Hiç kimsenin sevemediği gibi sevdim. Bu yüzden bu kadar acı çekmem başta hak ediyordun, beni salak yerine koyduğunu öğrendikten sonra sana olan sevgimi hak etmiyorsun. Eğer beni salak yerine koymayıp sana olan sevgimi kalben hissetseydin hiçbir şey böyle olmazdı. Belki de bir başkasını yaşatmak için değil gerçekten yanımda dururdun. Unutmadan söylemek istiyorum, sen baştan beri böyle olmasını istiyordun ve bunun için çaba gösterdin. Bu olayların üstünden iki gün geçti, yurttan beni aradı. "Cumartesi beraber zaman geçirelim mi?" diye sordu. "Seninle bir konu hakkında konuşmam lazım zaten" deyip kapattım telefonu. Kendine iyi bak gibi sözler de kullanmadım. Mümkünse kendine iyi bakmasın. Nasıl kırdıysan kalbimi öyle kırsınlar kalbini.Beni nasıl salak yerine koyduysa onu da öyle salak yerine koysunlar. Kısacası yaşattıklarını yaşa Bahar.Ne bir eksik ne bir fazla. Bilirsin ben kendimden çok seni düşünürüm. Eğer bir eksik yaşarsan yaşattıklarını içim acır eğer bir fazla yaşarsan da kalbim sızlar.Dediğim gibi sadece yaşattıklarını yaşa. Cumartesi sabah dokuz gibi kapı hızlı bir şekilde çaldı. Markettendir deyip açmadım. Çalar çalar gider diye düşündüm doğrusu. Yine çalınca kalktım. Kapıyı açınca Baharı gördüm karşımda. Bugün geleceğini unutmuştum açıkçası. Karşımda onu görünce mutlu olmadım. çünkü yazdıkları geldi aklıma. Salak yerine koyması geldi. Bir an yazdıklarını söyleyip günlüğü suratına atarak kovasım geldi ama onda olmayan vicdan devreye girdi, kıyamadım. "Bekle beş dakika üstümü değiştirip geliyorum deyip içeriye girdim."Üstümü değiştirip çantamı da yanıma aldım içine günlüğü koymak için. Onunla bu günü geçirmek istemiyordum o güzel olan hiçbir şeyi hak etmiyordu.Kahvaltı yapmak için bildiği güzel bir yer olduğunu beni oraya götüreceğini söyledi. Sevdiği çocukla gittiği kahvaltı yeridir büyük ihtimal. "Çantanı niye yanına aldın?" diye sordu. "Telefonda seninle bir şey konuşmam gerekiyor dedim ya hatırlıyorsan o yüzden." diye cevap verdim. "Ne konuşacaksın?" diye tekrar sordu. "Kahvaltı yaparken anlatacağım sana." deyip kısa kestim. Gideceğimiz kahvaltı yerine gelmiştik. Kahvaltılıklar gelmişti.Hava karlıydı. Kahvaltı yaparken öyle bir hava görünce insanın mutlu olası geliyor ama sen benim içimdeki o son mutluluğu da çaldın, yazıklar olsun!Seni kendinden çok seven bana ama neyse. "Neden hiçbir şey yemiyorsun?" diye sordu. "İştahım yok."diye cevapladım. Aslında senin yüzünden diyecektim ama son anda vazgeçtim, söylemedim." Benimle konuşacağın konu nedir?" diye sordu. "Konuştuklarımı kesmeden beni dinle ve bir şey söyleme." dedim. "Tamam" deyince ben de konuşmaya başladım...
"Beni getirdiğin bu yer de Kerem'le gittiğin yerdi öyle değil mi?" Şaşırdı, aldırmadan konuşmaya devam ettim. "Sırf Kerem'i unutmamak için, sırf ondan nefret etmemek için, onunla nereye gittiysen benimle de gittin. Onu içinde yaşatman lazımdı. Sırf bu yüzden benimle oldun, sırf bu yüzden bana sarıldın. Sen beni salak yerine koydun, benim hayallerimi çaldın."deyip çantamdan günlüğü çıkardım ve masaya fırlattım. Günlüğe bakıyordu. Böyle bir şey beklemiyordu.Konuşmaya devam ettim. "Sen vicdanı olmayan kalbi taş tutmuş bir insansın. Mutluluğu gram hak etmiyorsun. Sırf Kerem'i kötü hatırlamamak için beni sevmiş numarası yaptın. Ama her defasında bilerek üzüp kırdın beni. Seni ben affederim ama dilerim Allah affetmez. Seni de bir gün bilerek üzsünler, kırsınlar, ağlatsınlar. Hak ediyorsun çünkü." Ağır konuştuğumu sanmıyorum. "Bir insan ne kadar vicdansız ve kalpsiz olur bana gösterdin." deyip masadan kalktım. Kalkarken arkama bakmak geldi içimden, kendime engel olmadım ve dönüp baktım. Ağlıyordu sessiz bir şekilde. O kadar sözü söylerken yüzüne bakmamaya çalışıyordum. Onu o şekilde gördüğüm için az da olsa acıdı içim ama ağlamayı hak ediyordu sonuna kadar. O sözleri ağlasın diye değil bir insanın hayallerini bir daha çalmasın diye, bir insanı salak yerine koymasın diye söyledim. Ne kadar fayda eder bilmem. İnsanın kanında ne varsa ondan vazgeçmezmiş. İnsan kalbinin sesini dinler ve ona göre hareket edermiş. Senin o taş kalbin hangi sesi çıkarır O gün acı olsa da gece olmayı başarmıştı ve buralardan gitme kararı almıştım. Ertesi gün okula gidip annemin hasta olduğunu söyledim. Okuldan ayrılacaktım. Görevimi İzmir'de devam ettirmeye karar vermiştim. Dilekçe yazmamı ve orada sorunları anlatmamı istediler. Kabul olup olmayacağını ise beş gün sonra eve gönderecekleri mektupta yazacaklarını bildirdiler ve konuyu kapattılar. Ben de cumartesiye kadar okula gidip ders verip tekrar gelip yatıyordum.Bir ölüden tek farkım vardı: O da ayakta oluşumdu.Her ne kadar ayakta olsam da ruhumu çoktan toprağa gömdüm ben. Hayallerimi, umudumu toprağa gömdüm. Cuma günü eve geldim ve o gece biraz geç yatacaktım ertesi sabah okul hakkında mektup gelecek diye. Çalışma odası gibi bir oda yapmıştım kendime oraya geçip oturdum ve düşünmeye başladım.Kendi kendime kurduğum hayalleri, hangisinin gerçekleşip hangisinin gerçekleşmediğini sordum kendime. Öğretmenlik hayalim gerçekleşmişti o konuda mutluydum. Yazarlık hayalimle Bahar hakkında kurduğum hayaller gerçekleşmemişti. Yazarlık hayalimin daha gerçekleşebileceğini ama Bahar'la olanı gerçekleşmeyi bırak bir daha kurulamayacağını düşündüm. Söylenilmeyen sözleri, insanın içinde olan sevgisini ve insanların nasıl birini sevmesi gerektiğini yazmam gerektiğini düşünüyordum. Fazla hayal kurmayan bir adamdım ama kurduğum hayallerin de gerçekleşmesi için çok emek harcadım. Bazı hayaller, hayalken güzeldir sözü beni derinden etkiliyor. Yazdığım kitapta adımı geçirmeyecektim, kimsenin benim yazdığımı bilmesini istemiyordum. Belki ilgi görürse o zaman okurlarla imza günü gibi bir şey düzenleyecektim. Biraz daha düşündükten sonra saçmalama oğlum kim merak edecek senin kitabını deyip yattım. Ertesi sabah erkenden uyandım, sırf okulun haberini beklemek için. Keşke uyanmasaydım diyorum, zaman geçmiyor çünkü. Biraz zaman geçirmek için kitap okudum bir müddet sonra kapı çaldı. İçimdeki o sevinçle kapıyı açtım. "Umut Beyin evi mi?" diye sordu. "Evet" deyip elindeki mektubu aldım. Bir kağıt uzattı, imzaladım ve teşekkür ettiğimi söyleyip kapıyı kapattım. İçimdeki o saçma heyecanla açtım mektubu. Yaptığım başvurunun kabul olduğunu görünce yüzüm biraz güldü. Mektubun sonunda aynen şöyle yazıyordu: "Yeni görev yerinizde başarılar dileriz. "Pazartesi yeni okulda yani İzmir'de ailemin olduğu yerde öğretmenlik yapacaktım. Cumartesi her şeyimi topladım zaten fazla bir eşyam yoktu burada, bir valizim vardı. Evin eşyaları hazırdı Allah'tan yoksa ne yapacaktım hiç bilmiyorum. Kalbimin ısrarla getirdiği İstanbul'dan hüsrana uğramış bir şekilde dönecektim. İstanbul'da geçireceğim hayatım bu kadardı. Kalbimin sağlam, hayallerimin ise toplanık geldiğim İstanbul'dan kalbim paramparça, hayallerim de dağınık bir şekilde döneceğim. Bu gerçek üzüyordu beni. İzmir'de ilk işim kitap yazmak ve çıkarmak olacaktı yani ben öyle düşünüyordum.