"Bize gidelim mi? Gelir misin?" diye sormuştu Jisung çatıdan inmeye karar verdiğimiz sırada. "Neden olmasın?" diyerek, daha çok Jisung'u yalnız bırakmak istemediğimden kabul etmiştim teklifini.
Yine yürümeye başlamıştık ama her zamanki yolumuzda bazı küçük değişiklikler yaparak yürüyorduk. Aslında evi ve ailesiyle ilgili merak ettiğim çok şey vardı (ailesinin evde olup olmayacağı, daha doğrusu evde kimin olup olmayacağı ile ilgili şeyler de dahildi elbette) ancak Jisung'un canını daha fazla sıkmamak için hiçbir şey sormadan yalnızca elini tutarak ona güç vermeye çalışarak ilerliyordum.
Keşke ellerini tutmama hep izin verseydin Jisung. Ya da ben izin verseydim buna. Keşke birbirimizi boş yere suçlamasaydık ve beraber savaşabilseydik tüm bu karanlıkla.
"Meraklı Minho'ya ne oldu? Kendini iyi hissetmiyor galiba?" diye sormuştu Jisung hatırlıyorum çünkü bana 'meraklı Minho' demesini çok sevmiştim. Bunu ona hiçbir zaman söylemedim, söyleseydim belki bozulurdu büyüsü. Pişman olduğum kocaman günahlar altında bu çok küçük kalıyor, üzülemiyorum bile.
"Hayır sadece Jisungunun iyi hissetmesini istiyor." Sanırım aitlik eki kullanmam da onun hoşuna gidiyordu, dikkatimi çekmişti bu. "Jisungunun?" demişti, yüzünde küçük bir tebessümle. "Ona Jisung'u ancak o gelirse mutlu olurmuş der misin?" dediğinde hissettiğim garip duyguyu hatırlıyorum ama pek açıklayabileceğimi sanmıyorum bu duyguyu. Mutluluk gibi bir şeydi ya da sevilme, aidiyet duygusu da olabilir bilmiyorum. Ben ise ona karşılığı merak ettiğim soruları sormakla vermiştim. Jisung'un beni her zaman bu kadar iyi tanıyor olmasına rağmen benim onun hakkında yanıldığım tonla şey olması şu an çok üzüyor beni.
"Annenler evde olacak mı? Kardeşin var mı? Ailen beni sever mi? Nasıl biri bekliyorlar? Eşcinsel olduğunu biliyorlar mı? Beni kim olarak tanıtacaksın? Gece sende kalmam rahatsızlık verir mi?"
Sorularımı peş peşe, hızlı hızlı sormama rağmen her birini pür dikkat dinlemiş ve nasıl oluyorsa sırasıyla cevaplamıştı.
"Babam evde olabilir, şirketteki işlere bağlı. Annem bu saatte evdedir. Kardeşim yok, ben seviyorsam eminim onlar da sever -evet bu cümleden sonra yine saçımla oynanıp aptal gibi sırıtmaya başlamıştım-, birilerini bekliyorlar mı bilmiyorum bence beklemiyorlar, arkadaşım olarak çünkü eşcinselliğime pek sıcak bakmıyorlar ama biliyorlar, bende kalman hiçbir sorun çıkarmaz çünkü Hyunjin de bize sık sık gelir. Hatta Seungmin ile birlikte gelirler yani kapımız açık."
Konuşmasını bitirdiğinde kafamdaki soruların en azından bir kısmına cevap bulabilmenin ve Jisung'un dolaylı yoldan beni sevdiğini söylemesinin verdiği mutlulukla devam etmiştim yoluma.
Jisungların evi tahmin ettiğimden büyüktü. Bu civarda böyle bir ev olabileceği aklıma gelmezdi açıkçası. Babası ilk ev inşaatı işlerine başladığı sıralarda bu arsayı satın almış, ilerleyip paraya para demediği dönemde de evi yaptırarak taşınmışlardı.
"Sadece 4 kişiyiz ama koca bir malikanede yaşıyoruz. Çoğu zaman fazla saçma geliyor bu bana." demişti Jisung evin kapısına geldiğimizde. Ben fazlasıyla ürkmüştüm nedense ailesi beni sevmeyecek gibi hissediyordum ama bir sevgili olarak tanıtılma ile bir arkadaş olarak tanıtılma arasındaki farkı da biliyordum yani bana çok dikkat etmeyeceklerdi çünkü ben onlar için yalnızca Jisung'un herhangi bir arkadaşıydım.
"Hoş geldiniz Jisung Bey." diyerek açmıştı kapıyı bir kadın. Az önce Jisung 4 kişiyiz dediğinde 3 kişi olup yanlış söylediğini düşünmüştüm ama sanırım bir yardımcıları vardı yani ben yardımcıları olduğunu tahmin ediyordum karşımdaki bu kadının, kıyafetleri normaldi belki annesidir ve şaka yollu konuşuyordur desem de kadın "Anneniz içeride." dediğinde ilk fikrim aklımdaki hükmüne devam etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
listen before i go ¬¬ minsung
FanficSanırım ölmeden yani kendimi bu çatı katından atmadan önce, herkes gibi olan birinin -yani benim- başından geçen bu trajik hikayeyi anlatmam gerekiyor. Belki biri, diğer insanların ellerinde yitip giden yaşamımın intikamını alır. Belki yaşadıklarımd...