#8 the resurected

226 17 24
                                    

"Uhm aslında kabus görmüştüm. Kabusta kendisinin öldüğünü görmüş olmalıyım. Özür dilerim."

"Sorun değil sadece merak etmiştim."

Levi-san'ın neden öyle dediğini anlayamamıştım ama dediğini yapmak zorunda kaldım. Çünkü karşımda o korkunç bakışlarını kullanırken dediğini yapmamak elde değildi.

Bir süre sonra ders çalışmamış bitmişti. Armin bizden önce ayrılmıştı. Biz de birkaç dakika sonra masadan kalkmıştık. Mikasa ile eve doğru yürüyorduk. Mikasa önden ben arkadan yürüyordum. Aslında bugün için eve gitmek istemiyordum. Bir şekilde o bara gitmeliydim. Levi-san'ı görmek istiyordum. Tekrardan o sıcak ortama katılmak istiyordum.

"Uhm... Mikasa bugün için Jean'de kalacağım da... geçen gün sözleşmiştik."

"İyi de siz Jean ile hiç anlaşamazsınız ki."

"Huh... B-ben Jean mi dedim. Haha! Marco demek yerine Jean demiş olmalıyım. Ne kadar da aptalım. O ikisi birlikte çok sık zaman geçirdiği için karıştırmış olmalıyım."

"Anladım... Peki o zaman anneme bugün için Marco'da kalacağını söylerim."

"Teşekkür ederim Mikasa!"

Arkadan koşarak aramızdaki farkı kapattım ve o daha geldiğimin farkında bile olmadan boynuna sarıldım.

"Eren yavaş boğacaksın beni."

Boynunda olan ellerimi gevşettim ve ondan ayrıldım. Konuşmak yerine yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirdim.

Bir süre sonra Mikasa ile yollarımı ayırmıştım. O benden ayrılıp eve gitmişti. Ben de elimde yük olmasın diye elimdeki çantamı bana yük olmasın diye götürmesi için ona vermiştim. Koşar adımlarla barın yolunu tuttum. Buraya çok uzak değildi. Oturduğumuz kafeye çok yakındı.

Yine aynı ara sokaktan dönmüş ve barı sonunda bulmuştum. Burdaki herkesin ölmüş olaması tabiki de korkutucuydu ama sonuçta ben de bir ölüydüm.

Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Kapıyı açtığımda çalınan zil sesiyle tüm gözler bana dönmüştü. Bar bu sefer bayağı bir kalabalıktı. Herkes içkiyle tahta masalara oturmuş, bilek güreşi yaparak kuvvetlerini kıyaslıyorlardı. Bazıları ise kumara dalmıştı.

"Olley! Eren dün olanlardan sonra gelmeyeceğini düşündüm. Sonuçta senin yaşındaki biri için bu biraz ağır bir konu."

"Anlıyorum Hanji-san."

Bu kalabalık barın içinde buz mavisi, demir rengi gözlerini arıyordum. Ama aramalarım bir türlü sonuç vermiyor,o gözlerin sahibini bulamıyordum.

"Ihm... Demek Levi'nin bir hayranı varmış~"

"N-ne hayır y-yanlış anladınız ben sadece b-bu bar çok kalabalık olduğu için b-biraz şaşırdım."

"Eren anlamayacak kadar salak olduğumu mu sanıyorsun? Zaten kekelemenle bunu ele veriyorsun. Pancara dönmüş yüzünü saymıyorum bile."

Kahretsin!

Hanji beni kolundan çekiştirmeye başlamıştı. Bar çok kalabalıktı o yüzdem insanların arasından zar zor geçebiliyorduk. Önüme gelene çarpıp çarpıp özür diliyordum.

Bir süre sonra kalabalıktan sıyrılmıştık. Karşımda Levi-san duruyordu. Utancımdan ne yapıcağımı şaşırmış sadece başımı eğip 'merhaba' demekle yetinmiştim.

"Oi senin burda ne işin var velet. Sence burası çocuklara uygun bir yer mi?"

"Huh? Biliyorum Levi-san ama bu ortamı çok sevdim. Buradaki herkes çok samimi ve harika insanlar. Burda olmaktan mutluyum."

"Felsefe yapma. Resmi konuşmalardan nefret ederim biliyorsun."

Hanji beni sırtımdan ittirerek sandalyeye oturmaya zorlamıştı. Ben de itiraz edemeden oturmuştum.

Hazır buradayken aklımdaki soruları sormalıyım.

"Levi-san sana birşey sorabilir miyim?"

"Sor."

"Bana bir ölünün öldüğünü sadece bir ölünün hatırlayabileceğini söylemiştiniz. Ben sizin öldüğünüzü hatırlıyorsam o zaman... Üç yıl önce ben siz ölmeden önce mi ölmüştüm?"

"Tch. Bu konuya bu kadar beyin yoracağına azcık derslerine yorsan keşke. Evet Eren sen benden önce öldün. Ben senin öldüğünü hatırlamıyorum. Sürekli beni hatırladığını söylemeseydin ölü olduğundan bu denli emin olmazdım."

"Anladım demek öyle... Peki ölen biri gömüldüğünde nasıl diriliyor. Yani siz nasıl dirildiniz Levi-san..."

"Bu seni ilgilendirmez."

Yine uzun bir sessizlik oldu. Bu sessizlikler artık canımı sıkmaya başlamıştı. Neyse ki ortamda Hanji vardı. O varken sessiz olması biraz imkansızdı. Onu çok seviyordum aynı annem gibi samimi davranıyordu Gülümseyerek söze başladı.

"Eren bazı kişilerden bizim hakkımızda düşündündüklerini dinliyorum... Pft. Gülmeden duramıyorum o kadar komik ki!"

"Ne gibi Hanji-san."

"Ölülerin bedeninin soğuk olduğu, fotoğraflarda çıkmadığı, beyinlerimiz olmadığı gibi. Hatta bize zombi diyen bile vardı... Onlar gibi olmaktansa ikinci kez ölürüm daha iyi."

"Ehe haklısınız Hanji-san."

Bunları daha önce düşünmüştüm.

Demek düşündüklerim kulağa tuhaf geliyor.
O zaman ölülerin de insanlardan bir farkı yok muydu?

"Ama... ölüleri insanlardan ayıran bir özelllik vardır mutlaka. Olması lazım..."

"Aslında biz de kendimiz hakkında çok birşey bilmiyoruz. Sadece bariz bir fark olarak bir özellik biliyorum. Ölü birinin kanı oksijenle temas ettiği an yeşile döner."

"Peki Hanji-san siz artan kişi hakkında birşey biliyor musunuz?"

Hanji masaya eğildi ve göz ucuyla Levi'ye baktı. Ona sanki 'sen mi söyledin?' dercesine bakıyordu. Levi de usulca kafasını sallıyor bakışlarında saklı sorusunu cevaplıyordu.

"Bildiğim tek birşey var o da bir insan olduğu. Ölülerin bazı özellikleri var. Zaten benim bildiklerimin hepsini sen de biliyorsun. Ama artan kişi öyle değil. Aynı bir insanın özelliklerini gösterir. Ve öldükten sonra kimse... onu hatırlamaz."

Çok boş biri olduğum için 9 hikaye yazıyorum ama yayımlamıyorum. Taslak olarak kaydedip hepsini bir yayınlamayı düşünüyorum. Birini dayanamayıp yayımladım isteyen bakabilir. 👇🏻

 👇🏻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
「The resurreceted」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin