Kar tatili güzel başlamıştı fakat pekte güzel gitmiyordu. Alya ve Hyunjin'in arası açılmıştı. Oyun oynarken her şey tepe taklak olmuştu istemeden. Hyunjin 'in binbir hevesle Alya'yı düşünerek geldiği kar tatili, Alya'sız devam ediyordu.
Lobide oturmuş dışarıya bakıyordu Alya. Kızlar, yanına gelip oturdular.
Lena:- İyi misin?
Alya:- Pek iyi değilim.
Ekin:- Buraya eğlenmeye geldik üzgün olma lütfen. Hem, hem Hyunjin'in sana kırgın olması seni bu kadar üzmemeli bence. Aranızda bir şey yok.
Alya:- Kırılan kişi Jeongin olsaydı?
Ekin durdu:- Tamam saçmaladım. Ama böyle üzgün olduğunu görmek sinir bozucu.
Alya:- Siz bana aldırmayın. Eğlenmenize bakın kızlar.
Hazel:- Saçmalama lütfen. Biz bir gurubuz. Üzgün olduğumuz da hep beraber üzgün, mutlu olduğumuzda hep beraber mutlu oluruz.
Anka:- Bence, Hyunjin 'in kırgınlığı geçince seninle barışır. Biraz korktu o yüzden böyle.
Alya:- Öyle mi dersin?
Anka:- Tabii.
Mira:- Hadi dışarı çıkalım. Biraz hava al.
Bahar:- Hem benim kardan adamım yarım kaldı. Kafasını koymadık henüz.
Hazel güldü:- Herkesin derdi ayrı.
Alya ve diğer kızlarda güldüler.
Bahar:- Ben güldürdüm bak!
Hazel:- Tamam sen güldürdün dedi gülerek.
Dışarı çıkmışlardı. Kardan adam yıkılmıştı. Başında kaldılar öylece.
Bahar:- Bunu yıkanı bir bulursam.
Lena:- Yeniden yaparız boşver sen.
Ceylin:- Marabalar diye bağırmazsan tabii dedi gülerek.
Bahar:- Kölelik sistemini kaldırdım. İmece usulü favorim artık.
Anka:- İyi bari!
Hyunjin, odasında oturuyordu. Erkekler yanına geldiler.
Changbin:- Dünden beri böyle yüzün asık. Tatile geldik gül biraz.
Hyunjin:- Canım sıkıldı işte.
Minho:- Hyunjin, biliyorum çok seviyorsun Alya'yı. Onu sevdiğin için korktun ama bu şekilde onu kendinden daha fazla uzaklaştırırsın bence. Hani gönlünü fethedip ona gerçekleri itiraf edecektin?
Hyunjin:- Bilmiyorum. Kafam öyle karışık ki. Ben Alya'dan uzak durmam gerektiğini düşünmeye başladım. Ona zarar vermek isteyeceğim son şey çünkü.
Felix:- Henüz hiç bir şey denememişken böyle peşin karar vermen doğru mu sence?
Hyunjin:- Dün, dün olanlar benim gözümü açtı sanki.
Han:- Dün olanları geç artık. Bırak bi köşeye. Hadi biraz dışarı çıkalım. Temiz hava doğru düşünmene yardımcı olur bence.
Hyunjin:- Çıkalım. Zaten benim yüzümden bu odada saplanıp kaldık.
Bang Chan:- Hadi!
Erkekler de dışarı çıktılar. Kardan adam yapan kızları gördüler.
Minho:- Bizimki yine kardan adamının derdine düşmüş.
Bang Chan:- Bulaşmayacaksın değil mi?
Minho:- Hayır bulaşacağım dedi ve gitti.
Bahar ve kızlar, kardan adamı bitirmişlerdi. Kendilerine doğru gelen Stray Kids 'i fark ettiler.
Alya:- Hyunjin!
Hyunjin ona bakmıyordu. Bakmak şöyle dursun hiç bir tepki vermiyordu ona karşı. Üzüldü Alya.
Lena:- Zaman ver ona.
Minho, Bahar'ın yanına geldi. Bahar kardan adamın burnuna havuç takıyordu.
Minho:- Hâla bununla mı uğraşıyorsun?
Bahar:- Seninle uğraşmaktan iyidir.
Minho kardan adamın burnu olan havucu aldı ve ısırdı.
Bahar:- Tövbe tövbe!
Minho:- Havuç tazeymiş.
Bahar:- Versene şunu, o yemek için değil dedi ve elinden çekti Minho'nun.
Minho:- Hani bana kızmayacaktın? Okulda öyle demiştin.
Bahar:- Sana kızmam için elinden geleni yapıyorsun ya ondandır.
Ekin:- Yine coşacaklar bunlar anlaşılan.
Anka:- Minho Bahar'ı coşturmak için elinden geleni yapıyor çünkü.
Bang Chan Anka'ya el salladı. Anka' da ona. Hyunjin 'i işaret etti. Bang Chan başını sağa sola salladı.
Lena, kardan adamın gözleri olan kömürleri taktı kardan adama.
Lena:- Bu sefer bitecek galiba.
Ceylin:- E bi zahmet kaç saattir uğraşıyoruz.
Minho ise Bahar'ın dikkatini kendine çekememişti. O kardan adam ile gereğinden fazla ilgileniyordu. Durdu durdu duramadı ve yerden kar avuçlayıp Bahar'a attı.
Bahar:- Minho, uğraşma benimle. Git ötede oyna hadii!
Minho, dinlemedi ve bir daha attı. Sonra bir tane daha. Bahar'ın saçı kar olmuştu.
Bahar:- Yeter artık yeter! Dedi ve kardan adamın kafasını komple kucaklayıp Minho 'nun başına çalıverdi.
Hazel:- Hihhh Minho!
Ceylin:- Hihhh emeklerimiz!
Minho:- Sen bana, bana bunu nasıl yaparsın?
Bahar:- Sana dur dedim değil mi? Yok illaki sataşacak.
Han:- Bu sefer hak ettin.
Minho:- Gel buraya! Dedi ve Bahar'ın bileklerini tuttu. Bahar ise Minho 'ya tekme atmaya çalışıyordu ama bacakları yetişmişyordu kara saplanmış ayakları yüzünden.
Jeongin:- Ayıracak mıyız? Diye sordu Bang Chan 'a.
Bang Chan:- Bırakın birbirlerini yesinler!
Ceylin:- Bu sefer Minho kaşındı.
Changbin:- Bence de.
Bahar:- Yapma diyorum neden yapıyorsun ya! Başıma dert misin sen?
Minho:- Sende bana baksaydın o zaman.
Bahar:- Sana belediye baksın.
Bahar ve Minho boğuşuyorlardı. Bahar itti Minho 'yu.
Mira:- Kızlar, biz bari ayıralım şunları.
Ekin ve Mira gidip Bahar'ı kenara çektiler.
Bahar:- Şunun kafasını kara gömeyim bırakın beni.
Minho:- Bırakın gelsin! Gelsin de kim kimi gömüyor görelim.
Bahar kar alıp attı Minho 'ya.
Minho:- Bak hâla.
Bahar:- Seni, ben, varya...
Minho:- Eee
Bahar:- Bulamadım bir şey.
Hyunjin:- Yeter artık durun ikinizde.
Minho ve Bahar durup Hyunjin 'e baktılar. Hatta diğerleri de.
Hyunjin:- İkinizin çocuk gibi kavgasını mı dinleyeceğiz biz?
Alya, Hyunjin 'e bakıyordu. Bu ani çıkışın sebebini çok iyi biliyordu.
Hyunjin:- Yeter, gerçekten yeter! Dedi ve tam gidiyordu ki öğretmenleri onlara seslendi. Tüm öğrencileri etrafında toplamıştı.
:- Çocuklar, hepinizi buraya toplamamın nedeni, otel tarafından yapılan bir etkinliğe katılmanızı istemem. İleride ki tepenin ardında otel tarafından bir etkinlik, oyun gibi bir şey düzenleniyor. Sizlerinde katılmanızı istiyorum. Kar motosikleti ile oraya kadar gideceksiniz. Oyun ikili eşler arasında. En çok kırmızı bayrağı toplayan kazanacak. Hadi gurupları belileyelim.
Bang Chan:- Biz Anka ileyiz hocam.
Seungmin:- Biz de Mira ile.
Anka:- İyi düşündün Chan.
Bang Chan:- Senden başkası ile gurup mu olacaktım birde.
Seungmin:- Sonunda biraz yalnız kalabileceğiz.
Mira:- Harikasın.
Bahar ters ters baktı ikisinede.
Mira ve Anka:- Oooh ohh!
Bahar:- Görürsünüz siz!
Han:- Ben, Lena ile olmak istiyorum hocam.
Lena gülümsedi. Han yanına geldi.
Hyunjin ve Alya birbirine baktı kaçamak gözlerle. Han bu bakışı fark etmişti.
Han:- Hyunjin ve Alya'da bir gurup olacaklar.
Hyunjin Han'a baktı kızarcasına. Alya ise Hyunjin 'e. Hyunjin usulca Alya'nın yanına geldi. Başını diğer tarafa çevirdi.
Taemin, Hazel 'e baktı. Felix bu bakışın anlamını biliyordu. Hemen atıldı.
Felix:- Biz de Hazel ile birlikteyiz.
Hazel, Felix 'e baktı. Şaşırmıştı aslında. Beklemiyordu. Aynı şekilde Taemin' de. Hazel ağır adımlarla Felix 'in yanına geldi.
Hazel:- Benimle takım olmakta ne şimdi?
Felix:- Eş seçiyorum kendime. Ne olmuş ki?
Hazel canı sıkılmış Taemin 'e baktı. Felix gizliden gizliden sırıtıyordu.
Changbin, Ceylin 'e baktı. Bir de aç kurt gibi Ceylin ile takım olmak isteyenlere.
:- Ceylin, benimle takım olur musun?
:- Benim eşim ol lütfen.
Changbin, öne atıldı.
Changbin:- Siz bir kenarda durur musunuz? O benim eşim.
Ceylin:- Kim demiş?
Changbin:- Ben. Şimdi karar verdim.
Ceylin:- Bak sen!
Changbin, koluna girdi Ceylin 'in.
Changbin:- İtirazın mı var? Diye sordu Ceylin 'e derinden bir bakış atarak. Ceylin, Changbin 'in gözlerine baktı.
Ceylin:- Yok. İtirazım yok.
Ceylin'e olan rabet Bahar'a da vardı bu gün. O defileden sonra. Bazı erkek öğrenciler Bahar ile olmak için can atıyorlardı. Bahar ise onları dövmek için.
:- Bahar, beni seç lütfen.
:- Hayır beni.
:- Defileden beri hayranıyım bu kızın.
Bahar:- Ne diyor bunlar ya?
Minho:- Ecellerini çağırıyorlar.
Jeongin:- Minho dorun çıkarmayacaksın değil mi?
Minho:- Değil. Neler diyorlar duymuyor musun?
Jeongin:- Duyuyorum da duymamazlıktan gel.
Minho, üzerlerine atılacak gibi oldu ama Jeongin tuttu onu.
Mira:- Ekin, Bahar'ı tutsak mı?
Ekin, Bahar'ın yanına gitti ve koluna sarıldı.
Ekin:- Sakiniz tamam mı? Sakin, yok bir şey.
Bahar:- Dövmeden sakin olamam.
Ekin:- Hayır Bahar.
Bahar:- Bi tanesini dövsem!
Ekin:- Hayır.
Minho, Bahar'ın yanına geldi hızla. Jeongin 'de peşinden.
Minho:- Hocam Bahar benim eşim.
Bahar:- Yoo!
:- Siz ikiniz mi eş olacaksınız? Sizin olduğunuz yerde kaos eksik olmaz. Çığ filan indirirsiniz siz.
Diğerleri güldüler.
Bahar:- Hocam aşk olsun! O kadar mı kötüyüz?
:- O kadar.
Minho:- Tamam işte hocam ben bunu zapt ederim.
Bahar:- Deli miyim ben?
Minho:- Evet.
Bahar:- Asıl sensin deli.
:- Tamam, tamam ikiniz gidin. Kendi aranızda birbirinizi yeyin durun.
Minho:- Hihhihhiiiii diye güldü.
Bahar:- O nasıl gülüş be!
Jeongin, Ekin'e baktı.
Jeongin:- Benimle eş olur musun?
Ekin:- Olurum.
Jeongin:- Kai de yok yalnız kalma.
Ekin:- Ne demek o?
Jeongin:- Kai diyorum gelmemiş.
Ekin:- Gelmedi evet. Gelseydi güzel olurdu. Dedi ve önden önden ilerledi.
Erkekler kar motorlarının başına geçtiler.
Anka:- Bunlarla mı gideceğiz oraya?
Bang Chan:- Beyaz atlı prensin geldi.
Anka:- Beyaz motosikletli prens demek istedin galiba dedi gülerek.
Bang Chan:- Atla arkama bebeğim.
Anka:- Bebeğim filan ne oluyor Chan? Kaç kızı gezdirdin bununla?
Bang Chan:- Kız filan yok Anka. Espri olsun diye dedim.
Seungmin:- Mira hadi gel arkama.
Mira:- Seungmin, ben buna bineceğim de düşmeyeyim sonra dedi gülerek.
Seungmin:- Sıkıca sarılırsan düşmezsin dedi gülümseyerek.
Mira:- Sarılmak mı?
Bahar:- Evet, sarılmak mı?
Seungmin:- Tutunmak anlamında dedim.
Bahar:- Tutun, sarılma! Dedi gözlerini açarak.
Mira:- Tamam Bahar!
Lena:- Han, biz nasıl gideceğiz?
Han:- Kar motoru ile. Hadi atla arkama.
Seungmin ve Mira kızağına geçtiler. Bang Chan ve Anka'da. Lena, çekine çekine geçip oturdu Han'ın arkasına. Felix, eliyle kar motosikletini gösterdi Hazel'e.
Felix:- Buyrun hanımefendi!
Hazel geçti arkasına Felix 'in. Ağır hareketlerle.
Changbin de yerini aldı. Ceylin 'e baktı.
Changbin:- Haydi gel.
Ceylin:- Changbin, ben buna binersem saçım rüzgardan bozulur ama.
Changbin:- Saçlarının düzgün olması çok mu önemli?
Ceylin:- İnsanlar beni bakımlı iken beğeniyor biliyorsun.
Changbin:- Ben seni bakımsızda beğenirim bin hadi.
Ceylin, Changbin 'e baktı şaşkın şaşkın.
Changbin:- Ne bakıyorsun gelsene.
Ceylin minicik, küçücük gülümsedi. Hoşuna gitmişti.
Ekin, Jeongin 'e baktı. Jeongin 'de Ekin'e.
Ekin:- Ben kullanayım istersen.
Jeongin:- Eminim onu da biliyorsundur.
Ekin:- Evet çok basit hem de.
Jeongin:- Zeki olabilirsin ama bunu kullanmayı ben de biliyorum. Senin yanımda aptal kaldığım için kusura bakma.
Ekin:- Ben öyle bir şey demedim.
Jeongin kar kızağına geçip oturdu. Ardından da Ekin.
Ve muhteşem ikili kaldılar ortada. Minho da geçti şoför koltuğuna. Bahar'a baktı.
Minho:- Binsene ne bekliyorsun?
Bahar:- Ben seninle aynı şeye bineceğim öyle mi? Hah hayt güleyim de boşa gitmesin.
Minho:- Ne olacak gelsene yemem seni.
Bahar:- Sen git ben yürüyerek gelirim.
Minho:- Üç gün sonra filan gelir misin acaba? Ona göre yarışma da bekleyeceğim de. Saçmalama yürüyerek gidilir mi oraya?
Bahar:- Seninle o şeye binmem ben. Bakalım kullanmayı biliyor musun?
Ekin:- Bahar, yarışmanın olduğu yere gitmen için bunu kullanman gerekiyor.
Bahar:- Ya bana ne ya! Siz beni hiç bir erkek arkasında gördünüz mü?Ben! Ben, ben Bahar.
Minho:- Sana bir şey yaptırmak için illaki zor mu kullanmam gerekiyor acaba?
Han:- Haydi ama geç kalacağız!
Bahar, usul ve çekingen adımlarla kızağın yanına geldi. Ayağı ileri geri gidiyordu resmen.
Minho:- Daha çok bekleyecek miyiz?
Bahar:- Bi susar mısın? Şu an kendime inanamıyorum dedi ve istemez istemez oturdu Minho'nun arkasına.
Ceylin:- Minho'nun arkasına oturdu ya şu an canı çıkıyor canı dedi gülerek.
Changbin 'de güldü.
Hyunjin ve Alya kalmıştı. Hyunjin, Alya'nın Bahar'a gülüşüne baktı. Onun gülüşüne zaafı vardı. Yumuşamasına neden oluyordu. Aşkın kendisi bir zafiyet değil miydi zaten?
Hyunjin, kar motosikletine geçti. Alya ona baktı. Gel demiyordu. Arkama otur da demiyordu. Hiç bir şey demiyordu. Alya kahrından ölebilirdi. Halbuki bir kaç gün öncesi Hyunjin 'den uzak durması gerektiğini düşünen kendisiydi.
Alya:- Ben, gelmesem iyi olur.
Hyunjin, Alya'ya baktı.
Hazel:- Alya, neden gelmiyorsun?
Alya:- Şey. Kendimi iyi hissetmiyorum.
Bahar:- Tüh be bu bahane benim neden aklıma gelmedi ki!
Alya:- Siz devam edin bensiz.
Alya tam otele geri dönüyordu ki Hyunjin, hızla geldi yanına ve bileğinden tuttu. Motosikletin yanına götürdü.
Hyunjin:- Hasta olmadığını biliyorum.
Alya:- Sen benim karnım mısın? Nereden biliyorsun?
Hyunjin:- Alya bin lütfen.
Alya Hyunjin 'e baktı. Kendisi binmeden o da binmeyecekti çünkü Hyunjin onu bekliyordu.
Alya, bindi kar motosikletine. Hyunjin 'de yerini aldı.
Hyunjin:- Sıkı tutun. Alya'nın elleri gidip geliyordu.
Hyunjin Alya'nın ellerini tutup kendi göğsünde birleştirdi. Sarılmak gibi hatta direk sarılmaktı bu. Alya çok utanmıştı. Hyunjin motoru çalıştırdı ve ilerledi. Alya'nın başı Hyunjin 'in sırtındaydı.
Hyunjin bu durumdan şikayetçi değildi. Bilhassa mutluydu da. Başını sırtında hissediyordu Alya'nın. Kolları kendisini sarıyordu. Onun sıcaklığını bu soğukta montunun altından dahi hissedebiliyordu. Öyle heyecan doluydu ki kalbi, bu kar motoru ile değil tepenin arkasına, Türkiye 'ye kadar sürebilirdi. Öyle bir kaynama vardı kanında.
Bahar ve Minho ise farklı bir alemdi.
Minho:- Tutun bana.
Bahar:- Gerek yok sür sen dedi ve parmak uçlarından Minho 'nun omuzunu tuttu. Tutmak sayılırsa tabii. İki parmağı ile dokunuyordu sadece.
Minho:- Parmaklarınla değil kolunu ve elini kullan. Yolda düşmek mi istiyorsun?
Bahar:- Devam et ben iyiyim böyle.
Minho:- Sen bilirsin.
Minho birden çalıştırdı motoru. Bahar arkaya savruluverdi.
Bahar:- Aaaaaa!
Birden düşme korkusu ile Minho'nun beline sarılıvedi. Minho gülüyordu.
Yarışmanın olduğu yere gelmişlerdi. Onlar gibi bir çok öğrenci vardı orada. Motorlardan indiler.
Minho:- Nasıl, şoförünüzden memnun kaldınız mı hanımefendi?
Bahar:- Bir daha seninle değil motor aynı ulaşım aracına binmeyelim lütfen. Lütfen!
Minho:- Nasıl bi iyiliksiz kızsın ya!
Bahar:- Sırf beni korkutmak için hızlı sürdün değil mi?
Minho:- Nereden anladın?
Bahar:- Biliyordum, biliyordum! Elime düşersin sen nasılsa.
Ekin:- Kavga etmeyi bırakında yarışmaya hazırlanın.
:- En çok kırmızı bayrağı toplayan birinci olacak ona göre. Geri sayım!Üç, iki, bir başla.
Herkes eşi ile birlikte bayrakları aramak için dağıldı.
Ekin ve Jeongin, arkalı önlü yürüyorlardı. Ekin önde.
Ekin:- Mantıklı düşünürsek, bayrakları göz önüne koymayacakları kesin. Nerede olabilir?
Jeongin:- Dedin ya işte. Göz önünde olmayacak bir yerde.
Ekin:- Ben de biliyorum onu ama nerede işte?
Jeongin:- Sen seversin göz önünde olmayan cevherleri çıkarmayı. Bunu da bulursun endişelenme.
Ekin durdu ve Jeongin 'e baktı.
Ekin:- Ne demek o?
Jeongin:- Kai demek. Ne oluyor Kai ile ilgilenmeler filan?
Ekin:- Dediğinden hiç bir şey anlamıyorum ve yola devam ediyorum dedi ve ilerledi
Jeongin daha fazla dayanamadı ve Ekin'in kolundan tutup kendine çekti. Gözlerine bakıyordu. Üstelik baktıkça, ikisinin de kalbi eriyordu.
Jeongin:- Yeter artık. Bunu beni kıskandırmak için mi yapıyorsun?
Ekin:- Yok kıskandırmak filan. Onu da nereden çıkardın?
Jeongin:- Ekin, sen Kai'ye aşık mısın?
Ekin:- Jeongin, ben...
Jeongin:- Eğer hislerin o yönde ise, Kai'ye bir şey hissediyorsan, bana söyleyebilirsin.
Ekin:- Bunu neden soruyorsun? Yani bu seni neden ilgilendiriyor? Ben sana kütüphanede ki voleybolcu kız ile aranda ne var diye soruyor muyum? Dedi ve hızla kolunu çekti. Önden gitmeye başladı.
Jeongin:- Voleybolcu kız mı? O nereden çıktı şimdi?
Ekin:- Bir yerden filan çıkmadı zaten varmış. Ya da dur. Kütüphaneden çıktı diyelim biz şuna.
Bang Chan ve Anka, başka bir tarafa gittiler.
Anka:- Hava daha mı soğuk burada bana mı öyle geliyor?
Bang Chan:- Soğukmuş gerçekten. Üşüdün mü?
Anka:- Yok ya. Yürüyoruz ya pek bir fark edilmiyor.
Bang Chan:- Üşüdüysen, omuzuna kolumu atmak sureti ile seni ısıtabilirim. Ya da minik bir sarılma dedi ve Anka'nın omuzuna kolunu attı.
Anka, Bang Chan 'ın koluna baktı.
Anka:- O kolunu çek bakayım. Çek çek çek dedi ve hafiften itti Bang Chan 'ı.
Bang Chan:- Niye itiriyorsun Anka, üşüdün diye sarıldım.
Anka:- Ben kendi kendime ısınabiliyorum sağol tatlım dedi ve önden ilerledi.
Bang Chan:- Bekle nereye gidiyorsun?
Anka:- Hadi gel!
Bang Chan:- Hiç olmazsa elini tutayım. Bak elimde eldiven var. Temas da etmez.
Anka güldü:- Hey Allahım tut hadi tut.
Bang Chan, Anka' nın elini tuttu. Sallaya sallaya yürüyordu ellerini. Çocuk gibiydi. Öyle mutluydu.
Anka, ona baktı ve güldü.
Han ve Lena'da bayrak avındaydı.
Lena:- Biz bu bayrakları bulamayacağız bence.
Han:- Neden?
Lena:- Bence en çok Ekin ve Jeongin toplayacak. Ekin zeki kızdır çünkü.
Han durdu ve elini beline koydu.
Han:- Sence nerede bu bayraklar?
Lena:- Hiç bir fikrim yok. Her yer bembeyaz normal de hemen gözükmesi lazım ama görünürde bayrak filan yok.
Han:- Ağaç tepesinde olabilir mi?
Lena:- Olabilir galiba dedi ve başını kaldırıp ağaca doğru baktı. Bir tane bayrak görünüyordu.
Lena:- Han, Han işte orada. Ağacın dalları arasında dedi sevinerek.
Han:- Harikasın Lena, ilk bayrağımızı bulduk. Ben alırım dedi ve ağaca tırmanmaya başladı.
Lena:- Dikkat et!
Han:- Merak etme ben de bu iş.
Lena:- Han, boşver bence bak bir şey olacak şimdi.
Han:- Merak etme Lena, aldım işte bak dedi ve bayrağı aldı. Gerisin geri inmeye başladı. Dallara basıyordu teker teker. Birden ayağı kaydı, önce asılı kaldı dalda sonra tutunduğu daldan eli kaydı ve aşağı düştü.
Lena:- Han!
Han fena düşmüştü. Lena hemen başına koştu.
Han:- Ahh sırtım!
Lena:- Han, Han iyi misin? Ah çıkama oraya dedim dedi ve başını dizine koydu.
Han:- Bayrağı aldım dedi Lena'ya göstererek.
Lena:- Bayrak umurumda mı sence? Nasıl götüreceğiz seni otele?
Han:- Niye kızıyorsun bilerek mi düştüm sanki?
Lena:- Kızmıyorum hem ben sana nasıl kızabilirim. Canın acıyor diye.
Han:- Bacağım acıyor kırıldı mı acaba?
Lena:- Kırık değildir çıkmıştır. Kırık olsa duramazdın.
Han:- Ne?
Lena:- Ne diyorum ben ya. Hadi omuzuma kolunu koy seni götürmeye çalışayım.
Han'ın kolunu aldı usulca Lena. Kendi omuzuna attı. Han, ona bakıyordu. Bir an kaldırmak istedi onu ama birden yanağı yanağına dokundu Han'ın. Lena, Han'a döndü. Kendisine bakan Han ile göz göze gelmişlerdi.
Han:- Çok güzel. Öyle güzelsin ki kendimi sende kaybettiğimi hissediyorum. Gözlerinde, sözlerinde, ses tonunda, sıcaklığında kayboluyorum sanki. Aşk, birbinde kaybolmaktadır derler. Ben böyle bir şey olduğunu bilmiyordum. Kayboldum. Ama sende. Senin içinde kayboldum.
Lena:- Bunları söylerken, benim de sana aynısını söylemek istediğimi biliyor musun?
Han:- Yoksa sende?
Lena gülümsedi:- Evet ben de. Ben de, sen de kayboldum.
Han, Lena'ya doğru yaklaştı. Öpmek için. Daha da ve daha da yaklaştı. Lena gözlerini kapattı. Han, Lena'nın dudağına eğildi. Biraz daha.
Lena:- Han!
Han, irkildi o an. Kendine geldi. Ne yani bu bir hayal miydi? Lena'ya baktı.
Han:- Az önce?
Lena:- Ağaçtan düştün. İyi misin?
Han:- Biliyorum ağaçtan düştüm.
Lena:- Gel, geri dönelim. Bacağına baktırmamız lazım.
Han, Lena'ya tutunarak ayağa kalktı. Kolu Lena'nın omuzundaydı. Tek ayağının üzerine basamıyordu.
Lena:- Sincap gibi ağaç tepelerinde gezersen olacağı bu.
Han, Lena'ya baktı.
Lena:- Zaten yanaklarında bir sincabın ki gibi tombik. Sana sincap diyeceğim bundan sonra dedi gülerek.
Han gülümsedi Lena'ya bakarak.
Lena:- Yere çok basma bana dayan olur mu?
Han:- Tamam.
Minho ve Bahar'da bayrak arayışındalardı.
Minho:- Şu tepenin oraya bakalım. Orada vardır dedi parmağı ile işaret ederek.
Bahar:- Nereden biliyorsun? Sen bayrak saklama uzmanı mısın?
Minho:- Senin cazgırlık uzmanı olduğun gibi benim de bayrak saklama uzmanlığım var. Oldu mu?
Bahar:- Hadi oradan. Hem, sen neden hep benim gittiğim yere geliyorsun ha?
Minho:- Ne geleceğim seninle. Gurup oluştururken oldu işte. Sanki isteyerek yaptım. Bayılmıyorum sana.
Bahar:- Bayılma zaten.
Minho:- Bana bak, şu ileride bir bayrak var.
Bahar:- Öyle ulu orta durması normal mi? Saklamaları gerekmiyor muydu?
Minho:- Baksana, bulduk galiba dedi ve koşarak gitti.
Bahar, arkasından dikkatlice bakıyordu. Evet bayrak vardı ama üzerinde Korece bir şeyler yazıyordu. Uzakta olduğu için okunmuyordu. Arkasından gitti.
Minho koşarak gitti ve bayrağa elini attı fakat o an da bastığı yer çöktü ve Minho, derin bir çukurun içine düştü.
Bahar:- Minho!
Hemen yanına koştu. Aşağıya eğilip baktı.
Bahar:- Minho, iyi misin?
Minho, düştüğü yerden toparlandı ve kolunu tutarak ayağa kalktı.
Minho:- İyiyim, iyiyim sorun yok. Kolumu çarptım düşerken. Ya bu ne ya bayrağı alamayalım diye tuzakta konulmaz ki!
Bahar, bayrağa baktı. Eline aldı. Üzerinde ki yazıyı okudu." Dikkat ayı tuzağı"
Bahar, birden gülmeye başladı.
Minho:- Çok mu komik?
Bahar:- Ayı tuzağına yakalanmışsın. Ayı! Dedi gülerek. Bayrağı Minho 'ya gösterdi.
Minho:- Gülmeyi bırakacak mısın?
Bahar:- Hayır. Tuzak işe yaradı. Büyük bir ayı yakalandı.
Minho:- Çok gıcıksın.
Bahar:- Tamam tamam. Seni nasıl çıkaracağız oradan?
Minho:- Hayret, bunu sen mi soruyorsun? Beni terk edip gidersin bu çukurda donarak ölmemi beklersin sanıyordum.
Bahar:- O kadar da değil. Sen de beni iyiden iyiye cani, vicdansız biri yaptın.
Minho:- Öylesin zaten. Bana gelince içinden canavar çıkıyor.
Bahar:- Çıkarttırma sen de. Neyse boşver şimdi bunu. Nasıl çıkacaksın oradan?
Minho:- Git yardım getir.
Bahar:- Seni burada yanlız bırakmam.
Minho:- Bir şey olmaz. Git hadi.
Bahar:- Ben çıkarırım seni.
Minho:- Sen beni tek başına çıkaramazsın.
Bahar, başından beresini, elinden eldivenini çıkardı, kenara koydu. Bere rahatsız etmesin, eldiven de elini kaydırmasın diye. Atkısını çıkardı ve yandaki ağaca bağladı. Ondan güç almak için. Hemen geldi ve aşağı doğru eğildi.
Bahar:- Tut elimi.
Minho, Bahar'a baktı. Sonra eldivenini çıkarıp elini tuttu Bahar'ın. O anki durumuna bakmaksızın bile kalbi, Bahar'ın elini tuttuğu için küt küt atıyordu. Bahar, iyice kavradı Minho'nun elini. Minicik elleri Minho'nun elini sımsıkı tutuyordu. Bir an eline baktı. Sonra Minho 'ya. Garip hissetti o an. Minho gibi hissetti. Birbirlerine baktılar.
Bahar:- Bir, iki, üç!
Bahar, tüm gücü ile çekti Minho 'yu. Minho, çıkmaya başladı.
Minho:- Az kaldı dayan!
Bahar:- Sorun yok devam et!
Minho, sonunda çıkmıştı. Kendisini attı yere. Sırt üstü yattı karların üzerine. Nefes nefeseydi. Bahar ise dizlerinin üzerinde oturuyordu.
Bahar:- İyi misin?
Minho:- İyiyim. İyiyim.
Bahar:- Sevindim. Koluna bakalım istersen dedi ve eğildi Minho 'ya. Minho doğruldu birden. Bahar'ın yüzüne doğru.
Minho:- Sen elimi tutunca ağrısı geçti.
Bahar, burnunun ucunda ki Minho 'ya baktı şaşkınlıkla. Sonra hemen geri çekildi. Ayaklandı. Telaşlandı birazda.
Bahar:- Bir şeyin yoksa gidelim hadi dedi ve önden önden ilerledi. Minho, gülerek ayaklandı. Ağaca bağladığı atkısını aldı Bahar'ın. Kokladı.
Minho:- Bir milyon parfüm bir araya gelse şu kokunun güzelliğini veremez dedi ve atkısını alıp cebine sıkıştırıverdi. Arkasından koştu.
Minho:- Bekle beni!
Bahar:- Ayı tuzaklarına dikkat et diye bağırdı alay ederek.
Minho:- Senden ala tuzak mı var. Ah hele gözlerin öyle bir tuzak ki!
Hazel ve Felix de bayrak avındaydı. Yürüyorlardı. Felix önde, Hazel arkada. İkisi de sessizdi ama içlerinde ki ses susmak bilmiyordu.
Felix:- Acaba sorsam mı? Taemin ile aranda bir şey var mı diye? Sana ne derse? Doğru. Bana ne ki. Beni ne ilgilendirir ki yani. Ama öyle değil işte. Bana ne değil. Nasıl sorsam ki? Keşke şu kalbimi daha önce dinleseydim. Onunla el ele burada gezme şansını kendi ellerimle ittim resmen.
Hazel:- Neden beni seçti ki gurubuna? Sanki duygularımı bilmiyormuş gibi. Benimle alay ediyor resmen. Ben onunla yanlız kalmak istemiyorum. Geri dönsem iyi olacak.
Hazel, durdu. Geri adım attı. Felix, arkasına döndü.
Felix:- Bir şey mi oldu?
Hazel:- Ben, ben dönmek istiyorum.
Felix:- İyi de neden?
Hazel:- Kendimi iyi hissetmiyorum.
Felix, Hazel'in yanına geldi.
Felix:- İstersen hemen doktora gidelim.
Hazel:- Gerek yok ben giderim. Sağol dedi ve önden önden ilerledi.
Felix:- Sebebi ben miyim?
Hazel durdu. Keşke bu soruyu hiç sormasaydı. Keşke duymasaydı. Sustu.
Felix:- Benim.
Hazel:- Hayır. Karnım ağrıyor, başım filan ağrıyor işte. Galiba ateşim de var. Gitmem gerek.
Felix, elinden eldivenini çıkardı ve hızla Hazel'in yanına geldi. Alnına elini koydu.
Felix:- Ateşin filan yok.
Hazel, alnında ki ele baktı. Hâla duruyordu eli. İşin garibi yanağına doğru kaydı o el. Hazel, kara saplanmış gibi durdu olduğu yerde. Kımıldaması, arkasına dönüp gitmesi imkânsız gibiydi. Felix, bir eli yanağında gözlerine baktı Hazel'in.
Felix:- Seni üzdüğüm için özür dilerim. Şu an seni o kadar anlayabiliyorum ki. Ama inan bana niyetim asla seni üzmek değildi. İnsan kendi başına geldiğinde bazı şeyleri daha iyi anlıyor.
Hazel, soru sorarcasına baktı Felix 'e.Ne demekti kendi başına gelmesi. Felix ise ona doğru eğildi. Hazel'in gözleri ile sorduğu soruyu anlamıştı. Cevabı dudakları ile vermek, onu öpmek için yaklaştı. Yanağına konduracağı küçük bir buse her şeyi daha güzel hâle getirebilirdi. Hazel'in içinde kardelenler boy vermeye başlıyordu sanki. Gözünü yumdu. İyileşmek için. Isınmak için. Aşk ile birleşmek için. Ama o an Felix'in kendisini reddetmesi geldi aklına. Kendisini rezil olmuş hissetti. O an gelip kalbine bir set çekti. O an gelip, kardelenleri ezdi, fırtına çıkardı, sert rüzgarlar ile kardelenlerin üzerine çığ düşürdü.
Hazel, Felix 'i itti iki eliyle.
Hazel:- Sakın, sakın!
Az önce gözleri, tatlı tatlı bakan kız gitmişti. Kaybolmuştu sanki. Onun yerine göz bebekleri alev alev yanan bir kız gelmişti.
Hazel, otel yoluna doğru ilerledi. Ama durdu. Bayrak aramaya devam etmesi gerekiyordu. Başka tarafa doğru gitti. Felix, olduğu yerde öylece kaldı. Kar taneleri üzerine yağıyordu. Belki de şu an onun içindeki kardelenler de açmadan hatta açamadan üzerlerine kar yağmaya başladı. Belki de o an Felix'in kardelenlerini de ezip geçti.
Alya ve Hyunjin'in de Felix ve Hazel'den bir farkları yoktu. Önlü arkalı nereye gittiklerini de bilmeden yürüyorlardı.
Alya:- Biraz yavaş yürüse ölür sanki. Pergel gibi açmış bacaklarını. Senin bir adımın, benim on adımım ben sana nasıl yetişeyim ya! Diye içinden söylene söylene yürüyordu Alya.
Hyunjin birden durdu. Alya hem dalgın hem de kızgın olduğu için onu görmedi ve birden önünda duran Hyunjin 'in sırtına çarptı.
Alya:- Ahh afedersin!
Hyunjin, arkasına dönüp Alya'ya baktı. Sonra hiç bir tepki vermeden önüne döndü ve ilerledi.
Alya:- Biraz yavaş yürür müsün? Sana yetişemiyorum dedi nefes nefese.
Hyunjin ses çıkarmadı.
Alya durdu ve elini beline koydu. Nefes almaya çalışıyordu. Hyunjin ise uzaklaştıkça uzaklaşıyordu.
Alya:- Heyyy beklesene! Sinir şey.
Alya biraz daha hızlandı Hyunjin 'e yetişmek için. Öyle ki bu durumu onu tehlikeye sokacaktı. Adımlarına dikkat etmeden ilerliyordu. Birden bastığı yeri görmedi ve ayağı kaydı. Büyük bir çığlık ile yüksek bir yerden aşağı düşmüştü.
Hyunjin, arkasına döndü. Alya'yı görememişti. Telaşlanmıştı. Gerisin geri koştu. Patikanın aşağısına baktı. Alya orada baygın yatıyordu.
Hyunjin:- Alya! Hayır, hayır. Benim yüzümden, benim yüzümden hayır. Ne olur bir şey olmasın. Ne olur!
Hemen, aşağı indi. Alya'nın başını koluna aldı. Yanağına dokundu.
Hyunjin:- Alya, uyan ne olur bana bak. Alya ne olur aç gözlerini.
Hafiften alnı kanamıştı. Düşerken çarpmış olmalıydı bir yere.
Hyunjin, kucakladı Alya'yı. Otele geri dönmesi gerekiyordu ama kardan da yürüyemiyordu doğru düzgün. Güçte olsa düştüğü yerden çıktılar patika yola. İleride bir kulübe gördü. Alya'yı yere bıraktı.
Hyunjin:- Alya! Aptal kafam. Neden beklemiyorsun neden? Kucağına aldı yeniden ve kulübeye doğru yürüdü.
Mira ve Seungmin ise bayrak arama işini birazcık romantik bir anıya dönüştürmek üzerelerdi.
Mira:- Siz Koreliler bu oyun işlerini çok seviyorsunuz galiba.
Seungmin:- Neden sordun?
Mira:- Okulda bir oyun. Tatile geldik bi oyun. Oyunlar, oyunlar.
Seungmin:- İnsan oyun oynayarak büyür. Eğlenir, güzelleşir değil mi?
Mira:- Orası öyle.
Seungmin:- Hayat bir oyun değil mi zaten. Aşk ta bir oyun gibidir.
Mira durdu ve Seungmin 'e baktı.
Mira:- Umarım bizim aşkımızıda bir oyun gibi görmüyorsundur.
Seungmin:- Hayır. Bizim aşkımız, bizim gerçeğimiz. Dedi ve montunun fermuarını indirip bir adet termos iki de karton bardak çıkardı.
Mira güldü:- Seungmin bu ne?
Seungmin:- Sıcak çikolata. Kim takar bayrak yarışını? Seninle baş başa olmak varken.
Mira:- Sen delisin!
Seungmin, Mira'nın elini tuttu ve yere oturttu. Bardağı eline verdi. Sıcak çikolata doldurdu.
Seungmin:- Afiyet olsun kıvırcık!
Mira, bir yudum aldı.
Mira:- Ne güzel düşünmüşsün.
Seungmin:- Ne yapalım yalnız kalamıyoruz ki senin kıvırcık saçlarının yanaklarına dağılışını izleyeyim.
Mira utanmıştı.
Seungmin:- Seni çok seviyorum. Öyle çok seviyorum ki şu koskoca dağı aşkından tırmanırım. Belki daha fazlası.
Mira:- Ferhat ile Şirin gibi.
Seungmin:- Onlar kim?
Mira:- Türk masalı gibi bir şey. Ama gerçek. Gerçek aşk hem de. Aşkı için dağları delmiş Ferhat. Şirine kavuşmak için. Ama kavuşamamışlar.
Seungmin:- Ben senin için dağları delmeyeceğim.
Mira:- Nedenmiş o? Benim Şirin'den neyim eksik?
Seungmin:- Bizim aşkımız onların ki gibi imkânsız olmayacak. Biz kavuşacağız. Hem, Şirin güzel mi bilmem ama sen gelmiş geçmiş tüm kızlardan güzelsin.
Mira güldü:- Sağol.
Seungmin :- Ohh! Ne güzel ortam. Sen yanımdasın. Erkekler yok, kızlar yok, Bahar yok dedi gülerek.
Mira:- Hakikaten. Olsa seni kara gömer beni de otele kadar kovalardı.
O an da çalıların arkasında onları gözetleyenler vardı.
Bahar:- Yalnız kalamazsınız dedikçe bunlar tam tersini yapıyorlar.
Minho:- Sana ne milletin ilişkisinden yürü gidelim.
Bahar:- Minho, ayı sesi çıkarsana şunları korkutalım.
Minho ters ters baktı Bahar'a.
Bahar:- Sen de ayıgillerden değil misin işte ne var iki bağırsan.
Minho:- Bahar, şansını zorlama istersen.
Bahar:- Tamam tamam şaka yaptım dedi gülerek kıs kıs. Zaten bu mevsimde ayı mı olur? Kış uykusundalardır onlar şimdi. Aaaaa bak sen şu işe!
Minho:- Ne oldu?
Bahar:- E sen uyumamışsın!
Minho:- Zevk mi alıyorsun bunu yapınca? Bağıracağım şimdi Bahar burada diye ha!
Bahar:- Tamam sustum sustum. Şaka. Şey yap. Kurt gibi ulu. Kurt var sansınlar.
Minho:- Neden, pislik yapmak zorunda mısın?
Bahar afacan çocuk bakışı attı Minho 'ya.
Bahar:- Evet!
Minho:- Sen ulu madem çok istiyorsan.
Bahar:- Sen erkeksin sen daha güzel ulursun. Yani sesin kalın ondan dedim.
Minho güldü:- Ne tuhaf kızsın ya. İyi tamam. Sana uyduğuma inanamıyorum.
Seungmin, kolunu Mira'nın omuzuna attı çekinerek. Mira utanmıştı.
Birden yakınlardan bir uluma sesi geldi.
Seungmin ve Mira toparlandılar hemen.
Seungmin:- O ne?
Mira:- Kurt! Seungmin burada kurt mu var?
Seungmin:- Var mıdır? Yoktur. Yoktur yani. Ama ses geldi.
Birden çalılar hışırdadı.
Mira:- Kurt geldi, Seungmin burada kurt var!
Seungmin ve Mira bardak ve termosu attılar yere. Seungmin, Mira'nın elini tuttu.
Seungmin:- Koş Mira, kooooş!
İkisi birden karda koşarak uzaklaştılar.
Bahar ve Minho çalıların arkasından çıktılar gülerek. Çak beşlik yaptılar.
Bahar:- Yarın gel ülkü ocaklarında kurt olarak işe başla.
Minho:- Hı?
Bahar:- Boşver dedi gülerek.
Hyunjin, Alya'yı kulübeye getirmişti. Zorlanarak da olsa kapıyı açtı bir iki tekme ile. İçeride samanlar vardı. Odunlar filan. Ağaçtan yapılma sedir benzeri bir şey vardı. Alya'yı oraya yatırdı. Telaşlıydı. Ama en çokta korkuyordu. Alya'yı kaybetmekten, ona bir şey olmasından çok korkuyordu hemde.
Hyunjin:- Neden yanında değildim neden neden neden? Kafamı kırmak istiyorum dedi iki eliyle başına vurarak. Telefonunu çıkardı. Çekmiyordu.
Hyunjin:- Gidip yardım çağırmam gerekiyor. Alya'nın yanına gitti. Korkma olur mu? Ben yardım getireceğim.
Çaresizce Alya'ya baktı tekrar. Geri döndü yanına. Yalnız bırakmadı.
Hyunjin:- Ya ben yokken bir şey olursa?
Alya'nın yanı başına diz çöküp oturdu. Boynunda ki atkıyı çıkardı ve Alya'nın alnında ki kanı sildi.
Hyunjin:- Sana bir şey olursa kendimi asla affetmem. Asla. Güzel gözlerini aç. Bana bak. Alya lütfen bak bana dedi ve boynuna sarıldı. Ağlıyordu. Hareketsiz yatan Alya'nın yanaklarından aşağı Hyunjin 'in göz yaşları akıyordu.
Changbin ve Ceylin ise bayrak avını iyi götürüyorlardı Ceylin 'in topuklu çizmelerine rağmen. Düşe kalka da olsa bir çok bayrak bulmuşlardı.
Changbin:- Ceylin, koş, bir tane daha buldum. Ya da dur koşma. O topuklularla zor biraz.
Ceylin:- Benim çizmelerimden sana ne acaba? Sonuçta kaç tane bayrak bulduk bak.
Changbin:- Senin çizmelerin olmasaydı daha çok toplardık. Yavaşlatıyor bizi. Karda topuklu çizme giymek nedir?
Ceylin, zar zor yürüyerek Changbin 'in yanına geldi.
Ceylin:- Hepsinin yerini ben gösterdim bi kere.
Changbin:- Biliyorum hanımefendi. Bi bayrak görüp Changbin koş koş koş getir şunu diye diye buldum yerlerini. Resmen av köpeği olarak kullandın beni. Bir de dal parçası atıp koş tut deseydin. O eksik kaldı çünkü.
Ceylin:- Ne alaka? Hiçte öyle olmadı.
Changbin:- Gir koluma da yürü şimdi düşüp bir yerlerini kıracaksın dedi ve kolunu uzattı .Şimdiye kadar düşmemen bile mucizeya.
Ceylin:- Tarzımdan ödün veremem canım.
Changbin:- Tarzın için sağlığından ödün vereceksin ama.
Ceylin:- Ben bunlarla yürüyebiliyorum sorun yok tamam mı? Sana da ihtiyacım yok dedi ve birden ayağı kaydı. Tam düşüyordu ki Changbin tuttu belinden. Ceylin'in beresi yere düştü o an. Saçları dağılmıştı. Düşmenin etkisiyle Changbin 'in omuzundan tuttu.
Changbin ona bakıyordu.
Changbin:- Sana dikkat et dedim değil mi minik kuş dedi yumuşak ve tatlı bir ses tonuyla.
Ceylin:- Omuzun? Vücut mu çalışıyorsun?
Ceylin, birden dediğinden utandı ve ağzını kapattı. Hemen toparlandı.
Changbin:- Evet. Çok mu belli?
Ceylin:- Şey, öylesine, saçma bir soru oldu afedersin dedi ve afallaya afallaya karda yürümeye çalıştı.
Changbin gülüyordu:- Dur bekle şimdi yine düşeceksin.
Ceylin:- Düşmem dedi ve tekrar sendeledi.
Changbin, yanına geldi. Kolunu uzattı tekrar.
Changbin:- Koluma girmeyi düşünür müsünüz hanımefendi?
Ceylin:- Düşümsem iyi olacak galiba dedi ve koluna girdi Changbin 'in. Düşünme faslı başlamıştı.
Ceylin:- Hakikaten vücut çalışıyor bu galiba. Kolları da kaslı. Hem yakışıklı hem kaslı. Saçmalama Ceylin sustur şu beynini.
Ceylin:- Aaaa Changbin, şurada bir bayrak daha var!
Changbin, Ceylin 'i bırakıp bayrağa koştu. Ama Ceylin, denge duramadı ve yere düştü.
Changbin, durdu ve Ceylin 'e baktı.
Changbin:- İyi misin geleyim mi? Kendin mi kalkarsın.
Ceylin:- Sorun yok bayrağı al gel diye seslendi. Biraz da centilmen olsan keşke. Odun ne olacak, kalas!
Hyunjin ise Alya 'ya sarılıp kalmıştı. Göz yaşları yanağından süzülüp Alya'nın boynuna damlıyordu.
Hyunjin:- Alya, ne olur uyan. Beni bırakma.
Alya, yavaşça gözlerini araladı. Kendisine sarılmış Hyunjin 'i fark etti o an.
Alya:- Hyunjin?
Hyunjin, ayaklandı hemen.
Hyunjin:- Alya, Alya uyandın.
Alya:- Ne oldu bana? Diye sordu ve doğruldu yattığı yerden. Islanmış boynuna baktı. Sonra Hyunjin 'in ağlamış gözlerine. Eli ile boynunu sildi ve baktı.
Hyunjin, Alya'nın yanına oturdu ve elini tuttu.
Hyunjin:- Düştün. Bayağı yüksek bir yerdi.
Alya:- Başım ondan ağrıyor demek ki.
Hyunjin:- Alnın kanamıştı.
Alya:- Hatırladım. Ayağımın kaydığını.
Hyunjin:- Benim yüzümden. Salak gibi önden önden gitmeseydim böyle olmayacaktı.
Alya:- Seninle ne alakası var canım, benim sakarlığım.
Hyunjin:- Hayır benim yüzümden. Sana bir şey olsaydı, kendimi asla affetmezdim.
Alya:- Suçlama kendini. İyiyim sorun yok. Hadi gidelim artık.
Hyunjin, Alya'yı kaldırdı usulca. Alya sendeledi o an. Hyunjin hemen tuttu.
Hyunjin:- Hemen kalkmasaydın keşke. Biraz dinlensen mi?
Alya:- Gidelim. Merak etmesinler.
Hyunjin, Alya'nın omuzuna kolunu attı. Diğer eliyle de kolundan tuttu.
Hyunjin:- Seni tekrar düşürmeye niyetim yok.
Alya, başını eğdi. Biraz utangaçlık biraz da kendisine küstüğü için kırgındı.
Hyunjin, kapıyı açtı. Tam Alya ile çıkacaklardı ki karşılarında bir kar fırtınası ile karşı karşıya geldiler. Birbirlerine baktılar. Hyunjin kapıyı kapattı hemen. Hatta öyle güçlü bir rüzgar vardı ki kapıyı kapatmakta güçlük çekti.
Hyunjin:- Fırtına çıkmış!
Alya usul usul yürüdü ve geçip oturdu.
Alya:- Burada mı kaldık şimdi?
Hyunjin:- Öyle oldu.
Hyunjin, Alya'nın yanına gidecek gibi oldu fakat kapının arkasına çöküp oturdu.
Alya, ona baktı. Sonra etrafına.
Alya:- Ağladın mı?
Hyunjin:- Kim ben mi?
Alya:- Sen.
Hyunjin:- Yoo. Ağlamadım yani.
Alya:- Peki. Öyle olsun. Yalnız, öyle orada oturma. Sırtını üşütürsün.
Hyunjin:- Burası iyi.
Alya:- Rahatsan problem yok tabii.
Alya, oturduğu yerde uca kaydı biraz. Sağa sola tavana baktı biraz.
Hyunjin, ona baktı.
Alya:- Hastalanırsın benden demesi.Yine de sen bilirsin.
Hyunjin, ayaklandı. Bir iki adım attı kulübenin içinde. Sonra, Alya'nın yanına geçip oturdu.
Hyunjin:- Anlamıyorsun değil mi?
Alya:- Neyi?
Hyunjin:- Ben, sana zarar veriyorum. Senden uzak durmak istemiyorum ama yanında olduğumda seni yaralamaktan çok korkuyorum.
Alya:- Yaralamaktan korkmak ayrı, bile bile yaralamak ayrı.
Hyunjin:- Biliyorsun değil mi?
Alya:- Neyi?
Hyunjin:- Neden soruma soru ile cevap veriyorsun?
Alya:- İkidir bir şey soruyorsun. Cevabını bilmediğim şeyleri neden bana soruyorsun? Üstelik seni anlamıyorum. Tek anladığım şey benden uzak durmak istediğin. Ve bunun için bahaneler ürettiğin.
Hyunjin ayaklandı:- Bahane mi? Bahane mi üretiyorum? Asıl benden uzak durmak isteyen sensin. Asıl beni görmezden gelen, anlamak istemeyen de sensin.
Alya:- Ben seni neden görmezden geleyim? Yok öyle bir şey.
Hyunjin:- Var. Olmasa seni neden öptüğümü bildiğin halde benden kaçmazdın.
Alya:- Bak yine aynı konu. Niye öptüğünü biliyorum beyefendi. Erkeksin çünkü. Siz erkekler bazı isteklerinizi tatmin etmek için, kızları öpebilirsiniz.
Hyunjin:- Bu mu yani? Senin gözünde ben aşağılık bir sapık mıyım?
Alya:- Öyle demiyorum.
Hyunjin bağırdı birden.
Hyunjin:- Hayır, öyle diyorsun. Seni, kendi arzularım için öptüm değil mi?Senin sevdiğim için, bir anlık kalbime sevgime hakim olamadığım için öpmüş olamam. Benim kalbim yok çünkü. Kalbime göre hareket edemem. Ben bir kızı ancak güzel bulduğum için yaklaşan bir adiyim.Ama haklısın. Sen de haklısın.
Alya şaşırmıştı. Hyunjin 'e bakıyordu. Hyunjin ise Alya'ya kızarken aslında kendisine ve yaptıklarına kızıyordu. Ama arada aşkını da ilan ettiğini bilmiyordu.
Hyunjin:- Ben, ben burada duramam dedi ve kapıya doğru gitti.
Alya:- Nereye gidiyorsun?
Hyunjin:- Bi sapık ile aynı yerde kalman senin için rahat olmaz değil mi? Dedi ve kapıyı açıyordu ki Alya ayaklandı.
Alya:- Saçmalama bu soğukta nereye? Derken birden başı döndü. Hızlı kalkmıştı. Dengesini kaybetti. Yere düştü o an. Dizinin üzerine geldi. Elleri ile yere dayandı. Hyunjin hızla koşup yanına geldi.
Hyunjin:- Alya! Alya bana bak.
Alya:- Başım döndü birden.
Hyunjin:- Buradayım. Ben yanındayım bir yere gitmiyorum tamam mı? Dedi Alya'nın saçlarını düzelterek.
Alya, Hyunjin 'e baktı.
Alya:- Seviyorum. Ne olmuş olursa olsun seviyorum. Kalbime söz geçiremiyorum. Sağır, dilsiz oluyorum sanki kalbim devreye girdiği zaman diye geçirdi içinden.
Hyunjin, yavaşça kaldırdı Alya'yı. Oturttu. Yanına da kendisi oturdu.
Hyunjin:- Ben böyle davranmamalıydım sana. Sana hep zarar veriyorum dediğimde bunlardan bahsediyorum işte.
Alya:- Bana zarar verdiğin filan yok.
Hyunjin:- Seni avuçlarımda saklayıp, kendimden bile esirgemek istiyorum. Seni kırmak, dökmek, üzmek istemiyorum. Benim içimi bir bilsen, kalbimi, aklımı ya da. Bilsen beni, sana söylemek istediklerimi, sana hissettiklerimi, bana hak verirdin. Neden bu kadar hırçın olduğumu anlardın.
Alya:- Anlat o zaman.
Hyunjin:- Kolay değil ki. Hislerimi bilsen mesela, böyle sakin kalır mıydın ki?
Alya:- Anlatmazsan bilemem ki.
Hyunjin, nefes aldı. Kolay değildi. Hiç kolay değildi hemde. Nasıl söylemeliydi ki duygularını. Nereden başlamalıydı mesela? Ayağa kalktı.
Hyunjin:- Ben sana kızdım evet. Beni sapık gibi görmene alındım. Çünkü...
Alya:- Çünkü?
Hyunjin:- Çünkü, ben sapık değilim. Aklımdan seninle ilgili hiç öyle şeyler geçmedi.
Alya:- İyi ne güzel. Sevindim.
Hyunjin:- Ama...
Alya, Hyunjin 'e baktı.
Hyunjin:- Ama şu yaşımda seninle ilgili planlar yapıyorum.
Alya:- Nasıl planlar?
Hyunjin:- Geleceğimi seninle kurmak istediğim planlar.
Alya:- İleride de buluşuruz nasılsa arkadaşız sonuçta.
Hyunjin:- Seninle arkadaş filan olmak istemiyorum ben. Ne arkadaşı ya?
Alya:- Cidden seni anlamıyorum.
Hyunjin, sessizleşti birden. Alya'ya baktı usulca başını kaldırıp.
Hyunjin:- Senin benim sevgilim olmanı istiyorum.
Alya, şaşırmıştı. Bu kez çok fazla şaşırmıştı hem de.
Hyunjin:- Seni seviyorum Alya dedi başını kaldırmadan. Bana karşı ister nefret et, ister sev istersen de sadece arkadaş olarak gör beni ama ben seni seviyorum. O gün bu yüzden öptüm seni.
İkisi de sus pus oldular o an. Hyunjin, Alya 'dan bir cevap bekliyordu. Ne diyeceğini, ağzından hangi kelimenin çıkacağını merak ediyordu. Seviyorum ya da sevmiyorum. O an onca kelimenin arasından sadece bu iki kelime vardı sözlüklerde.
Alya, derin bir nefes aldı. Konuşmak kolay değildi. Yüzün kızarmış, dilin tutulmuş bir şekilde konuşmak ise daha da zordu.
Hyunjin ayaklandı. Bu sessizlik olumsuz bir cevaptı zaten.
Hyunjin:- Anladım seni. Beni istemiyorsun. Dedi ve ilerledi.
Alya:- Ben de.
Hyunjin, durdu. Arkasına döndü ve Alya'ya baktı.
Alya:- Ben de seni, seviyorum.
Hyunjin, öyle mutlu olmuştu ki sevinçle koşup Alya'nın boynuna sarıldı.
Hyunjin:- Sen de beni mi?
Alya, gülümseyerek başını salladı.
Hyunjin tekrar sarıldı. Her şey artık daha güzeldi Hyunjin için. Daha parlak, daha berraktı. Hyunjin 'in içinde ki Kardelenler güneşe doğru uzatmıştı başlarını. Sevgiye doğru.
Aniden bastıran kar nedeniyle herkes tepeden inmeye başlamıştı. Tabiiki bizimkilerde.
Ekin ve Jeongin, tepeden iniyorlardı.
Ekin:- Hiç bayrak bulamadık.
Jeongin:- Bu kadar problem etme kendine. Bir şeyde de en iyisi olmasan ne olacak ki.
Ekin:- Ne bileyim yine de bi tane olsun bulsaydık. Elimiz boş dönüyoruz resmen.
Jeongin:- Her zaman eli boş olan biri olarak çokta koymaz bana.
Ekin:- Neden öyle dedin ki şimdi?
Jeongin:- Nedeni yok. Öylesine söyledim.
Ekin:- Kai'yi diyorsan, o sadece...
Jeongin:- Demiyorum. Demeye hakkım yok çünkü.
Ekin:- Benim de yok. Sana bir şey sormaya, gereksiz küsmeye hakkım yok diye mırıldandı.
Jeongin, Ekin'e döndü.
Jeongin:- Sürekli voleybolcu kız deyip duruyorsun. Neden?
Ekin:- Kıza sinir oldum. Kendini beğenmiş. Seninde onunla aranda su sızmıyordu.
Jeongin:- Onunla aramda bir şey olduğunu mu düşündün?
Ekin:- Hayır. Düşünmedim. Ben sadece kıza sinirlendim işte. Öyle gıcık tiplerle arkadaş olmak sana yakışmıyor.
Jeongin:- Ondan yani.
Ekin:- Evet ondan. Acaba, bizimkiler yarışmanın olduğu yere gidebildiler mi? Kar yağmaya başladı.
Jeongin:- Bir kere de annelik yapmayı bırak. Eğlen biraz. Kızların yanında bizimkiler var hem.
Ekin:- O daha kötü ya. Bir arada iken ordudan beter oluyoruz.
Jeongin güldü gözlerini kısarak.
Ekin'de ona bakıp güldü.
Jeongin:- Endişelenme. Herkes iyidir. Hadi biz de gidelim dedi ve Ekin'in kolunu tutup kendi koluna aldı. Ekin ona baktı.
Jeongin:- Düşme diye.
Bang Chan ve Anka yürüyorlardı.
Anka:- Chan, kar yağmaya başladı. Kızlar tepeden indiler mi acaba?
Bang Chan:- İnmişlerdir. Telefon çekseydi arardık.
Anka birden heyecanlandı. Yerde bir kardelen görmüştü.
Anka:- Chan bak, kardelen!
İkisi de koştular çiçeğin olduğu yere.
Bang Chan:- Çok güzel. Sana benziyor.
Anka gülümsedi.
Bang Chan:- Kardelenler, umudun, sevginin simgesidir bilir misin?
Anka:- Biliyorum. Karın altından, soğuğun içinden güneşe doğmalarıyla meşhurdur.
Bang Chan:- Belki bu gün, birileri kardelen gibi güneşine kavuşmuştur ne dersin?
Anka:- Neden olmasın.
İkisi de yürümeye başladılar. Anka, Chan'ın koluna girdi.
Bang Chan:- Anka!
Anka:- Efendim?
Bang Chan:- Biliyor musun? Ben bir kardelenim.
Anka:- Öyle mi?
Bang Chan:- Evet. Sen de benim güneşimsin. Sen olmasaydın, kar altında kalıp, donarak ölürdü kalbim.
Anka, Bang Chan 'a döndü.
Anka:- Asıl güneş sensin. Etrafındakileri öyle güzel aydınlatıyorsun ki hepimizin kalbini sıcacık yapıyorsun. Galiba kardelen benim. Sen de benim güneşim dedi Bang Chan 'a sarıldı. Göğsüne başını koyuverdi. Bang Chan ise sarıverdi kollarını Anka'ya.
Bang Chan:- Benim güzel çiçeğim.
Seungmin ve Mira öyle çok koşmuşlardı ki nefes nefese kalmışlardı.
Mira:- Çok korktum Seungmin!
Seungmin:- Ne yalan söyleyeyim ben de.
Mira:- Gitmişler midir?
Seungmin:- Peşimizde değiller dedi arkasına bakarak.
Mira:- Ohh şükür!
Seungmin:- Sadece baş başa biraz vakit geçirelim dedik ne vardı sanki?
Mira:- Neyse yine yaparız. Ayy işin ucunda kurtlara yem olmakta vardı Seungmin.
Seungmin:- O da doğru. Sana bir şey olmadı ya.
Mira:- Beni düşünmen koşa koşa kaçmandan belliydi.
Seungmin:- Ama Mira...
Mira:- Şaka şaka dedi gülerek.
Seungmin:- Kar başladı. Seni sağ salim indireyim şu tepeden.
Mira:- Biraz otursak çok yoruldum.
Seungmin, yere oturdu. Mira'nın da elinden tutup çekti. O da oturdu.
Seungmin:- Kar meleği yapmayı biliyor musun?
Mira:- Biliyorum tabii.
Seungmin:- Hadi yapalım.
Seungmin, kara uzandı. Biraz uzağında da Mira. Ellerini ve bacaklarını yelpaze gibi bir açıp bir kapayarak, kar meleği yaptılar.
Seungmin, Mira'ya döndü. Elini uzattı. Mira, tuttu elini. Birbirlerine bakıyorlardı gülümseyerek.
Seungmin:- Sen bir kar meleğisin. Kıvırcık saçlı bir kar meleği.
Mira ayağa kalktı. Seungmin 'de. Yaptıkları kar meleklerine baktılar. Sonra birbirlerine.
Lena, Han'ın yürümesine yardım ediyordu. Ayağı biraz aksıyordu.
Han:- Lena, biraz dinlenelim. Sen çok yoruldun.
Lena:- Sorun yok Han. Yorulmadım.
Han:- Biraz duralım lütfen.
Lena, Han'ı karın üzerine oturttu. Yanına da kendisi.
Han:- Sana da bir sürü zahmet verdim.
Lena:- Saçmalama. Sana bir şey olsa nasıl üzülürdüm ben biliyor musun?
Han:- Çok mu üzülürdün?
Lena:- Hem de çok.
Han:- Teknik olarak şu an bana bir şey oldu aslında.
Lena:- Kafanı kırmaktan filan bahsediyorum dedi gülerek.
Han'da güldü.
Han:- Böyle de sakar biriyim işte.
Lena güldü:- Sakar sincap.
Han, Lena'ya baktı:- Çok güzel gülüyorsun!
Lena, utanmıştı.
Lena:- Bacağın ağrımıyor galiba.
Han:- Biraz geçti.
O anda umulmadık bir şey oldu. Biraz uzaktan Taeyong kendilerine doğru geliyordu.
Taeyong:- Lena!
Han:- Bunun burada ne işi var?
Lena:- Taeyong, sen burada?
Taeyong:- Lena, az uzaktan gördüm sizi. Arkadaşın iyi mi?
Han:- Bir şeyim yok benim.
Lena:- Değil bacağını incitti. Ağaçtan düştü.
Han:- Detay vermek zorunda mısın Lena? Düşmedim kendim atladım.
Taeyong:- Bacağını da kendin incittin herhalde.
Han:- Öyle oldu ne olmuş?
Taeyong, Lena'nın elini tuttu ve kaldırdı.
Taeyong:- Yer soğuk. Hastalanırsın.
Han:- Düşünmek sana kaldı sanki.
Taeyong:- Hadi gel seni götüreyim dedi ve elini uzattı Han'a.
Han:- İstemez ben kendim giderim.
Taeyong:- Bu halde mi?
Han:- Halimde bir şey yok. Sinir ya.
Lena:- Han, neden huysuzluk yapıyorsun? Bırak yardım etsin işte.
Han:- İstemez.
Taeyong:- Yardımımı reddettiğine göre bir şeyi yok. Kendisi gelebilir demek ki.
Lena, Han'a baktı.
Han:- Sinir herif. Lena istiyorsan sen onunla git.
Lena, Han'ın koluna girdi. Onu kaldırdı.
Lena:- Yok öyle seni yalnız mı bırakacağım burada? Hadi gidelim.
Taeyong, diğer koluna girdi Han'ın.
Han:- Sana gerek yoktu.
Taeyong:- Tepeden yuvarlanınca pişman olursun. Yürü hadi.
Lena:- Bence de Han!
Bizim muhteşem ikili Bahar ve Minho 'da dönüş yolundalardı.
Minho:- O kadar baktık bir tane bile bayrak bulamadık.
Bahar:- Sen buldun ya bir tane. Bayrak! Dedi gülerek ve imâ ile.
Minho:- Diline düştük ya kurtulamayız artık. Ama elime geçersin sen.
Bahar:- He heee! Dedi ve der demez de ayağı kayıp yere popsunun üzerine düştü.
Bahar:- Anaamm!
Minho gülmeye başladı ama nasıl bir gülme. Kahkaha atıyordu.
Bahar:- Çok mu komik? Ahh acıdı ya!
Minho:- İlahi adalet. Kuyuya düştüm diye az gülmedin.
Bahar:- Kuyu değil. Ayı tuzağı.
Minho:- Düzelttiğin iyi oldu.
Bahar, kalkmaya çalıştı ama sürekli kayıyordu.
Bahar:- Bu ne ya!
Minho hâla gülüyordu.
Bahar:- Gülme gıcık gıcık.
Minho, Bahar'ı kaldırmak için önüne gitti. Elini uzattı. Bahar, tam tutacaktı ki elini geri çekti Minho. Bir kez daha düştü.
Bahar:- Şakanın sırası mı acaba?
Minho:- Tam sırasıydı kaçıramazdım dedi gülerek.
Bahar, kendi kendine kalktı ayağı ama bu sefer çok fena kaydı ayağı. Öyle ki havaya kalktı bacağı ve önünde duran Minho 'nun malum yerine tekme attı düşerken.
Minho neye uğradığını şaşırmıştı. Birden iki elini önünde birleştirdi. Diz çöktü. Bahar ise yere düşmüş, iki eliyle ağzını kapatmıştı şaşkınlıkla.
Minho:- Ahhhh! Dedi ve başını kara gömdü resmen.
Bahar:- Minho!
Bahar, emekleyerek Minho 'nun yanına geldi.
Bahar:- Ayyy çok özür dilerim isteyerek olmadı. Acıyor mu?
Minho başını kardan çıkardı.
Minho:- Sence?
Bahar:- İsteyerek yapsam bu kadar denk gelmez.
Bi yandan endişeleniyordu Minho için ama bir yandan da gülmesi geliyordu.
Minho:- Tutma gül!
Bahar:- Senin suçun, insan gibi kaldırsana yerden.
Minho:- Bunu bilerek yapmadıysan ben de bir şey bilmiyorum.
Bahar:- Bilerek yapsam orana mı tekme atarım? Kafana filan olurdu herhalde.
Minho:- Özrü kabahatinden büyük.
Bahar:- Ayy Minho, ne yapsak ki? Dedi kıkırdayarak sonda. Ama kızdırma sırası Minho 'da idi.
Minho:- Öpte geçsin! Dedi yanağını göstererek.
Bahar'ın gülmesi yerini, bozuntuya ve şiddete verdi.
Bahar:- Ne diyorsun be? Seni gebertirim.
Minho:- Yanağımdan öp dedim, bir şey mi dedim sanki.
Bahar:- Ben seni yanağından mı öpeceğim?
Minho ayaklandı ve koşmaya başladı.
Bahar:- Gel buraya seni kara gömeceğim, gel çabuk geeeeeelll!
Minho:- Bağırma çığ düşüreceksin.
Bahar:- Eşek gibi sağlamsın bir şeyin yok senin.
Changbin ve Ceylin ise tepeden bayrakları kucaklamış iniyorlardı.
Changbin:- Acaba diğerleri bayrak toplayabildi mi?
Ceylin:- Sen herkesin yerine bir sürü topladınya bayrak.
Changbin:- Neden somurtuyorsun? Mutlu ol biraz. Bak şunlara bak, bak! Birinci biziz.
Ceylin:- Ay ne önemli dedi sendeleyerek yürüyerek.
Changbin:- Seni tutmamı ister misin?
Ceylin:- İstemez. Sen kıymetli bayraklarını tut. Aman düşürme bitanesini dedi ve önden önden ilerlerken birden ayağı kaydı ve olduğu yere düşüp kaldı. Changbin hemen yanına koştu elinde bayraklarla.
Changbin:- Ceylin, sana tut benden dedim. Ver elini.
Ceylin:- Allah'ım hâla bayrakları bırakmıyor ya. Beni deli mi edeceksin?
Changbin:- Giymişsin topuklu çizmeyi, düşüyorsun bir de bana kızıyorsun sürekli. Ben ne yaptım?
Ceylin, sinirlenmişti. Güçlükle de olsa ayağa kalktı.
Ceylin:- Sen hiç bir şey yapmıyorsun sorun bu işte. Git kendi başına in aşağı. Ben kendim inerim.
Changbin:- Saçmalama. Buradan tek başına nasıl ineceksin? Bir de bu çizmelerle.
Ceylin:- Senin yanında sinir krizi geçirmekten iyidir. Çekil git! Ne bayrak sevdasıymış arkadaş!
Changbin, şaşkın şaşkın bakıyordu Ceylin 'e. Ceylin ise karda zorlana zorlana yürüyordu.
Changbin:- Ben ne yaptım şimdi?
Hazel ve Felix hâla bayrak arıyorlardı.
Felix, gökyüzüne baktı. Kar atıştırıyor, simsiyah bulutlar geliyordu. Ama hiç bir bulut Felix ve Hazel'in arasında ki bulutlar kadar kalın ve siyah değildi. İkisi de ayrı yerlerde bayrak arıyorlardı. Aramak denirse. Etraflarına bakınmaktan başka bir şey yapmıyorlardı.
Hazel:- Başta koysaydım tepkimi, gelip benimle grup olmazdı. Aptal kafam. Şuna bak ya. Ne cürretle bunu yapmaya kalkar. Sanki beni reddeten kendisi değilmiş gibi.
Kendi kendine konuşuyordu Hazel. Kızgınlığı bir türlü geçmiyordu Felix 'e karşı.
Felix:- Hazel!
Hazel duymamazlıktan geldi.
Felix:- Hazel, bakar mısın!
Hazel yine bakmadı.
Felix:- Hazel...
Hazel:- Ne var Felix?
Felix:- Hazel artık gitsek iyi olacak. Fırtına geliyor.
Hazel:- Git o zaman seni tutan mı var?
Felix, yanına geldi Hazel'in.
Felix:- Burada kalamayız. Gidelim.
Hazel:- Ben burada kalacağım sen git!
Felix:- Seni bırakıp gidemem.
Hazel:- Git işte git!
Birden sert bir rüzgar esti. Fırtınayı çağırıyordu resmen. Öyle böyle sert esmemişti. Yerdeki karı kaldırdı. Hazel resmen savrulmuştu. Felix, hemen Hazel'e sarıldı. Başını göğsüne dayadı. Öyle güçlüydü ki bu rüzgar ikisini de alıp gidecekti sanki. Hazel korku ile sokuldu Felix 'e. O an tek dayanağı oydu çünkü.
Felix:- Korkma Hazel.
Hazel:- Felix, nasıl kurtulacağız buradan?
Felix:- Geçer birazdan. Başını kaldırma sakın.
Neyse ki bu rüzgar fazla sürmemişti. Ama daha büyüğünün gelmesine de az kalmıştı. Felix başını kaldırdı. Göğsünde ki Hazel'e baktı. Gülümsedi.
Felix:- Geçti Hazel, rüzgar geçti.
Hazel:- Uçmadan gidelim buradan.
Felix:- Hadi gel.
Herkes aşağıda toplanmıştı. Yükseklerde fırtına çoktan başlamıştı. Hyunjin ve Alya'nın olduğu yerde mesela. Daha da şiddetlenmişti.
Alya:- Hyunjin, burada kaldık galiba.
Hyunjin:- Yapacak bir şey yok. Fırtına dinene kadar buradayız. Ama fırtına biraz uzun sürse fena olmaz.
Alya:- Saçmalama, uzun sürsün derken?
Hyunjin:- Seninle burada kalmak. Çok güzel yani.
Alya:- Kalmak iyi de donmaya başlayınca da aynı şeyleri söyleyebilecek misin? Ben üşümeye başladım.
Hyunjin:- Sanırım aşkının ateşinden yandığım için soğuğu fark edemiyorum.
Alya gülümsedi. Bir an titreme geldi ama. Soğuktu gerçekten.
Hyunjin:- Sen çok üşüyorsun. Dedi ve montunu çıkarıp, Alya 'nın omuzuna örttü.
Alya:- Hyunjin, olmaz böyle. Sen ne yapacaksın?
Hyunjin:- Ben üşümüyorum ki.
Alya:- Hayır Hyunjin böyle sadece kazak ile duramazsın. Gel, montunu giy lütfen.
Hyunjin:- Seni sıcak tutmak benim için şu an en önemli şey. Erkek arkadaşın olarak bunu yapmam gerekiyor.
Alya:- Tamam hadi gel şuraya otur. Üşüyeceksin. Lütfen.
Hyunjin, Alya'nın yanına oturdu. Alya, montun ucunu Hyunjin 'in omuzuna örttü. Hyunjin, Alya'ya doğru sokuldu birazcık.
Alya:- Fazla sokulma.
Hyunjin:- Afedersin.
Alya:- Bizimkiler ne yaptılar acaba?
Hyunjin:- Bizim yokluğumuzu fark ettiler mi acaba?
Alya:- Fark etmişlerdir. Özellikle Bahar dedi gülerek.
Hyunjin:- Özellikle ikimizin kaybolmasına.
Alya:- Ortalığı yıkmadıysa ben de bir şey bilmiyorum.
Bahar:- Ne demek Alya ve Hyunjin yok! Hem de ikisi. Hem de yalnız. Hem de kayıp.
Ekin:- Bahar bir dur.
Bahar:- Duramam. Nerede bunlar?
Anka:- Tam olarak neye telaş yapıyorsun acaba öğrenebilir miyim? Alya'nın kaybolmasına mı? Alya'nın Hyunjin ile yalnız kaybolmasına mı?
Bahar:- Hepsine.
Lena:- Yaaa, başlarına bir iş gelmiş olmasın? Ay aklıma neler geliyor!
Mira:- Getirme onları aklına getirme. İyidir ya değil mi kızlar? Diye işaret etti kaş göz ile.
Ceylin:- İnşallah ya.
Bang Chan:- Bizim olduğumuz yerde olsalardı fark ederdik. Demek ki daha yukarıdalar.
Minho:- Hakkın var. Biz Bahar ile çok yürüdük o tepede, bir yerde denk gelirdik. Fırtınaya yakalanmış olabilirler.
Bahar:- Doğru.
Hazel:- Gidip arayalım.
Felix:- Hava koşulu böyle iken bizim aramaya çıkmamızda çok iyi fikir olmaz. En azından biraz hafifleyene kadar beklemeliyiz.
Changbin:- Fırtınaya yakalandılarsa eğer, daha kötü. Nereye sığınacaklar?
Han:- Belki bulmuşlardır bir yer. Biz gidip bilen birilerine danışalım.
Jeongin:- Bizim hoca, uzman ekiplerle konuşmaya gitti. Arama ekibi çıkaracaklar galiba.
Lena:- O kadar kötü mü ya? Dedi korkarak.
Han:- Önce sakin kalmalıyız kızlar, Lena.
Ekin:- Ben bile korkmaya başladım ne yalan söyleyeyim.
Han:- Hyunjin onun yanında. O Alya'ya iyi bakar.
Mira:- Şimdi ne yapacağız?
Seungmin:- Sakin kalıp bekleyeceğiz.
Alya ve Hyunjin, oturmuş fırtınanın dinmesini bekliyorlardı.
Alya:- Bir şey soracağım.
Hyunjin:- Tabii.
Alya:- Benim için ağladın mı?
Hyunjin:- Ben, ben.
Alya:- Aldım cevabımı tamam.
Hyunjin:- Ağlamış olmam senin için ne ifade ediyor ki?
Alya:- İnsan değer verdiği biri için ağlar.
Hyunjin:- Hâla anlamadın mı benim için ne kadar değerli olduğunu?
Alya:- Anladım da inanmak istiyorum. Beni gerçekten sevdiğine, değer verdiğine inanmak istiyorum.
Hyunjin:- Sözlerinden bana inanmadığını düşünüyorum.
Alya gülümsedi:- İnanmamak değil aslında. Belki de şu an bu durumda olmamıza inanamıyorum. İlk başlarda senin işe yaramaz, işi gücü kızları etkilemek olan, kendisini düşünen havalı bir erkek olduğunu düşünüyordum. Sonra seni tanıdım. Temiz, güzel bir kalbin var. Sonra hissettiklerim. Sana karşı hissettiklerim düşündüğüm her şeyi tam tersine çevirmeye yetti. Bir an bunlar geçti aklımdan. Garip bir duygu işte.
Hyunjin:- Sen de ilk başlarda, yani tanışmamızda işte, soğuk bir kızdın benim gözümde. Nasıl sevdim seni inan hiç bilmiyorum. Nasıl kapıldım sana? Tek bildiğim seni çok sevdiğim. Seni üzmekten korkuyordum. İncitmekten çünkü senin kalbin öyle güzel ki hiç bir kötülük dokunmamalı. Ama korktuğum şeyi sana asla yaşatmayacağım. Hayal kırıklığına uğratmayacağım. O, ilk başta benim hakkımda düşündüğün hiç bir şeyi tekrar düşünmeyeceksin. Düşündürtmeyeceğim sana.
Alya gülümseyerek baktı Hyunjin 'e. Hyunjin 'de ona. Başına başını yasladı.
Kızlar, otelin lobisinde oturmuş, Alya'dan ve Hyunjin 'den gelecek haberleri bekliyorlardı. Erkekler başka bir tarafa geçtiler.
Bang Chan:- Kızlar korkmasınlar diye bir şey demedim yanlarında ama durum ciddi arkadaşlar. Ya fırtınaya tepede yakalandılarsa?
Changbin:- Kar yağışı biraz hafifleyince beraber gidelim bakmaya.
Seungmin:- Arama ekibi ile birlikte çıkabiliriz.
Jeongin:- İzin verirler mi ki?
Minho:- Söyleriz onlara. Arkadaşlarımız tehlikede deriz.
Han:- Kızlara çaktırmadan kaybolalım. Şüphelendirmeyelim.
Felix:- Hadi o zaman.
Erkekler gizliden çıktılar.
Fırtına biraz olsun dinmişti. Erkekler arama ekibi ile birlikte tepeye tırmandılar. Kızlarda ise meraklı ve endişe dolu bir bekleyiş vardı.
Hazel:- Nereye kayboldu bunlar?
Lena:- Kötü bir şey yoktur değil mi?
Ceylin:- Ay bilmiyorum.
Bahar:- Fırtına dindi sanki kızlar ha?
Mira:- Dindi dinmesine de, hava da kararmak üzere.
Arama başlamıştı. Her yerde Alya ve Hyunjin 'in adını bağırıyorlardı ama ses yoktu.
Changbin:- Korktuğumuz şey olmamıştır değil mi?
Jeongin:- Getirme aklına öyle şeyler.
:- İleride bir kulübe var! Diye bağırdı görevlilerden biri.
Minho:- Çocuklar, bulduk galiba!
Hepsi birden o kulübeye yöneldiler. Kapıyı açtılar. Alya ve Hyunjin, içeride uyuya kalmışlardı.
Felix:- Hyunjin, Alya!
İkisi de gözlerini açtılar.
Alya ayaklandı hemen.
Alya:- Geldiler!
Hyunjin:- Biraz daha geç gelebilirdiniz.
Alya dürttü koluyla Hyunjin 'i.
Seungmin:- Siz iyi misiniz?
Hyunjin:- Üşümek dışında iyiyiz.
Hemen birer battaniye getirip Hyunjin ve Alya'nın omuzuna örttü görevli.
Bang Chan:- Sizin için çok endişelendik.
:- Haydi çocuklar, geri dönüyoruz.
Hyunjin, Alya'nın elini tuttu. Bizimkiler onlara bakıyorlardı.
Hyunjin:- Şey, biz artık sevgiliyiz.
Minho:- Bahar'ın kalbine inecek desenize. Bu müjdeyi ona önce ben vermeliyim. Dedi önden giderek.
Alya:- Minho hayır!
Minho:- Onu sinir etme şerefine nail olacağım.
Alya:- Bari alıştıra alıştıra söyle. Minho! Hiç duyuyor mu?
Changbin:- Sonunda ha! Sevindim ama.
Hyunjin:- Sonunda dedi Alya'ya bakarak.
Otele gelmişlerdi. Minho koşarak girdi içeri. Arkasından da diğerleri.
Lena:- Geldiler, Allah'ım çok şükür!
Minho:- Bahar sana bir şey diyeceğim.
Alya:- Minho hayır! Hyunjin şuna bi şey söylesene ya.
Hyunjin gülüyordu.
Bahar:- Ne yumurtlayacaksın bakalım?
Minho:- Alya ve Hyunjin sevgili olmuşlar?
Bahar:- Ne? Neeeeeeeee?
Ceylin:- Yaa bu çok güzel bir haber.
Bahar:- Neresi güzel haber bunun? Ben size yalnız kalmasınlar dedim değil mi? Al işte ya!
Alya:- Mira ve Seungmin, Anka ve Bang Chan 'da sevgili onlara neden bir şey demiyorsun?
Bahar:- Her birinizde ayrı ayrı şaşkınlık krizi geçiriyorum yetmez mi? Yok benim hemen Türkiye 'ye dönmem gerek yoksa delireceğim. Dedi ve odasına gitti.
Minho gülüyordu.
Hyunjin:- Beğendin mi yaptığını?
Minho:- Boşver alışır nasılsa.
Alya:- Allah'ım şu kıza da bir sevgili verde bizimle uğraşmak neymiş görsün!
Kızlar:- Amin!
Minho:- Ne sevgilisi ya şimdi durduk yere!
Hyunjin:- Oh olsun sana.
Ekin:- Alnına ne oldu Alya?
Alya:- Düştüm. Ama Hyunjin yanımda olduğu için şanslıyım.
Lena:- Her şey bir yana siz iyisiniz ya hiç bir şeyin önemi yok artık.
Alya:- O benim koruyucum.
Hyunjin gülümsedi.
Hyunjin:- Sen de benim her şeyimsin.
Kar tatili de neyse ki sorunsuz bitmişti. Üstelik çok ta güzel bir şey yaşanmıştı Hyunjin ve Alya için. Korkularını yenmişler bir şans vermişlerdi kendilerine ve aşka. Belki de asıl sınav bundan sonra başlıyordu birbirini sevenler için. Sevgilerini korumak adına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başıboş Çocuklar
FanficStray Kids ile bir lise hikayesidir İçinde,komedi,aşk ve arkadaşlık bulacaksınız. Bahar Çiçekleri hikayemi okudunuz mu? İşte bu hikaye Bahar Çiçekleri'nin 2021 versiyonudur. Bu hikaye okuyucularıma teşekkür etmek amacıyla yazılmıştır.