama," dedi Agâh, Leyla'ya yaklaşırken.

"Evet açtı."

Doğu da beliren gri rengin peşinden kıvılcım rengi belirdiğinde soğuk suyun içindelerdi hâlâ. "İlk gün doğumumuz..." dedi Leyla arkasından kendisine sarılan adama.

"İlk değil. Benim için ilk değil en azından," diyerek düzeltti Agâh.

"Nasıl yani?"

"Gebzeden döndüğün gün ilk kez beraber uyumuştuk. Yani sen uyumuştun ben uyuyamamıştım. O gecenin sabahı ilk gün doğumumuzdu beraber. Bugün ikinci." Kollarının arasında titreyen ancak hiç itiraz etmeyip anı zedelemekten korkan kadını bu durumdan kurtaran cümleyi kurdu. "Hadi yavrum çıkalım."

Havuzun kenarında duran şezlonkta onları bekleyen kuru havluların yanına beraber vardıklarında Agâh ilk iş büyük havluyu Leyla'nın narin bedenine doladı. Leyla da aynı nezaketle baş havlusuna uzanıp Agâh'ın saçlarından omuzlarına dökülen suları kuruladı. "Bana ne zaman anlatacaksın geçmişi," dedi Leyla. "Yani ben soramıyorum ama sen de anlatmıyorsun."

LEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin