Selamlar çok üzülüyorum, çok üzüldüğüm bir bölüm bol yorum bekliyorum her zamanki gibi, iyi okumalar asık olduğum okuyucu topluluğu.
Not: önceki bölümün bildirimi gitmedi. Onu okuduğunuzdan emin olun 💞
×××××
18 Eylül 2016
Yaz tatilinin neredeyse tamamını atladığımın farkındayım, çok az şey aktardım size ama mutlu anılarımı anlatarak vakit kaybetmek istemiyorum çünkü vaktimizin neredeyse yarısını harcadık bile.
Sizi Jisung ile birlikteliğimizin son gününü dinlemeye davet ediyorum. Yaptığım hataların en büyüğü ve en acı verici olanını dinleyip siz karar verin kimin haklı olduğuna.
O zaman hayatımın en iğrenç gününe hepiniz hoş geldiniz!
O günün sabahı büyük bir neşeyle kalkmış ve yine her zamanki gibi Jisung ile gelmiştik okula.
Sınıfa girdiğimde gözlerim her zamanki gibi Changbin'in bir zamanlar oturmuş olduğu yere baksa da (aslında sınıfımız değişmişti yalnızca konum olarak oraya kayıyordu gözlerim) modumu düşürmemeye çalışmıştım.
Sırama geçmiştim, kendimi yeni yıla adapte etmeyi deniyordum. Jeongin girmişti içeri, yine sessizce yanıma gelerek "Boşsa oturabilir miyim?" diye sormuştu. Jeongin beni çok seviyordu aslında, gerçekten çok seviyordu ama lise yıllarımızda hiç söylememişti bunu bana. Yıllar sonra onunla yeniden karşılaştığımda anlatmıştı hikayesini.
Hoca gelmeden yüzümü yıkamak için gitmiştim lavaboya. Çok stresliydim, nedenini anlamak zor değildi aslında. Her yerde arkadaşımı görüyordum hala.
Jisung ile lavaboların bizim için çok özel yerler olduklarını anlamışsınızdır. İlişkimize yön veren şeyleri de hep oralarda yaşadığımızı söylemiştim. Yine lavaboya girip yüzümü yıkarken, kabinin içinden gelen sesler rahatsız etmişti beni. Her zaman böyle olurdu, ne zaman girsem sikişen birilerini bulurdum ve bu yüzden şaşırmamıştım ama biri "Daha ileri gitme." dediğinde bu sesin kime ait olduğunu biliyordum.
Jisung'un sesiydi.
Jisung'umun sesiydi ve donmuş kalmıştım.
Bir süre bekledikten sonra kalbinden çıkan dudakları şişmiş bir Jisung'un yanında aynı halde olan bir Chan görmek, büyük hayal kırıklığı yaratmıştı bende.
Çok ama çok büyük bir hayal kırıklığı.
Mahvolmuştum. Onları o şekilde görmenin bana ne kadar ağır geldiğini açıklayamıyorum bile şimdi. Tek güvendiğim kişiydi Jisung. Varlığı bana güç veren tek kişiydi. Beni ayakta tutan tek kişiydi ve beni sevdiğine inandığım tek kişiydi.
Çok kırdın beni Jisung. Çok kızgınım sana çünkü çok kırdın beni. Benden ne kadar çok şeyi anlamamı bekledin hem de hiçbir şey söylemeden. Çok üzgünüm, çok kırgınım, çok kızgınım ve çok yalnızım Jisung ve bunların hepsi senin yüzünden.
Ya da benim. Tüm hikayem boyu bir suçlu aramaktan çok sıkıldım.
Onun da beni gördüğünde şokla açılan gözlerini hatırlıyorum. Bir şeyler kekeleyip susmuştu ne dediğini anlamamıştım. Chan iğrenç bir ifadeyle bakıyordu bana. Ardından sakince "Ben çıkayım, siz konuşun" diyerek yüzündeki sinsi gülümsemesiyle defolup gitmişti.
Bir süre susmuştuk ikimiz de. Gözyaşlarım çıkmak için savaşıyorlardı ama izin vermemeye çalışıyorum onlara ben de.
"M-minho... Hiçbir şey göründüğü gibi değil." demişti ardından, çok endişeliydi. Ona inanmamamdan korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
listen before i go ¬¬ minsung
Hayran KurguSanırım ölmeden yani kendimi bu çatı katından atmadan önce, herkes gibi olan birinin -yani benim- başından geçen bu trajik hikayeyi anlatmam gerekiyor. Belki biri, diğer insanların ellerinde yitip giden yaşamımın intikamını alır. Belki yaşadıklarımd...