Sabahtan beri yaptığım tek şey oturduğum yerden içen kişileri izlemek ve etrafımdaki konuşmaları dinlemek olmuştu. İçenleri gördükçe ben de meraklanıyor bir yudum da olsa içmek istiyordum.
"Levi-san bir yudum alsam olur mu lütfen çok merak ediyorum."
"Tch. Kaç kere demem gerek anlaman için. Olmaz kararım değişmeyecek seni aptal velet."
Derin bir iç çektim ve oturduğum sandalyede somurtmaya başladım. Sıkıldığımı ve isteğimi göstermek için dikkat çekici hareketler yapıyordum ama Levi-san hiç oralı olmuyordu bile. Bari karnımı doyursaydım ya!
"Um. Erwin-san burda yiyecek içecek falan var mı? Atıştırmalık birşeyler de olur."
Erwin-san daha konuşmadan önüne atılan bisküviye baktım.
En sevdiğim bisküviden...
paketi açmış yemeğe başlayacakken gözlerimi solumda oturan Levi-san'a çevirdim."Bugün arkadaşlarınla konuşurken gördüm. Bundan yiyiyordun değil mi? Belli ki seviyorsun ye hadi."
"Levi-san çok teşekkür ederim~"
"Herneyse."
Her zamanki gibi umursamazca konuşuyordu ama çok düşünceli biri olduğu gerçekti. O değil de tüm gün beni mi izlemişti? Umarım karşısında garip hareketler yapmamışımdır. Yoksa kendimi asla affetmem.
Bisküvimin önce yarısını yiyip sonra da diğer yarısını ağızıma atıyordum. Üçüncü bisküvinin yarısını yiyip paketi Levi-san'a uzattım.
"Levi-san ister misiniz?"
Sağ bileğimi kavrayıp kendine çekti ve elimdeki yarım kalan bisküvinin ucundan ısırıp dudaklarını yaladı. Gitgide yakınlaştı. O yakınlaştıkça etrafa yayılan kokusu beni mest ederken aynı zamanda dizlerimin bağını çözüyordu. Kulağıma yavaşça eğildi ve boynuma o soğuk nefesini değdirdi.
"Hiç sormayacaksın sanmıştım..."
Ne diyeceğimi bilemedim ve kendimi ondan uzaklaştırdım. Yüzümü yere eğdim çünkü kızarmış yüzümü görmesi şu dünyada istemeyeceğim tek şey.
"U-um B-ben-benim lavaboya g-gitmem gerek."
Koşar adımlarla lavabonun yolunu tuttum. Musluğu açtım ve buz gibi suyu suratıma çarptım.
Karşısında tam bir aptal gibiyim...
Elime birkaç peçete aldım ve önce ellerimi sonra da yüzümü kuruttum. Tekrar içeri gitmem gerekti ama yüzüne nasıl bakacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Ama kendim gibi davranacaktım.
İçeri girdim ve tekrardan aynı yerime oturdum. Levi-san hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.
Nasıl bu kadar umursamaz olabilir ki?...
—2 saat sonra—
Şuan eve gitmem gerek ama Mikasa'ya bugün için Marco'da kalacağımı söylemiştim. Şimdi gece eve girsem çok dikkat çekerim. Çünkü annem beni Marco'da biliyor. Bana hesap soracak bundan eminim. Ve bu sorgulardan kaçmam çok zor olucak. İşin zor kısmı nasıl bir bahane uydurabilirim?Levi-san tekrardan beni eve bırakacağını söylemiş ve bardan çıkmıştık. Evime doğru yürüyordum ama zar zor adım atıyordum. Levi-san gittikten sonra kapıda sabah olmasını bekleyebilirdim ama Levi-san beni her evime bıraktığımda eve girip girmediğimi kontrol edip öyle giderdi.
Tüm düşüncelerimi dağıtan kafamı sokak direğine çarpmam oldu.
"Oi yine neye daldın da böyle salaklaşmaya başladın?"
İlk başta anlatmama niyetindeydim ama sonradan anlatmaya karar verdim belki yardımcı olabilirdi.
"Aslında Levi-san bugün bara gelirken kardeşime bir arkadaşımda kalacağımı söylemiştim."
"Anladım. Evi nerede seni oraya götüreyim o zaman."
"Ö-öyle değil. Yani kalacağımı söyledim ama aslında yanınıza gelmek için uydurduğum bir bahaneydi. Şimdi de eve gitsem annemin beni sorguya çekmesinden korkuyorum. Annemi biliyorsunuz zaten..."
Başta anlamamıştı ama sonrasında yeterince açıklayıcı anlattığımı düşünmüştüm. Nasıl bir cevap vereceğini bekliyor ve meraklıca yüzüne bakıyordum. Bir anda yönünü değiştirdi ve evin yolunun tam zıttına yöneldi. Ne yaptığını anlayamamıştım.
"Levi-san nereye gidiyoruz?"
"Madem kalacak bir yerin yok bu günlük misafirim ol."
![](https://img.wattpad.com/cover/270294486-288-k339095.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「The resurreceted」
Storie d'amore"Seni burda öldürebilirim. Nefesin kesilebilir. Bilincini kaybedebilirsin Eren. Ama şunu bil ki bir ölü asla boğularak ölemez" Seme: Levi Uke: Eren