12

540 63 7
                                    


Felix

Bang Chan ile kafeteryaya öğle yemeğimizi yemek için inmiştik. Yunho ve Hyunjin de bize katıldığında Seonghwa'yı bekliyorduk.
"Nerde bu kancık?"
Hyunjin'in dediği şeye kıkırdarken Minho ve Seonghwa kafeteryaya girmişti ve yemeklerini alıp bir masaya oturmuştu. Hepimiz onları izleyip sonra birbirimize bakmıştık.
"Abi şaka mı bu?"
Bang Chan'ın dediğine katılmıştık. Bir anda bu samimiyeti nasıl kurmuştu anlamış değildik.

Aynı şekilde direkt çaprazımızda oturan Minho'nun arkadaşları da şaşkınca onlara bakıyordu.
Umursamadan yemeğe başlamıştık. Bang Chan, Seonghwa'nın ağzına sıçacaktı o netti.

Yemeklerimiz bittiğinde hepimiz geri sınıflarımıza çıkmak için merdivenlerde dikilmiştik.
Yemekhane bodrum katındaydı ve merdivenleri o kadar küçüktü ki 15 dakikada sınıfa çıkıyorduk, resmen savaş çıkıyordu burada. Yine savaş çıkmış herkes birbirini itekleyerek yukarı çıkmaya çalışıyordu. Duvara yaslanmış kalabalığın bitmesini beklerken önümüzdeki çocuklar birbirlerini itekleyerek yürümeye çalışınca etrafındaki insanlar birbirlerinin üzerine çuvallanmıştı.

Ensesi sarı olan çocuk bir anda önüme atlayıp kollarını arkamdaki duvara yaslayıp beni duvarla kendi arasına almıştı ve gözlerimiz buluşmuştu.
Bir süre ikimizde birbirimize bakarken fazla yakınlığımızdan dolayı ateş basmıştı. Kafamı yana çevirip ona bakmamaya çalışmıştım.  Wooyoung benden özür dileyip, tam ayrılacakken yine itişmeler başlamıştı ve tekrar üzerime doğru gelmişti fakat bu sefer daha yakındı. Alınlarımız birine değiyor, nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Gözlerine bakamıyordum. Yaptığım tek şey içimden dua ederek bu lanet şeyin bitmesini bekliyordum.
"Bu iki oldu."

Kısık sesi ile konuştuğunda gözlerine bakma cesareti bulmuştum.
O da bana baktığında kalbim resmen yerinden çıkacaktı.
"Evet."
Bende kısık bir şekilde söyleyip ona bakmaya devam ettim.

Bang chan

Bitmek bilmeyen gün bitmiş, okulun son zili çalmıştı. Hazırlanıp aşağıya inmiştik ve Yunho'yu beklemeye başlamıştık her zamanki gibi. Seonghwa koluma girmek için hamle yaptığında ona dik dik bakıp yerimi değiştirmiştim ve çıkışta yine o siyah arabayı görmüştüm.

Bana cüzdanımı vermen kişiyi gördüğümde derin bir nefes almıştım. Kendisi arabanın kapısına yaslanmış bana bakıp gülümsüyordu. Bende ona geri gülümseyip çocuklara geri dönmüştüm.
"Ben geliyorum birazdan."
"Nereye lan orospu?"
Hyunjin'in dediği şeyi umursamadan arabaya doğru ilerledim.

"Selam."
Gülümseyerek bana baktı.
"Selam."
Elimi enseme atıp kaşımıştım. Niye geldim ki şimdi ben buraya?
"Geçen gün sana teşekkür edememiştim cüzdanım için. Teşekkür ederim. Senin yerinde başka biri olsaydı büyük bir ihtimal alıp kaçardı."

Gülümseyerek beni dinlemişti. Çok tatlı birine benziyordu.
"Rica ederim fakat böyle kuru kuru teşekkür bence az oldu."
Kaşlarım hafiften çatılmıştı.
"Anlamadım?"

"Bence bir kahve içebiliriz ve bunu senin bir teşekkürün olarak görebilirim."

"Olabilirdi fakat sanırım arkadaşlarını almaya geldin. Başka bir zamana olabilir."

"Onlar kendileri de gidebilir, zaten arada geliyorum. Bence şimdi de olsa güzel olur."
Biraz düşünmüştüm ve çocuklara çevirmiştim gözlerimi.
Felix bana 'Ne yapıyorsun orda amına koyayım' bakışları atsa da umursamadan karşındaki bedene döndüm.
"Peki öyle olsun. Fakat önce arkadaşlarıma haber vermem gerekiyor."
Peki anlamında kafasını salladı. Çocukların yanına yürürken Felix bana kaşlarını çatmıştı.

"10 saattir ne konuştunuz?"

"Hiç. Şey ben onunla kahve içmeye gideceğim. Yunho geldiğinde siz eve geçin."
Hepsi şaşırmış bir şekilde bana bakmışlardı.
"yavaş amk hızınız 220."
Hyunjin'e göz devirmiştim.
"İyi git ama erken dön konuşacağımız şeyler var."
Felix'in dediği şeye kafamla onaylamıştım.
Tam arkamı dönüp gidecekken Hyunjin bana seslenmişti ve yaklaştırmamı söylemişti.
"Korunmayı unutmayın, AIDS olursan hepimiz çok üzülürüz."
Ona gelişi güzel acıtmayacak bir şekilde tokat atmıştım.
Seonghwa ve Felix kahkaha krizine girerken Hyunjin abartılı bir şekilde tepki gösterip ağlama taklidi yapıyordu.

Onları arkada bırakıp arabaya ilerlemişim.
"Pardon biraz beklemek zorunda kaldın."
"Sorun değil."
Kapıyı bana açtı.
"Buyur."
Ona gülümseyip arabaya bindim, o da bindikten sonra arabayı çalıştırmıştı.

Belle âmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin