20 - seninle ilgili hayallerim

429 89 107
                                    

27 Eylül 2020

Aramıştım. Evet! Jisung'u aramıştım.

Bir yerde 5 dakikalığına görüşme kararı almıştık başlangıçta çünkü fazlasını yapabilir miydik bilmiyorduk. Sadece birkaç cümle kurmuştum o gün ama sanki yaptığım en iyi şeymiş gibi hissetmiştim.

"Hadi bir günlüğüne her şeyi unutalım. Sanki hiç yaşanmamış bunlar, sanki hala seviyormuş gibi birbirimizi eğlenelim." demiştim. Yaşamak istiyordum bunu.

Hala seviyordum seni Jisung ama cesaret edememiştim bunu söylemeye o an. Yalanlar hep daha kolay gelmişti bana, fazla korkaktım gerçekleri haykırmak için ama çok seviyordum seni.

Hafifçe gülümsemişti, çok hafif ve çok buruk, her zamanki Jisung gibi gülümsemişti.

"Bunu yaptığımız için aptal damgası yiyebiliriz. Dizilerde izleyince çok saçma gelirdi şimdi ise bunu kabul etmek beni heyecanlandırıyor ve bu da... üzücü, acınası... Yani her zamanki ben." diyerek kalkmıştı. Yorgun adımlarla çıkmıştı merdivenleri. "5 dakikaya dönerim." demişti giderken yine yorgundu sesi.

Onu görmediğim 4 yılda ne kadar şey değişmişti. Gülümsemeleri ne kadar sahteydi şimdi, gözleri ne kadar matlaşmıştı, hiçbir parlama yoktu artık. Jeongin'in cenazesinde tek damla gözyaşı dökmemişti, yalnızca izlemişti. Sanki orada yokmuş gibi davranmıştı, zaten eskiden beri istediği bu değil miydi? Yok olmak, hiç var olmamış olmak, bir yıldız olmak...

Aşağı üzerine giydiği siyah t-shirt ve pantolonu ile indiğinde bu halinin bile beni ne kadar büyülediğini düşünmüştüm anlık olarak.

Şimdi yaşamak için bu kadar geç kaldığımıza o kadar üzülüyorum ki Jisung. Biz de mutlu olmayı hak etmiştik. Etmiştik, değil mi?

"Başını döndürdüm sanırım?" demişti gözlerimi ondan alamadığımda. "Evet." demiştim ben de çünkü yalanlar olmasındı artık hayatımızda, tabii az önce onu sevmemiş gibi davranmamın dışındaki yalanlardı sanırım bunlar. Birbirimizi kandırmanın ne anlamı vardı ki?

Elimi tutmayı denememişti, eskiden olsa direkt tutardı biliyordum bunu. Artık anlamıştık sanırım birbirimizin ellerini sonsuza kadar tutamayacağımızı ve en zor kısmı da bırakmak olduğu için hiç tutmamayı tercih etmiştik.

Dışarı çıkmıştık, yine eski günlerdeki gibi aynı yoldaydık ama yol hariç her şey farklıydı. Hatta yol bile farklıydı o da değişmişti bizimle. Yapamadığım her şeyi yapabilmek için bu sefer ben yavaşça elimi dolamıştım onun eline.

Hani Jisung, sen de benim ağladığım gün tutmuştun ya ellerimi, o gün hiçbir gücün beni yıkamayacağını hissetmiştim. Belki sen de hissedersin dedim bunu içimden yine aptal umutlarla ama sen çoktan yıkılmıştın o yüzden böyle hissetmen mümkün değildi.

Yine de bırakmamıştın elimi ve yürütmüştük hiç konuşmadan. Yollar sanki bizimdi, Güneş batıyordu ve bir turunculuk sarmıştı caddeyi.

"Nereye gidiyoruz?" demiştin. Genelde her şeyi sen düşünürdün o yüzden şaşırmıştım bunu sormana. "Bilmem." demiştim ben de. "Böyle yürümeyi sevdim." diye devam ettirerek.

Yine gülümsemiştin. Sanki ağlamadan hemen önce gülümser gibi bir gülümsemeydi bu. "Ben de sevdim, huzur veriyor. Özellikle elini tutuyor olmak." dedikten sonra bana dönmüş tam gözlerimin içine bakmıştın. Yutkunamamıştım o an Jisung. Söylesene seviyor muydun hala beni? Hala bir şansım var mıydı ellerini sonsuza kadar tutmayı bir kez daha denemek için?

"Benimle tekneye binmek istiyordun hatırlıyor musun? Sana bir kez babamın küçükken bizi tekne ile gezdirdiğini söylemiştim hani?" demişti. Çok iyi hatırlıyordum, onun da hatırlaması çok mutlu etmişti beni. "Evet." demiştim. Daha nasıl devam ettirebileceğimi bilememiştim. "O zaman planımız belli oldu." diyerek yeniden yüzüme bakmıştı ama bu sefer mutlu bir gülümseme vardı yüzünde. Öpmek istemiştim onu o an. O 5 saniyelik gülümseme beni o günkü dünyanın en mutlu insanı yapmaya yetmişti. Ve yürümüştük deniz kıyısına kadar bedenlerimizin kokusu ve sıcaklığı içinde.

listen before i go  ¬¬ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin