10. Bölüm- Ekin Kayboldu

148 9 27
                                    

  Hayatın insanları nereye çekeceği belli olmaz. Gün ışıdığında gecenin ardından, üzerine nelerle doğacağı bilinmez. Kararlar, değişir, insanlar değişir, hatta duygular değişir güneşle, yeni gün ile birlikte. Türk kızlarının da anlarında ki ufak değişiklikler, hayatlarına yön vereceklerdi Koreli erkeklerin.
  Kızlar, evde ki bahçede ok atma çalışmalarına devam ediyorlardı Seçil Öğretmen eşliğinde.
  Seçil Öğretmen:- Bu okçuluk turnuvasında iyi bir derece kazanırsanız, sizin için güzel kapılar açılacak kızlar. Bu sizin için bir fırsat.
  Ekin:- Ben, çok çalışıyorum hocam.
  Seçil Öğretmen gülümsedi:- Senin çalışkanlığını bilmeyen mi var? Yalnız, çok çalışmak ile birlikte, keyif almayı da unutmayın. Çünkü insan, yapmayı sevdiği şeyde başarılı olur.
  Mira:- Demek Matematik'de bu yüzden başarılı değilim. Sevmediğim için.
  Seçil Öğretmen:- Hedef tahtasına bakıp, hedefinizi belirleyin kızlar. Hayal edin. Sonra ona ulaşmak için, tam ondan vurmanız gerektiğini düşünün ve okları ona göre çekin. On numarayı vurmak için iyi bir yöntemdir.
  Anka:- Hepimizin genel olarak hedefi birinciliği Türkiye'ye kazandırmak.
  Bahar, cebinden bir kağıt parçası çıkarıp, hedefe doğru gitti.
  Ceylin:- Ne yapıyorsun?
  Bahar, hedef tahtasının ortasına, Min Ho'nun fotoğrafını yapıştırdı.
  Hazel:- Yok artık.
  Seçil Öğretmen:- Çok garip bir hedefmiş.
  Lena:- Bahar yeni hedefler keşfettide kendine.
  Ceylin:- Sonuçta bir şekilde motive edebiliyor kendisini değil mi?
  Bahar yerine geçti ve hedefe odaklandı ve yayı çekti. Tam ortadan vurmuştu. Üstelik, ok fotoğraftaki Min Ho'nun tam alnına gelmişti.
  Bahar:- Bakın nasıl vurdum on numarayı?
  Kızlar, gülüyorlardı.
  Erkekler yurdunda ise Min Ho, ortada dolanıyordu.
  Min Ho:- Alnımın ortasında bir ağrı hissediyorum. Ok gibi saplandı başıma.
  Han:- Sivilce çıkacaktır. Geçer.
  Hyunjin:- Şu kıza aklını o kadar taktın ki onun yüzünden girmiştir ağrı.
  Seungmin:- Fark ettiyseniz, Bahar geldi geleli, Jaemin düştü yakamızdan. İyilik yaptı sayılır bize.
  Min Ho:- Düşmanım bir iken iki oldu ne iyiliği?
  Hyunjin:- Kendisine sevgili yapacak kızı bulduya ondan düştü yakamızdan.
  Min Ho:- Akılsız kız işte. Bahar'da akıl olsa, o çocuk ile çıkmazdı.
  Jeongin:- Çıktıklarını nereden biliyorsun?
  Min Ho:- Kulaklarımla duydum. Çıkıyorlarmış. Zaten, birbirlerine de uygunlar. Onları bir araya getiren tek unsurda benim.
  Felix:- Sen neden takıldın ki onların çıkmasına?
  Min Ho:- Yoo ne takılacağım. Mutluluk dilerim ikisine de. Sen ne yaptın Hazel ile barışma işini?
  Felix:- Hazel hâla soğuk davranıyor bana. Daha Ji Su ile de konuşmadım. Gecen gün ki hipnoz telaşından beri onu görmedim. Ama yarın halledeceğim bu durumu.
  Bang Chan:- Ji Su'dan bunu beklemezdim gerçekten. Ne zamandır o ilgileniyordu Kuki ile. Hayvancağız neler çekti kim bilir elinden.
  Felix:- Bunun için de ayrıca suçluyorum kendimi. Ji Su'ya güvenipte...
  Bang Chan:- Senin suçun yok. O senin kız arkadaşın herhalde güveneceksin.
  Felix:- Hazel'den özür dilemem gerek. Onun çok iyi bir kalbi var ve ben onu kırdım.
  Okul günüydü. Kızlar sınıfa giriyorlardı konuşarak. Erkekler ise sınıftaki yerlerini almışlardı bile.
  Alya:- Senin temizlik işkencen yüzünden güzelim filmi de kaçırdık Ekin.
  Ekin:- Kirden koksak daha memnun olacaktınız galiba. Ne şikayet ettiniz ya!
  Hazel:- Yaa filmin tekrarını bir daha ne zaman verirler acaba?
  Bahar:- Hiç güzel değildi o film. İki sahnede bir öpüşme. Iyy insanların birbirini ağzından öpmelerinin nesi romantiklik iğrenç. Ağız yemek yemek içindir.
  Kızlar gülüyorlardı. Sırasında oturan erkeklerin kulakları ise ister istemez onlardaydı.
  Ceylin:- Şuna romantizm sevmiyorum desene sen.
  Anka:- Aşka karşı o.
  Bahar:- İnsanlar birbirine dokunmadan sevemezler mi Allah aşkına? Hem öyle sevgi olmaz olsun. O öpüyor, diğeri öpüyor, gelen giden öpüyor, böyle sevgi mi olur?
  Alya:- Tamam öpmeden sev o zaman.
  Bahar:- Bir kişiyi sever, bir kişiyi öperim o da kocam olur zaten.
  Hazel:- Ne yani şimdi bir erkek seni öptü diyelim. Onunla evlenecek misin?
  Bahar:- O zaman, o benim kocam olmak zorunda.
  Ekin:- Yok artık.
  Bahar:- Şaka yapıyorum o kadar da değil. Yumruğumu ağzına sokunca öpemez bir daha. Öperse de zaten yaşamaz.
  Mira güldü:- Ölü koca!
  Min Ho:- Seni öpmek isteyecek biri olmayacağına göre, kocan da olmayacak.
  Bahar:- Sen bizi mi dinliyorsun?
  Min Ho:- Ortalıkta konuşuyorsun farkında mısın?
  Bahar:- Sana ne benim kocamdan?
  Min Ho:- Seni öpecek o adamla zaten ilgilenmiyorum ama ona acıyorum şimdiden.
  Bahar:- Sen bana baksana sen! Benim eşime hakaret edemezsin.
  Min Ho:- Seninle evlenecek kişi aptalın ta kendisi işte. Aptal o aptal.
  Bang Chan:- Şimdi de olmayan biri için kavga ediyorlar.
  Bahar:- Sen kendine bak.
  Min Ho:- Seninle çıkan bütün erkekler aptal. Örneğin, Jaemin'de öyle. Ama yok o yönden çok şanslısın. Jaemin hem aptal hem salak. İki ayrı özelliği var. Seni de başka biri kabul etmezdi zaten.
  Bahar:- Valla bu kez yedim seni! Dedi üzerine atladı Min Ho'nun.
  Min Ho:- Ne yapacaksın ha ne yapacaksın? Gel buraya gel de yap ne yapacaksan.
  Bahar:- Tutmayın beni!
  Ekin:- Kızlar, tutun Bahar'ı!
  Ortalık birbirine girmişti. Hazel Bahar'ı tutmaya çalışırken, Bahar onu itti ve Hazel direkt, Min Ho'yu ayırmaya çalışan Felix'e çarptı. Hazel doğruldu ve Felix'e baktı.
  Hazel:- Afedersin.
  Felix gülümsedi:- Sorun değil.
  Bahar:- Terbiyesiz kendini beğenmiş.
  Min Ho:- Sen kendine bak. Seni o tekvando dersinde ki gibi yerden yere vurayımda gör.
  Bahar:- Gelde vur bakalım bu sefer kim kimi vuruyor? Dedi ve Min Ho'nun başına vurdu bir iki tane.
  Min Ho:- Bana vurdun ha! Eli de ne biçim ağır. Sen gel buraya.
  Min Ho, Bahar'ın saçını çekti.
  Bahar:- Bırak saçımı.
  Ekin:- Ya bi durun. Bahar dur!
  Bahar:- Bırakın öldüreyim şunu. Bıraksana saçımı.
  Bang Chan:- Şimdi öğretmen gelecek ayrılın.
  Min Ho:- Birinin buna haddini bildirmesi gerekiyor. O da benim. Dedi ve Bahar'ın saçını çekerken, eli tokasına takıldı ve tokası çıkıp yere düştü. Bahar'ın saçı açılmıştı.
  Bahar:- Hihh! Tokamı kırdı. Öldün oğlum bu kez.
  Tam Bahar, Min Ho'nun boğazına sarılmıştı ki, öğretmen içeri girdi.
  :- Aferin size çocuklar aferin! Yine aynı manzara. Dedi alkışlayarak.
  Herkes direkt olarak öğretmene bakıyordu.
  :- Sınıfa girerken beni neyin beklediğini tahmin ediyordum zaten. Yine Min Ho, yine Bahar.
  Bahar ve Min Ho susup kalmışlardı.
  :- Ee bu gün ki kavga sebebiniz nedir?
  Han:- Bahar'ın kocası. Dedi gülerek.
  :- Ne? Çocuklar, siz yerinize geçin.
  Bahar ve Min Ho'da geçiyordu yerlerine ki öğretmeni onları durdurdu.
  :- Siz ikiniz durun bakalım.
  Bang Chan:-Kesin ceza geliyor.
  Seungmin:- Hak ettiler artık. Sınıf birbirine girdi.
  Han:- Resmen kamu düzenini bozuyorlar artık.
  Hepsi birden kıkırdadılar.
  Bahar ve Min Ho tahtanın önüne geçtiler.
  Ekin:- Yapma dedik kaç kere. Dinlemiyor ki hemen atıldı üzerine.
  Ceylin:- Ne yapsın, o da onun sinirini bozdu ama.
  Mira:- Haklı. Kim ortada var olmayan bir kocaya laf söyletir ki! Dedi alay ederek.
  Hazel:- Kavga sebepleri bile saçmalaşmaya başladı artık.
  Ekin:- Belki ikiside ders alırlarda bir daha birbirlerini yemezler.
  Diğerleri:- İnşallah!
  :- Aranızda ki anlaşmazlık artık huzursuzluğa dönüştü. İnsanlara rahatsızlık veriyorsunuz. Ben sınıfımda böyle şeyler istemiyorum demiştim. Bütün öğretmenlerin dilinde sizin kavgalarınız.
  Min Ho:- Vay be, ünlü olmuşuz. Diye mırıldandı. Bahar dirseği ile dürttü onu.
  :- Şimdi size bir ceza vereceğim.
  Bahar ve Min Ho:- Ceza mı?
  :- Son zamanlarda sosyal medyada gezen bir video gördüm. Bir öğretmen, kavga eden iki öğrencisini barıştırmak için bir yol deniyordu.
  Alya:- Hihh! Ne olur o olmasın.
  Mira:- Şu çocukların tabureye çıktığı mı?
  Alya:- Hııı!
  Jeongin:- Galiba ben o videoyu izlemiştim.
  :- Changbin, hizmetliden bir tabure alıp gelir misin?
  Changbin:- Hemen efendim.
  Bahar:- Ne yapacak sence? Boynumuza ip geçirdikten sonra, ayağımızın altından tabureyi mi çekecek? Dedi fısıldayarak.
  Min Ho:- Sen o videoyu izlemedin mi? Aynı şekilde.
  Bahar:- Hayır.
  Min Ho:- O zaman bilmesen daha iyi.
  Changbin, tabureyi getirmişti. Ortaya koydu ve yerine geçti.
  :- İkiniz de çıkın üzerine.
  Bahar:- Nasıl? İkimiz birden mi? Ama birimiz düşeriz.
  :- Çıkın! Çıkmazsanz ikinizde Biyoloji'den sıfır alırsınız.
  Ekin:- Hihh! Bahar çık çabuk.
  Anka:- Sana ne oluyor?
  Ekin:- Sıfır dedi duymadın mı?
  Bahar ve Min Ho, çıktılar istemsizce taburenin üzerine. İkisi de sendeleyip duruyorlardı. Üstelik birbirlerine oldukça yakındılar şu an.
  :- Cezayı biraz daha ilginçleştirelim
  Jeongin:- Durum iyice heyecanlı olmaya başladı.
  :- Eğer biriniz yere düşerseniz, ikiniz birden, okulun tuvaletlerini temizleyeceksiniz.
  Bahar ve Min Ho:- Ne?
  Min Ho:- Sakın düşeyim deme.
  Bahar:- Biraz gider misin? Dedi kızarak.
  Min Ho:- Nereye gideyim acaba? Sen çekil.
  Bahar:- Yer olsa çekileceğim zaten. Bayılmıyorum sana. Böyle burnumun dibinde.
  Min Ho:- Ben çok memnunum sanki böyle tabure tepelerinde.
  Bahar:- Yine ne yaptın yaptïn, uydurdun kendine.
  Min Ho:- Hep senin yüzünden.
  Bahar:- Allah Allah. Ben başlattım sanki. Rezil oldum senin yüzünden. Dedi ve o an sendeledi. Düşecek gibi olmuştu ki Min Ho tuttu onu belinden ve kendine çekti. Saçları dalgalanıverdi o an. İki eliyle sarılıverdi düşmesin diye. Bir eli, saçlarının üzerindeydi. Burun buruna geldiği Bahar'a bakıyordu. Bir elide saçlarının üzerindeydi.
  Hazel:- Min Ho, Bahar'a sarılıyor!
  Anka:- Bahar ya tuvaletleri tercih edecek ya da Min Ho'yu.
  Han:- Min Ho, Bahar'a sarılıyor!
  Felix:- Şu an ben de aynı şeyi görüyorum.
  Jeongin güldü:- Çok yakın bir pozisyon. Min Ho, Bahar'ı her an öpebilir. Dedi gülerek.
  Bahar:- Bbbeni bırak! Dedi ve Min Ho'nun göğsünde yaslı başını diğer tarafa çevirdi.
  Min Ho:- Doğru dur. Senin yüzünden bir de tuvalet temizlemek istemiyorum.
  Changbin:- Fısırdaşıyorlar. Ne konuşuyorlar acaba?Kavga mı? Aşk mı? Dedi gülerek.
  Ceylin:- Ne o hoşuna gitti galiba.
  Changbin:- Evet. Çok hoşuma gitti. İstersen biz de seninle çıkabiliriz oraya.
  Ceylin:- Seninle oraya çıkmaktansa tuvalet temizlerim daha iyi.
  Changbin:- Herkesin ilgi alanı farklı tabi.
  Ceylin, silgisini attı Changbin'e.
  Ceylin:- Uyuz!
  Min Ho, Bahar'a sarılmış, düşmesini engellerken, Yuna'da ona bakıyordu kıskançlık ile.
  :- Görüyor musun? Aldı elinden Min Ho'yu.
  Yuna:- Kimsenin kimseyi aldığı filan yok. Hele ki benim elimden.
  Bahar'ın başı Min Ho'nun göğsündeydi. Yüzü gök kuşağının renklerinden renk beğeniyordu kendisine utançtan. Min Ho ise saçlarında ki elini hafiften oynattı. Okşarcasına. Bir nefes ile içine çekti kokusunu.
  Min Ho:- Ne güzel kokuyor. Saçları da dalga dalga o kadar güzel yakışıyor ki yüzüne. Kollarımı açmak istemiyorum. Neler geçiyor aklımdan? Kendine gel Min Ho, o senin düşmanın ile iş birliği içinde. Diye geçirdi içinden.
  Bahar:- Rezil oldum rezil! Şimdi benimle alay edecekler. Ya ama yaa.
  Min Ho:- Kıpırdanıp durmasana düşeceksin. Dedi ve başını diğer tarafa çevirip gülümsedi.
  Bahar:- Hocam, yetmez mi bu kadar ceza?
  :- Barıştınız mı?
  Bahar ve Min Ho:- Hayır!
  :- O zaman biraz daha durun. İki ders Biyoloji nasılsa. Biz bekleriz.
  Bahar:- Ne? Ta tamam barıştık. Değil mi Min Ho? Evet de yoksa seni okul çıkışında döverim.
  Min Ho:- Yoo ben barışmadım.
  Bahar:- Min Ho!
  Min Ho:- Ne var? Ben böyle iyiyim. Dedi ve eğilip Bahar'a baktı.
  Bahar:- Çekil burnumun dibinden.
  Min Ho kahkaha atarak güldü.
  Bahar:- Seni şuradan itersem, gider tuvalet temizlersin.
  Min Ho:- Beraber temizleriz fena mı olur?
  Bahar:- Allah'ım yarabbim ya! Sarılma bana!
  Ders arasına girilmişti. Bahar ve Min Ho hala taburenin üzerinde idiler.
  Ekin:- Şunlara bak ya! Dedi gülerek.
  Alya:- Bahar Hanım, hipnozun cezasını ödüyor. Darısı, Mira'ya.
  Mira:- Ay aman durun! İstemem.
  Lena:- Min Ho, biraz daha sarılırsa Bahar'a, Bahar tuvaletlere razı olacak.
  Ceylin:- Biz buna ilahi adalet diyoruz. Beni Changbin'e yapıştırmadınız mı siz? Oh olsun. Hatta öpsün Min Ho birde Bahar'ı.
  Mira:- Katil olmuşken, tam olsun değil mi kız? Min Ho'nun kurtulma şansı kalmasın.
  Bahar:- Ne gülüşüyorsunuz siz orada?
  Kızlar:- Sizee!
  Bahar:- Min Ho, barıştık dede bitsin bu iskence. Lütfen, yalvarıyorum bak. Böyle olmuyor, elin belimde.
  Min Ho:- Bir ders daha dayanabilirim.
  Öğretmen, ders masına oturmuş, onlara bakıyor, gülüyordu.
  Birden, Jaemin sınıfa girdi o an teneffüs olduğu için. Bahar ve Min Ho'yu görmüştü o halde. Olduğu yerde kalmıştı.
  Lena:- Kızlar!
  Hazel:- Jaemin gelmiş!
  Bahar:- Kim gelmiş göremiyorum. Dedi arkası dönük.
  Min Ho:- Seninki geldi.
  Bahar:- Benim ki de kim?
  Min Ho:- Erkek arkadaşın Jaemin.
  Bahar:- Ne? Dedi ve kıpırdayacak gibi oldu ama Min Ho tuttu onu.
  Bahar:- Jaemin, eğer hâla oradaysan hiç bir şey göründüğü gibi değil.
  Jaemin:- Haklısın. Hiç bir şey göründüğü gibi değilmiş. Dedi ve çıktı sınıftan.
  Bahar:- Jaemin!
  Min Ho:- Seslenme boşuna gitti.
  Bahar:- Aaa yeter. Burada seninle böyle dikileceğime gidip tuvletleri temizlerim daha iyi. Dedi ve debelenmeye başladı.
  Min Ho:- Tamam dur! Hocam, biz barıştık, inebilir miyiz artık?
  :- Sırf oradan inmek için demiyorsunuz değil mi?
  Bahar:- Lütfen inelim artık yeteri kadar rezil oldum.
  :- Peki inin bakalım.
  Bahar ve Min Ho, tabureden indiler. Bahar, aksayarak yerine geçiyordu.
  :- İkiniz, durun bakalım.
  Bahar ve Min Ho durdular.
  :- Bahar, çatanı ve eşyalarını alıp, Min Ho'nun yanına geç.
  Bahar ve Min Ho:- Ne?
  :- Dersim boyunca ikinizi takip edemeyeceğim için, yan yana oturmanızı uygun buluyorum.
  Min Ho:- Ama!
  Bahar:- Ben...
  :- Haydi artık. Ders başlayacak. Han, sen Mira'nın yanına geç.
Bahar, kızlara baka baka gidip eşyalarını aldı. Aynı şekilde de Han' da çantasını alıp, Mira'nın yanına geçti.
  Bahar:- Özür dilerim yerini gasp ettim.
  Han gülümsedi:- Sorun yok keyfine bak.
  Bahar, Min Ho'nun yanına geçip koydu eşyalarını. Bir yandan da Min Ho'ya bakıyordu. Çekinerekte olsa geçip oturdu.
  Mira:- Aramıza hoş geldin Han.
  Han gülümsedi:- Teşekkürler. Yedi kızın arasında olmakta çok garipmiş.
  Lena:- Şu an aynı şeyleri Bahar'da hissediyor emin olabilirsin.
  Min Ho, Bahar'a döndü ve kolunu sandalyesine yasladı.
  Min Ho:- Benim mekanıma hoş geldin Bayan Keçi.
  Bahar:- Aman üstünlük taslamaktan da geri kalma olur mu?
  Min Ho:- Senin karşında kendimi bu zevkten nasıl mahrum bırakabilirim?
  Ekin:- Ben bu yan yana oturma olayı işe yarayacak mı şüphelendim şahsen.
  Okul günü Bahar ve Min Ho'nun yan yana oturması ile başlamıştı. Ders arasıydı. Kızlar bahçede, erkekler ise sınıftalardı.
  Hyunjin:- Eee Bahar ile birlikte aynı sırayı paylaşmak nasıl bir duygu?
  Min Ho:- Hiç güzel değil.
  Hyunjin:- Taburenin üzerinde, kızı belinden sararken gayet mutlu görünüyordun.
  Min Ho:- Hiçte bile.
  Seungmin:- Ben barışmadım deyip, cezaya razı olması peki?
  Bang Chan:- Halinden gayet memnundun.
  Min Ho:- Sadece onu cezalandırmak için. Jaemin ile birlikte olmasının cezası.
  Jeongin:- Biz bu kıza Jaemin ile ittifak kurdular diyoruz ama sana karşı yaptığı bir şey yok henüz.
  Min Ho:- Her seferinde benimle çatışması yetmiyor mu? Üstelik Jaemin kendisini benimle gördü diye nasılda telaşlandı görmediniz mi?
  Anka, kulüpten kızlarla konuşuyordu koridorda. Bazı projeler için. Kenara geçmişler, plan yapıyorlardı ellerinde dosyalarla. O anda koridorda karşıdan gelen Bang Chan ve bir kızı gördü. Kız, Chan'a bakıyor, gülüyor hatta yakın davranıyordu. Bang Chan ise kız ile ilgileniyordu. Evet ilgileniyordu. Anka, kulüp arkadaşlarını dinlemeyi bırakmış, Chan ve kıza odaklanmıştı.
  :- Anka, bizi dinliyor musun?
  Anka irkildi:- Efendim? Ha dinliyorum sizi.
  :- Tamam o zaman. Kararlaştırdığımız gibi yapıyoruz.
  Anka:- Tamam.
  Yuta geldi yanına:- Toplantı bitti mi?
  Anka:- Bitti. Toplantı değildi zaten. Karar vermemiz gereken bir şeyler vardı.
  Yuta:- Anladım. Dalgın gibisin?
  Anka:- Yoo değilim. Sadece Bang Chan'ın yanında ki kız dikkatimi çekti. Kardeşi filan mı? Bayağı yakın duruyorlar.
  Yuta:- Bang Chan'ın kardeşi var mı bilmiyorum. Ama o kız kardeşi değil. Geçen gün sana bahsettiğim kız. Hani geçmişte...
Anka:- Tamam boşver anlatmana gerek yok. Pişman olmuşsun zaten.
  Yuta:- Çok iyisin.
  Bang Chan, yanındaki kız ile konuşurken, Alya ve Yuta'yı gördü. Odaklanma sırası ondaydı.
  Yuta:- Şey, bu yemek işini düşündün mü?
  Anka:- Bu ara olmaz dediğim gibi sınavlar var ama aklımdasın. Gerçekten.
  Yuta:- Sabırsız olduğum için kızma bana olur mu? Sadece seni başkalarına bırakmak istemiyorum.
  Anka:- Bu ne demek?
  Yuta, Anka'nın elini tuttu. Gözlerine baktı. Anka, şaşkınlıkla bakıyordu karşısında ki Yuta'ya.
  Yuta:- Hâla anlamadın mı? Sana karşı derin duygular hissediyorum.
  Anka:- Ben... Dedi ve tam elini çekiyordu ki kendisine bakan Bang Chan'ı gördü. Daha bir hızla çekti elini.
  :- Chan ne oldu? Neden yüzün asıldı?
  Chan:- Yok bir şey. Artık, hiç bir şey yok! Dedi ve sınıfa girdi. Sırasının yanına geldi ve durdu. Birden kitap ve defterleri yerlere savurdu.
  Jeongin:- Chan, iyi misin?
  Bang Chan:- Biraz daha bu okulda durursam katil olacağım.
  Min Ho:- Ne oldu durup dururken?
  Bang Chan:- Yuta ve Anka.
  Felix:- Kıskançlık krizi.
  Bang Chan yerine oturdu.
  Hyunjin:- Aşk işlerine bulaşırsanız böyle delirirsiniz işte.
  Bang Chan:- Aşık filan değilim. Dedi ve yerine oturdu.
  Hyunjin:- Bu delirmelerinin nedeni başka bir şey öyle mi? Kimi kandırıyorsun Chan.
  Bang Chan:- Boşversenize. Zaten o delirmelerimin bile bir önemi yok.
  Min Ho, koridora çıkmıştı. Jaemin önüne geçti beklemediği bir anda. Zorunlu olarak durdu.
  Jaemin:- Senin derdin ne ha?
  Min Ho:- Ne derdim varmış benim?
  Jaemin:- Bahar. Ne istiyorsun o kızdan?
  Min Ho:- Hiç bir şey.
  Jaemin:- O kızın dibinden ayrıl.
  Min Ho:- Bak sen kıskandın ha! Korkma ben sen değilim. Sevgiline elimi sürmedim.
  Jaemin:- Sevgilim? Bahar ve ben mi?
  Min Ho:- İş birlikçin ve sevgilin olarak, gayet iyi iş çıkarıyor. İyi bir düşman. Senin gibi.
  Jaemin:- Biz Bahar ile... Dedi ve durdu. Min Ho'nun sandığı şeyi değerlendirebilirdi kendince.
  Jaemin:- Bahar'ın benim sevgilim olduğunu zannediyor. Kulağa hoş geliyor. Öyle zannetmeye devam et Min Ho. Diye düşündü.
  Min Ho:- Ama aklıma takılan bir soru var. Yuna'yı ne çabuk unuttun? Onun için benimle kavga eden o büyük aşığa ne oldu?
  Jaemin:- Belki de sevilmeyi ve sevgisi için kavga edilmeyi hak eden kişiyi bulunca insanın aklı başına geliyordur. Belki de sana gerçekleri gösterecek o kişinin gelmesi gerekiyordur. Dedi ve gidiyordu ki durdu ve Min Ho'ya baktı. Bazı şeyler değişmiş olabilir ama aramızda ki düşmanlık değişmiş değil. Seni hâla istemiyorum bu okulda. Dedi ve gitti.
  Min Ho:- Bahar aptal olmasa seninle çıkmazdı. Dedi ve devam etti. O sırada yanına Yuna geldi.
  Yuna:- Min Ho, bekle.
  Min Ho:- Biri gidiyor, biri geliyor.
  Yuna:- Ne demek oluyor bunlar?
  Min Ho:- Neler acaba?
  Yuna:- Bahar'a sarılmalar filan.
  Min Ho:- Günün konusu mu bu acaba? Gelen giden bunu söylüyor bana?
  Yuna:- O kız ile bu kadar samimi olmanı istemiyorum.
  Min Ho:- Kız ile isteyerek samimi olmuyorum. Kavga ettiğimiz için ceza aldık biz. O da benimle o halde olmak istemiyor zaten. Küçük bir cezayı tutkulu bir aşk olayına çevirmezseniz sevinirim.
  Yuna:- Ben bu kızdan rahatsızım haberin olsun. Benim olan şeylere dokunamaz.
  Min Ho:- Ben senin bir eşyan değilim. Ayrıca beni sahiplenecek bir durumumuzda yok aramızda. Sana defalarca arkadaş olduğumuzu anlattım. Jaemin'e karşı seni savunmamın nedeni ise sırf arkadaşımı yani seni korumak olduğun için. Başka bir şey yok.
Yuna:- Bana sürekli arkadaşın olduğumu söylüyorsun ama ben, senin arkadaşın filan olmak istemiyorum. Beni sevdiğin için koru. Bana aşık olduğun için. Herhangi biri olarak bakma bana.
  Min Ho:- Üzgünüm ama kalbim sana o gözle bakmadığı sürece, ben de sana bakamam.
  Jaemin, ilerlerken arkadaşları geldiler yanına.
  Jaemin:- Şimdi gidip, bütün okula Bahar ve benim çıktığımı yayıyorsunuz. Tamam mı?
  :- Tamam!
  Jaemin:- Bu güzel fikir için teşekkür ederim Min Ho. Sen harika bir düşmansın.
  Ji Su, Felix'in sınıfına gelişmişti. Felix yerinden kalkıp hemen yanına geldi. Ji Su ise rahat durmayıp, yanağına bir öpücük kondurdu Felix'in. Tabii o an sınıfa doğru ilerleyen Alya ve Hazel'in gözünün önünde. Ji Su bunu bilerek yapıyordu. Bu durum ise Hazel'i oldukça üzmeye başlamıştı. Bir süre kıpırdayamadı.
  Alya:- Hazel, iyi misin?
  Hazel:- Bilmiyorum. Değilim galiba.
  Alya:- Hazel, bu durumun aklıma bir şeyler getiriyor. Ona küsmen, mesela.
  Hazel:- Beni suçladığı için.
  Alya:- Hayır Hazel, seni suçladığı için filan değil. Onun bu hareketine alındın çünkü onu önemsiyorsun. İnsan bir yabancıya neden trip atsın ki?
  Hazel:- Alya ben...
  Alya:- Ve bence bu önemsemekten çok daha fazlası.
  Hazel:- Ben, ondan uzak durmalıyım o kadar. İçimden bir şeyler, yanına git dese bile. Sürekli ona bak, o sana hep gülsün, sen de onun mutluluğundan, mutlu ol dese de. Ondan uzak kaldığında, nedenini bilmediğin bir şekilde onu özlesen de. Ben, ben Felix'ten uzak durmalıyım Alya. Dedi ve geldiği gibi geri döndü ve ilerledi.
  Alya:- Sen aşık olmuşsun arkadaşım. Çok aşıksın hem de.
  Ji Su:- Beni özledin mi bakalım?
  Felix:- Ben de seninle konuşmaya gelecektim. Senin geldiğin iyi oldu.
  Ji Su:- Kuki'yi buldun mu yoksa? Onu mu söyleyecektin bana?
  Felix:- Evet.
  Ji Su:- Ahh ne kadar mutlu oldum anlatamam. Dedi ve sarıldı Felix'in boynuna ama Felix, kollarını kıpırdatmadı
  Felix:- Sana Kuki'den mesaj var. Dedi ve telefonu çıkarıp kızların çektiği videoyu açtı.
  Ji Su:- Mesaj mı? Diyerek izlemeye başladı. Oyunu ortaya çıkmaya başlamıştı.
  Felix:- O gün, Kuki'nin kapısını açıl bırakan sendin değil mi?
  Ji Su:- Hayır tatlım hayır. Ben bir şey yapmadım. Hem bu videoda gerçek değil. Montaj bu!
  Felix:- Bence artık, yalan söylemeyi bırak.
  Ji Su:- Tamam Felix, itiraf ediyorum. Evet sana yalan söyledim ama senin için. Seni sevdiğim için. Ben Kuki ile ilgilenmeseydim, beni gözün görmeyecekti. Hayvanları sevmiyorum. Bakmaktan da anlamam ama sırf senin için katlandım o köpeğe. Bunun için kötü biri mi oluyorum yani?
  Felix:- Evet. Sen kötü birisin. Minicik bir hayvanı kendin için kullandın, ona eziyet ettin, suçsuz bir kıza iftira attın ve bunu yaparken de o köpeğin hayatını tehlikeye attın. Bunları yapmana rağmen, hâla kendini savunabiliyorsun.
  Ji Su:- Ben, senin için...
  Felix:- Bundan sonra ben yokkum. Artık beni kullanacak bir bahanen de yok. Seni görmek istemiyorum.
  Ji Su:- Felix!
  Felix, geçip yerine oturdu. Ji Su ise ona bakıp, kendi sınıfına gitti.
  Bang Chan:- Yapman gerekeni yaptın. Üzüldün mü yoksa?
  Felix:- Evet üzüldüm ama onun kalbini ve Kuki'ye yaptıklarını göremeyecek kadar kör olduğuma. Demek ki her önüne gelenle çıkmayacakmışım.
  Jeongin:- Nereden bileceksin ki? Seviyor sanmıştın.
  Felix:- Kendimi de seviyorum sanmıştım. Şu yaptıklarından sonra ondan nefret ettim. Onun yüzünden bir de arkadaş kaybettim. Hem de gerçekten kalbi iyi olan bir arkadaş.
  Teneffüs bitmiş, kızlar sınıfa girmişlerdi.
  Lena sırasına geçiyordu ki yine sıranın üzerinde bir kutu buldu.
  Alya:- Aaa bu ne?
  Lena:- Yine kutu.
  Bahar:- Yine kek mi?
  Lena:- Galiba. Dedi ve kutuyu alıp açtı. Yine tatlı mı tatlı pirinç kekleri ve bir adette şiir vardı.
  Mira:- Senin bu Taeyong bayağı aktifmiş ha! Her gün pirinç kekleri filan. Sevdiceğini açta bırakmıyor.
  Lena:- Yaa çok romantik değil mi?
  Bahar:- Aklınızı romantiklikle bozmuşsunuz. Hem bu çocuk böyle her gün pirinç keki mi bırakacak masana? Kilo alacaksın. Bence seni sevdiği için koymuyor bunu. Dedi gülerek.
  Alya:- Romantikliğe tepki olarak doğdun galiba sen.
  Lena:- İyi de neden kendisi vermiyor ki bunu?
  Alya:- O zaman romantik olmazda ondan. Böyle daha güzel. Dedi elini çırparak.
  Mira:- Belki, utanıyordur.
  Bahar:- Hadi yiyelim nasılsa yarın yine gelecek. Dedi ve kutudan bir tane alıp ağzına attı.
  Han:- Yine Taeyong.
  Hyunjin:- Kızlar, neden böyle şeylerden hoşlanırlar acaba? Çok değişikler.
  O anda Ceylin, yeni sevgilisi ile girdi sınıfa.
  Ceylin:- Sınıfa kadar bırakmana gerek yoktu.
  :- Lütfen. Seni biraz daha fazla görüyorum bu sayede. Teneffüste de tekrar yanında olacağım. Artık seni görmeden yaşayamam.
  Ceylin:- Yaa şapşal seni! Haydi git sınıfına.
  :- Ders arasında buradayım.
  Bahar:- Ceylin, rekora doymuyor.
  Ceylin:- Yine bulmuş bir tane.
  Min Ho:- Kızın aşk hayatïndan elini çekmelisin bence.
Changbin:- Ama çok eğlenceli oluyor.
Ceylin:- Duydunuz mu kızlar? Beni nasıl da çok seviyor?
  Mira:- Bunu nereden buldun?
  Ceylin:- Kafede tanıştık. Benim hayranlarımdan biriymiş. Çok yakışıklı değil mi?
  Alya:- Senin şu hızından dolayı ben yoruluyorum. Neyse. Belki bu uzun süreli bir ilişki olur ha?
  Ceylin:- Bazıları burnunu sokmazsa, yürür bence. Dedi Changbin'e bakarak.
  Changbin:- Ben kendimi iyiliğe adadım. Erkek ırkını senden korumak için savaşıyorum.
  Ceylin:- Bak şuna ya! Bana bak. Bundan da senin yüzünden ayrılırsam, seni fena yaparım.
  Changbin:- Ben, onların gözünü açıyorum bir kere. Çocuklar da gerçeği görünce, ayrılıyorlar senden işte.
  Ceylin:- Ben şimdi senin gözünü bir açacağım, beyaz ışığı göreceksin. Sana benden ve sevgililerimden uzak dur diyorum ve sen duracaksın.
  Changbin güldü:- Bak tatlım. Senden neden ayrılıyorlar biliyor musun? Sen yaşlanmaya başladın. Seni yakından görünce kırışıklıklarını fark ediyorlar. Sonra korkup, arkaya bakmadan kaçıyorlar. Haklılar.
  Mira:- Hihh! Ne dedi o?
  Anka ve Hazel girdiler o an sınıfa.
  Hazel:- Bahar ve Min Ho mu?
  Anka:- Hayır. Changbin ve Ceylin.
  Alya:- Changbin, az önce ölüm fermanını imzaladın!
  Ceylin:- Ne dedin sen?
  Changbin:- Yaşlandın dedim. Yüz oldun mu?
  Ceylin, üzerine uçtu Changbin'in.
  Ceylin:- Çabuk lafını geri al.
  Anka:- Hazel koş, tutalım şunları.
  Kızlar, Changbin'i tutuyorlardı.
  Changbin:- Doğruları söyledim diye neden işkence görüyorum? Neden bu kadar sinirleniyorsun ki?Anladım. Kırışıkların sende sinir yapıyor galiba.
  Ceylin:- Bırakın şunu öldüreyim.
  Bahar gülüyordu.
  Lena:- Bahar, gülmesene!
  Bahar:- Ay afedersin.
  Bang Chan:- Arkadaşlar, öğretmen geliyor. Geçin yerinize.
  Ceylin:- Seni yakalayacağım ders arasında. Görürsün sen. Dedi parmağını sallayarak.
  Bahar, yeni yerini unutmuş, eski yerine geçiyordu. Birden Han gelip oturdu Mira'nın yanına.
  Han:- Bir şey mi oldu Bahar?
  Bahar:- Afedersin. Yeni işkence yerimi unutmuşum.
  Seungmin, Han'a fısıldadı.
  Seungmin:- Han, Han!
  Han:- Ne oldu?
  Seungmin:- Yer değiştirelim mi?
  Han:- Neden? Ben burada iyiyim Lena'ya yakın oluyorum.
  Seungmin:- Hadi ama!
  Han:- İyi tamam gel!
Seungmin gülümsedi:- Sağol! Dedi ve defterini kitabını aldı ve Seungmin ile yer değiştirdiler.
  Bahar ise yerine geldi ve sırasında ki Min Ho'ya baktı. Ayaklarını iki sandalyenin ikisine de uzatmış Bahar'a oturacak yer bırakmamıştı.
  Bahar:- Çekilir misin? Yerime oturacağım.
  Min Ho:- Senin yerin yan taraf. Git oraya otur.
  Bahar:- Yine başlama istersen.
  Min Ho:- Sevgilin diğer sınıfta onun yanına git.
  Bahar:- Ne sevgilisi ya? Topla şu partilerini sandalyemden.
  Min Ho, Bahar'a baktı dik dik ama toplanmadı. Bahar hızla tuttu Min Ho'nun bacaklarını ve yere attı. Min Ho tam düşecekti ki tuttu masasından.
  Min Ho:- Sen ne cürretle beni sıramdan kaldırırsın ha?
  Bahar:- Ben de seninle oturmaya can atmıyorum ama mecburum gördüğün gibi. O yüzden doğru dur.
  Min Ho:- Bu sıradan kalkacaksın. Öyle ya da böyle.
  Bahar:- Dayak istiyo dayak.
  Seungmin ve Mira yan yana oturuyorlardı.
  Mira:- Neden yer değiştirdiniz?
  Seungmin:- Bizim şu plan hakkında rahat rahat konuşuruz istedim.
  Mira:- Bir kaç gün ki telaştan dolayı unuttum ben onu ama arkadaşın çok önemli şeyler ögrendi.
  Seungmin:- Ne gibi?
  Mira:- Dahyun hakkında yeni yeni bilgiler. Bu kız sana aşık olmazsa, ben de Mira değilim. Dedi heyecanla elini çırparak.
  Seungmin:- Sen bu işi bayağı ciddiye aldın.
  Mira:- Tabikide. İşimi ciddiyetle ve müşteri memnuniyetini düşünerek yaparım.
  Seungmin güldü.
  Seungmin:- Bu Bay Hyun ile işler ne durumda?
  Mira:- Henüz onunla buluşamadık. O nedenle birbirimizi tam da tanıyamadık. Sadece çok yakışıklı olduğunu biliyorum şu an.
  Seungmin bozuldu o an.
  Seungmin:- Olgun erkeklerden mi hoşlanırsın? Yani Hyung, senden bir kaç yaş büyük. Beş altı yaş kadar.
  Mira:- Hayır, öyle bir standartım yok. Birden bire bana ilgi göstermesi de ilginç doğrusu. Belki de yıldırım aşkıdır.
  Seungmin:- Ne aşkı olduğu belli de neyse.
  Mira:- Efendim?
  Seungmin:- Boşver.
  Ekin kütüphanede oturuyordu. Test çözüyordu. Jeongin ona baktı. Sonra da gelip  yanına oturdu. Öyle dalmıştı ki Jeongin'in yanına oturmuş onu izlediğini fark etmiyordu bile. Yoruldu ve arkasına yaşlandı. Birden yanında oturan Jeongin'i gördü.
  Ekin:- Aaayyy! Dedi korkarak. Geldiğini neden haber vermiyorsun?
  Jeongin:- Normal bir insan yarım saattir yanında oturan kişiyi fark eder.
  Ekin, saate baktı:- Yarım saat olmuş mu ya?
  Jeongin:- Dalmışsın.
  Ekin gülümsedi:- Testi bitirmek için kendime süre koymuştum da.
  Jeongin:- Hırs yapmışsın yine. Yorgun görünüyorsun.
  Ekin:- Yoruldum ama değdi. Planladığım sürede bitirdim.
  Jeongin:- O zaman bir ödülü hak ettin. Dedi ve ceketinin cebinden bir adet çikolata çıkardı ve Ekin'in test kağıdının üzerine koydu.
  Ekin:- Yaa çok düşüncelisin. Çikolata enerji versin diye mi getirdin bana ihtiyacım vardı.
  Jeongin:- Hayır, seni mutlu etsin diye. Çünkü çikolata mutluluk da verir.
  Ekin:- Sınavlarımdan yüksek aldığım zaman gayet mutlu oluyorum.
  Jeongin:- Sen yine de çikolata da ye. Bak bu Türk çikolatası.
  Ekin:- Bunu nereden buldun? Bizim kızlara da alayım.
  Jeongin:- Ben bulurum. Türk markası olunca dikkatimi çekti.
  Ekin paketi açtı ve çikolatasından ısırık aldı.
  Ekin:- Off çok özlemişim ben bunu ama. Dedi gülümseyerek.
  Jeongin:- Mutlu oldun mu?
  Ekin, Jeongin'e baktı:- Hem de çok. Bu arada son ders sözlü var çalıştın mı?
  Jeongin:- Çalıştım öğretmenim.
  Ekin:- Ya alay etme benimle.
  Jeongin gülümsedi:- Tamam tamam sustum. Bu arada seninle bir yere gidecektik sözünü unutmadın değil mi?
  Ekin:- Tamam sözüm söz.
Jeongin ayağa kalktı:- Sözümü aldım.
  Alya 'da sözlüye çalışıyordu bahçedeki bankın üzerine oturmuş. Hyunjin yanına geldi ve oturdu.
  Hyunjin:- İyi çalışmalar.
  Alya:- Teşekkür ederim. Sözlü var sen de çalışsan iyi olacak.
  Hyunjin:- Ben yurtta yeteri kadar çalıştım merak etme sen.
  Alya:- İyi bakalım.
  Hyunjin:- Hem dersi derste dinleyenlerdenim ben.
  Alya gülümsedi:- Aferin sana.
  Hyunjin, eğilip, Alya'nın kitabının yanında ki nota baktı. Alya'da ona.
  Hyunjin:- Şu notu yanlış almışsın. Eğer sözlüde de böyle cevap verirsen, yanlış olur.
  Alya:- Bu mu? O konu da biraz zayıfım.
  Hyunjin:- Gel bak, ben sana anlatayım. Dedi ve kalemi Alya'nın elinden aldı. Alırken de eli değdi Alya'nın eline. O farkına varmasa da Alya, elini heyecanla kucağına koydu. Hyunjin, kitabı aldı ve konuyu Alya'ya anlatmaya başladı. Alya ise onu dinlemeye başladı.
  Az uzaklarında ise beraber plan yaptıkları kızlar onlara bakıyorlardı. Kızlardan birisi ise oldukça kıskanç bakışlarla bakıyordu ikisine de.
  :- Hyunjin, dediğini yapacak galiba.
  :- Kızı etkilemeyi başarmış gibi. Baksana. İster misiniz, Hyunjin'de kızı etkileyeyim derken, kendisi aşık olsun.
  :- Hyunjin mi? O kimseye aşık olmaz bilmiyor musun?
  :- Bilmez miyim? Kalpsiz, yakışıklı çocuk. Ahh yine de bu hali ile beni kendisine daha çok çekiyor.
  :- Eğer o kız ile aralarında bir etkişelim olursa, o zaman devreye girmek zorunda kalırız.
  :- Çok kötüsün.
  :- Hyunjin için herkesi harcayabilirim.
  Hyunjin ise Alya'ya konuyu anlatıyordu. Alya ise kitaba eğilmiş, dikkatle onu dinliyordu.
  Hyunjin:- Nasıl? Anladın mı? Dedi ve Alya'ya döndü. Saçları, yanaklarını okşuyordu. Gülümsedi.
  Alya:- Düşündüğüm kadar zor değilmiş. Şimdi çok iyi anladım. Dedi ve başını kaldırıp, Hyunjin'e baktı. Aralarında boy farkı vardı evet ama göz göze gelmelerine engel değildi.
  Hyunjin:- Ne güzel bakıyorsun! Dedi farkında olmadan.
  Alya:- Ne?
  Hyunjin:- Şey, yani konuyu iyi anlamış gibi bakıyorsun. Anlamışsın yani. Dedi lafı çevirerek.
  Alya gülümsedi:- Evet sayende iyi anladım. Yoksa bu konuda fena takılacaktım. Çok teşekkür ederim. Dedi ve ayağa kalktı.
  Hyunjin:- Takıldığın konu olursa bana sorabilirsin.
  Alya gülümsedi ve sınıfa doğru ilerledi.
  Hazel ise ders arasından faydalanıp Kuki'nin yanına geldi. Felix, genelde ders çıkışlarında geliyordu Kuki'nin yanına.
  Köşeyi dönmek üzereyde ki durdu. Felix, Kuki'nin yanında onunla oynuyordu. Gidecek gibi oldu gerisin geri ama döndü ve ona baktı. Onun gülüşüne takıldı. Çocuksu, masum, şirin mi şirin bir gülümseme. Güneş ışığı gibi bir gülümsemeydi Felix'in gülümsemesi. Hazel için öyleydi. Bu çocuk onu mutlu ediyordu. Her zaman görse o yüzü bıkmadan bakabilirdi. Hem de kalbinde farklı bir his ile  Duvara yaşlandı ve başını kaldırıp gök yüzüne doğru baktı.
  Hazel:- Neden böyle oluyorum? Neden ona bakmak, onu görmek istiyorum. Düşündüğüm şey olamaz değil mi? Ondan hoşlanıyor muyum? Ne yaptım ben? Bir yabancıya aşık olmakta ne demek, aptal Hazel aptal. Dedi ve koşarak uzaklaştı oradan.
  Hazel, hızla geldi ve sırasına oturdu. Arkasından Felix, girdi sınıfa bir süre sonra. Hazel'e bakarak yerine geçti ve oturdu. Hazel ise kollarını sırasının üzerinde birleştirmiş, başını da üzerine koymuştu.
  Seungmin:- Sanki bütün okul bize düşman gibi. Biri bitiyor, diğeri başlıyor.
  Jeongin:- Her birimizin ayrı ayrı düşmanı olunca bitmiyorlar.
  Han:- Ya da kuyruklarına basıp, diğerlerini ezdirmediğimiz için.
  Felix önüne döndü:- Bu sefer hangimizin ki?
  Changbin:- Benim ki. Yine meydan okuyor.
  Min Ho:- O zaman halledelim. Fazla bekletmeyelim.
  Bang Chan:- Tehditlere pabuç bırakmayacağımızı görsün o da. İstediği kavga ise kavgamızı ederiz.
  Hyunjin:- Görsün Changbin'i harcatmayacağımızı.
  O anda yabancı bir ses duyuldu.
  :- Kavga mı var? Ben de geleyim mi?
  Herkes sesin geldiği yere doğru baktı. Bu kişi Bahar idi. Sırasına oturmuş, erkeklerin sohbetine dalmıştı.
  Han:- Bahar?
  Min Ho:- Sen bizi mi dinliyorsun?
  Bahar:- Kavga varsa bende geleyim ne olur! Hiç kimseyi tokatlamadım bu ara.
  Min Ho:-  Ne biçim bir kızsın sen ya!Ne işin varmış kavga da? Dön önüne.
  Bahar:- Gıcık ne olacak. Gençler, kavga da adam lazım olursa ben gelirim.
  Diğerleri güldüler.
  Changbin:- Olursa haber veririz.
  Bahar:- Adamsın!
  Min Ho:- Tekvando dersinde ki gibi dayak yemek istiyor. Sen neden diğer kızlar gibi değilsin ya?
  Bahar:- Aman be, götürmezsen götürme.
  Felix:- Bahar, Hazel'in neyi var?
  Bahar, Hazel'e baktı.
  Bahar:- Bilmiyorum. Ben bi bakayım. Dedi ve kalkıp, Hazel'in yanına oturdu. Omuzuna kolunu attı.
  Bahar:- Hazel, iyi misin?
  Hazel başını kaldırıp Bahar'a baktı.
  Bahar:- Sözlüden mi korktun yoksa?
  Felix, onlara bakıyordu.
  Jeongin:- Hazel'in bir sorunu mu var?
  Felix:- Sözlü sitresi mi acaba?
  Hazel, durdu durdu ve birden Bahar'ın boynuna sarılıp ağlamaya başladı. Bahar, ne olduğunu anlamamıştı. Hazel'e baktı.
  Bahar:- Hazel, bitanem ne oldu sana?
  Hazel, geri çekildi:- Koridora çıkalım mı?
  Bahar:- Haydi gel.
  Felix:- Bir şey olmuş. Neden sorumlusu benmişim gibi bir his var içimde.
  Bang Chan:- Onu suçlaman yüzünden mi yani?
  Felix:- Galiba.
  Bahar ve Hazel koridora çıktılar.
  Bahar:- Önce şu gözlerini bi silelim. Dedi ve arkadaşının gözlerini sildi.
  Hazel:- Bahar, ben ben şey oldum galiba.
  Bahar:- Ne oldun? Cır cır filan mı? Dedi fısıldayarak.
  Hazel:- Ya Bahar alay etmesene!
  Bahar:- Tamam tamam sen gül diye dedim. Haydi söyle ne oldun?
  Hazel:- Böyle, hani hep onu görmek istersin ya.
  Bahar:- Birini mi özledin?
  Hazel:- Aslında özlüyorum onu görmediğim zaman yani ama onun nedeni olan şey oldu bende.
  Bahar:- Nedeni olan şey mi? Anlamadım açıkça konuşsana.
  Hazel:- Ben, ben, aşık oldum.
  Bahar:- Ha tamam. Dedi ve birden kendine geldi ve Hazel'e döndü telaşla.
  Hazel:- Bahar?
  Bahar:- Ne aşk mı?
  Hazel, başını salladı evet dercesine.
  Bahar:- Keşke cır cır olsaymışsın. Kime aşık oldun? Kim o? Kim o seni ağlatan kişi? Hemen gidip ağzını burnunu kırayım.
  Hazel:- O, o kişi... 
  Hazel ismini söyleyecekken, Felix, geldi yanlarına.
  Felix:- Hazel, sen iyi misin?
  Hazel toparlandı hemen.
  Hazel:- Teşekkür ederim sorun yok. Dedi yüzüne bakmadan.
  Bahar, o kişinin Felix olduğunu anlamıştı. Hazel'in duygularını saklamak istediğini de.
  Bahar:- Şey. Karnı ağrımışta, ondan bu hâli.
  Felix:- Öyle mi? Çok geçmiş olsun.
  Hazel:- Tt teşekkürler.
  Felix:- Revire gitmek ister misin? Şeyy yani ben götüreyim seni. Ya da Bahar.
  Hazel:- Bahar götürür. Dedi ve Bahar'ın koluna girip ilerlediler.
  Bahar:- O kişi Felix değil mi?
  Hazel:- Ben aptal bir kızım. Ona nasıl aşık olabilirm ben?
  Bahar:- Tamam sıkma canını. Hadi lavaboya gidip elini yüzünü bi yıkayalım.
  Felix, arkalarından bakıyordu.
  Felix:- Sorun benim. Adım gibi biliyorum.
  Lena ise elinde pirinç keki kutusu ile kafede oturuyordu. Kutunun içinden çıkan şiiri okuyup okuyup gülümsüyordu. Han yanına geldi.
  Han:- Mutlu görünüyorsun, iyi bir şeyler olmuş galiba.
  Lena:- Evet. Bak senin gibi şiiri seven biri.
  Han gülümsedi ve şiiri alıp okudu.
  Han:- Çok beğendin galiba. Güzelde yazmış kim yazdıysa.
  Lena:- Evet çok beğendim.
  Han:- Bu arkadaşı tanıyor muyuz?
  Lena:- Taeyong.
  Han:- Evet tanıdım. Keşke bizim kulübe gelseymiş. Yetenekli bir çocukmuş.
  Lena:- Bi söylemek gerek. Belki katılır.
  Han:- Böyle gülümsediğine göre çocuktan etkilendin. Ha?
  Lena:- Aslında, hoşuma gitti onun bu jestleri. Yani filmlerde ki gibi. Her sabah, bana pirinç keki bırakıyor. Üstelik yanında bir de şiir.
  Han gülümsedi:- Kızlar, neden böyle şeylerden hoşlanırlar? Pirinç keki bırakmak çok mu önemli bir şey?
  Lena:- Hayır. Sadece birinin bizi düşünmesi, bizim için bir şeyler yapması bizim için çok değerlidir. Örneğin, sen benim için, bir sakız bile bıraksan ben onun için de mutlu olurum.
  Han:- İlginç. O zaman bu Taeyong, seni gerçekten önemsiyor.
  Lena:- Sence öyle midir?
  Han:- Biz erkekler, önemsemediğimiz bir kız için kılımızı kıpırdatmayız.
  Lena:- Biliyoruz canım. Dedi imâ ile.
  Han:- O zaman, Taeyong ile size mutluluklar. Dedi ve ayağa kalktı.
  Lena:- Ne?
  Han:- Yani çıkarsanız herhalde. Neyse ben sınıfa gideyim. Dedi ve ilerledi.
  Lena:- Şuna bak ya! İnsan bi kıskanır, bi ben bu çocuğu döverim filan der. Ya Han ya! Dedi ve kek kutusunu masanın üzerine vurdu.
  Han ilerliyordu sınıfa doğru.
  Han:- Taeyong'muş. Sabahları pirinç keki bırakıyormuşmuş. Daha dün gördüğü çocuk pirinç keki bırakıyor diye etkilendi hemen. Romantik çocuk ha! Dedi ve ilerledi.
  Sözlü vakti gelmişti. Herkes kendisine sıra gelecek diye çok tedirgindilerdi. Bütün sınıf. İlk olarak Alya kalktı. Öğretmeni soru soruyordu. Beş sorunun iki tanesi zorlandığı ve Hyunjin'in anlattığı konudan çıkmıştı. Alya ise Hyunjin'in anlatımı ile kolaylıkla cevapladı soruları. Sevinerek oturdu yerine.
  Ekin:- Vaaayy Alya, harikaydın.
  Alya:- Hyunjin sayesinde. Yoksa o son iki soruda kesin takılmıştım. Dedi ve Hyunjin'e baktı. O da Alya'ya baktı ve göz kırptı.
  Alya:- Senin kadar olmasada, iyi bir öğretmen buldum.
  Ceylin:- Ne iyi öğretmenmiş o öyle.
  Bahar, başını eğdi ve Hazel'e baktı. " İyi misin? " diye işaret etti.
  Hazel gülümsedi. Her şey yolunda işareti yaptı eliyle.
  Sınıfta ki bir kaç öğrenciden sonra, sıra Ekin'e geldi. :- Haydi bakalım Ekin, sen gel tahtaya.
  Ekin heyecanlı idi:- Kızlar, çok heyecanlıyım. Dedi fısıldayarak.
  Ceylin:- Sen bu işin üstesinden gelirsin.
  Ekin:- İnşallah. Dedi heyecandan nefes nefese.Derin nefes alıp, çıktı tahtaya.
  Lena:- Aramızda en iyi çalışan Ekin'di. Yine puanı zorlayacak bence.
  Hazel:- Bize ne zaman sıra gelecek acaba?
  Öğretmen, soruları sormaya başladı. İlk etapta gayet iyi gidiyordu Ekin. Fakat son iki soruda takılıp kaldı. Anımsayamadı. Sanki beyni durmuştu o an. Deli gibi çalıştığı, hatta ezbere denilecek kadar iyi bildiği o konuları bir türlü getiremiyordu aklına. Neredeyse, ağladı ağlayacaktı. Öğretmeni cevap bekliyordu Ekin'den ama yok işte hatırlayamıyordu. Jeongin, ona baktı. Bozulan moralini ve sinirlerini gözlerinden okuyabiliyordu. Kızlar ise ilk defa Ekin'in bir sözlüde bir hatta iki soruya cevap veremeyişine şaşkınlıkla bakıyorlardı.
  Lena:- Sizce Ekin iyi mi kızlar?
  Anka:- Neden cevap vermiyor ki?
  Hazel:- Bilmiyor olamaz değil mi?
  Ekin, en ön sırada, Min Ho'nun yanında oturan, Bahar'a baktı. Sonra da Jeongin'e.
  Min Ho:- Ekin'in nesi var? Kötü görünüyor.
  Bahar:- Bilmiyorum.
  :- Tamam Ekin, yerine oturabilirsin.
  Bu Ekin'in Güney Kore'ye geldikten sonra ki ilk sözlü sınavı idi. Yabancı olduğu için biraz utanmış, biraz çekinmişti. Bildiği şeyi, elinde olmadan cevaplayamadı. Morali bozuk bir şekilde geçip yerine oturdu.
  Hazel:- Ekin?
  Ceylin:- Sorun yok değil mi?
  Ekin, ağladı ağlayacak, cama doğru döndü yüzünü.
  Seungmin:- Ekin heyecanlanmış olmalı. Diye fısıldadı.
  Mira:- Öyle olmasa o soruları su gibi içmişti. Şu an çok kötü durumda emin ol.
  Okul bitimi idi. Zil çalar çalmaz Ekin ayağa kalktı. Üzgün olduğu her halinden belliydi.
  Ekin:- Bem lavaboya gidiyorum! Yalnız kalmak istiyorum. Dedi üzgün ve ağlamaklı ses tonu ile.
  Mira:- Seni bahçede bekliyoruz.
  Ekin, seslenmeden çıkıp gitti sınıftan. Lavaboya koştu. Ağlıyordu. Aynada ki yansımasına baktı.
  Ekin:- Bu nasıl olabilir? Nasıl cevap veremem ben o sorulara? Ankara Lisesi'nin en zeki öğrencisi, iki soruya cevap veremedi. Adımı karaladım resmen. İnsanlar benim işe yaramaz bir tembel olduğumu düşünecekler. Neden konuşamadım ki sanki?
  Kızlar ise Ekin'in çantasını almışlar, bahçede onu bekliyorlardı.
  Mira:- Ne hissediyor şimdi acaba?
  Anka:- İyi olmadığı kesin.
  Ceylin:- Neden daha gelmedi ki?
  Hazel:- Biraz daha bekleyelim gelir şimdi. Neden cevap veremedi ki sorulara?
  Lena:- Tahtaya çıkarken çok heyecanlı görünüyordu.
  Erkekler yanına geldiler kızların. Jeongin, Ekin'i çok merak etmişti ve onu görmeden gitmek istememişti.
  Jeongin:- Kızlar, Ekin dönmedi mi hâla?
  Bahar:- Bekliyoruz. Lavaboya gitmişti.
  Bang Chan:- Bi baksaydınız keşke.
  Anka:- Yalnız kalmak istediğini söyledi.
  Ekin, elini yüzünü silerek çıktı lavabodan. Özellikle gözlerini. Etrafına bakındı. Kimse yoktu.
  Ekin:- Kızların içinde en çalışkan olan bendim. Şimdi beni aptal biri olarak görecekler. Zeki kız Ekin, iki soruya cevap veremedi. Aptalın tekiyim ben. Sözlü notum, zayıf olacak, hayır! Dedi ve ilerledi koridorda. Sonra deli gibi koşmaya başladı. Kendisini suçluyordu düşünceleri. Tembel bir öğrenci olmaktan hep korkuyordu. Kafeye doğru koşmaya başladı. Kızların yanına böyle gidemezdi. Adının ve lakabının hakkını verememişti. Onların gözünden düşmüştü ve hatta öğretmenlerinin ve okulda ki diğer öğrencilerin. Kore'de ki okulun da gözde öğrencisi o olabilirdi. Çalışkanı, en çalışkanı ama o her şeyi, tüm emeklerini yerle bir etmişti iki, üç soru ile. Kafasının içinde kendisini yerin dibine sokan onca düşünce ile merdivenleri inip, bir kapıdan girdi Ekin. Burada borular vanalar vardı. Etrafına bakındı. Karanlık sayılırdı. Düşüncelerinden kaçmak isterken, okulun derin bölgelerine gelmişti. Birden ayak sesleri duyuldu. Ekin,o an ne yapacağını bilemiyordu çünkü korkmaya başlamıştı. Üstelik, ayak sesleri git gide yaklaşıyordu kendisine doğru.
  Ekin:- Nereye geldim ben? Bu da kim şimdi? Saklanmalıyım hemen. Allah'ım yardım et. Dedi korkuyla ve bir kapıdan girip duvarın dibine sindi. Korkuyordu. Çok korkuyordu hemde.
  Ayak sesleri ve ve fener ışığı kendisine doğru yaklaşıyor, Ekin'in ise ağlamaktan şişmiş gözleri, korku ile açılıyordu.
  Ayak sesleri yaklaştı, yaklaştı ve durdu. Fener ışığı dolaşmaya başladı etrafında. Ekin, yakalanmak üzereydi. Gözlerini yumdu ve titreyen bedeni küçük bir top haline gelmişti. Kaçacak hiç bir yer yoktu artık. Sadece kendisine bir el dokunup kendisini yakalamasını bekliyordu şimdi.
  Fener ışığı dibine kadar geldi ve durdu. Sonra ayak sesleri yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı fener ile birlikte. Sonra kapı kapandı. Ekin, gözlerini açtı ve derin bir oh çekti. Gelen her kim ise geri gitmişti. Başını yasladı duvara. Üzgün olmasının yanı sıra hem korkuyor hem de yalnızdı. Üstelik, telefonu da çekmiyordu.
  Ekin:- Kızlar, ne olur beni bulun!
  Kızlar ise onu bahçede bekliyorlardı. Üstelik neredeyse bir saat geçmesine rağmen, Ekin ortada yoktu.
  Bahar:- Nerede kaldı bu kız? Yetmedi mi yanlız kalması?
  Jeongin:- Yapar mı böyle?
  Lena:- Bazen yalnız kalmak ister ama bu kadar uzun süre değil.
  Felix:- Gidip bi bakın bence.
  Jeongin:- Başına bir iş gelmiş olabilir. Haydi gidip bakalım.
  Kızlar, onların yanında da erkekler, okula geri girdiler. Lavabonun önüne geldiler.
  Ceylin:- Ben girip bakayım. Dedi ve girdi içeri.
  Jeongin'in telaşlı halleri diğerlerinin dikkatini çekmişti.
  Min Ho:- Ekin kayboldu diye, Jeongin neden bu kadar telaşlı sence?
  Hyunjin:- Şunun telaşına baksana. Bizde düştük kızların peşine geldik.
  Seungmin:- Ciddi bir şey olabilir. Umarım yoktur çünkü oldukça kötü görünüyordu.
  Ceylin, tek tek lavabo kapılarına vurduktan sonra dışarı çıktı.
  Ceylin:- Burada yok!
  Jeongin:- Nerede bu kız şimdi? Diye bağırdı birden. Hepsi birden Jeongin'e baktılar. Ekin için endişelenmesi, diğerlerini o kadar şaşırtmıştı ki.
  Bahar:- Okulun içinde olmalı hâla. Çıkmış olsaydı, görürdük.
  Jeongin:- Doğru. Gruplara ayrılıp, onu arayalım. Çocuklar, kızları yanınıza alıp, aramaya gidin.
  Ceylin:- Biz kendimiz arayabiliriz arkadaşımızı.
  Jeongin:- Okulun içinde kız başınıza mı?
  Mira- Jeongin haklı. İtiraz etmeden gidip arayalım. Başına bir iş gelmiş olabilir Ekin'in.
  Seungmin:- Mira biz seninle gidelim.
  Mira:- Tamam.
  Hazel, telefonunu cebine koydu.
  Hazel:- Arıyorum ama ulaşılmıyor. Üstelik, Ekin telefonunun şarjını hiç ihmal etmezken.
  Changbin:- Vakit kaybetmeyelim.
  Bang Chan:- Biz Anka ile kütüphaneye bakalım.
  Alya:- İyi fikir, orada takılmayı sever.
  Han:- Biz de Lena ile sınıfa bakalım.
  Ceylin:- Changbin ve ben de kafeye gidelim.
  Changbin, Ceylin'e baktı. Şaşırmıştı kendisini seçmesine.
  Felix:- Hazel, biz de okulun arka taraflarına bakalım.
  Hazel:- Tt tamam. Dedi başı önde.
  Mira:- Neresi kaldı?
  Seungmin:- Diğer kulüp alanları var. Oraya da gidebilir.
  Jeongin:- İyi fikir.
  Anka:- Kütüphane de olma ihtimali çok yüksek bence.
  Bang Chan:- O zaman biz de oraya bakalım.
  Hyunjin:- Benim de gidebileceğini tahmin ettiğim yerler var. Alya sen benimle gel.
  Alya:- Tamam.
  Jeongin:- Bulan, diğerlerini arasın.
  Diğerleri:- Tamam.
  Min Ho ve Bahar kalmışlardı. Birbirlerine baktılar.
  Jeongin:- Siz neden duruyorsunuz? Sakın başlamayın biz birlikte aramayız diye şikayet etmeye.
  Bahar ve Min Ho korkmuşlardı Jeongin'in bu ani çıkışından dolayı.
  Min Ho:- Yok canım ne şikayeti. Nereye baksak diye düşünüyorduk. Değil mi Bahar?
  Bahar:- Eveeet! Hadi Min Ho gidelim.
  Hepsi sağa sola dağıldılar. Jeongin'de aklında bir kaç yer ile okula girdi.
  Ekin ise karanlıkta, tek başına ve korkmuş bir hâlde yerde oturuyordu. Korkudan dışarı çıkamıyordu.
  Ekin:- Acaba, o kişi hâla orada mı? Ya çıkar çıkmaz beni yakalarsa? Ahh ne yapacağım şimdi ben? Kızlar gittiler mi acaba? Ben olsam gitmezdim. Onlarda gitmezler. Gitmemişlerdir inşallah.
  Jeongin, okulun her yerinde koşturuyordu resmen. Öğretmenler odasına girdi, sonra labaratuvara. Ama yoktu. Elini başına koydu.
  Jeongin:- Sana bu dersleri bu kadar önemseme dedim. Olacağı belliydi. Neredesin Ekin nerede?
  Bang Chan ve Anka kütüphaneye geldiler. Ortalık çok sessizdi. Kimsecikler yoktu. Loş ışık, kitap raflarına vuruyordu.
  Bang Chan:- Sence burada mı?
  Anka:- Eğer Ekin burada değilse, onu bulmamız oldukça zor demektir Seungmin.
  Bang Chan:- Sen seslen. Benim sesimden yabancı zannedip korkabilir.
  Anka:- İyi düşündün. Ekin! Ekin burada mısın? Senin için geldik arkadaşım, haydi çık ortaya.
  Anka, Bang Chan'a baktı. "Yok" dercesine başını salladı.
  Bang Chan:- Ben şu tarafa bakayım. Sen de diğer tarafa. Diyerek parmağı ile işaret etti.
  Anka:- Tamam.
  İkisi de kitap raflarının arkalarında dolaşmaya başladılar.
  Han ve Lena' da sınıfa çıktılar koşarak. Lena sınıfa göz gezdirdi.
  Lena:- Burada yok. Dedi sesi titreyerek.
  Han:- Korkma. En azından okulda olduğunu biliyoruz değil mi?
  Lena, arka sıraya doğru gidip geldi. Belki oraya diz çöküp ağlıyordur diye geçirdi içinden ama yoktu. Ne Ekin, ne de Ekin'den bir iz yoktu.
  Lena:- Ekin, neredesin arkadaşım?
  Han, yanına geldi.
  Han:- Diğer sınıflara da bakalım.
  Lena:- Han, ya başına bir şey geldiyse? Ya biri...
  Han, elini Lena'nın dudağının üzerine koydu.
  Han:- Hemen aklına kötü şeyler getirme. Onu bulacağız tamam mı? Dedi gözlerine bakarak.
  Lena, Han'ın gözlerine baktı. Ona güven veren, içini rahatlatan bakışları vardı. Birazcık da olsa rahatlamıştı. Han, usulca geri çekti elini.
  Han:- Tek tek her sınıfa bakmamız gerekirse bile bakacağız o sınıflara. Yeterki senin için rahat olsun tamam mı?
  Lena:- Teşekkür ederim.
  Han:- Haydi gidelim. Dedi ve Lena'nın elini tuttu.
  Artık koskoca okulda, her sınıfta tek tek bakıp, Ekin'i arayacaklardı.
  Hazel ve Felix, bahçede arıyorlardı Ekin'i.
  Hazel:- Ekin!
  Felix:- Ekin, burada mısın?
  Hazel ve Felix' de sağa sola baktılar ama Ekin'den is yoktu.
  Felix:- Korkarım ki bahçede yok.
  Hazel:- Allah'ım kafayı yiyeceğim neden ortaya çıkmadı hâla?
  Felix:- Tamam sakin ol belki yanlız kalmak istemiştir. Hem herkes okula dağıldı nasılsa bir yerden çıkacaktır.
  Hazel:- Başına bir şey gelmesinden çok korkuyorum. Bir yere düşüp kalır ve biz onu bulana kadar...
  Felix, Hazel'in omuzuna koydu ellerini ve gözlerine baktı.
  Felix:- Hayır böyle şeyler düşünme. O şu anda çok iyi. En azından okulda olduğunu biliyoruz ve bence o çok iyi.
  Hazel:- İyi ki bizim yanımızdasınız. Yoksa koskoca okulda nasıl arayacaktık arkadaşımızı?
  Felix:- Arkadaşlar bunun içindir.
  Hazel:- Biliyorum. Arkadaşlar bunun için. Dedi başı önde, somurtak. Sonra ilerledi. Felix, bu ani hareketin sebebine anlam vermeye çalışıyordu ama şu an bunu sormanın yeri değildi. Ji Su ile ayrıldığını da açıklayacaktı ayrıca. Durdu ve sonraya bıraktı. Bu gün en önemli konu Ekin idi çünkü.
  Arama kolunun Min Ho ve Bahar kısmında işler pek sakin ilerlemiyordu. Her an kavgaya başlayacak ikilinin bir arada olmaları ne kadar doğruydu bilinmezdi.
  Min Ho:- Nereye baksak ki?
  Bahar:- Bir bilsem? Var mı aklına gelen bir yerler?
  Min Ho:- Bizimkilerden ses çıkmadığına göre hâla bulamadılar. Ortalık bir yerde değil o zaman.
  Bahar:- Kuytu bir yerde mi yani?
  Min Ho:- Sen kafanı dinlemek istesen nereye gidersin?
  Bahar:- Senden uzak bir yere gitsem yeter.
  Min Ho:- Asıl ben senden uzakta daha mutluyum ama her seferinde burnumun dibinde bitiyorsun.
  Bahar:- Ah canım, ben istiyorum sanki senin gibi sinir, gıcık kendini bir şey zanneden biriyle aynı ortamda bulunmayı. Kendini nimetten sanma.
  Min Ho:- Sende haklısın. Beni değilde Jaemin gibileri istersin yanında.
  Bahar:- Jaemin ne alaka ya?
  Min Ho:- Düşün bulursun nasılsa. Dedi ve önden ilerledi.
  Bahar:- Nereye gidiyorsun?
  Min Ho:- Sana ne?
  Bahar:- Şimdi senin ben, söylesene insan gibi?
  Min Ho:- Benimle beraber aramak istemeyen sendin. Git başka yerde ara arkadaşını.
  Bahar:- İyi, başka yere giderim bende. Dedi ve ikisi de farklı yönlere gitmeye başladılar. Bahar durdu ve Min Ho'ya baktı.
  Bahar:- Nereye gidiyor bu? Okulu benden daha iyi biliyor. Peşine takılsam iyi olacak. Arkadaşım için. Dedi ve arkasından koşturmaya başladı.
  Hyunjin ve Alya, tiyatro salonuna geldiler. İkisi birden seslendiler Ekin'e.
  Hyunjin:- Ekin!
  Alya:- Ekin, burada mısın? Ses ver.
  Hyunjin:- Belki bayılmıştır filan. Koltukların arkasına filan bakalım.
  Alya:- Ayy deme öyle.
  Tek tek aramaya başladılar sağı solu. İkisi de sahnenin ortadında birleştiler.
  Hyunjin:- Burada yok. Soyunma odalarına filan da bakalım. Kostümlerin olduğu yerlere de.
  Alya:- Tamam bakalım. Dediler ve içeri girdiler. Elbiselerin arkasına kadar aranmadık yer bırakmadılar.
  Alya:- Ne yapacağız Hyunjin, burada bulamadık. Başka bir yer geliyor mu aklına? Diğer kulüplerin olduğu yerlere bakabiliriz. Yemekhane var, yüzme havuzu bir de okçuluk alanı. Buranın yakınında.
  Alya heyecanlandı o an.
  Alya:- Okçuluk, okçuluğun yapıldığı yere gidelim.
  Hyunjin:- Neden okçuluk?
  Alya:- Ne bileyim orada olabilir gibi geldi içimden. Dedi telaşla lafı çevirerek.
  Hyunjin:- Haydi gidip bakalım.
  Mira ve Seungmin, botanik kulübünün olduğu yere geldiler. Seraya girdiler.
  Seungmin:- Buraya neden geldik?
  Mira:- Ben olsam, kafa dinlemek için buraya gelirdim.
  Seungmin:- Ekin gibi düşün bence.
  Mira:- Ekin olsa ya labaratuvara ya da kütüphaneye gelirdi. Ama ikisne de bakmaya gidenlerden ses seda yok.
  Seungmin:- O da doğru.
  Mira:- Ekin! Burada mısın?
  Ses yoktu.
  Seungmin:- Çiçeklerin arkasına bakalım.
  Mira ve Seungmin, ilerliyorlardı çiceklerin ardına baka baka. O anda Mira'nın ayağı yerde ki sarmaşığa takıldı. Tam düşecekti ki arkasından gelip Seungmin tuttu onu. Belinden sarılıvermişti. Mira, usulca döndü başını Seungmin'e doğru. Birbirlerinin gözlerine baktılar. Seungmin ise hâla sarılıyordu Mira'ya.
  Kısa bir bakışmadan sonra, utanarak ayrıldılar birbirlerinden.
  Mira:- Sarmaşıklara dikkat etsem iyi olacak. Teşekkür ederim. Beni düşmeden tuttuğun için.
  Seungmin:- Zarar görmeni istemem.
  Mira, ilerledi ve Ekin'i aramaya devam etti. seranın etrafına bakındı. Maalesef burada da yoktu.
  Mira:- Bakabileceğimiz başka bir yer var mı?
  Seungmin:- Okulun bazı alanları var. Koşu alanı gibi ama oraya gitmesi için, bahceden geçmesi gerek. Yinede bakalım için rahat etsin.
  Mira:- Çok iyisin. Benimle geldiğin için çok teşekkür ederim.
  Seungmin:- Sende bana yardım ediyorsun unuttun mu?
  Mira gülümsedi.
  Changbin ve Ceylin, kafeye gelmişlerdi. Her yeri didik didik etmeye başladılar.
  Ceylin:- Ekin! Ekin seni çok merak ettik haydi çık ortaya.
  Ses yoktu. Changbin, kuytu köşe her yere baktı.
  Ceylin:- Hiç bir yerde yok. Ses vermediğine göre.
  Changbin:- Belki bir yere bayılıp düşmüştür filan diye baktım ama.
  Ceylin:- Ay Allah korusun.
  Changbin:- Nereye gitmiş olabilir ki? Diğerlerinden de haber yok.
  Ceylin:- İyiden iyiye korkmaya başladım.
  Changbin:- Tamam sakin ol. Ben bir de mutfağa bakayım dedi ve girdi içeri.
  Ceylin:- Haydi Ekin, çık bir yerden. O anda yanına hizmetli geldi. Ceylin dalgındı.
Hizmetli :- Çocuklar?
  Ceylin:- Ayy!
  Hizmetli :- Sizin çoktan eve gitmeniz gerekmiyor muydu?
  Changbin geldi o an yanlarına.
  Changbin:- Bir arkadaşımız kayboldu okulda. Onu arıyoruz.
  Ceylin:- Koreli olmayan bir kız öğrenci gördünüz mü?
  Hizmetli:- Bir kız öğrenci gördüm koşuşan ama Koreli' miydi onu bilmiyorum. Yüzünü görmedim. Kafenin altında ki kapıdan girdi. Onu bulmak için peşinden girdim ama orada yoktu. Diğer girişten çıkmış olabilir.
  Ceylin heyecanlandı:- Changbin, bu Ekin olabilir mi?
  Changbin:- Bakmadan bilemeyiz.
  Ceylin:- Haydi gidelim!
  Jeongin, okulda yana yakıla arıyordu Ekin'i. Geçen her sürede daha da çok merak ediyordu onu. Başına bir şey gelme ihtimali iyiden iyiye aklını kemiriyordu. Delirmişcesine koşuyordu okulda bir sağa, bir sola.
  Ekin ise karanlıkta, kollarını bağlamış, saklandığı yerde kızların kendisini bulmasını ümit ederek, çaresizce onları bekliyordu.
  Anka ve Bang Chan ise kütüphane de Ekin'i aramaya devam ediyorlardı. Rafların arkasında onu arıyorlardı. Ortam gayet sessiz ve loş ışıklı idi. Önlerini zor görüyorlardı.
  Anka, bir anda önünü göremedi ve raflardan birine çarptı. Raf hafif sallandı ve başına bir kitap düştü. Anka ortamında vermiş olduğu gerginlikten dolayı, çığlığı basıverdi.
  Anka:- Aaaaa!
  Bang Chan:- Anka, Anka geliyorum. Dedi ve eline sandalyenin birini geçirip Alya'nın yanına koştu.
  Bang Chan:- Anka, Anka, iyi misin?
  Anka, elinde kitap ile ona doğru döndü. Bang Chan, elinde ki sandalyeyi atıp kenara, Anka'nın yanına geldi ve ona sarılıverdi telaşla. Anka, ise Bang Chan'ın bu hareketi karşısında ne tepki vereceğini şaşırmış halde kala kalmıştı.
  Bang Chan:- İyisin. Sana bir şey oldu diye çok korktum.
  Anka:- Benim için korktun mu?
  Bang Chan Anka'nın gözlerine baktı.
  Bang Chan:- Hem de çok.
  Anka:- Korkma başıma kitap düştü sadece.
  Bang Chan, Anka'nın elinde ki kitaba baktı. Sonra bulunduğu vaziyete. Hemen geri çekildi.
  Bang Chan:- Afedersin. Öyle bağırınca korktum.
  Anka:- Sorun değil. Kafama koca kitap düşünce, ne olduğunu anlamadım bir an.
  Bang Chan:- Başın acıyor mu peki?
  Anka güldü:- Geçti.
  Bang Chan:- Sen iyi isen, sorun yok.
  Anka:- Sandalye ile koşup gelmen?
  Bang Chan:- Biri sana zarar verdi zannettim. Aptallık işte. Belki, Ekin'i bilduğun için de bağırmış olabilirdin değil mi? Hemen birinci ihtimal geldi aklıma işte.
  Anka:- Birini düşünmek, neden aptallık olsun ki? Eğer düşündüğün başka biri varsa tabii.
  Bang Chan:- O ne demek? Anlamadım.
  Anka:- Boşver. Saçmalıyorum işte. Ekin burada yok anlaşılan.
  Bang Chan:- Haydi bahçeye çıkıp, Felix ve Hazel'e yardım edelim.
  Anka:- Tamam.
  Felix ve Hazel ise bahçede neredeyse aramadım yer koymamışlardı. Nefes nefese kalmışlardı.
  Felix:- Yok Hazel. Bahçede yok. Okulun içinde kesin.
  Hazel:- İyi de içeride ise, neden diğerlerinden haber gelmedi?
  Felix:- Bilmiyorum. Henüz onu bulamamış olabilirler.
  Hazel, tekrar sarıldı telefona ama hâla ulaşılmıyordu Ekin'e.
  Hazel:- Telefonuna ulaşamıyorum. İçeride olsa şimdi ye çıkmaz mıydı? Tabii uyanıksa. Dedi ve üzülerek baktı Felix'e. Kendi cümlesinden kendisi korkmuştu o an. Ağlamak üzereydi.
  Felix:- Hayır, Hazel hayır. O iyi.
  Hazel:- Düşünme diyorsunda durum ortada işte. Dedi gözlerini silerek.
  Felix, Hazel'in yanına geldi ve başını göğsüne yasladı.
  Felix:- Hayır, bunları düşünme. Ekin'i bulacağız. İkimiz, bütün okulu aramak zorunda da kalsak arkadaşımızı bulacağız. Tamam mı?
  Hazel ise Felix'in sıcaklığında, Ekin'in üzüntüsünü gidermeye çalışsada giderilen değilde artan bir şeyler oluyordu içinde. O da ona karşı olan hisleri.
  Hazel:- Yapma Felix. Yapma lütfen. Beni sakileştirmek isterken, sana daha çok aşık etme ne olur. Senin şu yumuşacık kalbine aşık olmayacak kız var mıdır bu dünya da? Kendine gel Hazel. Diye geçirdi içinden.
  Hazel, geri çekildi. Felix'de  bu hareketinden dolayı, Hazel'i rahatsız ettiğini düşünerek bir iki adım geriye gitti.
  Hazel:- Ekin'i aramaya devam etsek iyi olacak.
  Han ve Lena, okulun yukarıdan aşağıya bütün sınıflarını yokladılar. Merdivenleri çıkıp inmekten helak olmuşlardı. Nefes nefes nefese bir sınıftan çıkıp, diğerine giriyorlardı.
  Lena:- Buhar olup uçtu sanki.
  Han elini beline koydu:- Kimsede aramıyor bulduk diye. Okuldan çıkmadığına göre, nerede bu kız?
  Lena:- Arayacak sınıfta kalmadı. Seçil Hoca'yı aramak zorunda kalacağım.
  Han:- Biraz daha bekleyelim. Belki diğerleri bulurlar ha? Hadi gidip onlara katılalım. Sınıfta arama işi başarısız.
  Lena:- Aklıma ne geldi! Revire gidip baksak?
  Han:- Sen harika bir kızsın. Haydi gidip oraya da bakalım.
  Hyunjin ve Alya, ok atma çalışmalarının yapıldığı salona geldiler. Alya, etrafa bakındı. Seslendi de. Sonra aramaya koyuldu. Hyunjin'de aynı şekilde.
  Hyunjin:- Neden burada olabileceğini düşündün ki?
  Alya:- Belki, alakasız bir yere gitmiştir diye düşündüm. Sonuçta, buraya herkes gelmiyor değil mi?
  Hyunjin:- Maalesef burada yok ama.
  Alya:- Evet yok. Başarısız bir fikirdi.
  Hyunjin:- Haydi gidip yüzme havuzuna bakalım.
  Alya:- Tamam.
  Hyunjin ve Alya ise yüzme havzunun başına gelip durdular.
  Hyunjin:- Yüzme biliyor değil mi?
  Alya:- Seninde aklından aynı şey mi geçiyor?
  Hyunjin:- Keşke hiç geçmese.
  Alya eğilip havuzun içine doğru bakmaya başladı. Biraz daha eğildi. Sonra biraz daha. Birden sendeledi ve içine düşecek gibi oldu. O anda Hyunjin hızlı davrandı ve elini kavrayıverdi. Hızla kenara çekti.
  Hyunjin:- Ekin'i suyun altında arayacaktın galiba.
  Alya:- Neredeyse, düşecektim.
  Hyunjin:- Lütfen kendine dikkat et. Ekin'i arayayım derken sen zarar göreceksin. Dedi Alya'ya bakarak. Küçük bir kız çocuğunu tembihliyordu sanki ve bunu yaparken o kadar tatlı görünüyordu ki. Alya'nın o kadar hoşuna gitmişti ki üzerine bu denli düşmesi. Üstelik şu an elini de tutuyordu. Düşmesinden korktuğu için kavradığı elini.
  Alya:- Teşekkür ederim beni tuttuğun için. Çok hızlıydın.
  Hyunjin:- Suyun dibinde Ekin'i görmekten korktuğunu bildiğim için, dikkatsiz davranacağını biliyordum diyelim.
  Alya:- Sakar olduğumu bildiğim için diyebilirsin açık açık.
  Hyunjin:- Arkadaşını arayan endişeli bir kız demek daha doğru. Sen yine de kendine dikkat et. Zarar görmeni istemiyorum. Dedi ve eline baktı. Sonra geri çekti.
  Alya:- Bakacak yer kalmadı. Haydi diğerlerine yardıma gidelim.
  Hyunjin:- Öyle yapalım. Aklımıza bu yer gelirse gidip bakarız.
  Alya:- İnşallah diğerleri bulmuşlardır.
 
  Changbin ve Ceylin, hizmetlinin dediği yere girdiler. Karanlık bir yerdi.
  Mira, Seungmin ile seradan çıkmıştı. Fotoğraf sütüdyosuna geldiler. Her yeri didik didik ettiler. Masa altlarına bile baktılar.
  Seungmin:- Üzgünüm ama burada da değil.
  Mira:- Nasıl bulacağız bu kızı biz? Saatte ilerledi. Biraz daha burada kalırsak, Seçil Hoca endişelenip bizi arayacak.
  Seungmin:- O sizi aramadan bizim Ekin'i bulmamız gerekiyor. Haydi gidip başka yerlere de bakalım.
  Mira:- Tamam. Dedi ve tam çıkıyorlardı ki o an karşısında, kemdisinin fotoğrafını. gördü. Hyun'un çektiği, kendisinin fotoğrafını. Baka kaldı.
  Seungmin:- Bir şey mi oldu dedi ve geri dönüp önce Mira'ya, sonra da baktığı yere baktı.
  Mira:- Anlamıyorum.
  Seungmin:- Neyi?
  Mira:- Bunu nasıl çekti sence? Yani bu pozu ona ben vermedim ama bu benim.
  Seungmin:- Aynı soru sürekli benimde kafamda. Dedi ağzından kaçırarak.
  Mira:- Senin mi?
  Seungmin:- Şey. Yani ben de anlamadım bu nasıl oldu demek istedim.
  Mira:- İleride sana açıklarım dedi Hyun. Ben de merak ediyorum doğrusu.
  Seungmin:- Ben de.
  Mira:- Neyse. Haydi çıkalım.
  Han ve Lena, revire geldiler. Doktor ya da hemşire yoktu. Ekin'de.
  Lena:- Delireceğim. Neden bulamıyoruz biz bu kızı?
  Han:- Sınıfta yok, burada yok, diğerlerinden haber yok. Onu araken okuldan çıktı da biz mi görmedik?
  Lena:- Her yeri didik didik ettik. Biz görmediysek, diğerleri mutlaka görürlerdi.
  Han:- Gidip diğerleri ile birlikte arayalım.
  Lena:- Haydi gidelim.
  Min Ho, dediği yere gelmişti. Kazan dairesine. Bahar arkasından koşturuyordu gizli gizli.
  Bahar:- Burası da neresi?
  Min Ho:- Beni takip edeceğine yanıma gelebilirsin.
  Bahar, koşup geldi Min Ho'nun yanına.
  Bahar:- Seni takip ettiğimi de nereden çıkardın acaba?
  Min Ho:- Şu an yanımda olmandan.
  Bahar:- Arkadaşımı arıyorum ben bir kere. Hem burada Ekin'in ne işi var? O gelmez böyle bir yere.
  Min Ho:- Ne malum? Bak bu kapı bahçeden giriyor ama içeriden de giriş var. Belki Ekin, buraya girmiştir.
  Min Ho içeri girdi. Bahar'da peşinden. İçerisi oldukça karanlıktı. Etraf korku filmi gibiydi ve her an etraftan biri çıkabilecek gibiydi. Min Ho telefonunun fenerini açtı.
  Bahar:- Ne biçim bir yer burası?
  Bahar, Min Ho'nun arkasına doğru saklandı. Korkmuştu. Min Ho, arkasına saklanan Bahar'a doğru dönecek gibi oldu ama dönmedi.
  Min Ho:- Ne o? Sınıfta dibinden çekil deyip duruyordun. Şimdi neredeyse sırtıma çıkacaksın. Korktun mu yoksa?
  Bahar çekildi hemen:- Ne korkacağım be! Kendini bi nimet zannetme.
  Min Ho:- Öyle mi korkusuz korkak? O zaman yürü önden.
  Bahar:- Ben mi? Şeyy yani yürürüm önden ne var ki. Karanlıktan mı korkacağım ben? Hıh hııı ne sandın beni! Dedi ve korkarakta olsa öne geçti. Min Ho'ya baktı.
  Min Ho:- Yürüsene!
  Bahar:- Gıcık! Dedi sinirleni,önden önden yürümeye başladı. Erkeksin ya sana muhtacız değil mi?
  Min Ho:- Çok konuşuyorsun!
  Bahar:- Kendini beğenmiş! Dedi ve der demez de yerde duran tırmığa ayağını basması ile yüzüne geçmesi bir oldu.
  Bahar:- Aaııhhh! Dedi ve alnına koydu iki elinide.
  Min Ho, Bahar'a baktı ve gülmeye başladı kahkaha atarak.
  Bahar:- Yandım! Bu ne ya. Başlayacağım tırmığınıza.
  Min Ho:- Ya ona basmayı nasıl becerdin? Dedi gülerek.
  Bahar, tırmığı eline geçirdi.
  Bahar:- Gülme bak tırmıklarım seni. Çok acıyor! Galiba kanıyo alnım.
  Min Ho, feneri Bahar'a tuttu. Hâla gülüyordu.
  Min Ho:- Yok bir şey yok!
  Bahar:- Bak hâla gülüyor! Dedi ve bir an sendeledi. Başım dönüyor!
  Min Ho:- En iyisi dışarı çıkalım da ben bir alnına bakayım.
  Min Ho, Bahar'ı bahçeye çıkardı. Banka oturttu ve alnına baktı.
  Bahar:- Fena sızlıyor! Yarılmış mı yoksa?
  Min Ho:- Yarılma filan yok da alnında bir kafa daha çıkmak üzere haberin olsun. Dedi alnına dokunarak Bahar'ın.
  Bahar:- Ahh! Hep senin yüzünden.
  Min Ho:- Ben ne yaptım ki kendin yaptın ne yaptıysan.
  Bahar:- Şu an hiç seninle laf dalaşına giremem. Dedi ve ayağa kalktı. Bir anda başı döndü yine ve düşercesine gerisin geri oturdu yerine.
  Min Ho:- Biraz otursan iyi olacak.
  Bahar:- Ama Ekin?
  Min Ho:- Senin yanına birini koyduktan sonra ben gidip bakarım.
  Bahar, eliyle alnını tutuyordu. Min Ho gülerek, başını diğer tarafa döndü.
  Bahar:- Hâla gülüyor.
  Hazel ve Felix, spor salonuna geldiler apar topar. Akıllarına burası gelmişti fakat bu fikirleri de diğerlerinin ki gibi boş çıkmıştı. Koskoca salonda sesleri yankılana yankılana Ekin'i arıyorlardı. Felix'de aynı şekilde ona eşlik ediyordu. Yine her yeri didik didik ettilerse de iz de dahil olmak üzere hiç bir şey bulamadılar.
  Felix:- Ekin!
  Hazel:- Boşuna bağırma burada da yok. Bence ben Seçil Hoca'yı arayayım. Sonra da polisi.
  Felix:- Belki diğerleri...
  Hazel:- Diğerleri de bulamadılar muhtemelen. Yoksa biri arar haber verirdi. Bu kızın başına bir iş geldi kesin.
  Felix:- Önce bi sakin ol tamam mı. Belki de okuldan çıktı biz onu ararken ve eve gitti. Ha olamaz mı?
  Hazel:- Hepimiz okuldayız onu göremez miydik?
  Felix:- Belki başka bir yerdeydi ve biz onu ararken çıkıp gitti. Ne yapalım biliyor musun? Gidip eve bakalım.
  Hazel:- Evde midir diyorsun?
  Felix gülümsedi:- Bence öyle. Haydi gidelim.
  Hazel, gülümsedi ve önden ilerledi.
  Felix:- Umarım, evdesindir Ekim! Dedi ve o da gitti.
  Jeongin, Ekin'i aramaktan hem nefes nefese, hem de ter içinde kalmıştı koşuşturup durmaktan.
Her yeri tek tek aradı ama Ekin ortada yoktu. Kuytu köşe ne varsa baktı. Aradı her yeri. Tıpkı diğerleri gibi ve artık o da Ekin'in başına bir iş gelme ihtimalini daha yüksek bulmaya başladı. Ekin ise karanlıkta, bir başına oturuyordu. Kimse yoktu gelen giden ama arada duyduğu bir kaç ses ile daha bir siniyordu olduğu yerde.
  Changbin ve Ceylin 'de hizmetlinin tarif ettiği yere girdiler.
  Ceylin, karanlıktan korkardı. Her kız gibi. Çünkü burası pek tekin bir yere benzemiyordu.
  Ceylin:- Ekin burada olabilir mi?
  Changbin:- Hizmetlinin dediği kız o olabilir bence.
  Ceylin:- Changbin, ben çok korkuyorum.
  Changbin:- Koluma gir.
  Ceylin, durdu önce. Sonra daha fazla duramadı ve Changbin'in koluna girdi. Changbin, elinde ki feneri Ceylin'e tutup baktı.
  Ceylin:- Ne bakıyorsun, yürüsene.
  Changbin:- Karanlıkta kırışıklıkların pek belli olmuyor!
  Ceylin:- Şimdi seni...Dedi ve Changbin'e vurayım derken ayağı kaydı ve yana doğru burkuldu. Ceylin, yere düşmüştü.
  Ceylin:- Ayağım!
  Changbin:- Karanlıkta, neden kolumdan çıkıyorsun ki?
  Ceylin:- Seni dövmek için.
  Changbin:- Hay Allah! Acıyor mu ayağın! Dedi ve bileğine dokundu.
  Ceylin:- Birazcık acıyor.
  Changbin:- Siz kadınlar, şu topuklu ayakkabıları neden giyersiniz ki? Kendinize zarar vermenin başka yolları da var.
  Ceylin:- Şimdi konu benim topuklu ayakkabılarım mı acaba? Burada can çekişiyorum bir kere.
  Changbin:- Tutun benden. Dedi ve Ceylin'i ayağa kaldırıp, kolunu omuzuna attı. Ceylin'in belinden tutarak geldikleri yoldan kafeye geri döndüler.
  Ceylin:- Ekin ne olacak?
  Changbin:- Bu ayakla onu aramayı düşünmüyorsun değil mi? Seni bahçeye çıkarayım, gelip ararım.
  Changbin, Ceylin'i dışarı çıkarırken birden koridorda Jeongin'i gördü.
  Jeongin:- Changbin, Ceylin ne oldu sana?
  Changbin:- Boş ver bizi. Hizmetli, kalorifer dairesine doğru koşan bir kız öğrenci görmüş. Ekim olabilir. Onu ararken kaza geçirdi Ceylin.
  Ceylin:- Jeongin, lütfen onu bul.
  Jeongin, içeri doğru koştu. Telefonunun feneri ile uzun ve karanlık koridorda yürümeye başladı.
  Jeongin:- Ekin! Ekin, burada mısın?
  Ekin ise, oturduğu yerde sadece uğultu ve yankılanma şekilde duyuyordu Jeongin'in sesini.
  Ekin:- Allah'ım yardım et bana. Ne olur yardım et! Diye dua etmeye başladı. Oturduğu yerde iyice küçülmüştü.
  Changbin ise Ceylin ile yürümeye çalışıyordu.
  Ceylin:- Ah çok canım yanıyor! Beni bırak, sen git Ekin'i ara.
  Changbin:- Eğer oradaysa Jeongin onu bulur merak etme.
  Ceylin, sendeleyerek yürümeye çalışırken, bir yandan da Changbin'e tutunuyordu.
  Changbin:- Bu böyle olmayacak gel bakalım. Dedi ve birden Ceylin'i kucağına aldı.
  Ceylin:- Changbin, ne yapıyorsun?
  Changbin:- İki saat senin yürümeni bekleyemeyiz öyle değil mi? İyi tutun, düşme.
  Ceylin, Changbin'in boğazına sardı kollarını ama bu kez boğmak için değil. Başını hafiften kaldırdı ve ona doğru baktı. İlk defa bir erkeğin yanında huzurlu hissediyordu kendisini. Evet çok kişi ile çıkmıştı ama kimseye güvenmediği için ayrılmıştı onlardan ama Changbin'de farklı bir şey vardı. Farklı bir his. Bir erkeğe huzurlu hissetmesi için illaki kucağına mı alması gerekiyordu, tabii ki hayır ama Ceylin'in o an hissettiği farklı şeyler vardı işte.Belki de adını koymak için çok erken olan şeyler.
  Changbin, Min Ho ve Bahar'ın oturduğu banka doğru geldi.
  Min Ho:- Bu Changbin. Kucağında da Ceylin.
  Bahar:- Kucağında derken? Dedi ve onlara doğru baktı. Hih! Ceylin ne arıyor Changbin'in kucağında?
  Changbin, getirdi ve oturttu Ceylin'i Bahar'ın yanına.
  Changbin:- Sizde mi kazazedesiniz?
  Min Ho güldü:- Tırmıkzede. Siz?
  Changbin:- Topuklu ayakkabı kazası.
  Bahar:- Siz hayırdır? Kucakta gelmeler?
  Felix ve Hazel'de geldiler oraya. Hemen arkalarından Mira ve Seungmin.Sonra da Han, Lena ile geldi. Onların arkasından Bang Chan ve Anka ile Alya ve Hyunjin'in de gelmesiyle takım tamamlandı sayılırdı.
  Felix:- Ekin'den haber var mı?
  Min Ho:- Maalesef.
  Mira:- Size ne oldu?
  Ceylin:- Ayağımı burktum Ekin'i ararken. Changbin getirdi beni.
  Bahar:- Önemli bir şey yok.
  Lena:- Ekin'i hiç birimiz bulamadık. Ne yapacağız şimdi?
  Hazel:- Biz eve bakmaya gidiyorduk Felix ile belki evdedir diye.
  Changbin:- Aslında biz birini bulduk.
  Herkes ona bakıyordu.
  Changbin:- Hizmetli, kalorifer dairesine doğru koşan bir kız öğrenci görmüş. Oraya girdik.
  Ceylin:- Sonra ben ayağımı burktum ama Jeongin girdi oraya.
  Bahar:- Ben de orada sakatlandım.
  Min Ho:- Sana dedim değil mi? Kesin orada.
  Bahar:- İnşallah oradadır.
  Anka:- Ne duruyoruz gidip bakalım.
  Bang Chan:- Siz durun biz gider bakarız.
  Erkekler, Jeongin'in yanına doğru koştular. Kızlar, bahçede onları bekliyorlardı.
  Jeongin, seslenmeyi bıraktı. Sağa sola bakınarak ilerliyordu uzun koridorda. Ekin ise artık ne yapacağını bilemiyordu. Gözlerini yumdu ve başına geleceklere razı olurcasına beklemeye koyuldu. O an ayak sesleri duymaya başladı. Kendisine doğru yaklaşan ayak sesleri. Kalbi yerinden çıkmak üzere idi.
  Ekin:- Allah'ım ne olur yardım et. Ne olur Allah'ım!
  O anda bir el geldi ve omuzuna dokundu.
  Ekin:- Aaaaa! Diyerek çığlık attı.
  Jeongin:- Ekin!
  Ekin gözlerini açtı. Karşısında, Jeongin'i gördü.
  Ekin:- Jeongin!
  Jeongin:- Ekin, benim. Çok şükür iyisin. Dedi ve kendisine çekip sarıldı. Sımsıkı sarılıyordu hem de. Ona bir şey olmasından öyle çok korkmuştu ki.
  Ekin:- Çok korktum Jeongin! İyi ki buradasın. Dedi ve göz yaşlarına hakim olamadı o an.
  Jeongin, gözlerini sildi Ekin'in.
  Jeongin:- Tamam canım geçti. Ben yanındayım. Hepimiz seni aradık okulda. Çok endişelendik. Neyse ki iyisin.
  Ekin:- Her yer karanlıktı, biri vardı, korktum çıkamadım. Dedi ve o an dizlerinin dermanı kesildi. Jeongin'den dayanacak gibi oldu ama o an daha fazla ayakta duramadı ve yığılıverdi.
  Jeongin:- Ekin! Dedi ve hemen tuttu.
  Erkekler onlara doğru geliyorlardı ki Jeongin, kucağında Ekin ile çıktı bulundukları yerden.
  Kızlar, onları görmüşlerdi. Hemen koştular yanlarına. Hatta Ceylin, aksaya aksaya koştu en arkadan.
  Kızlar:- Ekin!
  Alya:- Jeongin, ne oldu ona?
  Mira:- Ekin, arkadaşım!
  Jeongin:- Merak etmeyin. İyi çok korkmuş. Dedi ve onu bankın üzerine oturttu.
  Min Ho:- Ben su alıp geleyim.
  Jeongin:- İyi olur.
  Ceylin:- Ah arkadaşım, nerelerdeydin sen?
  Bahar:- Canım benim nasıl korktuysa artık, bayılmış.
  Jeongin:- Beni görür görmez ağladı. Olduğu yerde oturup kalmıştı. Dedi ve omuzuna başını koyduğu Ekin'e baktı.
  Anka:- Canım arkadaşım.
  Min Ho elinde iki üç şişe su ile geri döndü. Suyu döktüler ve Ekin'in yüzünü yıkadı Jeongin. Kızlar da yardım ettiler.
  Min Ho, elinde ki buz poşetini Bahar'a uzattı.
  Bahar:- Benim için mi?
  Min Ho:- Başına koyda daha fazla şişmesin.
  Bahar, Min Ho'dan bu hareketi beklememiş olmanın şaşkınlığı ile buzu alnına koydu.
  Ekin, usulca açtı gözlerini. Jeongin'in omuzunda ki başını oynattı. Sonra kaldırıp başını ona baktı.
  Ekin:- Jeongin! Dedi ve sonra hemen toparlandı.
  Alya:- Ekin?
  Ekin:- Kızlar ne oldu bana?
  Bahar:- Bayılmışsın.
  Lena:- Nerelerdeydin senin için çok endişelendik.
  Hazel:- Okulun her yerinde seni aradık ve sen yoktun.
  Ekin, başını öne eğdi.:- Ben, o soruları cevaplayamayınca, çok kızdım kendime. Sizin ve bütün okulun gözünde aptal gibi gözükmekten korktum. Zeki ve çalışkan Ekin, imajıma zarar gelmişti çünkü. Egoma yediremedim galiba.
  Ceylin:- İyi de iki soru bilemedin diye neden aptal olasın ki?
  Bahar:- Hem biz arkadaşız. Senin bizim gözümüzde ki değerin derslere olan başarın ile ölçülmez ki.
  Anka:- Üstelik biz senin ne kadar zeki bir kız ve ne kadar çalışkan bir öğrenci olduğunu biliyoruz.
  Lena:- Sana bir şey olması ihtimali bile, o iki sorudan daha önemli bizim için. Korkudan ölecektik hepimiz inan.
  Alya:- Hatta bir kaçımız, seni ararken minik kazalar atlattı ama hiç önemli değil. Sen yeterki iyi ol.
  Mira:- Hiç bir ders, sınav, senden daha önemli değil.
  Ekin:- Canım arkadaşlarım. O karanlıkta bir başıma otururken sizin beni arayacağınızı düşündüm hep. Size güveniyordum.
  Mira:- Asıl onlara teşekkür etmelisin. Dedi erkekleri göstererek.
  Ekin, erkek arkadaşlarına baktı. Sonra da Jeongin'e.
  Ekin:- Sizlere çok teşekkür ederim. Yardımlarınız için. Arkadaşlarımı yalnız bırakmadığınız için. Çocukça davranıp, sizleride boşu boşuna yordum. Özür dilerim.
  Jeongin:- Sana bir şey olmadı ya yorulsam da önemli değil. Neyse ki sağ salim bulduk seni.
  Bang Chan:- Özür dilemene gerek yok. Arada olur böyle şeyler.
  Min Ho:- Bazen hepimiz yalnız kalmak isteriz. Utanma lütfen.
  Seungmin:- Arkadaşların seni çok seviyorlar.
  Han:- Sana çok ama çok değer veriyorlar. Tıpkı bizim gibi.
  Hyunjin:- Belki de sizlerle bizim ortak noktamız, arkadaşlığımızdır.
  Changbin:- O nedenle sakın ümitsizliğe kapılma çünkü kızlar var.
  Felix:- Arkadaşlar asla birbirlerini başarılarına göre değerlendirmezler. Kalp her sevgide öne çıkan tek şeydir ve sizin kalbiniz çok güzel.
  Ekin:- Bu günden sonra, onlara daha sıkı sarılacağım. Sizlerin bu iyiliğini de unutmayacağım ama.
  Hyunjin:- Bu arada bu günü kazasız atlattığımıza sevindim.
  Changbin:- Bu ikisi için pekte kazasız sayılmaz aslında. Dedi Bahar ve Ceylin'i göstererek.
  Bang Chan:- Bahar, senin alnına ne oldu? Bu ne hal böyle?
  Min Ho:- Tırmık ile aralarında bir yakınlaşma gerçekleşti de. Bahar bir anlığına ruh eşini buldu.Dedi gülerek.
  Bahar:- Bak hâla... Gülmen bitmedi mi acaba? Kendisi buraya oturduğumuzdan beri gülüyorda.
  Ekin:- Tırmık mı? Dedi gülerek. Diğerleri de gülüyorlardı.
  Bahar:- Hiç gülme hanımefendi seni araken oldu. Bakmayın öyle durduğuma fena sızlıyor! Bu da zevkten dört köşe oldu ben tırmık yerken kafama. Zaten suçlu sensin.
  Min Ho:- Ben ne yaptım? Sanki tırmığı oraya ben koydum. Gözünün önüne bakmayan sensin.
  Bahar:- Gözümün önünü görüyordum da sanki o karanlıkta.
  Ceylin:- Hakikaten çok karanlıktı.
  Changbin:- Senin düşmende karanlığın hiç bir suçu yoktu. Topuklu ayakkabı mağdurusun sen.
  Ceylin:- Seviyorum ne yapayım giymeyeyim mi?
  Bang Chan:- Sen iyi misin peki?
  Ceylin:- Biraz daha iyiyim. Geçti gibi.
  Bahar:- Bu gün için teşekkür ederiz sizlere ama Jeongin'e ayrıca teşekkür etmemiz gerekiyor.
  Ekin, Jeongin'e baktı.
  Jeongin:- Aa hayır ben sadece...
  Mira:- Biz grup halinde iken, sen tek başına aradın arkadaşımızı. Çok endişelendin, çok çabaladın. Bütün okulu didik didik ettin Ekin'i bulmak için.
  Anka:- Sen de, siz de iyi ki yanımızdaydınız.
  Jeongin utanarak gülümsedi.
  Seungmin:- Bence bu teşekkür faslını artık bitireim yoksa hepimiz utançtan kıp kırmızı olacağız.
  Kızlar güldüler.
  Ekin:- Seçil Hoca aramadan biz eve gidelim artık. Her şey için tekrar teşekkür ederim.
  Changbin:- Sen iyi ol, gerisi önemli değil.
  Ekin, Jeongin'e baktı.
  Ekin:- Jeongin, eğer işin yoksa, eve kadar bana eşlik eder misin?
  Jeongin gülümsedi:- Memnuniyetle.
  Han:- Biz yurda kaçıyoruz o zaman. Okulda görüşürüz.
  Kızlar:- Görüşürüz.
  Kızlar arkada, Ekin ve Jeongin, önde yürüyerek eve geliyorlardı.
  Ekin:- Sen haklıydın.
  Jeongin:- Hangi konuda?
  Ekin:- Dersleri kendimden daha çok önemsiyorum.
  Jeongin:- Bir şeyleri yaşamadan, başka bir şeyi değerlendiremezsiniz küçük hanım.
  Ekin:- Karanlıkta otururken, çok şey geçti aklımdan. Korkutucu oldu ama belki de böyle bir şey yaşamaya ihtiyacım vardı. Yine de çok ama çok korktum.
   Jeongin:- Ben de.
   Ekin:- Karanlıktan mı korktun?
   Jeongin:- Hayır.Sana bir şey olmasından.
   Ekin:- Çok iyisin. O sessizlik, o karanlık, sonra seni gönderdi Allah bana. Dedi gülümseyerek.
   Jeongin:- Ben seni orada yalnız bırakır mıydım hiç?
  Ekin:- Bırakmaz mıydın?
  Jeongin:- Asla. Lütfen bir daha beni bu kadar korkutma.
  Ekin:- Ne seni, ne kızları. Benim üzerime neden bu kadar düşüyorsun mi? Geldiğimden beri, beni uyarıp duruyorsun.
  Jeongin:- Kore'de çok öğrenci dersleri ya da sınavları yüzünden intihar edebiliyor. Sen de çok fazla ciddiye alıyordun notlarını. Bir gün senin de intihar haberini almaktan korktum galiba. Yanımda ki kimseyi kaybetmek istemiyorum.
  Ekin:- Çok iyi bir kalbin var.
  Jeongin:- Senin kalbin, çok daha güzel inan bana.
  Ekin:- Ders notlarıma çok fazla takıntılıyım evet ama galiba insanların gözünde ki imajımın sarsılmasından korktum. Beni önemli biri olarak görmelerini, özenerek, gıpta ederek bakmalarını istedim galiba. O karanlığa koşmamın bir diğer sebebi de buydu.
  Jeongin:- Bence arkadaşlarının sende görmediği tek şey, bu halin. Seni sen olduğun için seven insanlar onlar. Eğer kabul edersen sekiz arkadaşın daha var.
  Ekin güldü:- Kabul etmez olur muyum hiç!
  Bahar:- Ne konuşuyor bunlar iki saattir?
  Anka:- Konuşuyorlardır bir şeyler ne yapacaksın?
  Mira ve Alya, Ceylin'in kollarını omuzlarına atmışlar, yürütüyorlardı onu.
  Mira:- Neyse ki size çok daha kötü bir şey olmadı.
  Ceylin:-Aman, Ekin'i buldukya şu halime bile üzülmüyorum. Eve gidip bir masaj yaparım geçer.
  Hazel:- Yalnız Bahar'ın şişi ne olur bilemedim. Dedi kısık bir sesle gülerek.
  Bahar:- Utanmayın canım sesli gülün. O gıcık Min Ho gidene  kadar güldü zaten. Alıştım.
  Lena güldü:- Komik çocuk aslında bu Min Ho.
  Bahar:- Hı! " Kendine iyi bak. Diyor. Bana mı dedin diye sorunca da yok sana değil, alnında ki yeni bireye diyor. Kafamdaki şişliği ona kafa atarak çıkarmak isterdim.
  Mira:- Ama tırmık sana attı.
  Kızlar gülüyorlardı.
  Anka:- Sana buz getirdi ama. İyi çocuk gerçekten.
  Bahar:- En iyi Min Ho benden uzak Min Ho. Ne zaman bir araya gelsek, bir olay oluyo zaten.
  Lena:- Evet, sarılmanız gibi.Söylesene sana sarıldığında hiç mi bir şey hissetmedin? Aranızda bir ilişki başladı mı mesela?
  Bahar:-Bizim Min Ho ile aramızda ki ilişki, katil ve maktul ilişkisi olabilir ancak. Ay tamam yeter!
  Kızlar, eve gelmişlerdi. Erkeklerde yurda. Yataklarına uzanmışlar, konuşuyorlardı.
  Bang Chan:- Zor bir gündü.
  Jeongin:- Evet.
  Felix:- Jeongin, sana bir şey sormak istiyorum.
  Jeongin:- Tabii.
  Felix:- Ekin kaybolduğunda. Deliye döndün. Aramak, koşuşturmak filan. Sende ona karşı bir şey yok değil mi?
  Han:- Cidden, çok telaşlıydın.
  Jeongin:- O an tek bildiğim, ona bir şey olacak diye korkmamdı. Kalbimin çok acıdığını hissettim. Kaybetmekten korktuğumu.
  Min Ho toparlandı:- Sen, aşık mı oldun?
  Jeongin gülümsedi:- Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum ama onunda saçının teline zarar gelmesini istemiyorum.
  Han:- Ben de. Dedi arkadaşlarına bakarak.
Changbin:- Ve ben de.
  Bang Chan:- Galiba bunu bu gün hepimiz istedik.
  Hyunjin, arkadaşlarına baktı:- Bende mi yani? Diye geçirdi içinden.
  Bu gün de böyle geçmişti. Yardımlaşma, dayanışma en çok da sevgi ile. Erkekler kızların gönlünde çok daha fazlasını ifade ediyorlardı artık.
 
 
 
 
 
 
 
  
 
 
 
 
 
 
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Başıboş ÇocuklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin