Cisza: Lehçede mutlak sessizlik, sonlanma
Yağmur bir karadeliğin içerisinden sızan karanlık damlaları gibi gecenin korkunçluğunu York ordusunun üzerine yağdırırken derin bir sessizlik hikayenin satırlarını kanla yazmaya hazırdı. Ne kadar sayfa kalmıştı ve kimler hikaye bittiğinde hayatta olarak bu acınası serüvene devam edecekler bilmiyordu fakat çark onlar olsa da olmasa da dönmeye devam edecekti. Asla durmayacak bir çarktı bu, yüksekte olan zamanla düşecek ve kader onu sanki hiç yüksekte olmamış gibi ezecekti.
Gücün böylesine zalim ve nankör olması garipti. Kimse ona tam olarak sahip olamıyor fakat ona sahip olmak için hayatının her saniyesini verecek kadar korkunç bir duruma geliyordu. Kalplerini bile karanlık parmaklıklar arasına göndermeye cesaret edebilecekken kendi ailelerini ve sevdiklerine sadece bir avuç toprak parçası için karşı gelmeye razı olabiliyorlardı. Sonunda ihanetin acı tadından başka hiçbir şey elde edemiyorlar fakat kendilerini bu davada haklı görüyorlardı.
Tıpkı düşes Cecily gibi.
Ülkedeki en güçlü ve en çok konuşulan kadın olmak için iki oğlunu birbirine düşürmüştü.
Gücün kendisinde olması gerektiğine çevresindeki herkesi öylesine inandırmıştı ki kralın ölmesinden dolayı oğlunun saltanatına saygı göstermesi gerektiğini unutmuştu. Sarayda kalarak kralın annesi makamında oldukça saygın bir hayat sürebilirdi fakat bu Edward'ın karısı kraliçe Elizabeth varken mümkün değildi çünkü ona her baktığında kendisinden daha güçlü bir kadın olduğunu hatırlama fikri dayanılmazdı. Tüm güce sahip olup her şeyi yapsa da gerçekten kafasını yatağa koyduğunda rahat bir uyku uyuyabilecek miydi? O hırs ve zehir vücudunda dolaşmaya başladı mı tüm bunların içerisinden çıkabilmek çok daha zor hale geliyordu.
Elini saçlarının arasından geçirerek derin bir nefes aldı. Dünyanın tüm hırsı ve yerinden memnun olmayışı bazen onun savaşma sebebini sorgulamasına neden oluyordu. Asla kurulmayacak bir denge ve barış için savaşmak, huzurun zerresi için bu kadar kan dökmek ruhu için gerekli olduğu kadar rahatsız ediciydi.
Tünelin ağzında öylece Buckhingam'ın işaret vermesini beklemek dakikalar geçtikçe çok daha zor hale geliyordu. Aralarındaki son cümleyi kafasının içerisinden geçirip duruyordu. Onu gerçekten ölüme mi yollamıştı? Yaptığı ani öfke ve gerginlikle verilmiş bir karar mıydı? Başını eğerek toprak ve kirle dolmuş parmaklarını kılıcının mavi taşlarla örülü ince kabzasının üzerinde gezdirerek rahatlamaya çalıştı. Doğru kararı verdiğine inanmak istiyordu. Onun askerlerini ikna edecek kabiliyette bir lider olduğunu ve onlara aydınlığa giden yolu açacağını düşünürken kemikli omzunun üzerinde Edward'ın ince parmaklarını hissetti. Parmakları ense kökündeki örgülere götürdü ve onları dudaklarıyla birleştirerek Hannibal'ın bedenindeki son dokunduğu yerin kendisini rahatlatmaya çalışmasına izin verdi.
Yaşayıp yaşamadığını bile bilmediği adamın neredeyse unutmak üzere olduğu sesiyle bu cehennemin içerisinden çıkma umutları kuruyordu William, bu örgülerin ona hissettirdiği küçük mutluluk bile insanların hastalık olarak nitelendirdiği aralarındaki şeyin çoğu insanın hayatında yaşadığı her şeyden çok daha saf olduğunu kanıtlıyordu.
Karanlığın ve öfkenin pençesinde kavrulup delirmenin eşiğine geldiğinde onunla olan son gecesini düşünerek Hannibal'ı bir kez daha görmenin hayallerini kuruyordu. Bazen sesini duyuyor gibi oluyor ve bu gerçekçi hissin içerisinde kıvranarak orada olamayacağını bilse de dakikalarca karanlık ormanın içerisinde geziniyordu. Askerlerine ve kalan herkese gösterdiği bu sert bakışın arkasında bir isimle avunuyor ve dayanma gücü buluyordu. Hayatında hiçkimsenin yapamadığını onun aşkının hiç çabalamadan başarması karşısında kendi kendine toprak bir tünelin içerisinde olası ölümüne giderken gülümsedi William, Hannibal'a geri dönecekti. Ya da bunu denerken ölecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mind Kingdom/Hannigram
Fanfic"Başımdaki taca sahip olmak yerine seninle yarattığım krallıkta su damlası olmayı tercih ederim."