Bir gün yine dışarıyı izliyorum. O da dışarıda çocuklar oynuyor gülüp eğleniyordu. Küçük çocuklarla çocuk gibi eğleniyordu. Hareketleri o kadar masum ki sanki birini bilerek üzmemiş gibi, birini salak yerine koymamış gibi, birinin hayallerini çalmamış gibi. Onu ilk gördüğüm zaman da böyle içtendi. Daha sonra yaptı yapacağını zaten. Sanki içimde kıpırdanmalar oldu ilk günkü gibi. Bu kıvılcımın büyümemesi için beni nasıl salak yerine koyduğunu düşünerek ağladım ve ona tekrar bağlanmaktan kurtuldum. İçeriye girip kağıt kalemi elime aldım ve yazmaya başladım. O gece kalemle, defterle yatmışım.Sabah seslerle uyandım. Sese bakmak için pencereden dışarıya baktım. Sesler Fatma Teyzelerden geliyordu. Eve bazı kişiler giriyor, bazı kişiler evden çıkıyordu. Bir süre sonra takım elbiseli bir adam çıktı evin içinden. Neler oluyor derken Fatma Teyze de çıktı evden. Çocuk Fatma Teyzenin elini öperek alnına koyup arabasıyla oradan ayrıldı. Balkona çıktım ve Fatma Teyze beni gördü.Seslendi: "Oğlum Umut'um aşağı iner misin?Seninle konuşmam gereken konular var." dedi. "Bekle Fatma Teyze geliyorum." diyerek aşağı inmek için balkondan içeriye girdim. Fatma Teyze annem varken bile bana annelik yapmış bir kadındı. Annemle babamı kaybettikten sonra daha da yakın olmaya çalışıyordu ama ben izin vermiyordum. Aşağı indim,gördü beni, gelip sarıldı. Kendimi uzun zamandır eve kapattığım için beni göremiyordu. Şimdi görmediği o günlerin yerine de sarılıyordu. Biraz düşündükten sonra konuşmaya başladı Fatma Teyze: "Oğlum ne zamandır görünmüyorsun neden? Sesleniyorum, balkona çıkmıyorsun, endişelendirdin beni. ""Kendime biraz zaman vermek istedim Fatma Teyze. ""Yapma böyle oğlum, üzüyorsun beni. ""Fatma Teyze bu kalabalık nedir?" diye sordum. "Bahar bir çocuğu seviyor, çocuk hem yakışıklı hem zengin. Çocuk da onu seviyor. "Sanki başıma kaynar sular döküldü.Ben Bahar'ın kaldığı yurt numarasını aldığım zaman Fatma Teyze anlamıştı Bahar'ı sevdiğimi ama şimdi böyle yapması, bir de her zaman yanımda duranFatma Teyze'nin böyle bir karar vermesi çok zoruma gitmişti. "İşlerim var Fatma Teyze." deyip yukarıya çıktım. Hayırlı olsun demek geldi içimden ama biliyordum ki hayırlı olmayacaktı. Herkes hak ettiğini yaşar, herkes yaptığı yoğurdu yer. Senin yediğin ekşi olacak damak tadın bozulacak, bozulsun da. Haketmiyorsun mutlu olmayı. Bu çocukla parası için evleneceksin biliyorum. Sevdiğim kadın nişanlanmış o yüzdenmiş bu kadar kalabalık. Şimdi annem yanımda olsa sıkı sıkı sarılırdım. Belki her zaman dediği gibi olurdu "İyileşmezsin ama biraz iyi olursun."Özledim be anne, senin yanında olmayı özledim.Güven duyulacak tek yer senin yanındı. Şimdi sen yoksun, her yer güvensizlikle kaynıyor. Herkes yalan her şey yalan. Yaklaşık iki hafta geçti bu olayın üzerinden. Bende o iki haftayı ful ikinci kitabım için yazı yazarak geçirdim. Kitabım bitmişti sadece ismi kalmıştı. Onu da tamamlayıp kitabımı basacaktım. Bu benim ikinci kitabım, ikinci yolculuğum olacaktı. İkinci bir acının kitabı, ikinci bir yarım kalmanın kitabı olacaktı... Çarşamba günüydü, o gece yine isim düşünüyordum kitabıma. Belki annemi rüyamda görürüm diyerek yatmaya çalıştım ama olmadı. Yatakta bir sağa bir sola döndüm ama yine uyuyamadım. En sonunda kalem kağıdı elime alarak belki kitaba isim bulurum diye düşünüyordum. Öyle uykuya dalmışım. Sabah uyandım gece rüyamda neler gördüğümü düşünmeye çalıştım ama pek bir şey hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla bir bahar akşamı gördüm. Hayatımda Bahar'sız geçirdiğim bir bahar akşamı, ne kadar saçma diye düşündüm. Hatırladıklarım sadece bunlardı. Ben de kitap için isim bulmuştum "Bahar'sız Bir Bahar Akşamı" güzel ve anlamlı bir isimdi. Kitabın kapağına bir gece ve solan bir papatya yaptım.Onsuz baharda çiçek açmak yerine çiçeklerini soldurur papatyalar... Yayın evini arayarak kitaba isim bulduğumu ve yakın bir zamanda basacağımızı söyledim. Kitabın ismini merak etti ve sordu "Baharsız Bir Bahar Akşamı.'' dedim. Mutlu oldu ve bugün yayın evine gelmemi istedi. Telefonu kapattım ve Bahar'ı düşünmeye başladım. O sırada kapı çaldı, gelen Fatma Teyzeydi. İçeriye aldım ve Bahar'ın bugün düğünü olduğunu beni de çağırdıklarını söylediler. Neye uğradığımı şaşırdım. Sevdiğim kadın evleniyordu ve en acımasız yeri ise beni de çağırıyordu. Fatma Teyzeyle gözlerim dolu bir şekilde konuşmaya başladım. İşlerim olduğu için gelemeyeceğimi söyledim."İşlerin erken biterse kesin gel." deyip evden ayrıldı.Evden çıktığı gibi ağlamaya başladım. Hak etmediklerimi yaşıyordum. Sevdiğim kadın sevdiği adamla evleniyordu. Hem de sevdiği için değil cebindeki para, altındaki araba içindi, yazık... Sen vicdan yoksunusun Bahar...Kitabı basmaktan vazgeçtim. Artık hayatımı Baharı anlatan yazılar yazarak değil de onsuz bir şekilde yaşayacaktım. Yayın evini arayıp ikinci kitaptan vazgeçtiğimi anlattım. Tepki gösterdiler, defalarca ikna etmeye çalıştılar ama başımdan geçen olayları anlatınca kararıma saygı duydular, bana destek oldular.Bahar evlendi ve İzmir'den ayrıldı. İstanbul'da yaşayacaktı. O zaman anladım ki mesafenin uzak oluşu değil kalbin uzak oluşu acıtıyormuş insanın canını. Hani bir söz vardır ya insanı en çok ailesi yıpratır, bir de hayatına kattığı ikinci ailesi. Beni de en çok ailem yıprattı. Onların ölümü yıprattı bir de ikinci ailem diye hayatıma kattığım Bahar yıprattı, başka bir adamla evlenmesi yıprattı... Sırf evlendiğin için senden vazgeçeceğimi sanan insanlar yanılıyorlar. Sana olan sevgim benimle birlikte mezara gidecek. Ben ancak ölünce senden vazgeçerim. Gerçek aşk çoğu zaman kavuşamamaktır.Gerçek sevgi çoğu zaman karşılık alamamaktır. Ben istemiyordum seni kalbimden çıkarmayı. Kıyamıyordum oradaki yerini bozmaya. Yoksa ben istesem zaten seni silerdim aklımdan, çıkarırdım kalbimden ama yapmak istemedim. Koca bir aşk hikayesinin sonunda ben yıkık dökük ve paramparça bir adam olarak hayatımı yarım bir şekilde devam ettirecektim.O ise kalbi olmayan ve vicdansız bir şekilde sevdiği sandığı adamın yanında devam ettirecekti... Sadece hak ettiğini yaşa Bahar. Kalbin kırılsın,vicdanın sızlasın, gözünden aksın yaşlar. Sanma üzülmeni istiyorum sadece benim yaşadıklarımı anca yaşayarak anlarsın. . Yoksa sen üzüldün mü ben daha çok yıkılırım.Ben Umut'un yaşadıklarını kaleme alışını okuyunca ağladım. Hem de Umut'un yaptığı gibi yaptım, bağırarak ağladım. Zaten tatile girmiştik. Ertesi gün kalbi güzel adamın yanına gidecektim ve onunla beraber ağlayacaktım. Sabah uyandım ve yola koyuldum.Dükkana geldim ama dükkan kapalıydı. Çok merak ettim. Dükkanın yanına oturarak beklemeye başladım. Yarım saat falan oldu kimse gelmedi. Küçük bir marketin içinden yaşlı bir adam çıktı, yanıma geldi ve konuşmaya başladı. "Oğlum bu dükkanın sahibi Umut bir süredir hastaydı zaten. İstanbul'da tedavi görüp tekrar geliyordu İzmir'e. Doktorlar iyileşemeyeceğini söylüyordu ama o umudunu kaybetmiyordu.Dün fenalaştı ve hastaneye kaldırdılar. Hastalığı kalbindeymiş durumu kötüymüş." dedi. Yaşlı adam bunları söylerken gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Yaşlı adamdan hastanenin adresini aldım ve yoldan geçen bir taksiciyi durdurdum. Hastanenin ismini söyleyerek beni acilen oraya götürmesini istedim. Hastane ye varmıştık. Taksiye parasını vererek gönderdim onu.Hastanenin içine girdim. Umut'un kaldığı katı öğrenerek çıktım yukarıya. Asansörde Allah'ım o kadar acı çekti mutluluğu hak ediyor ama bir türlü mutlu olamadı dedim kendi kendime. Onun olduğu odada hareketlilik vardı, içeriye girdim, doktorlar başındaydı. Durumu kötüye gidiyordu bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama söyleyemiyordu. Doktorlar beni dışarıya çıkardı bir süre sonra bir hemşire geldi yanıma: "Hastalığı tam olarak nedir? diye sordum. "Kalbinde bir sorun var ama o sorunun ne olduğunu anlayamıyoruz." diye cevapladı. Yaşlı amca kalbinde sorun olduğunu söyledi ama tam olarak inanmamıştım. Hemşire kalbinde sorun var deyince Umudun annesine ne kadar bağlı olduğunu hatırlamıştım ve onun yanına gitmek istediğini anlamıştım. Belki annesinin yanına kavuşma vaktidir dedim kendime.Doktorlar çıktı ve yanıma gelerek Umut Bey son nefesinde bu mektubu size vermemiz gerektiğini söyledi "Ne! Son nefesi mi? Ne saçmalıyorsun doktor?"dedim bağırarak. "Üzgünüz, elimizden geleni yaptık ama kurtaramadık. "Hastanede o kadar çok ağladım