32. Bölüm

21.1K 894 156
                                    

5631 kelime, vay be!

🌺🌺🌺🌺

Evin içine dolan Agâh'ın sesiyle Leyla'nın yüreğinde cümbüş, ah hemde ne cümbüş en coşkulusundan bir cümbüş kuruldu. Mesele, Agâh'ın konunun üzerini ustaca kapatmasından ziyadesiyle uzak, 'ailem' kelimesini hassasiyetle kullanmasıyla alakalıydı çokça. Cümleleriyle taçlandırmak, sesindeki tınıyla süslemek için son derece hevesli olsa da yalnızca gülümsemesini bahşetti ona.

"Neden hiçbir şey söylemedin, Agâh?" diyen Güzide, akşama dek umutla daha iyi şeyler işitmek istemişti.

"Çünkü ben ne söylersem söyleyim herkes kendine yakışanı yapmaya devam edecekti, anne. Kimseye ispat etmek istediğim bir şey yok! Ortada Pınar'a yapılan bir yanlış yok. Leyla benim çocuğumun annesi, bunun üzerine başka bir söz söylememi herkes arzu ediyordu ama ben onların o pis arzularındaki sebebin iyi olan şeyleri kirletmek olduğunu biliyorum."

"Leyla'nın ismini anmaman iyi olmuş, Agâh," diyen Turan bey otoritesinden ödün vermeden konuşmaya katıldı. "Zamanında Elif ile ilgilide haber yapmak istemişlerdi, düşündükçe hala neden mahkemeye vermediğimize anlam veremiyorum. Ben gazetelerde hiçbirinizin özel hayatıyla ilgili haber görmek istemem bir baba olarak. Leyla'nın aileside eminim hoş bulmazlar bu durumu. Birgün gazetelerde haberleri çıkacaksa bu hayattaki başarılarıyla ilgili olsun isterim. Böylesi çirkin konularla gece uykularından olmalarını istemiyorum."

"Kıskandığını söylemen daha kolay olurdu baba," diye söze giren Ali, kendisi için aldığı yiyeceklerden kucağında kızlarını tutmakta olan eşinin tabağınada dolduruyordu. Kadın sevmeyi, çocuk sevmeyi, aile olmayı iki harika insanın emek emek işlediği yuvadan kazadıkları yadsınamaz bir gerçekti.

"Kıskanmak böylesi gurur veriyorsa kıskandığımı kabullenebilirdim, ancak son dönemlerdeki kıskançlıklarla benim kıskançlığımı mukaese etmeyin. Ben aileme dair iyi ya da kötü ne varsa kendi içimizde sindirilmesini tercih ederim. Ailemi kimsenin vicdanına bırakmak niyetinde değilim. O yüzden Agâh'ın cevabı oldukça iyi bir cevaptı."

Çiçek hem konuşmaları dinliyor, hem de sofradaki tatlılardan tabağına bolca alıyordu. Gündemdeki haberlerden sıkılmış olduğu konuşmalara asla dahil olmamasından ve tatlılarına odaklanışından, ne yediğinin bir önemi yokmuşta midesi için sefil şeyleri arzu ediyormuş gibi yiyordu. Herkes konuşarak yemek yemeyi sürdürürken Çiçek önce tatlı, ardından iri bir biftek, bir kaç dilim ekmek, pilav ve daha pek çok şeyi iştahla be karmakarışık yedikten sonra altındaki sandalyeyi itekleyerek ayağa kalktı.

"Afiyet olsun."

"Odana mı çıkıyorsun, Çiçek?" diye sorgulayan Elif uzun uzun izleyerek gözlemlemişti yemek boyu.

"Evet Elif abla."

"Kahve içeceğiz beraber demiştik unutma."

"Zaten hemen ineceğim. Telefonumu unuttum sanırım."

"Tamam ama hemen in."

Koşturarak çıktığı merdivenlerdeki ayak sesi kesildiğinde Güzide'ye diktiği gözleriyle konuşmaya başladı, Elif: "Anne Çiçek'in bir problemi mi var? İki sene önceki davranışlarının aynısı değil ama tuhaf davranıyor. Direkt olarak yüzüne söyleyemiyorum ama bizi aptal falan zannediyor."

"Böyle bir şeye şahitlik ettin mi?" Ali, karısının neyden bahsettiğini farkettiği gibi söze bodoslama daldı. İki sene önce yaşadıkları birçok olaylar herkesi etkilediği gibi Çiçek'i de oldukça sarmış, uzun, dehşet veren bir hastalık sürecinde evdeki herkesi yıpratmıştı bu durum. Okulundan, Amerika'da yaptığı etkinliklerden, yakın arkadaşlarından ve oradaki rahat ortamdan kopmak uyumsuzluk hissiyle dolmasına neden olmuş uyumsuz davranışları kanser misali sarmıştı her yanını. Her an güzel olmaya, zayıf olmaya, popülerlik kazanmaya çalışan ilginç bir arkadaş ortamı edinivermişti farketmeksizin. Ya da bulunduğu aile ortamı mıknatıs görevi görerek ona tüm çeri çöpü, sürpüntüyü, işgüzarı, alttan iş çevireni, dedikoducuyu, yalancıyı ve iki yüzlü kişileri itivermişti.

LEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin