Tanrım başım ağrıyor. Ekstradan bir de etüte gidiyorum. Cidden başım şişti.
Omuzumdan düşmekte olan okul çantamı koluma kenetledim ve evin yolunu tuttum.
Uykum var... Okul hocaları zaten derste hep benle ilgileniyorlar. Uyuyamıyorum. Hafta sonu ne zaman gelicek? Uykum var, yatmak istiyorum. Bir daha hiç kaldırılmayacakmış gibi...
İlkbahar mevsimindeyiz. Annem geçiş mevsimlerine çok dikkat eder. Hava sıcak hem de çok sıcak. Uzun kollu üniformamı dirseklerime kadar çektim.
Böylesi daha ferahlatıcı...
Herkes gibi bir inek öğrenci değilim. Tabi salağın teki de değilim.
Gökyüzüne baktım. Hava kararmış, akşam oluyor. Aklıma gelen gülünç hikayemi hatırladıkça tuhaf oluyorum. Yüzümü buruşturdum. Kararmış havaya bakıp sesli bir kahkaha patlattım.Kahretsin. Jean'den dayak yiyebileceğim aklıma gelmezdi. Belki de ilk davranan ben olsaydım? Ya da o bana vurduktan sonra her boka karışan kurs hocaları başımızda toplanmasaydı onu bana vurduğuna pişman edebilirdim. Jean. Şerefsiz. Ortamdan faydalanmasını iyi biliyor.
Sinirle çantamı yere fırlattım. Eminim ki içindeki bütün kitaplar yere dağılmıştır.
Umrumda değil.
Her ne kadar umrumda değil desem de çantamdan dört bir yana dağılmış kitaplarımı toplayıp çantama geri yerleştirdim.
Belki de hemen eve gitmemeliyim.
Sokağın yanında akan nehre baktım. Üzerine yansıyan ay kesinlikle onu daha çekici kılıyordu. Nehre doğru aşağı indim. Kendimi buz gibi çimlere bıraktım. Sırtüstü uzandım ve gökyüzünü inceledim.
İşte hayat bu. Ders yok. Endişe yok.
Acaba eve gitmesem beni çok merak ederler mi? Belki de annem çoktan akşam yemeğimi odama koymuş kitaplarımı düzeltmiş beni bekliyordur. Ben neyim ki zaten evde amk?"Eren sen bizim gururumuzsun."
"Seni seviyoruz Eren."
"Eren bir şeye ihtiyacın olursa söyle canım."Her doğum günümde bana kitap almalarından bıktım artık.
Hafif esen rüzgar şimdi kuvvetlenmiş saçımı birbirine katmıştı.
Çok tuhaf rüzgar, sanki kızgınlığımı dile getiriyor, ağzımdan çıkmayan kelimelerde bana yardımcı oluyordu.
"Hadi bakalım Eren. Eve gidip ders çalışma zamanı..."
Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. (!)
Yine aynı sokakta yürümeye başlamıştım. Nehir hala benimle uzanıyordu. Gecenin soğuğu tenime işlemişti. Sıyırdığım kollarımı salıverdim.
Uzun kol o kadar da kötü bir fikir değildi belki de.
Bıkkınlıkla yürürken yerde gördüğüm bir taş parçasına da ayağımla vurup benle gelmeye zorluyordum. Onu nereye götürüyorum gideceği yerde mutlu olur muydu acaba?
O an istemsizce yere bakan yüzümü yerden kaldırıp nehrin ortasındaki köprüye baktım. Köprünün boyundan çok da uzun olmayan, gecenin karanlığından çok fazla detayını göremediğim biri köprüden bana bakıyordu.
Geçenler annem söylemişti. Gece uyurken biri yanı başında durduğunda beyinimiz orda birinin olduğunu bildiğinden istemsiz uyanırmışız. İlginç. Sanki annem dediği her şeyde haklı çıkıyor gibi. Acaba bu da mı öyle bişey?
Tam net göremiyordum ama karanlıkta bana bakan soğuk buz mavisi gözlerini üstümde hissedebiliyorum.
Buz mavisi gözlerinin olduğunu nerden biliyorum. Belki de sallamıştım.
Hayır...
Kesinlikle o gözleri üstümde hissetmiştim.Biraz daha yaklaşmalıyım. Evet, yaklaşırsam kesin görebilirim.
Belki de okuldan tanıdığım biridir. Ya da kurstan tanıyorumdur. Belki de komşumdur.
Köprüye yaklaşmaya başladım. Köprüye yaklaştıkça adımlarımı hızlandırıyor içimdeki meraklı oğlanı tutamıyordum.
Bu gözler...
Buz mavisi soğuk gözler...Zorla yutkundum. Boğazıma düğümlendi söyleyeceklerim. Kalbimde kenetlendi bütün duygularım. Bunca zaman zamandır ilgimi çekebilmiş tek kişi. Her zaman sonsuz saygı duyduğum biri. Bunca yıldır hoşlandığım kişi.
"...Levi-san..."
Kalbim daha hızlı atmaya başladı. Bacaklarım köprüye hiç olmadığı kadar hızlı koşuyordu. Heryer karanlık ama dert etmiyorum. Taşa takılıp düşmem yolumu kaybetmem umrumda değil. Ben Levi-san'ı...
Levi-san mı?
Levi-san...
Bir dakika dalga geçiyor olmalısın. Şaka yapıyorsun!
Ellerimi çığlık atmaya ramak kalmış aralanmış ağızıma götürüp elimle ağızımı sıkıca kapattım. İçimdeki ben çığlık atmak istiyor ama korkmuş ben ne kadar çığlık atarsam atayım titreyen bedenim ve gözyaşlarıma eşlik eden hıçkırıklarım buna izin vermiyordu.
Çünkü Levi-san...
Levi-san...
Levi-san 3 yıl önce ölmüştü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「The resurreceted」
Romansa"Seni burda öldürebilirim. Nefesin kesilebilir. Bilincini kaybedebilirsin Eren. Ama şunu bil ki bir ölü asla boğularak ölemez" Seme: Levi Uke: Eren