12. Bölüm- Lena'nın Pirinç Kekleri

92 7 9
                                    

  Evde okçuluk çalışmaları devam ediyordu. Kızların atışları oldukça gelişmişti. Turnuva için, diğer gruplara iyi bir rakip geliyordu.
  Çalışmayı sonlandırmışlar, yemek yiyorlardı.
  Seçil Öğretmen:- Bir kaç gündür eve geç geldiğim için kusura bakmayın kızlar. Gönüllü Türkçe Öğretmenliği için üst üste toplantı yapıyoruz. Sizleri evde yanlız bırakmak hoşuma gitmese de bu işe başladım bir kere.
  Ekin:- Bizim için hiç sorun değil hocam. Evi idare edebiliyoruz. Yoksa siz bizden memnun değil misiniz?
  Seçil Öğretmen:- Olmaz mıyım hiç. Evi pırıl pırıl yapıyorsunuz. Üstüne bazen de yemek. Şu akşam okulları çok yoruyor beni ama herşey Türkçe için.
  Bahar:- Size böyle bir amaç içindeyken, yardımcı olmak bizi mutlu ediyor. Lütfen rahat olun hocam.
  Seçil Öğretmen:- Siz harika öğrencilersiniz. Ee okul nasıl gidiyor?
  Anka:- Okul gayet iyi. Hepimizin dersleri de mükemmel gidiyor.
  Seçil Öğretmen:- Çok sevindim. Hem derslerinde, hem de okçulukta başarılı öğrencilerim var. En önemlisi, burada olmanın tadını çıkarın. Mutlu olmaya bakın.
  Yine bir okul günüydü. Kızlarda yine bir sözlü telaşı vardı. Okula gelip, sırasına oturdular.
  Anka:- Bitmiyordu bu sözlü ve sınav İşler.
  Ekin:- Benim bitmişti biliyorsunuz geçen gün. Başarısızlık ile.
  Lena:- En yüksek notları alacağın için, o notun bir önemi kalmayacak. Dedi ve sırasına geçerken durdu.
  Hazel:- Ne oldu?
  Lena:- Bu gün pirinç keki yok. Garip değil mi?
  Bahar:- Alıştın değil mi?
  Lena:- Alışkanlık değil de. Bir şey filan olmasın çocuğa?
  Alya:- Olur mu olur.
  Ceylin:- Zaten sınıfına gitmeyecek miydin? Şimdi git bak, hem bir teşekkür edersin, hem de yoklamış olursun.
  Hazel:- Bence de bir bak bakalım.
  Lena:- Tamam. Öyle yapayım.
  Lena sınıftan çıktı ve üst katta ki Taeyong'un sınıfına geldi. Sınıfa şöyle bir göz gezdirdi fakat Taeyong yoktu.
  Bir öğrenci yanına geldi.
  :- Merhaba. Birine mi baktın?
  Lena:- Evet. Taeyong bu gün gelmedi mi? Göremedim de.
  :- Evet Taeyong bu gün gelmedi ama o bir süredir okula gelmiyor.
  Lena:- Anlamadım?
  :- Babasının işi yüzünden bir süredir yurt dışındalar ailesi ile. Eğitimine orada devam edecek ama dönecek.
  Lena:- Demek bir süredir okulda yok. Teşekkür ederim. Dedi ve çıkıp, kendi sınıfına doğru ilerledi.
  Lena, şaşkındı. Taeyong yoktu okulda ve bir süredir kendisine bir pirinç keki bırakan birisi vardı. Koridorda düşünerek ilerledi sınıfına doğru.
  Sınıfına geldi nihayet. Kızlar, etrafına toplaştılar.
  Alya:- Eee konuştun mu Taeyong'cuğun ile.
  Ekin:- Neden yüzün asık senin?
  Lena:- Taeyong bu gün okula gelmemiş.
  Ceylin:- İyi de ne var bunda?
  Lena:- Aslında, bir süredir gelmiyormuş okula.
  Hazel:- Ne yani, o pirinç keklerini koyan Taeyong değil miymiş?
  Anka:- Ve şiirleri yazan?
  Lena:- Değilmiş. Taeyong değilmiş.
  Ekin:- Peki kim?
  O an erkekler sınıfa girdiler. Kızlar, direkt Han'a baktılar.
  Bahar:- Hihhh! Eğer o çocuk Han ise büyük ayıp oldu.
  Lena:- Han ise değil. Han o biliyorum. Çok geç anlasamda, anladım.
  Anka:- Tüh ya!
  Lena:- Ama içimde bilmediğim bir mutluluk var.
  Hazel:- Mutluluk?
  Lena:- Onları Han'ın bırakmış olmasına mutlu oldum sanki.
  Ekin:- Han pirinç keki bırakmayı bıraktığına göre, senin Taeyong tepkilerine alınmış olmalı. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?
  Lena:- Bilmiyorum ama bir şeyler düşünsem iyi olacak.
  Hyunjin:- Bu gün pirinç keki yok mu Lena'ya?
  Han:- Boş yere uğraşmamaya karar verdim.   Onu Taeyong ile baş başa bırakıyorum.
  Bahar, Min Ho'nun yanına gelip oturdu. O gelince diğerleri de susup önlerine döndüler ama aksiyonun bitmeye niyeti yoktu. Bang Chan'a ziyaretçi vardı. Geçen gün Yuta'nın bahsettiği o kız gelmişti. Geldi ve başında durdu. Bang Chan ise gülümseyerek kalktı ayağa.
  Alya:- Bu kız da kim?
  Anka:- Gecen gün de gördüm ben bu kızı Bang Chan'ın yanında. Samimi idiler.
  Lena:- Samimiden kastın?
  Anka:- Gülüşmeler zam filan.
  Hazel:- Belki bir akrabasıdır.
  Ceylin:- Hiç akrabaya benzemiyor. Kızın Bang Chan'ın yanında ki hallerini görmüyor musunuz? Utangaç bir aşık gibi.
  Alya, Ceylin'i dürttü. Sonra da Anka'nın Bang Chan'a olan kıskanç bakışlarını gösterdi.
  Alya:- Arkadaştır canım. Olamaz mı yani?
  Ceylin:- Ne arkadaşı şuna baksana...
  Alya:- Yuh Ceylin bi susamadın!
  Kız öğrenci ve Bang Chan, sınıfın kapısına gittiler. Kız Bang Chan için bir hediye verdi. Ceylin'in dediği gibi. Biraz utangaç, biraz aşık bir vücut dili ile. Chan ve kız öğrenci biraz konuştuktan sonra, elinde hediyesi ile yerine döndü Chan.
  Seungmin:- Hediye yağmuru devam ediyor galiba.
  Bang Chan:- Hediye vermek istemiş kızcağız. Teşekkür amaçlı galiba.
  Felix:- Bu kadar kolay düşünme. Bu kız sana karşı boş değil gibi duruyor.
  Bang Chan gülümsedi.
  Min Ho ise Bahar'a sataşmadan duramıyordu yine.
  Min Ho:- Şu kitabını defterini çeksene biraz. Sırayı kaplıyorsun.
  Bahar:- Yine başladın. Neden bu kadar dengesizsin acaba?
  Min Ho:- Seni görünce dengem şaşıyor.
  Bahar:- Benden önce de pek düzgün değilmiş gibi geliyor bana.
  Min Ho:- Hediye verdim diye seninle barış ilan ettiğimi mi sanıyorsan yanılıyorsun.
  Bahar:- Sanmıyorum. Hala seni gıcık oluyorum çünkü.
  Jeongin:- Başladılar yine.
  Changbin:- Hiç bitmiyorlar ki
  Min Ho:- Bende yanımdan kalkacağın günü iple çekiyorum.
  Bahar:- Bende!
  Sözlü başlamıştı nihayet. Bahar çıktı ilk tahtaya. Sorulan sorulara iyi cevaplar veriyorsu.
  Min Ho:- Ben bu sözlü sınava hiç çalışmadım.
  Bang Chan:- Ben de. Unutmuşum.
  Seungmin:- Tembel tenekeler sizi.
  Min Ho:- Bu kız benden iyi not alırsa kendimi öldürürüm.
  Seungmin:- Kızla inatlaşacağına oturup ders çalışsan keşke.
  Min Ho:- Olmaz. İnatlaşmak daha zevkli.
  Changbin:- Bilmez miyim.
  Bahar, soruları cevaplayıp yerine oturdu. Min Ho ona bakıyordu.
  Bahar:- Ne bakıyorsun?
  Min Ho:- Her şeyi de bil.
  Bahar:- Çalışsaydın dersine.
  Sonra diğer öğrencilerden seçip tahtaya çıkardı öğretmen sözlü için.
  O an öğretmenden beklenmeyen bir şey geldi.
  :- Ekin, seni de tahtaya alalım.
  Ekin:- Ben mi? Ama ben geçen gün sözlü olmuştum.
  :- Geçen gün ki heyecanının sınavını etkilediğini düşünüyorum. O nedenle tekrar sözlü olman gerektiğini düşünüyorum.
  Ekin, kızlara gülümsedi ve tahtaya çıktı. O an Jeongin ile göz göze geldiler. Jeongin gülümseyerek bakıyordu ona. "Yapabilirsin" dercesine yumruğunu kaldırdı havaya. Ekin'de ona gülümsüyordu. Bilemediği o soruların acısını çıkartma zamanı gelmişti. Öğretmenin sorduğu her soruyu gayet rahat bir şekilde cevaplıyordu. Heyecanlanmadığında ve kendine güvendiğinde soruların üstesinden gelebiliyordu. Bu konuda Jeongin'in katkısı büyüktü elbette. Ekin başarılı bir şekilde cevapladığı sorulardan sonra,yerine geçti mutlulukla.
  :- Aferin sana Ekin. Senin hakkında yanılmadığımı biliyordum. Diyerek arkaya sıraya doğru yürüdü ve orada kaldı.
  Ekin:- Teşekkür ederim. Bana bir şans verdiğiniz için.
  Ekin, Jeongin 'e baktı gülümseyerek. Jeongin 'de ona.
  :- Sıra Lee Min Ho'da. Hadi bakalım.
  Min Ho:- Ayvayı yedim!
  Min Ho, diğerlerine bakarak ve çekinerek çıktı tahtaya.
  :- İlk sorumuzu soralım bakalım. Dedi ve Biyoloji'den bir soru sordu. Min Ho'nun, öğretmenin sorduğu soru hakkında hiç bir fikri yoktu. Verecek bir cevabıda. O an Bahar'ın kitabı düştü sıranın altına ve almak için altına indi.
  Min Ho:- Ben, şeyy... Diye gevelerken birden sıranın altında ki Bahar'ın kendisine el sallaması ile durdu ve oraya baktı. Kitabı açmış, kendisine kopya veriyordu. Sayfadaki cevabı gösteriyordu ona. Min Ho ise kısa süreli bir bakış ile cevabı okuyup, cevapladı.
  Sonra ikinci soru da geldi. Bahar, sıranın altından çıktı ve uslu kız edası ile yerine oturdu. Min Ho ikinci soruda da zorlanacağa benziyordu. Cevap yoktu yine. Bahar, ögretemenine doğru baktı hafifçe. Hâla arkadaydı. Defterine cevabı yazdı ve çaktırmadan, Min Ho'ya çevirdi. Min Ho bu sorudan da yırtmıştı. Üçüncü soruyu doğru bilse de dörtte yine takıldı. Neyse ki bu soruda bir tanım sorusuydu ve cevap sadece isim idi. Bahar eli ile minik harfler çiziyordu havaya işaret ederek çaktırmadan yine. Bunu da bilmişti Bahar'ın sayesinde. Son soru da kendi hakkıyla halletmişti neyseki. Sorular tamamlanınca yerine geçti.
  Min Ho:- Ohh be! Zayıf not alacağım diye çok korktum. Neyse ki soruların hepsini doğru cevapladım.
  Bahar, şaşkınlıkla bakıyordu Min Ho'ya. Kendisinin yardımı ile bilmişti soruları fakat teşekkür etmek gelmiyordu aklına hiç.
  Bahar:- Soruların hepsini doğru bilmek mi?
  Min Ho:- Evet. Senin kopyalarına ihtiyacım mı var sanıyorsun sen?
  Bahar:- İnsan bi teşekkür eder.
  Min Ho:- Bana yardım etmedin ki niye teşekkür edeyim sana?
  Bahar:- Öyle olsun Bay Min Ho. İşin düşer nasılsa. Bu da ilk ve son yardımımdı.
  Min Ho:- Sana mı işim düşecek hıh!
  Bahar:- Gıcık şey! Dedi ve başını çevirdi diğer tarafa.
  Ders arası olmuştu. Kızlar, bahçede yürüyorlardı.
  Alya:- Jeongin'in sinema davetine ne cevap verdin?
  Ekin:- Tamam dedim.
  Bahar:- Canın sinemaya gitmek istediyse beraber de gidebilirdik.
  Mira:- Jeongin davet etti diyor duymadın mı tatlım? Tek başlarına yani.
  Bahar:- Sağırım ben duymuyorum. Hele de bir erkek ile birlikte sinemaya gitmek gibi bir cümleyi hiç duymuyorum.
  Lena:- Hanımefendi işine gelenleri duymuyor.
  Hazel:- Ceylin nerede bu arada?
  Alya:- Sevgilisinin yanında. Bizi görmez artık gözü.
  Bahar:- Şunun sevgililerine suikast yapmayalı uzun zaman oldu.
  Bang Chan ise bahçede biraz uzakta o kız ile konuşuyorlardı. Anka'nın gözü yine oraya takıldı.
  Anka:- Allah aşkına kim bu kız?
  Lena:- Konuştukya belki akrabasıdır.
  Anka:- Bu ne biçim akraba ama ya! Derken birden ayağı takıldı ve yere düştü.
  Mira:- Anka!
  Bahar:- Bi önünüze baksanız!
  Bang Chan görmüştü onu. Hemen o kızın yanından ayrılıp, Anka'nın yanına koştu.
  Bang Chan:- Anka, Anka iyi misin?
  Anka:- Bang Chan? Oradan buraya uçtun galiba.
  Bang Chan:- Seni düşerken gördüm. Dizin kanıyor.
  Anka:- Küçük bir şey.
  Bang Chan:- Revire gidelim.
  Anka:- Tamam sorun yok. Arkadaşının yanına gidebilirsin. Kızcağız sana bakıyor.
  Anka'nın bu sözleri hafif trip barındırıyordu sanki. Bang Chan şöyle dursun, kızlar bile Anka'ya şaşkın şaşkın bakıyorlardı.
  Alya:- Ne diyor bu kız?
  Ekin:- Düştüğü için saçmalıyor işte.
  Bahar:- Kafasının üzerine düşmesi ya bu kız.
  Bang Chan:- Dizin, kanıyor ama. Haydi revire. Dedi ve kolunu tuttu yardım etmek amacıyla ama Anka birden çekti.
  Anka:- Hayır dedim ya. Ben kendim de gidebilirim. Sana ihtiyacım yoktu.
  Bang Chan, kenara çekildi. Sonra da uzaklaştı kızların yanından.
  Alya:- Neden çocuğa bağırıyorsun Anka?
  Anka:- O da çekiştirip durmasaymış beni.
  Hazel:- Sadece sana yardımcı olmak istedi çocuk. Terslemeseydin keşke.
  Anka:- Gitsin de o kıza yardımcı olsun.
  Lena:- O ne demek öyle?
  Anka:- Herkese yardım etmek isteyen insanlara sinir oluyorum.
  Bahar:- Türkiye 'de senin gibilere iyiliksiz diyorlar bilmem hatırlıyor musun?
  Anka:- Biliyorum dedi ve sonra irkildi ne? Bana mı dedin onu?
  Bahar:- Yok canım, neden söyleyeyim sana.
  Bang Chan, kız arkadaşının yanına geldi.
  :- İyi misin Chan? Yüzün düştü sanki.
  Bang Chan:- Sadece bazı kararlarının arkasında gerçekten durmam gerektiğini anladım. Birinden uzak durmak gibi.
  :- Anlamadım?
  Chan:- Boşver. Dedi kız öğrenciye.
  Anka onlara bakıyordu.
  Anka:- Şuna bak şuna!
  Hazel:- Sen kendinde olduğuna emin misin?
  Anka:- Haydi kantine gidelim.
  Yuta ise bahçede onu arıyordu. Uzaktan görüp yanına geldi.
  Ekin:- Al senin ki de geliyor buraya.
  Yuta:- Anka, iyi misin? Dizin kanıyor. Haydi gidip hemşireye gösterelim.
  Anka:- Gerek yok ben hallederim.
  Yuta:- Yürü hadi! Dedi ve Anka'yı alıp götürdü. Bang Chan sinirinden duvarı tekmelemeye başladı deyim yerindeyse. Kızlar ise yanlarından geçip giden Anka ve Yuta'ya bakıyordu şaşkın bakışlarla.
  Bahar:- Neden bu çocuğa sinir oluyorum anlıyorum galiba.
  Ekin:- Size de Chan'a inat yapıyormuş gibi gelmiyor mu?
  Hazel:- Gelmek fazla sanki.
  Birden Kuki uzaktan gelerek Hazel'in ayaklarının dibinde durdu.
  Hazel:- Kuki? Senin etrafta görünmemen gerekiyor nereden çıktın sen? Dedi ve kucağına alıp bağrına bastı.
  Bahar:- Belki seni görmek için kaçmıştır köpekcik. Dedi başını okşayarak.
  Mira:- Yazık özlemiş belli ki. Nasıl da sokuluyor sana.
  Hazel:- Öyle mi? Sen beni mi özledin? Anneemm!
  Kuki bir iki havladı.
  Ekin:- İstersen, yuvasına götür. Kimse görmesin.
  Hazel:- Haklısın. Okuldan filan atarlar benim bebeğimi, kıyamam ben ona.
  Lena:- Biz de gelelim mi?
  Hazel:- Ben halleder, hemen yanınıza gelirim.
  Kızlar:- Tamam.
  Hyunjin yine toplantı halinde idi kızlarla.
  :- Bakıyoruz da popülaritesi katbetmek üzeresin Hyunjin.
  Hyunjin:- O da nereden çıktı?
  :- E şu kızı hala tavlayamadın. İddiayı kaybetmek üzeresin ona göre.
  Hyunjin:- Siz öyle sanın. Kızı avucuna aldım bile. Bir hamleme bakar. Bana kapıldı ama belli etmiyor. Bu Türk kızları ağırdan almayı seviyor galiba.
  Kızlar, beraber yürüyorlardı. Alya Hyunjin 'in kızlarla konuşmasını, gülüşmesini görüyordu. Ne yazık ki Hyunjin 'in övüne övüne konuştuğu konu kendisiydi ve haberi yoktu.
  :- Ben olsam ben de sana kalırdım. Açılmak ise çok zor olurdu benim için.
  Hyunjin güldü:- İnan burada ki her kız seninle aynı fikirde.
  Lena:- Bunlar ne konuşuyorlar böyle?
  Alya:- Değil mi? Pek bir eğleniyorlar sanki.
  Ceylin:- Yakışıklı çocuk. Kızlar hep etrafında olmak isteyecekler elbette. Tıpkı benim gibi dedi böbürlenerek.
  Bahar ve Mira güldüler.
  Bahar:- Kendini katmasa olmazdı.
  Mira:- Aaa kraliçe o, öğrenemedim mi daha?
  Ceylin ikisininde kafasına vurdu birer tane.
  Ceylin:- Önünüze bakın siz. Kıskanmayan beni.
  Mira:- Biz mi?
  Bahar:- Kıskanacağımız tek şey senin tecrübelerin bir kere canım.
  Ceylin:- Aşk tecrübelerim değil mi?
  Bahar:- Hayır ihtiyarlık tecrübelerin.
  Mira ve Bahar çak beşlik yaptılar gülerek.
  Ceylin:- Bana nene mi dediniz siz? Yedim sizi. Dedi ve kızları kovalamaya  başladı.
  Mira:- İhtiyarların yemek zevki yaş alınca değişir derler, doğruymuş demek.
  İkisi de gülüşerek koşuyorlardı.
  Ekin güldü:- Çocuk bunlar.
  Alya 'ya, Hyunjin 'e bakıyordu. Ekin'de Alya 'ya.
  Alya:- Bazen, onun benimle sadece dalga geçtiğini hissediyorum.
  Lena:- Düşünme öyle. Kızlarla yakından ilgileniyor sadece. Öyledir herhalde.
  Hazel, Kuki 'yi yuvasına getirdi. Önüne mama ve su tasını koydu.
  Hazel:- Bir daha kaçma buradan olur mu? Yoksa Felix'i zor durumda bırakırsın. O seni çok seviyor. Ayrılmak zorunda kalmayın birbirinizden. Ben seni hep ziyarete gelirim sen yeter ki yuvanda kal.
  Arkasından bir ses geldi birden.
  Felix:- Yine gizli gizli mı geleceksin onu sevmeye?
  Hazel irkildi o an ve hemen ayağa kalkıp arkasına döndü.
  Hazel:- Bbben...
  Felix:- Kuki'yi aramaya çıkmıştım. Dönmüştür belki diye buraya tekrar geldim.
  Hazel:- Bahçeye yanıma gelmiş. Ben de kimse görmesin diye buraya getirdim hemen. Dedi ve tam gidiyordu ki Felix kolundan tuttu.
  Felix:- Özür dilerim.
  Hazel:- Neden?
  Felix:- Sana karşı arkadaşlıktan ötesini hissedemediğim için.
  Hazel:- Bunun için mi özür diliyorsun?
  Felix:- Çünkü sen, temiz kalpli ve güzel bir kızsın. Ben ise sevilmeye layık bir kıza karşı dostluk ve minnettarlıktan başka hiç bir şey hissetmiyorum. Aptalın tekiyim galiba.
  Hazel:- Kalp seçimlerini senin yapıp zorla kabul ettirevileceğin bir organ değil. Sen beni sevmek zorunda değilsin. Bunun için kendine kızma. Bana karşı da suçlu değilsin. Hele ki orta da özür dilemek bir şey yok. Ben o günü çoktan unuttum. Sen de yaşanmadı farzet. Sen çok iyi kalpli birisin. Eğer Kuki'nin yanına gelmemem seni üzuyorsa geleceğim. Onunla ben de ilgileneceğim. Dedi ve gülümsedi. Felix yavaşca çekti elini Hazel'in kolundan.
  Felix:- Duyguların aramıza girmesinden korkuyordum.
  Hazel:- Duygum, sadece arkadaşlık. Merak etme olur mu? Dedi ve gitti.
  Yuta ise Anka'yı revire getirmişti.
  Yuta:- Dizin kötü görünüyor. Dedi ve Anka'nın sedyeye oturmasına yardımcı oldu.
  Anka:- O kadar da değil. Küçük bir yara.
  Yuta:- Kanadığının farkında değil misin sen?
  Anka:- Geçer nasılsa.
  Hemşire pansuman yapıyordu. Anka acıyla iç çekti birden. Yuta Anka'nın elini tuttu hemen.
  Anka, Yuta'ya baktı. O anda içeri eli kanayan Bang Chan girdi. Anka ve Yuta'ya göz göze hatta el ele görmüştü. Anka ve Yuta'da ona döndüler.
  Anka, kendini unutup hemen Bang Chan 'a baktı. Yerinden zıplayıverdi.
  Anka:- Chan, ne oldu elime? Dedi ve dokunmak isterken Chan geri çekildi.
   Bang Chan:- Yok bir şey.
   Hemşire:- Nasıl yok? Çok kötü durumda. Otur hemen pansuman yapayım. Chan, Anka'nın karşısında ki sedyeye oturdu. Anka, Chan'in yüzüne bakıyordu. Chan ise yere.
  Hemşire:- Nasıl oldu bu?
  Chan:- Duvara çarptım.
  Hemşire:- Duvara yumruk attım demek istedin galiba.
  Evet duvara yumruk atmıştı. Sırf Anka ve Yuta'yı yalnız bırakmamak için yapmıştı bunu.
  Yuta:- Anka, gidelim mi artık?
  Anka:- Dur bir dakika.
  O anda odaya Chan'in ilgilendiği kız girdi.
  :- Chan, iyi misin?
  Bang Chan, başını kaldırıp ona baktı.
  Bang Chan:- Sorun yok üzülme sen.
  :- Ama elin, elin çok kötü görünüyor. Acıyor mu? Dedi ve o an Yuta'yı fark etti. Bang Chan 'a doğru daha da yaklaştı. Korku dolu bir yaklaşıma benziyordu.
  Yuta:- Anka, gidelim mi? Diye ve daha bir sert yineledi.
  Anka ise Chan 'ın kendisine vermediği elini o kızın tutmasına bozulmuştu.
  Anka:- Gidelim, burada herkes iyi. Dedi ve Yuta ile birlikte çıktılar.
  :- O çocuğun burada ne işi var? Yoksa o kıza da mı zarar verecek?
  Bang Chan:- Beni dinlemezse evet.
  Ceylin Bahar ve Mira'yı kovalamaya devam ediyordu.
  Ceylin:- Gelin buraya!
  Bahar:- Asla!
  Birden karşısından gelen yeni sevgilisini gördü.
  Ceylin:- Jung İl!
  Jung İl:- Ben de her yerde seni arıyorum. Neredesin sen?
  Ceylin:- Beni sorguya mı çekiyorsun?
  Mira ve Bahar onlara bakıyordu. Birbirlerini dürtüp ne oluyor diye sordular.
  Jung İl:- Hayır tabiki. Seni görmeden bir saniye bile duramıyorum bilmiyor musun?
  Ceylin:- Yaa çok tatlısın. Demek beni çok seviyorsun.
  Jung İl:- Seni sevmesem, okulun her yerinde didik didik seni arar miyim hiç?
  Ceylin:- Biliyor musun?
  Jung İl:- Neyi?
  Ceylin:- Bu zamana kadar ki en uzun soluklu ilişkim sensin. Diğerleri iki üç günde bittiler. Senin ayrıcalığın ise bana fazla değer vermen ve bu benim çok hoşuma gidiyor! Dedi ve koluna girdi.
  Jung İl:- Haydi gel okulun kafesine gidip bir şeyler içelim.
  Ceylin:- Olur.
  Bahar:- Midem bulandı.
  Mira:- Aynen. Haydi kızların yanına dönelim ders başlayacak zaten.
  Bahar :- Sen git ben geliyorum. Dedi Ceylin 'e bakarak.
  Mira yanımdan ayrılmıştı. O anda Changbin geldi yanına.
  Changbin:- Ceylin ve erkek arkadaşı değil mi?
  Bahar:- Changbin?
  Changbin:- Ceylin beni dinlemiyor ama bu çocukta garip şeyler var. Sapık gibi.
  Bahar, derin bir iç çekti.
  Bahar:- Kimseyi de dönüyorum ki ayıralım ikisini. Paslandım artık. Türkiye 'de iken elimden kimse kurtulamazdı. Ne günlerdi.
  Changbin:- Ben döverim aslında. Ama Ceylin sıkıntı çıkarır.
  Bahar:- Sen neden Ceylin'in sevgilisini dövesin ki?
  Changbin:- Bu okulda en büyük eğlence kaynağım Ceylin ve sevgilileri de o yüzden.
  Bahar:- İnanayım mı?
  Changbin:- İnansan benim için daha iyi olur. En azından başka yalan aramak zorunda kalmam
  Bahar:- İnandım peki.
  Bahar sinsi gülümseyerek Changbin 'e baktı.
  Bahar:- İllaki dövmemiz gerekmiyor değil mi?
  Changbin:- Aklında bir şeyler mi var?
  Bahar:- Bak şimdi. Biz bu çocuğu ve Ceylin'i, bir süreliğine yakın markajda tutsak iyi olur. Dedi ve hem yürüyerek hem de fısıldayarak bir şeyler anlatmaya başladı. Changbin ise gülümseyerek onu dinliyordu.
  Min Ho, Jeongin ve Han ise Bang Chan 'ın yanına gidiyorlardı. Birden Bahar ve Changbin 'i gördüler.
  Han:- Ne konuşuyor bunlar gizli gizli?
  Min Ho:- Önemli bir konu galiba. Bu kadar birbirlerine sokulduklarına göre.
  Jeongin, Min Ho 'ya baktı.
  Beden dersiydi. Kızlar ve erkekler yine sıralanmışlardı karşılıklı.
  :- Çocuklar, bu gün Tekwando dersine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Şimdi herkes ikili grup olacak. Biliyorsunuz ki ben grup çalışmalarını çok severim.
  Ceylin:- Bilmez miyiz.
  :- Önce herkes kendisine bir grup belirleyecek. Ben erkekli kızlı düşünüyorum. Sonra, Tekvando bilenler, dövüşürken Tekvando bilmeyen grup arkadaşlarını da koruyacaklar.
  Han, Lena'nın yanına geldi.
  Han:- Ben, Lena ile grubum! Dedi Lena'ya bakarak. Seni kimsenin yerden yere atmasına izin vermem.
  Lena gülümsedi:- Teşekkür ederim.
  Felix, kızlara doğru baktı. Hazel kollarını bağlamış, etrafa bakınıyordu. Birden göz göze geldi Felix ile.
  Felix, kaşları ile işaret etti Hazel'e. Gülümsüyordu.
  Hazel:- Ben de Kyung ile grubum. Dedi ve gitti. Felix, ona bakıyordu.
  Bang Chan:- Zorlama istersen.
  Min Ho ve Bahar kalmışlardı. Kızlar, Min Ho ile grup olmak için, can atıyorlardı. Hem Min Ho'nun kendilerini korumaları çok romantik olurdu. Min Ho ise hiç birini seçmemişti.
  Bahar'ı ise kimse istemiyordu grubunda. Geçenki derste gösterdiği başarısız tekvando performansı yüzünden kimse onunla grup olmak istemiyordu. Tek başına bekliyordu. Bütün erkekler diğer kızları seçmişlerdi.
  Min Ho:- Ama bana kimse kalmadı.
  :- Sizde Bahar ile grup olursunuz.
  Min Ho:- Ama ben onunla grup olmak istemiyorum. Çünkü o Tekvandodan zerre anlamıyor. Dövüşeyim mi onu mu koruyayım?
  :- Grup olmanızın anlamı da bu değil mi?
  Bahar:- Sorun değil efendim. Ben kendi kendime grup olsam olmaz mı?
  Ceylin:- Yazık arkadaşıma ama.
  Min Ho:- Ben de tek başıma grup olarak dövüşmek istiyorum.
  Ekin:- Bahar'ı dövmelerine izin mi vereceksin yani?
  Min Ho:- Bana ne. Ne hali varsa görsün. Ona buna meydan okuyordu yesin dayağını da aklı başına gelsin. Dedi ve sonra Bahar'a baktı.
  Jin:- Onu dövme işi bende.
  Yuna:- Bakalım bu sefer seni elimizden kim alacak?
  Bahar:- Hey Allah'ım yarabbim. He tamam bir olun dövün beni.
  Mira:- Bahar, ağızlarına iki tane çak arkadaşım.
  Bahar gülümsedi.
  Ekin:- Gaz vermesene!
  Mira:- Ne yapayım kız dayak mı yesin?
  Jin:- Gecen gün ki yumruğun hesabını sorma vakti.
  Yuna:- Tekvando da biz bu kızdan iyiyiz ne de olsa. Şanssız kız. Ders ayağına fena dayak yiyeceksin desene
  Min Ho, Bahar'ın yanına geldi. Elini tuttu arkasına çekti.
  Min Ho:- Tekvando bilmiyor diye onu ezebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Tamam, ben korurum seni. Dedi ve Bahar'a baktı. Bahar ise önce eline sonra da Min Ho'nun kendisine güven veren çekik gözlerine.
  Dövüş başlamıştı.
  Yuna:- Min Ho'yu seçiyorum dövüşmek için.
  Jin:- Ben de Bahar'ı.
  Min Ho:- Fırsatçı herif, planıda yapmış. Sen korkma bir şey yapamaz sana. Yuna'yı halleder yardıma gelirim.
  Bahar:- Peki.
  Min Ho ve Yuna karşı karşıya geldiler.  Bahar ve Jin'de. Birbirlerini eğilerek selamladıktan sonra dövüş pozisyonu aldılar.
  :- Üç, iki, bir, başla!
  Min Ho, nazik bir şekilde dövüşmeye başladı Yuna ile. Canınını yakmamaya çalışıyordu. Kız vardı nihayetinde karşısında.
  Jin:- Benim gücümü görmeye hazır mısın güzelim? İstersen bir öpücük ile berabere bitiririm bu maçı.
  Min Ho, ters ters baktı Jin'e.
  Bahar:- Gel bakalım. Dedi ve parmaklarını kütletti.
  Bahar ve Jin, birbirlerine baktılar.Jin, Bahar'ın üzerlerine atıldı. Ona yaklaştı ve yumruk atcaktı ki Min Ho önüne geçti ve Jin'in kolunu tutup kivirdi ve sırtından aşırdı. Herkes şaşkınlık ile bakıyordu ona. Özellikle de Bahar. Kendisini koruyan bir Min Ho. Jin'i halledebilirdi tekvando ile ama Min Ho onu gayet iyi savunuyordu ve Bahar 'ın hiç bir şey yapmasına gerek kalmıyordu.
  Min Ho:- Gel bakalım gel!
  Jin yerinden kalktı ve Min Ho 'ya doğru ilerledi. Ona yumruk atmaya hazırlanıyordu. Bahar üzerine yürüdü ama Min Ho engelledi. O an Yuna 'da Bahar'a doğru harekete geçti. Min Ho, Jin'e bir tekme atıp uzaklaştırdı. Yuna'yi da kolundan tutup mindere attı.
  Jin:- Sen şimdi görürsün.
  Yuna:- Haydi Jin!
  Jin yerinden kalktı ve Bahar'ın ve Min Ho'nun üzerine atıldı yeniden. İyiden iyiye sinirlenmişti. Min Ho onu yakaladı ve bir tekme daha attı.
  Anka:- Min Ho 'ya da bak sen!
  Ceylin:- Vay canına!
  Min Ho:- Öpücük istiyordun öyle değil mi?
  Jin:- Bırak kolumu.
  Min Ho, kendine çevirdi Jin'i. Jin sendelemişti. Min Ho, iyice sendeleyen Jin'in kolunu arkaya kıvırıp, tutup yere yatırdı yüz üstü. Ensesinden tutuyordu.
  Min Ho:- Al, yeri öp!
  Yuna Min Ho'nun dönüşünden dolayı geri çekilmişti. Öğretmenin düdüğü ile dövüşde sona ermişti.
  Bahar:- Vay be sen neymişsin!
  Min Ho:- Ben varken kimse sana dokunamaz. Dedi ve sonra lafı geri çevirdi. Şey yani. Sen bana yardım etmiştin, ben de sana. Ödemiş olduk.
  Bahar:- Sağol dedi gülümseyerek.
  Seungmin, kafeye gelmişti. Kararsızlığı başlamak üzere gibi bir şeydi çünkü bir masada Dahyun, hemen yanında ki masada da Mira ve Hazel oturuyorlardı. Bir an olduğu yerde kaldı. Dahyun onu görmüştü. El sallayarak yanına çağırdı. Seungmin ise gelip oturdu.
  Dahyun:- Seungmin, bu güne yapıyorsun?
  Seungmin:- Yurda gidip ders çalışırım herhalde.
  Dahyun:- Ödevlerin çok galiba dedi başı önde.
  Seungmin:- Matematik ve Biyoloji.
  Bir anda yan masada ki Mira'yı gördü.
  Mira:- Çıkma teklifi et. Ona hadi söyle. Diye ağzını oynatarak Dahyun 'u işaret ediyordu.
  Seungmin:- Ben mi? Diye işaret etti kendisini.
  Mira:- Haydi yapabilirsin.
  Hazel ise ikinin hareketlerine bakıyordu. Birbirlerine ister ederek konuşmaları çok tatlıydı.
  Seungmin:- Tamam. Dedi birden yüksek sesle. Mira güldü o an.
  Hazel:- Ne yapıyorsunuz siz?
  Mira:- Konuşuyoruz.
  Hazel:- İlginç bir iletişim yönteminin var.
  Seungmin, hafiften cesarete gelmişti.
  Seungmin:- Şeyh Dahyun.
  Dahyun:- Efendim?
  Seungmin:- Ben, benimle okuldan sonra yani.
  Dahyun gülümsedi:- Evet?
  Seungmin:- Şey yapar mıyız? Şey. Dedi ve o anda Mira'nın masasına Hyun geldi.
  Seungmin cümleyi tamamlayamadan onlara baka kaldı.
  Hyun:- Mira, nerelerdesin?
  Mira:- Hazel ile birlikte kahve içiyorduk. Otursana.
  Hyun masaya oturdu. Hazel ayaklandı usulca.
  Hazel:- Ben bı kızlara bakayım. Siz keyfinize bakın.
  Hyun:- Teşekkürler.
  Hazel gitmişti. Hyun iki kolunu masaya koydu ve Mira'yı baktı.
  Hyun:- Seni görmediğimde çok özlüyorum sanki. Ne ara sana bu kadar alıştım bilmiyorum.
  Mira:- Ben, ne diyeceğimi bilmiyordum. Dedi utanarak.
  Dahyun:- Seungmin, bana bir şey söylüyordun?
  Seungmin:- Bir dakika Dahyun dedi ve Mira ve Hyun'a daha bir odaklandı.
  Hyun:- Bu gün, okuldan sonra bir şeyler yapalım mı?
  Mira:- Ben, benim ödevlerin var. Matematik ve Biyoloji dedi ve Seungmin 'e baktı. Seungmin ise ona gülümsedi.
  Hyun:- Bu şekilde birbirimizi nasıl tanıyacağız ama?
  Mira:- Sen de bir öğretmenin ve ödevlerin ne kadar önemli olduğunu bilirsin değil mi?
  Dahyun:- Seungmin, nereye bakıyorsun?
  Seungmin irkildi ve Dahyun 'a baktı.
  Seungmin:- Efendim?
  Dahyun:- Nereye bakıyorsun? Hem bana bir şey demek üzereydin.
  Seungmin:- Şey o benim fotoğraf hocam da. Ona bakıyordum.
  Dahyun:- Hala cümlenin sonunu bekliyorum.
  Hyun:- Peki hafta sonu nasıl?
  Mira:- Olabilir. Bir kaç saatliğine kendime izin verebilirim sanırım. Dedi gülümseyerek.
  Hyun:- O zaman, okulun hemen yanında ki kafede buluşalım saat bir de olur mu?
  Mira:- Tamam gelirim.
  Hyun:- Sabırsızlıkla bekleyeceğim o günün gelmesini dedi ve Mira'yı derin bir bakış atıp gitti.
  Seungmin:- Ben diyorum ki hafta sonu ne yapıyorsun?
  Dahyun:- Hafta sonu mu?
  Seungmin:- Evet.
  Dahyun:- Hiç bir şey. Bir işim yok yani.
  Seungmin:- Okulun yanında ki kafede buluşalım mı?
  Dahyun gülümsedi:- Olabilir.
  Seungmin:- Tamam. Saat bir de seni bekliyorum orada.
  Dahyun:- Tamam geleceğim.
  Seungmin, önce Dahyun 'a sonra da Mira'ya bakıp çıktı okulun kafesinden.
  Alya ise resim atölyesinin önünden geçiyordu. Hyunjin onu fark etti ve hemen yanına geldi.
  Hyunjin:- Alya! Bu gün bir sorunun mu var?
  Alya:- Yoo ne oldu ki?
  Hyunjin:- Pek konuşma fırsatımız olmadı da.
  Alya:- Evet fırsat olmadı. Kızlar yüzünden. Yani etrafında bir sürü kız olduğu için pek konuşamadık. Sen de pek bı ilgilisin onlarla.
  Hyunjin:- Benimle ilgilenmeleri seni rahatsız mı etti?
  Alya:- Yok. Senin onlarla ilgilenmek. Diye mırıldandı.
  Hyunjin:- Onlar benim arkadaşım. Kırmak istemedim sadece.
  Alya:- Kırma canım, hatta koynunda filan da besle. Yazık kırılmasınlar.
  Hyunjin güldü:- Yoksa sen beni kıskandım mı?
  Alya:- Yoksa saçmalıyor musun?
  Hyunjin:- Anladım bu gün çok sinirlisin.
  Alya:- Anlamana sevindim. Dedi ve hızla ayrıldı yanından.
  Hyunjin gülüyordu. İddiada ki arkadaşı yanına geldi.
  :- Neden gülüyorsun?
  Hyunjin:- Hedefime biraz daha yaklaştım çünkü. Küçük hanım, ağa düşmek üzere.
  Han, sırasında oturmuş defterine şiir yazıyordu. Daha doğrusu şarkı. Lena geldi ve yanında ki sıraya oturdu.
  Lena:- Yine şiir mi?
  Han:- Sayılır. Karalıyorum işte bir şeyler.
  Lena:- Ne güzel. En azından bir şeye yeteneğin var
  Han:- Yetenekli olmak bir insanın kalbini kazanmak için yetmiyor ama.
  Lena:- Anlamadım ne demek istiyorsun?
  Han:- Şu Taeyong diyorum. Aranızda ki ilişki, ilerlemiş olmalı.
  Lena gülümsedi:- Hmm evet. Her sabah bana pirinç kekleri bırakan bir erkeği görmezden gelemem değil mi? Hem Taeyong çok yakışıklı ve kibar. Kalbim ister istemez, kayıyor ona doğru.
  Han'ın kalemi kaydı birden elinden ve sayfa boydan boya çizik oldu.
  Han:- Bu sabah getirmedi ama pirinç keki.
  Lena:- Sen nereden biliyorsun getirmediğini?
  Han:- Şey. Masanda göremedim de.
  Lena:- Bir sıkıntısı olmalı. Yoksa kesin koyardı. O çok düşünceli biri. Sence benden hoşlanıyor mu? Yoksa bir erkek bir kıza neden böyle jestler yapsın ki?
  Han yumruğunu sıktı.
  Han:- Olabilir. Hoşlanıyor belki de. Yoksa bir erkek bir kıza neden böyle jestler yapacak değil mi?
  Lena:- Ben de öyle düşünüyorum.
  Han:- Böyle giderse siz nişan filan da yaparsınız.
  Lena:- O ne demek?
  Han:- Çok hızlı gidiyorsun demek. Sırf her sabah masama pirinç keki bırakıyor diye onun hakkında böyle düşüncelere girdiğine göre.
  Lena:- Bu yaşta bu kadar düşünceliyse ilerisini düşünemiyorum. Yaa ne güzel hayaller kurduruyorsun bana. Bir kız daha ne ister hayatında düşünceli bir erkekten başka. Neyse ben gideyim. Kızlar bekliyorlar. Dedi ve gizliden gülerek çıktı sınıftan.
  Han hırsından defterini yırtmaya başladı.
  Han:- Aptal kafam, aptal kafam! Durup dururken aralarını yaptım o çocukla. Bir de hayal kur evlilik ile ilgili oh mis. Nikah şahidi iz de ben olurum artık.
  Bu günlük okul bitmişti. Kızlar evlerine, erkekler ise yurtlarına gittiler.
  Seçil Öğretmen:- Kızlar, eleme turu başlamak üzere sayılır. Artık okulda da çalışmaya başlayacağız. Okuldan sonra bir iki saat oradayız artık.
  Kızlar:- Tamam hocam.
  Seçil Öğretmen:- Dersleriniz iyi gidiyormuş. Haberlerinizi alıyorum.
  Ekin:- Evet hocam çok çalışıp size layık bir öğrenci olacağız.
  Seçil Öğretmen:- Bundan şüphem yok. Size her zaman güveniyorum. Gençlik ve Spor Bakanlığı benden bu konuda rapor istedi. Ders notlarınız ve çalışma programı hatta sizin sağlık durumuz ile ilgili bazı belgeler. Ders notları ile ilgili olanı okulunuz aracılığıyla gönderdim. Onlarda bu durumdan çok memnun kaldılar.
  Kızlar sevinmişlerdi.
  Bahar:- Türkiye'de olmak! Dedi ve iç geçirdi.
  Seçil Öğretmen:- Özledin değil mi? Ama sabret canım. Başardığınız gün bütün özlemlere değecek.
  Bahar:- İnşallah.
  Seçil Öğretmen:- Ben de bu Türkçe öğretme işini çok sevdim. Öğrencilerim de sizin gibi tatlı mı tatlı gençler. Çok hevesliler.
  Alya:- Sizin adınıza çok sevindik hocam.
  Seçil Öğretmen:- Aa kızlar unutmadan, yarın okuldan izin alıp Türk Konsolosluğu' na gideceğiz. İmza vermemiz gerekiyormuş.
  Anka:- Bir sorun yok değil mi?
  Seçil Öğretmen:- Hayır, hayır. Sadece formalite icabı bı iş işte. Bu arada Lena nerede?
  Ceylin:- Mutfakta pirinç keki yapmaya çalışıyor.
  Bahar:- Son faciadan sonra iyi cesaret. Hatta biz buna cahil cesareti diyoruz.
  Bu arada Lena, üzerinde mutfak önlüğü, önünde bilgisayardan açtığı yemek videosu ile pirinç keki yapmaya çalışıyordu. Sanki oluyor gibiydi.
  Mira yanına geldi:- Nasıl gidiyor?
  Lena:- Bilmiyorum pişince göreceğiz.
  Mira:- Kızlar yardım istemediğini emin misin diye soruyorlar.
  Lena:- Kendim yapayım istiyorum.
  Mira:- Peki sen bilirsin. Dedi gülümseyerek ve çıktı.
  Pirinç kekleri bitmişti nihayet. Kızlar masanın etrafında ki yerini almışlardı.
  Hazel:- Denemek isteyen var mı?
  Anka kaşlarını kaldırdı:- Yok.
  Ceylin:- Bahar denesin aramızda en cesur olan o. Hem pirinç köklerine de bağışıklık kazanmıştır vücudu.
  Alya:- Evet Bahar denesin.
  Bahar:- Yok yaaa! Siz beni öldürmek istiyorsunuz herhalde.
  Mira:- Geçen sefer neler olmuştu öyle hatırladım da.
  Bahar:- Evet, Min Ho 'yu dövebilirsin diye söz verip, sözümüzün caymıştınız.
  Alya:- Eveet hatırladım. Hanımefendinin yüzünden Hyunjin ve Bang Chan ölmek üzerelerdi.
  Anka:- Ay evet.
  Hazel:- Kalkın kızlar! Deyip, Bahar'in üzerine atıldılar ve ağzına zorla pirinç keki sokuşturdular.
  Bahar:- Bırakın beni, bırakın! Dedi ağzı dolu dolu.
  Ekin:- Cezayı hak ettin kusura bakma.
  Bahar, zar zor kurtuldu ellerinden. Lokmayı çiğnedi çiğnedi ve yuttu. Sonra durdu.
  Bahar:- Ama ama bu çok güzel.
  Lena:- Gerçekten mi?
  Bahar:- İnan bana çok lezzetli olmuş. Kızlar, sizde alsanıza birer tane.
  Anka:- İnanmayın numara yapıyor. Bahar tabaktan bir tane daha aldı ve yedi.
  Ceylin:- Aaa yedi!
  Bahar:- Vallahi çok güzel olmuş.
  Lena gülümsedi:- Doğru söyle bak. Kandırma beni lütfen.
  Bahar :- Vallahi dedim ya.
  Lena:- Yiyorum bak. Yalansa vallahi dedin, çarpilirsin ona göre.
  Bahar:- Ne uzattınız yemiyorsanız ben yerim.
  Kızlar, birer tane aldılar ve yediler. Gerçekten de olağanüstü olmuştu tadı.
  Lena:- Olmuş! Dedi mutluluk ile.
  Hazel:- Lena, tadı muhteşem. Nasıl oldu bu?
  Alya:- Geçenkinden çok daha güzel.
  Bahar:- Geçen ki ile kıyaslama istersen.
  Alya:- Doğruya.
  Ekin:- İstersen bunları kaldır da bitmesin. Bir daha ki pirinç keki için bu kadar şanslı olamayabilirsin.
  Lena gülümsedi:- Merak etmeyin mutfakta daha bir sürü var.
  Mira:- Ne? Yumulun kızlar o zaman.
  Kızlar, tıka basa pirinç keki yediler. Lena ise yaptığı pirinç keklerinden hayli memnundu. Güzel bir kutu içerisine yerleştirdi ve paketledi. İçine de minik bir not iliştirdi. Sonra da gelip ağzı kulaklarında yatağına yattı.
  Kızlar gece muhabbeti yapıyorlardı.
  Lena:- Görünce sevinir mı sizce? Kendi mı Han'a affettirebilir miyim?
  Bahar:- Kutuyu açınca önce bir korkar. Kaçmaya filan çalışır.
  Lena:- Neden?
  Bahar:- Geçen ki pirinç keklerinden dolayı arkadaşlarının başına gelenleri hatırlar da ondan.
  Kızların her biri başına birer yastık ile vurdular Bahar'ın.
  Bahar:- Ne vuruyorsunuz ya! Dedi başını tutarak.
  Ekin:- Bence affeder sen Bahar'a bakma. Hem ne demişler, erkeğin kalbine giden yol, midesinden geçer.
  Bahar:- Mideye giden o yol artık kullanılamaz halde. En azından sizin için.
  Kızlar, bir kez daha vurdular Bahar'ın kafasına yastık ile.
  Lena:- Çocuğa çok ayıp oldu. Hiç söylemedi de kekleri koyduğunu. Ne bileyim bende Taeyong zannettim işte. En azından şiirlerden anlamam gerekiyordu.
  Ceylin:- Yarın bütün sorunlar çözülecek sorun yapma artık kendine.
  Anka:- Hem sana kırılsa, beden dersinde seni korumaya alır mıydı hiç?
  Hazel:- Almazdı değil mi?
  Anka:- Almazdı dedi gülümseyerek.
  Mira:- Koruma altına alınanlarda bu gün bir gariplik yok muydu sizce de?
  Ekin:- Kim onlar?
  Mira:- Bahar ve Min Ho 'dan bahsediyorum.
  Bahar:- Bahar ve Min Ho diyerek kurduğun cümleyi başladığı yerde bırakmanı tavsiye ederim.
  Hazel:- Nedenmiş o? Çocuk seni Jin ve Yuna'dan korurken gözlerini ondan alamıyordun.
  Bahar:- Valla bunları ben kızayım diye söylüyorsunuz ama yemem ben. Ayrıca kimsenin kimseden gözünü filan alamadığı da yoktu. O sıra da ödev yapıyorduk biz.
  Kızlar gülmeye başladılar.
  Ekin:- Ne ödevi?
  Ceylin:- Aşk anlamadın mı? Dedi gülerek.
  Bahar:- Öğretmenin dediği şeyi işte. Gülmeyin, gülmeyi dedim bak!
  Anka:- Ay tamam çok güldük. Ama seni onlardan korurken sen de çok güzel bakıyorsun ve Bahar!
  Alya:- Gerçekten. Ben seni Jaemin'e böyle baktığını hiç görmedim.
  Bahar:- Jaemin'e sevmiyorum da ondan.
  Ceylin:- Bu sözü kayıtlara geçsin, Bahar Min Ho 'yu seviyormuş.
  Bahar:- Hiçte bile.
  Alya:- E kendin söyledin.
  Lena:- Ne yani, Min Ho 'yu seviyor musun?
  Bahar:- Bana kelime oyunu yapıp durmayın ikisini de sevmiyorum tamam mı? Tamam mııı? Dedi üzerine bastırarak.
  Ekin:- Tamam bağırma.
  Bahar:- İyi.
  Mira:- Sen de Chan'ı bu gün kötü azarladın. Hoş olmadı.
  Hazel:- Mira haklı. Çocuk nasıl da bozuldu.
  Anka:- Biraz canım sıkkın dı o kadar. O da üstüne geldi işte.
  Alya:- Çocuk, Yuta'dan hoşlanmadığı halde, birde onunla revire gittin.
  Anka:- Yuta ısrar etti o nedenle.
  Ekin:- Kendinle çeliştiği in farkında mısın?
  Anka:- Neyse kızlar kapatalım bu konuyu. Uykum geldi yatalım haydi. Seçil Hoca rahatsız olmasın sesimizden.
  Ceylin:- Öyle olsun bakalım.
  Ertesi gün olmuştu. Arkadaşları ve Hyunjin, okula elinde bir buket çiçek ile giriş yaptı.
  Min Ho:- Ne o çiçekler? Kendine mi aldın yoksa?
  Hyunjin:- Ne alaka benimle?
  Min Ho:- Kendine aşık birisin ya sen ondan dedim. Dedi gülerek.
  Hyunjin:- Ha ha haa çok komik. Sen git de Bahar ile uğraş.
  Felix:- Gerçekten de kime onlar?
  Hyunjin:- Alya için. Dün morali çok bozuktu. Kendini iyi hissetmesi için.
  Bang Chan:- Aklından farklı şeyler geçmiyor değil mi senin? Kızı kandırmak gibi mesela.
  Hyunjin:- Yok canım nereden çıktı o?
  Han:- Senin sağın solun belli olmaz da ondan diyoruz. İnsanların duyguları senin oyuncağın değil ona göre.
  Hyunjin:- Tamam ama ne çok konuştunuz. Ben Alya'yi aramaya gidiyorum. Dedi ve gitti.
  Jeongin:- Bu yine bir işler peşinde demedi demeyin.
  Seungmin:- Belki bu kez gerçekten aşık olmuştur.
  Changbin:- Hyunjin 'den bahsediyoruz.
  Seungmin:- Doğruya lafımı geri aldım.
  Hyunjin:- Ben Alya'yı bulmaya gidiyorum. Sınıfta görüşürüz.
  Felix:- E hadi git bakalım.
  Min Ho:- O değil de biz bu çocuğa çapkın filan derken, bu gerçekten aşık olmasını?
  Changbin:- Olur mu ki?
  Min Ho:- Neden olmasın?
  Bang Chan o an Yuta ve Anka'yı gördü. Konuşuyorlardı.
  Bang Chan:- Sabahın bir körü, bulmuş yine kızı dedi yumruğunu sıkarak.
  Jeongin:- Sen bu kızdan ne istiyorsun Chan? Ondan hoşlanıyor musun?
  Bang Chan:- Tabii ki hayır. Sadece zarar görmesini istemiyorum o kadar.
  Changbin:- Yani ondan hoşlanıyorsun.
  Bang Chan:- Bu konu hakkında daha fazla konuşmasak iyi olacak. Sonuçta o halinden memnun değil mi? Ben sınıfa gidiyorum. Dedi ve Yuta ve Anka'nın yanından geçerken, Yuta'ya bir omuz attı. Anka'da Yuta'da dönüp ona baktılar.
  Yuta:- Önüne baksana!
  Bang Chan:- Ben önüme bakıyorum asıl sen yolumdan çekil. Ortada durursan başına bir işler gelir.
  Min Ho:- Changbin, az önce ki sorunun yanıtını aldın mı?
  Changbin:- Galiba evet.
  Seungmin:- Koşun ayıralım.
  Yuta:- Bana bilerek çarptın.
  Anka:- Belki görmemiştir.
  Yuta:- Kör mü?
  Bang Chan, Yuta'yı itti.
  Bang Chan:- Sen bana kör mü dedin ha!
  Yuta:- Bana bak benimle uğraşma kötü olur.
  Birbirlerine girmişlerdi bile. Kızlar ise uzaktan görmüşlerdi onları.
  Ekin:- Kızlar, kavga var galiba.
  Bahar:- Nerede,hani? Diye atıldı hemen.
  Hazel:- Sen bi dur.
  Bahar:- Duramam hadi gidelim!
  Kızlar erkeklerin yanına koşmuşlardı.
  Bang Chan:- Ne yaparsın? Bana da zavallı kızlara yaptığın şeyleri mi yaparsın?
  Anka, bir Yuta'ya bir Bang Chan 'a baktı.
  Yuta:- Sen çok oldun artık. Dedi ve Bang Chan 'a saldırdı. O anda Yuta'nın arkadaşları geldiler hemen. Kavga gittikçe büyüyordu. Stray Kids ve Yuta'nın arkadaşları karşı karşıya ididler. Birbirlerine giriverdiler birden.
  Anka:- Durun diyorum size!
  Ama Anka'yı duyan yoktu. Üstelik kızlarda aralarında kalmışlardı.
  Han:- Lena, kenara çekil.
  Lena:- Saçmalama zarar görmeni istemiyorum.
  Changbin 'i Ceylin tutuyordu.
  Ceylin:- Changbin, çok kaslısın seni tutamıyorum. Dur lütfen!
  Ekin:- Jeongin bu hiç hoş bir davranış değil buraya gel lütfen.
  Jeongin:- Üzgünüm Ekin ama gelemem.
  Changbin:- Siz uzaklaşın buradan.
  Birbirlerine fena girmişlerdi. Min Ho içlerinden biri ile kavga ederken, arkadan bir başka biri gelip , Min Ho'nun sırtına dirseği ile vurdu. Min Ho sendeledi ve güçlükle arkasına dönebildi.
  Min Ho:- Ahh! Dedi derin bir acıyla.
  Bahar:- Sen kime vuruyorsun ha! Arkadan vurmak kalleşliktur bilmiyor musun sen? Dedi ve çocuğun üzerine atılıp birden, onu yakasından tutup uzaklaştırdı ve kasığına bir tekme attı.
  Min Ho:- Bahar! Dedi gülümseyerek.
  Bahar:- Burada olmam gerek.
  Ekin:- Bahar gel buraya ne yapıyorsun sen? Deyip Bahar'ı ganına çekti.
  Bahar:- Ay dayanamamadım bir an.
  Anka:- Yeter artık yeteeeer! Diye bağırdı birden.
  Herkes durmuş, ona bakıyordu.
  Anka:- Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Çocuk gibi.
  Yuta:- Şey Anka ben...
  Anka:- Sus lütfen. Şu halinize bakın. Neyi paylaşamıyorsunuz?
  Bang Chan:- Ben seni...
  Anka:- Hele sen hiç konuşma. Durup dururken, ortalığı karıştırdın.
  Bang Chan:- Seni korumak için...
  Anka:- Benim korunmaya ihtiyacım yok anlasana. Yuta bana zarar vermiyor. Biz onunla gayet iyi anlaşıyoruz.
  Bang Chan:- Öyle mi? Madem çok iyi anlaşıyorsunuz senin için endişelenmeme gerek yok o zaman. Arkadaşlığınızı hatta sevgililiğinizi doya doya yaşayın. Mutluluklar! Dedi ve gitti. Diğerleri de peşinden.
  Yuta:- Benim hakkımda neler söylüyor.
  Anka:- Sen de hemen arkadaşlarını toplamak zorunda mıydın?
  Yuta:- Ama onları ben çağırmadım.
  Anka:- Sen çağırmadın ama onlar hazırda bekliyorlar. Sürekli böyle kavga dövüş içindeysen benden uzak dur lütfen. Çünkü ben aksiyon sevmiyorum. Dedi ve o da gitti. Kızlarda peşinden.
  Felix:- Bu sefer kurtuldunuz. Bir dahakine bu kadar şanslı olamayabilirsinniz ona göre.
  Jeongin:- Bang Chan 'dan uzak dur. Herkesi kandırabilirsin ama yaptıklarını unutmuş değiliz.
  Erkeklerde Bang Chan 'ın peşinden gittiler.
  Kızlar birbirine bakıyorlardı.
  Lena, sınıfa geldi. Henüz kimse girmemişti. Elinde ki kutuyu Han'ın sırasının üzerine bırakıp çıktı hızla. Sonra hemen kızların yanına döndü.
  Hyunjin ise Alya'yı okulun kafesinde bulmuştu.
  Hyunjin:- Alya, burada mıydın?
  Alya:- Yok evdeyim ben daha. Bu da benim yansımam. Dedi yüzüne bakmadan.
  Hyunjin:- Bana neden kızgın olduğunu anlamıyorum.
  Alya:- Anlayacak bir şey yok. Anlama da zaten. Hatta anlamanı da beklemiyorum.
  Hyunjin:- Yüzüme bakar mısın lütfen?
  Alya ayağa kalktı:- Ne oldu Hyunjin? Dedi ve birden elimde ki çiçekleri gördü.
  Hyunjin:- Sonunda yüzünü görebildik.
  Alya:- Bunlar da nedir?
  Hyunjin:- Senin için. Dedi ve kucağına verdi. Alya çiceklere baktı. Birden yüzünde masum bir gülseme belirdi. Hyunjin o gülümsemeye takılıp kalmıştı sanki. Alya'nın parlayan gözleri kendisine mutluluk veriyordu sanki.
  Alya:- Bu çiçekler çok güzel.
  Hyunjin:- Ne güzel gülüyor. Ne tatlı. İki dal çicek için mi bu gözlerindeki mutluluk? Beni nedensizce kendine doğru çekiyor bu haliyle. Diye düşündü.
  Alya:- Ayy çok teşekkür ederim ama neden aldın ki bunları bana?
  Hyunjin:- Dün çok sinirli görünüyordun. Canın sıkkın gibiydi. Seni mutlu etmem gerekiyor diye düşündüm.
  Alya:- Çok mutlu oldum. Ne güzel düşünmüşsün. Bayıldım bu çiçeklere.
  Hyunjin:- İnan bana sen çok daha güzelsin. Hele de yüzünde ki gülümseme ile.
  Alya utanmıştı. Hem Hyunjin 'in bu güzel hareketinden, hem de dün düşündüklerinden. Neden bilmiyordu ama sebepsizce ona karşı bir güven oluşuyor içinde. Ya da oluşsun istiyordu.
  Han ve arkadaşları sınıfa girmişlerdi. Aksiyonla başlayan bir gündü bu gün. Gerginlerdi.
  Jeongin:- Biraz daha iyi misin Chan?
  Bang Chan:- Duyduklarımdan sonra daha kötü oldum desem yalan olmaz.
  Changbin:- Sakin ol artık. Madem Anka Yuta ile birlikte olmak istiyor, sen karışmamalısın.
  Min Ho ise düşünceliydi.
  Jeongin:- Senin neyin var?
  Min Ho:- Bahar. O çocuğu bana vurdu diye tekmeledi.
  Bang Chan:- Hakikaten. Normalde Bahar'ın seni tekmelemesi gerekiyordu dedi gülerek.
  Min Ho:- Sinirin geçti mi? Espri yaptığına göre.
  Bang Chan:- Geçmedi de geçirmeye çalışacağım. İçimde ki her şeyle beraber.
  Han sırasında duran kutuya baktı.
  Han:- Bu ne ki şimdi?
  Seungmin:- Biri sana bir kutu bırakmış.
  Felix:- Sevenlerinden biri koymuş olmalı.
  Bang Chan:- Hyunjin olsa bana gelmiştir kızlardan diye atılırdı şimdi. Dedi gülerek.
  Min Ho:- Motorunu soğutmak için espri modun devreye girdi herhalde.
  Bang Chan:- Öyle galiba. Elimde olmadan yapıyorum.
  Diğerleri güldüler.
  Felix:- Açsana içinden ne çıkacak merak ettiğim.
  Han, paketi açtı. Sonra da kutuyu.
  Han:- Pirinç kekleri!
  Bang Chan:- Hihh! Yoksa geçenkiler mi?
  Changbin:- Lanetli kekler geri döndüler!
  Seungmin:- Saçmalamayın lütfen. 
  Jeongin:- İyi de kim bıraktı bunları?
  Han:- Taeyong mu acaba?
  Seungmin:- Taeyong sana neden pirinç keki bıraksın ki?
  Bang de:- Lena'yı bırakıp sana yürümeye mi karar verdi acaba? Dedi gülerek ama diğerleri gülmüyorlardı.
  Min Ho:- Bu olmadı sanki.
  Bang Chan:- Bence de. Espri yapmayı zirvede bıraksam iyi olacak.
  Han:- Taeyong, Lena'nın masasını karıştırdı bence.
  Han tam, keklerden birini ağzına atacaktı ki Changbin elini tuttu.
  Changbin:- Onu yemeyi düşünmüyorsun değil mi?
  Han:- Banim masama bıraktıklarınıa göre tadına bakmamda sakıca yoktur diye düşünüyorum.
  Changbin:- Ne biliyorsun sana olduğunu? Hihh belki de kızlar yaptılar bunu!
  Bang Chan:- Bak bu konu da Changbin haklı olabilir. Bence hiç yeme onları. En azından kimden geldiğini öğrenmeden.
  Felix:- Bence Bahar, Min Ho 'yu zehirlemek için koydu bunu. Dedi gülerek.
  Min Ho:- Ne komik. Öyle olsa bile neden benim için birinin üzerine atılsın.
  Felix:- O da doğru.
  Han, kutunun sağına soluna baktı. Not filan yoktu. Birden sınıfa Lena ve kızlar girdi. Arkalarında Alya ve Hyunjin.
  Lena:- Kekleri beğendin mi?
  Han:- Bunu masama sen mi bıraktın?
  Lena gülümseyerek başını salladı.
  Han:- Ama neden?
  Lena:- Sen zahmet edip her sabah masama pirinç keki bırakıyordun. Bir sabah da ben senin için yapıp bırakmak istedim.
  Han:- Ben olduğumu biliyor muydun?
  Lena:- Gerçeği söylemek gerekirse sen olduğunu anlamadım. Geç fark ettim. Taeyong bırakıyor sandım. Sınıfına teşekkür etmeye gittiğimde okulda olmadığını öğrendim. Sonra o şiirlerden senin olabileceğin aklıma geldi. Bunu neden yaptın? Neden masama her gün o kekleri bıraktın?
  Han:- Senin mutlu olman için. İlk yaptığın pirinç kekleri tadından dolayı kötü olmuştu belki ama beni düşünerek yapmıştın. Benimde seni düşünerek bir şeyler yapmam gerekiyordu. Seni mutlu etmem gerekiyordu. Her ne kadar ben olduğumu söyleyemesem de
  Lena:- Zaten bunu yapsan yapsan ancak sen yapardın. Her sabah beni mutlu ettiğin ettin teşekkür ederim.
  Han gülümsedi:- Sen de geldiğinden beri beni mutlu ediyorsun. Şey yani siz demek istedim.
  Lena:- Tadına bakmayacak mısın?
  Hyunjin:- Bu da geçenkilere benziyorsa yememeni tavsiye ederim.
  Lena güldü:- Hayır korkmayın. Bu çok daha iyisi
  Han:- Yiyorum bak.
  Lena:- İç rahatlığı ile yiyebilirsin.
  Bang Chan:- İç rahatlığıyla ölebilirsin demek istedi herhalde. Diye fısıldadı.
  Min Ho:- Bu iyidi.
  Bang Chan:- Doğaçlama esprim daha iyi sanırım.
  Han:- Lena bak geçen sefer ucuz  kurtuldum diye bu seder öldürmeye karar vermedin değil mi?
  Lena:- Haydi ama!
  Han bir tane aldı pirinç keklerinden. Çekine çekine ağzına attı. Çiğnemeye başladı. Birden durdu ve öksürmeye başladı.
  Han:- Öhö, öhö, yardım edin boğuluyorum! Ahh su verin nefes, nefes alamıyorum!
  Hyunjin:- Yine aynı şeyler. Bu pirinç kekleri de diğerleri gibi.
  Ekin:- Ayy gidiyor çocuk!
  Lena:- Han, iyi misin kendime gel dedi sırtına vurarak.
  Bang Chan:- Gemeyecektin işte.
  Hazel:- Ay çocuk çok kötü oldu.
  Jeongin:- Ambulans, doktor, hemşire çağıralım.
  Han birden gülmeye başladı.
  Felix:- Ne oluyor?
  Han:- Şaka yaptım. İyiyim. Pirinç kekleri muhteşem olmuş.
  Lena:- Sen bizi korkutmaya utanmıyor musun? Çok ayıp ama.
  Han:- Biraz şakadan zarar gelmez değil mi?
  Lena:- Değil. Sen şimdi görürsün! Dedi ve Han'ın üzerine saldırıp, pirinç keklerinden ağzına tıkıştırmaya başladı.
  Han:- Lena, dur bu sefer gerçekten boğulacağım.
  Lena:- Ben de onu istiyorumya. Al bunu ye. Bunu da al. Bizi korkutmak neymiş anla.
  Han:- Tamam tamam, anladım bir daha yapmayacağım.
  Diğerleri onlara gülüyorlardı.
  Jeongin, kütüphanede ders çalışıyordu. Ekin oraya giriş yaptı. Birden masada oturan Jeongin ile göz göze geldiler.
  Ekin kitabını çıkardı ve bir masaya oturdu. Bu kitap, Jeongin 'in kendisi için hediye aldığı kitaptı.
  Jeongin yerinden kalktı ve Ekin'in yanına oturdu.
  Jeongin:- Bu kitap?
  Ekin:- Çok güzelmiş. İyi ki almışsın bana.
  Jeongin:- Beğenmene sevindim.
  Ekin:- Sessiz bir ortamda okumak çok zevkli. Malum bizim kızlar oldukça gürültü dedi gülerek.
  Jeongin güldü:- Bilmez miyim.
  Ekin:- Sabah ki kavga...
  Jeongin:- Chan için. Benim hakkımda yanlış şeyler düşünmeni istemem. Kavgacı biri değilim ama Chan için her kavgaya girebilirim.
  Ekin:- Kavga yerine ayırmaya girsen daha iyi olmaz mı? Daha doğrusu, senin zarar görmeni istemiyorum. Sen ve arkadaşlarının.
  Jeongin:- Beni düşünmen çok güzel ama o çocuk dayağı hak eden biri.
  Ekin:- Ne desem anlamayacaksın galiba.
  Jeongin:- Sizde o çocuk konusunda arkadaşınızı uyarsanız iyi olur.
  Ekin:- Bu Anka'nın seçimi.
  Jeongin:- Bu arada bizim sinema sözünü hala unutmadın değil mi?
  Ekin:- Sözüm söz. Merak etme. Sayın psikoloji uzmanı Bay Jeongin 'in hayatın tadını çıkarma seansını nasıl unutabilirim ki?
  Jeongin:- Biraz olsun derslerden başını kaldırıp kendini serbest bırakmana sevindim. Hem daha Saray gzileri var. Ayrıca Seul'de ki büyük kuleye de gideceğiz. Sana tarihi yaşatacağım ve sen çok eğleneceksin.
  Ekin:- Ay çok heyecanlı. Bence bu sinemadan kat kat daha iyi. Gezerek öğreniyoruz. Eğlenerek ders çalışmak gibi.
  Jeongin:- Bunu da derse bağladın ya helal olsun sana yani. Ayrıca sinema da sarayları ziyaret etmek kadar eğlencelidir.
  Ekin:- Göreceğiz bakalım.
  Jeongin:- Yoksa sen, daha önce hiç sinemaya gitmedin mi?
  Ekin:- Hayır.
  Jeongin şaşkın şaşkın bakıyordu Ekin'e.
  Ekin:- Ne var bunda bu kadar şaşıracak? Gitmedim işte. Genelde ders çalıştım. Zamanımı boşa harcayamam ben.
  Jeongin:- Neyse. Ben sana o gün eğlenmeyi öğreteceğim nasılsa.
  Ekin gülümsedi:- Öğretin bekliyorum, eğlence dünyasının kralı Bay Jeongin.
  Jeongin:- Siz de kendinizi eğlence dünyasına hazırlasanız iyi olur bayan derskolik.
  Ekin:- Hadi bakalım.
  Kızlar okuldan çıkmışlardı. Türk Konsoluğuna geldiler. İçeri girdiler. Her yer de Türk bayrağı vardı. Türkiye haritası ve Türkiye ile ilgili bir çok şey. Bahar etrafına bakıyordu.
  Bahar:- Hocam, şimdi biz, Türkiye toprağında oluyoruz değil mi?
  Seçil Öğretmen:- Bir nevi öyle. Kosolosluklar o millete ait birer toprak parçası üzerinde kutulu olurlar.
  Ceylin:- Yani burası Türk toprağı.
  Seçil Öğretmen:- Aynen öyle.
  Kızlar imzalamaları gereken belgeleri imzaladılar. Bir kaç görevli ile Türkçe konusup, sohbet ettiler. Bu durum onların özlemini birazcık azaltsa da Bahar için tam tersi bir hal gelişmişti. Sanki Türkiye 'ye olan özlemi biraz daha artmıştı.
  Konsolosluktan çıkmışlardı. Bahar yere eğildi ve eline bir avuç toprak aldı çiçeklerin dibinden. Geri bıraktı ve başını kaldırıp gökyüzünde rüzgarla dans eden ay yıldızlı Türk bayrağına bakmaya başladı. Garip hissediyordu. Sanki tüm bedenini Türkiye özlemi kaplıyordu. Sanki içine attığı bu özlem dışa vurmaya başlamıştı.
  Kızlar ve Seçil Öğretmen önden ilerliyorlardı. Mura arkasına dönüp, bayrağa odaklanmış bakan hatta dona kalan Bahar'a seslendi.
  Mira:- Bahar!
  Bahar duymadı.
  Mira:- Bahar, sana diyorum.
  Yine duymamıştı.
  Mira yanına geldi Bahar'ın ve kolunu tutup hafiften sarstı.
  Mira:- Bahar, iyi misin?
  Bahar irkildi birden:- Ha?
  Mira:- İyi misin diyorum. Sabahtan beri sesleniyorum hadi gidiyoruz.
  Bahar:- Tamam geldim. Afedersin baka kalmışım da.
  Mira:- Hadi bizi bekliyorlar.
  Bu gün de okul böyle geçmişti. Erkekler ve kızlar ufaktan ufaktan iç içe geçmeye başlamışlardı. Arada sorunlar yaşanıyordu ama hiç biri düzeltilemez sorunlar değildi. Kaynaşma vakti geliyordu.
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Başıboş ÇocuklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin