8.Bölüm

35.3K 1.3K 65
                                    

Sokak dilsiz,

Sokak soğuk,

Sokak kimsesiz,

Sokak çaresizdi.

Kötülüğün peydahlandığı saatler kanla süsleniyor, Leyla bacaklarından akan kandan bir haber boylu boyunca yerde yatıyordu. Buzla kaplanmış yola sıcak taze kan bulaştı, sıcak plasentadan kurtulduğunda bacaklarının arasından sızmasıyla donmuş kütlelerin bir miktarını eritti. Üzerindeki mont artık onu koruyamayacak kadar açılmış, tüm bedeni yere serili bir vaziyette bilinci kapalı yatıyordu. Yüzünün sağ tarafı tamamen buzun olduğu kısımda kaldığından, önce derin bir yanma hissiyle hücreleri kavruldu ardından bu yalancı yangın söndü, karıncalanma ve kızarma meydana geldi.

Bacaklarından akan kanlı su vakit öldükçe soğumaya dilsizleşmeye, buzun üzerinde yeni bir katman oluşturmaya başlamıştı bile. Zaten zayıf, çelimsiz gözüken bedeni soğukla seviştiğinde tamamen açılan ten rengi ve uzun kirpiklerinde asılı kalan hayalleri buzun etkisiyle donuyordu her saniye. Sokağa iki genç girdi, kaldırımda yürüyerek sohbet ediyorlardı.

"Bugün de mi ekmek arası makarna yiyeceğiz, Cihan?" derken bir tık alaylı çıkıyordu sesi.

"Portakallı Pekin ördeği mi tercih ederdiniz Cenk bey?"

"Ördek sevmem. Şöyle güzel pişmiş Kars kazına hayır demem doğrusu."

Buzla kaplanmış asfalt yolda ay ışığının ve kör yanan sokak lambasının altında yatan bir beden, ve yine buzlu yola fena bir halde kırmızı renk veren sıvıyı gördüklerinde önce korkuyla etrafa baktılar. Sokak o kadar kimsesiz, o kadar öksüz ve yetimdi ki yerde boylu boyunca yatan kadının şiddetli çığlıkları dahi boş duvarlara çarptıktan sonra kırılıvermişti. Öylece yok olup gidecekti belkide bir gecede umutları, hevesleri...

Her şeyden önce sevmelere doyamadığı karnına aldığı darbeler onu en sevdiğinden edebilecek kuvvet ve iktidardaydı. Bozguna uğramıştı. Toprakları talan edilmişti ve şimdi de bu dilsiz sokakta ruhu bedenininden çekiliyordu.

Cenk korkuyla yerde yatan kadının şah damarının üzerine işaret ve orta parmağını koydu, soğuk ten parmaklarını ısırdı önce hemen ardından güçsüzce atan şah damarını duyumsadı.

"Cenk, ambulansı ara hemen!"

Leyla'nın solgun tenini kapatan saçlarını açıp, buza değen yüzünü ellerinin arasında ısıtmaya başladı: "Buz yanığı olmaz inşallah, çok soğuk bedeni ve çok genç."

Cenk ekmek poşetini bileğine asıp cebindeki telefonla arama yaptığında ikizinin yanına kadar sokuldu.

"Kan var her yerde, yaralı falan mı aceba?" derken bir taraftanda ambulans ile iletişime geçmeye çalışıyordu.

Cihan önce montunun fermuarını, ardından gömleğinin bir kaç düğmesini açıp Leyla'nın solgun yüzünü çıplak sıcak göğsüne yaslarken, elleriylede ellerini ısıtıyor, dudaklarından sıcak nefes tutamlarını bahşediyordu ellerine. Parmak uçlarında, avuç içlerinde, bileklerinde dahi soğuğun hükmü, kefen bezinin ruhsuzluğuna benzeyen tarifi mümkün olmayan soğukluk cılız bedenli kadını ölüme taşımaya pek hevesliydi. Karnındaki minik beden de en az annesi kadar incinmişti ufak kasabasında, denizinde, güvertesinde.

Doğru adresi yetkili kişilere verdikten sonra, ıssız sokakta beklemek kocaman bir çaresizliğin resmiydi ve bu tabloyu taşımaya şövalyenin dahi gücü yetmiyordu. Cenk, Leyla'nın kanamasının nereden olduğunu anlamak için açılmış montun önününden kıyafetlerini aceleyle kaldırıp bedenini kolaçan etmeye başladığında, aniden esen sert rüzgar yere toz misali dökülen kar tanelerini uçuruyor ve bu da görüş açısını zorlaştırıyordu kör sokakta.

LEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin