15. Bölüm- Aşkadaşım

113 10 15
                                    

  İnsan bilmez kimi seveceğini. Ne zaman ve neden seveceğini de bilmez. Yanlış ya da doğru kişiyi de. Bazen gözü kör olur kalbinin, uzun zamandır sevdiğini de bilemez. Farkına varmaz kendisinin. Sonra aydınlanır kalbi. Sonra, kendine gelir. Tam anlamı ile gelir.
   Hyunjin, kaptırmıştı kendisini Alya'ya. Çok önceden adım adım planına giderken, aslında adım adım kendisine gidiyordu. Kendi içine. Bang Chan, ilk gördüğü günden beri Alya'ya kaptırmıştı kalbini ama adını hala koyamamıştı. Belki de adını koymaya henüz cesareti yoktu. Seungmin kendisinin farkında varamamıştı hala. Hala oyuncağını isteyen çocuk gibi odaklanmıştı sadece hoşlandığı kıza. Ama adım adım gerçek aşka yürüyordu. Changbin'in niyeti şımarık bir kızı terbiye etmekte olsa, kendi kalbini terbiye edemiyordu henüz. Felix'in kalbinde bebek hisler vardı daha. Büyümesi için biraz daha zaman gerekiyordu. Biraz daha Hazel belki de. Jeongin, hayata döndürmeye çalışıyordu bir kalbi kendince. Ama o kalbin yörüngesine girmek üzereydi. Belki de çoktan girmişti de o farkında değildi. Han, ise hoşlanmaktan ileri geçmiş durumdaydı. Çok da ilerisi, çok daha ötesi. Herkes bir yoldaydı ama aralarından biri sadece biri henüz yolun başındaydı.
  Min Ho. Aslında yolu ortalamış sayılırdı. Saklamaya çalıştığı duyguları artık kendini göstermeye başlayacaktı.
  Okçuluk çalışmaları ara vermeden devam ediyordu okulda. Seçil Öğretmen kızlarla her zamankinden daha çok ilgileniyordu çünkü elemeler başlamak üzereydi.
  Seçil Öğretmen:- Aferin kızlar. Böyle devam. Atışlarınız çok iyi.
  Mira:- Şu elemeleri bi geçsekte yolumuza baksak. Heyecanından kurtuluruz en azından.
  Ekin:- Bence de.
  Ceylin, Bahar'a fısıldıyordu.
  Ceylin:- Söyleyeyim mi Jung İl ve Yuta'ya ne yaptığını? Seçil Öğretmen bilsin mi?
  Bahar:- Söylersen daha kötüsünü yaparım.
  Ceylin:- Sen hiç akıllanmayacaksın değil mi?
  Bahar:- Düşünmüyorum. Hem bilsen neden yaptığımı, bana teşekkür bile edersin.
  Anka:- Nedenmis o?
  Bahar:- Sapık onlar. Hem de rütbeli sapık.
  Anka:- O senin erkekler üzerinde ki genel görüşün olmasın hanımefendi?
  Mira:- Çocukları dövmek için, kendi kendine bahane uyduruyor işte.
  Bahar:- Biliyordum zaten bana inanmayacağınızı.
  Anka:- İnanmıyoruz tabii.
  Bahar:- İyi, nerede sapık var onları bulun o zaman.
  Ceylin:- Seçil Hocam Bahar okulda ki erkekleri dövüyor!
  Bahar:- İspiyoncu seni! Dedi ve ağzını kapattı hemen Ceylin 'in.
  Seçil Hoca:- Doğrumu bu Bahar?
  Bahar:- Yok hocam. Bir kaç kişiye şaka yaptım sadece.
  Ceylin elinden kurtuldu.
  Ceylin:- Yaa şaka. Merdivenden yuvarladığını da, şaka olsun diye mi yuvarladın yani?
  Seçil Öğretmen:- Kızlar, lütfen okulda ki davranışlarınıza dikkat edin. Federasyondan ve bakanlıktan uyarı almanızı istemiyorum.
  Bahar:- Tamam hocam.
  Anka:- Oh iyi oldu sana.
  Bahar:- Mutlu oldun dimi. Şipici.
  Okula gelmişlerdi. Konuşarak sınıfa girdi kızlar. Erkekler çoktan sınıftalardı  Han sınıftaki kızlarla Sohbet ediyordu. Lena ona baktı.
  Lena:- Maşallah kızlar da hiç rahat bırakmıyorlar Han Bey'i. O da halinden memnun gerçi. Sinir oldum.
  Alya:- Yoksa Han'a karşı haaa?
  Lena:- Tabiiki hayır.
  Ceylin:- Hani böyle kalbin filan çarpıyordu? Yani öyle şeyler söylüyordun.
  Lena:- Artık yok. Hissetmiyorum.
  Hazel:- Bence aranız düzelecek.
  Han, Lena'yı gördü. Birazcık kırgındı ona ama kızlarla konuşurken toparlandı onu görünce.
  Lena ise saçını savurup yerine geçti ve oturdu. Arkasından da diğer kızlar.
  Lena, yerine geçerken sırasının altında eline bir şey değdi. Eğilip baktı. Bir kutu vardı.
  Ekin:- O nedir?
  Hazel:- Bi kutu var burada. Dedi ve çıkarıp masasının üzerine koydu.
  Anka:- Bu sefer ki kim acaba?
  Hazel kutuyu açtı ve baktı. Sonra yizünde tatlı bir gülümseme belirdi.
  Lena:- Haaaannn!
  Mira:- Ayyyy. Bak şu çocuğa.
  Bahar:- Şu pirinç kekinden gına geldi artık bana.
  Hazel:- Küstü diye düşünüyordun bak hala romantiklik peşindeymiş meğer. Senin için hem de.
  Lena, pirinç keki kutusunu alıp Han'ın yanına geldi.
  Lena:- Biraz konuşabilir miyiz?
  Han, sırasından kalktı ve Lena ile beraber koridora çıktılar.
  Han:- Arkadaşça konuşmak istedin sanırım.
  Lena:- Yaaa hâla küs numarası mı yapıyorsun? Şapşal seni! Dedi ve omuzuna vurdu.
  Han Lena'ya baktı.
  Lena:- Yaa bak hala. Bu kekleri sırama bırakarak küsmediğimizi ima etmek istedin değil mi? Ben de zaten küsmemiştim ki sana.
  Han:- Prinç keki mi?
  Lena:- Evet. Sıramon altına bırakmışsın. Ama neden bu kez içine şiir koymadın ki. Yani hep yazıyorsun ya bekledim bir şiir.
  Han:- Ama ama Lena, o kekleri ben...
  Lena:- Şimdi de ben bırakmadım mı diyeceksin? Ya hadi artık Han!
  Han:- O kekleri ben bırakmadım Lena.
  Lena:- Ne?
  Han:- Kim bıraktı bunu?
  Lena:- Bilsem sen bıraktın diye sana mı gelirim?
  O anda arkadan bir ses geldi.
  :- Lena, demek kutuyu buldun!
  Lena ve Han sesin geldiği yöne baktılar.
  Taeyong:- Ben döndüm!
  Han ve Lena birbirine baktılar.
  Han, Taeyong 'a baktım kıskançlık ile.
  Taeyong:- Sana sözüm vardı hatırladın mı? Dedi gülümseyerek.
  Lena:- Hatırladım.
  Han:- Kendini hatırlatmak zorunda mıydın?
  Taeyong:- Anlamadım?
  Han:- Anlamanı beklemiyorum zaten.
  Lena:- Şeyy ben çok teşekkür ederim. Pirinç kekleri için.
  Lena gülümsüyordu ama biraz da olsa bozulmuştu. Han ise Taeyong 'a fena bakıyordu. Kıskançlık yükleniyordu.
  Han:- Senden pirinç keki isteyen mi oldu?
  Taeyong:- Bu Lena ile aramızda olan bir durum. Bundan sonra hep buradayım Lena. Bol bol görüşeceğiz. Dedi ve sınıfına gitti.
  Lena, Han'a baktı.
  Lena:- Sen aldın sanmıştım.
  Han:- Lena ben...
  Lena:- Boşver. Her zaman bana pirinç keki alacak değilsin ya. Aptallık ben de ki senden bir şey bekledim.
  Han:- Beni herhangi bir arkadaş olarak gören sensin ve bu benim canımı sıkıyor. Suçlu olan ben miyim şimdi?
  Lena:- Hayır sen değilsin. Suçlu olan benim. Suçumda bu kadar aptal olmak. Dedi ve elinde ki pirinç keki kutusunu Han'ın eline tutuşturup sınıfa girdi.
  Han:- Taeyong. Önce adı vardı şimdi de kendisi.
  Ders vaktiydi. Herkes derse odaklanmıştı.
  :- Çocuklar, ders projeleri için sınıflarla karma gruplar oluşturacağız. Diğer sınıflardan arkadaşlarınız birazdan gelecekler. Bu sınıftan öğrenciler ile grup olmak isteyen bazı öğrenciler var.
  Chan:- Kim bunlar hocam?
  :- Örneğin Hyunjin ile grup olmak isteyen yüz tane kız öğrenci var.
  Felix güldü:- Her zaman ki gibi.
  Hyunjin Alya'ya baktı.
  :- Boşuna gülme. Aynı şekilde sana, Chan'a, Min Ho 'ya, Seungmin, Jeongin, Changbin, Han'a da ilgi büyük.
  Bahar:- Ooo yine iyisin. Kızlar pesinde. Dedi Min Ho 'ya.
  Min Ho:- Onlar benim umurumda değil. Hocam ben tek başıma grup olmak istiyorum.
  :- Neden?
  Min Ho:- O kadar kızla uğraşamam. Kendi arkadaşlarımla grup olmak istiyorum.
  :- O zaman diğer sınıflarla karma yapmanın ne anlamı kalıyor ki. Bu arada Ceylin ile grup olmak isteyen çok öğrenci var. Neredeyse okulda ki bütün erkekler. Dedi Ceylin 'e bakarak şaşkınlıkla.
  Changbin:- Okulda ki bütün erkeklerin zeka seviyesi belli oldu hocam.
  Ceylin:- Başladı yine. Sana ne ya?
  :- Nedenmiş o Changbin?
  Changbin:- Çünkü zeka seviyesi yüksek olan hiç bir erkek sırf kız güzel diye onunla grup olmak istemez.
  :- Sen Ceylin 'i güzel mi buluyorsun yani?
  Changbin afalladı birden. Ne dediğini kendisi de bilmiyordu o an. Ceylan ona baktı.
  Arkadaşları ise Changbin'e gülüyorlardı.
  Changbin:- Şeyy ben yani. Ne gülüyorsunuz siz?
  Birden sınıfta "oooooo" sesleri duyulmaya başladı.
  :- Tamam tamam sessiz olun! Bu arada Bahar seninle grup olmak isteyen de biri var.
  Bahar:- Ben mi? Kimmiş o?
  Min Ho, Bahar 'a baktı.
  :- Bakalım kimmiş Kim Jaemin.
  Bahar:- Ne? Ben ama...
  :- Grup arkadaşın belli oldu.
  Min Ho birden el kaldırdı.
  Min Ho:- Hocam ben de onlarla grup olmak istiyorum.
  Bahar:- Sen mi?
  Min Ho:- Ben.
  :- Az önce kendi başına çalışmak istiyordun ya ne oldu birden?
  Min Ho:- Vaz geçtim.
  :- Olsun bakalım. Ama Bahar ile ortalığı karıştırmayacaksınız ona göre. Tamam mı Bahar?
  Bahar:- Tamam hocam.
  Min Ho:- Tamam.
  Yuna dayanamadı ve ayağa kalktı.
  Yuna:- Ben de onlarla olabilir miyim?
  :- Ama o zaman karma olamayoz değil mi? Bu sınıfın öğrencileri fazla olur.
  Yuna yerine oturdu.
  Bahar, kızlara baktı.
  Hyunjin:- Kıyamet kopacak desenize.
  :- Bu arada, Yuta da Anka ile olmak istemiş.
  Bang Chan:- Kim kim?
  Anka, Chan'ın bu ani çıkışına şaşırmıştı.
  :- Ne oldu Chan?
  Bang Chan:- Şey öylesine sordum da.
  :- Ekin, seni de okulun en zeki öğrencisi Seungmin ile ekip yapacaktım ama hep bizim sınıf olmaz. O nedenle Youngsaeng ile grup olmanıza karar verdim. O da senin ve Seungmin kadar iyi bir öğrencidir.
  Ekin:- Tamam hocam.
  Jeongin:- Biz geri zekalıyız sanki. Diye mırıldandı.
  Seungmin:- Sen iyi misin?
  Jeongin:- Değilim.
  :- Ben isimleri okulun duyuru köşesine yazacağım. Siz oradan öğrenirsiniz çocuklar.
  Teneffüs vaktiydi. Bahçede konuşuyordu kızlar.
  Ekim:- Kızlar, ben kütüphaneye gidiyorum. Almam gereken bir kitap var.
  Mira:- Tamam canım biz bahçedeyiz.
  Anka:- Demek, onu Han vermemiş ha! Ayy çok kötü olmuş.
  Lena:- Yaa sorma. Taeyong arkamda belirince Han'da ben de ne biçim bozulduk.
  Hazel:- Peki, neden Taeyong 'a karşı bu kadar tavırlı davrandı ki? Seni kıskandı mı yani?
  Lena:- Anlamıyorum ki. Han çok değişik biri. Arkadaş diyorum bozuluyor.
  Bahar:- Aman boş verin. En güzeli uzak durmak işte.
  Hazel:- Senin durumun daha fena. Yanında patlamaya hazır iki bomba.
  Ceylin:- Kendisi de bomba bakalım ne olacak durumları.
  Anka:- O değil de Min Ho nasıl da atıldı Jaemin 'i duyunca.
  Bahar:- Bu ikisinin yarışında yanan ben olmasam bari.
  Alya:- Jaemin'in duyguları ne olacak peki?
  Bahar:- Olmayacak. Unutacak.
  Alya:- Bu durumda biraz zor olacak desene.
  Yuta, Anka'nın yanına geldi.
  Yuta:- Merhaba grup arkadaşım.
  Anka:- Grup arkadaşı mı?
  Yuta:- Evet. İsmimiz asılmış duyuru köşesine.
  Chan, bahçeye çıkmıştı. Yuta ve Anka'yı konuşurlarken gördü. Onlara bakıyordu.
  Anka:- Daha katılacaklar vardır gruba. Yalnız ikimiz değiliz ya.
  Yuta:- Olsun. Seninle harika bir grup olacağız.
  Anka:- Tabii. Oluruz.
  Yuta:- Ne zaman istersen proje hakkında beni arayabilirsin. Konuşuruz. Durum değerlendirmesi yaparız.
  Bang Chan, yanlarına gitmek üzereydi ama Felix geldi yanına.
  Felix:- Anka'yı korumanın yolu bu değil.
  Bang Chan:- Var mı bir yolu peki?
  Felix gülümsedi:- Ben biliyorum. Gel benimle.
  Jaemin ise listedeki adını ve hatta yanında ki Min Ho'nun adını görmüştü. O kadar sinirlenmişti ki Hemen Min Ho'nun  yanına gitti. Bahçe de ki Min Ho 'yu omuzundan yakaladı. Ekin kitabını almış kızların yanına geliyordu. Birden Min Ho ve Jaemin 'i gördü.
  Ekin:- Yine birbirine girecekler belli ki.
  Jaemin:- Ne yapıyorsun sen ha?
  Min Ho:- Asıl sen ne yaptığını zannediyorsun? Dayak mı istiyorsun?
  Jaemin:- Bahar ve benimle aynı grupta olmak da ne demek?
  Min Ho:- Bu sadece ders için. Seninle bir arada olmaya bayılmıyorum.
  Jaemin:- Bunu bilerek yaptın. Bahar'ı benden uzak tutmak istiyorsun.
  Min Ho:- O kızı kullanmana izin vermeyeceğim.
  Jaemin:- Onu kullanmıyorum ben.
  Min Ho:- Bana karşı onu kullanmak istediğini biliyorum. Bana bir düşman daha kazandırmak istiyorsun ama Bahar'ın senin oyununa gelmesine izin vermeyeceğim.
  Jaemin birden Min Ho 'nun yakasından tuttu.
  Jaemin:- Ben onunla oynamıyorum. Ben onu seviyorum anlıyor musun? Ben Bahar 'ı seviyorum.
  Min Ho, itti Jaemin 'i. Ekim her şeyi duyuyordu.
  Ekim:- Aman Allah'ım!
  Min Ho:- Sevemezsin onu anladın mı sevemezsin. Sevmeyeceksin. Dedi ve itti Jaemin 'i.
  Jaemin:- Sana ne bundan? Sana ne Bahar'dan? Sen onun düşmanı değil miydin şimdi neden onu koruyorsun?
  Min Ho:- Senin yüzünden ona kötülük yaptım. Senin yüzünden. Ama simdi her şeyin farkındayım. Eğer o kızın saçının teline zarar gelirse, bunu fena ödersin.
  Ekin oradan uzaklaştı hemen. Kızlara yetiştirmesi gereken haberler vardı ne de olsa.
  Min Ho:- Beni anladın değil mi?
  Jaemin:- Senden kurtulmanın zamanı geldi. Dedi ve gitti.
  Min Ho:- Görüşürüz. Diye bağırdı arkasından.
  Ekin, bahçeye kızların yanına koştu.
  Ekin:- Kızlar!
  Hazel:- Ne oldu Ekin? Ne bu telaş?
  Ekin:- Haberler ben de. Dinleyin şimdi beni.
  Ekin, kızlara anlattı duyduklarını. Kızlar, Ekin'in anlattıklarını şaşkınlıkla dinliyorlardı.
  Alya:- Sen ciddi misin?
  Ekin:- Yemin ederim. Min Ho, Bahar'a öyle bir sahip çıkıyordu ki, hatta o kızın saçının teline zarar gelirse bunu sana fena ödetirim dedi.
  Bahar:- Min Ho mu? O benimle kavga etmeden rahat etmeyen Min Ho?
  Ekin:- Öyle. En önemlisi de Jaemin, sana aşık Bahar. Yani, sen bilirsin de bu ders grubunun içinde yer almak ne kadar doğru bilemedim.
  Bahar:- En iyisi dersin hocası ile konuşup çıkmak istediğimi söylemek.
  Mira:- Jaemin'e mi şaşıralım, Min Ho 'ya mı bilemedim.
  Hazel:- Peki, Min Ho seni neden savunuyor ki şimdi? Yani o da mı?
  Bahar:- Yok canım daha neler. O kadar kavga dövüş. Üstelik birbirimizden nefret ediyoruz. En azından o benden. Her seferinde de belirtiyor bunu. Bana sahip çıkması da Jaemin'in düşmanlık planı gerçekleşmesin diyedir. İyilik olsun diye iste beni kullandırmak istemiyor kendince.
  Ceylin:- Ne tuhaf şeyler oluyor bu gün. Kızlar, beraber alışverişe çıkalım mı okuldan sonra?
  Alya:- Biz Hyunjin ile dans provası yapacağız. Okulda kalacağım.
  Bahar:- Hiç gidesim yok. Yarın gitsek?
  Ekin:- Yarın hafta sonu. Temizlik yapacağız.
  Lena:- Ya Ekin ya!
  Ekin:- Hafta sonu temizliği biliyorsunuz.
  Bahar:- Tamam siz gidin. Ben de şu proje midir nedir onu bi düşineyim.Kafam allak bullak.
  Hazel:- Peki. Biz de biraz dolaşır geliriz eve.
  Bahar:- Tamam.
  Ders vaktiydi. Ama ders boştu. Her biri farklı bir alemde gibiydi gençlerimizin. Bang Chan, Anka'ya bakıyordu. Onun saçlarını savurup kızlarla gülerek konuşmasına. Seungmin, Mira ' nın kıvırcık saçlarına takılmıştı sanki. Yanında ki Dahyun'a bakmıyordu bile. Hatta ondan sıkılıyordu şu an. Hazel, dönüp Felix 'e baktı. Unutmak için kendisine telkinler verdi. Defalarca aynı şeyi geçirdi aklından. O kadar güzel gülüyordu ki. Gün ışığı gibi. Evet o Hazel'in gün ışığı idi. Önüne döndü sonra. Ve sonra Felix baktı ona. Gülümsedi. Neden gülümsediğini bilmeden hemde. Hyunjin elini çenesine dayamış Alya'yı izliyordu. Alya ise önündeki kitaba o kadar kaptırmıştı ki kendisini Hyunjin 'i fark etmemişti. Changbin, elinde kalemini çeviriyordu. Ceylin 'e baktı. Kendinden emin şımarık kıza. Bu tavırlarına sinir oluyordu ama onda kendisini çeken bir şeyler vardı. O da bilmiyordu ne olduğunu. Han, önünde duran defteri karalıyordu. Rastgele bir şeyler yazıyordu. Döndü ve Lena'ya baktı. Lena öylece otutuyordu. Sonra döndü ve Han'a baktı. Göz göze geldiler. Sonra başını eğdi ve arkasına döndü. Jeongin test çözmekle uğraşan Ekin'e baktı. Kendisini yanında faydasız gibi hissettiren Ekin'e. Uzak durmak en iyisiydi belki de. Min Ho, elini çenesine dayamış yanında oturan Bahar'a bakıyordu. Bahar ise kızlarla gülüşüyordu. Gülümsedi Min Ho. Bang Chan, Min Ho 'ya baktı. Göz kırptı. Sonra ayağa kalktı ve Bahar'ın saçında ki tokayı çekti hızla ve çaktırmadan.  Bahar'ın dalgalı saçları açılmıştı.
  Bahar, başında duran Chan'a baktı.
  Bang Chan:- Özür dilerim. Elim takıldı birden. Toka nereye gitti? Dedi avucunda tokayı gizleyerek.
  Bahar:- Sıranın altına mı gitti?
  Bang Chan:- Kayboldu galiba. Özür dilerim.
  Bahar:- Sorun yok. Olur öyle şeyler. Dedi gülümseyerek.
  Bang Chan, Min Ho 'nun yanına geldi ve kulağına eğildi.
  Bang Chan:- Sen böyle seviyordun değil mi? Dedi ve dolanıp sırasına oturdu.
  Min Ho:- Gerek yoktu ama...
  Chan:- Hadi hadi.
  Min Ho gülümsedi Chan'a teşekkür edercesine. Bahar o an Min Ho 'ya döndü. Onun gülümsemesine baktı. Gülümseyen yüzüyle Min Ho 'da Bahar'a döndü. Göz göze geldiler o an.
  Kızlar, alışverişe çıkmışlardı. Bahar ise eve gelmişti. Üzerine pembe takımını giyinip oturdu. Ayaklarını uzattı.
  Bahar:- Ohh miss! Ne işim var alışverişte şöyle oturmak varken. Karnım da acıktı. Dedi ve mutfağa gitti. Dolabı açtı. Makarna arıyordu.
  Bahar:- Makarna bitmiş. Markete gidip alayım. Dedi ve biraz para alıp ayakkabılarını giyindi ve çıktı evden. Markete gitmek için yolda ilerliyordu sağa sola bakınarak. Birden ileride bir grup genç gördü. Topluluk gibi bi şey. Ama hayır. On, on beş kişi toplanmış birini tekmeliyorlardı.
  Bahar:- Ne oluyor orada? Diye baktı. Sonra daha da dikkatli baktı. Evet on beş kadar genç toplanmıs bir çocuğu dövüyorlardı ve bu Min Ho idi.
  Bahar:- Min Ho!
  Bahar, bir an ne yapacağını bilememişti. Sonra oraya doğru koşmaya başladı.
  Bahar:- Heeeey bırakın onu!
  Min Ho:- Bahar! Diye mırıldandı yarı açık gözleri ile.
  Bahar:- Bırakın çabuk polisi arıyorum yoksa!
  Min Ho 'yu oraya bırakıp hepsi kaçmaya başladılar.
  Bahar, Min Ho 'nun yanına diz çöktü ve başını dizlerinin üzerine koydu.
  Bahar:- Min Ho, Min Ho bana bak. İyi misin? Ah benimki de soru. Kim bunlar? Neden yaptılar sana bunu?
  Min Ho:- Ne çok soru soruyorsun sen. Dedi güçlükle.
  Bahar:- Hemen polisi arayacağım. Pislikler burası dağ başı mı?
  Min Ho:- Hayır arama. Aileme haber verirler telaşlanırlar.
  Bahar:- Hastane. Hastaneye gidiyoruz. Ambulans çağırmalıyım.
  Min Ho:- Hastane de olmaz.
  Bahar:- İyi de ne yapacağoz o zaman?
  Min Ho:- Bırak beni senlik bir şey yok. Yurda giderim ben. Dedi ve güçlükle ayağa kalktı. Ama dermanı yoktu ve gerisin geri düştü. Düşerken de Bahar tuttu onu.
  Bahar:- Bu halde hiç bir yere gidemezsin. Gel hastaneye gidelim.
  Min Ho:- Olmaz dedim ya!
  Bahar:- Bu böyle olmayacak gel benimle.
  Min Ho:- Nereye?
  Bahar, kolunu omuzuna attı Min Ho 'nun. Belinden tutu.
  Bahar:- Bizim eve gidiyoruz. Ev şurası.
  Min Ho:- Bacağım çok acıyor. Yürüyemeyeceğim.
  Bahar:-Birazcık daha dayan olur mu? Bak şurası.

Başıboş ÇocuklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin