0.2

844 96 120
                                    

Playist:

AURORA-Runaway

Hayat bazen bize dejavuları yaşatırdı. Şu anda bir dejavu yaşıyordum. İki yıl önceki kazada kalkınca hissettiğim tüm yorgunluk ve acı üstümdeydi. Sanki bir vampir tüm kanımı emmişti. Vücudumda sıvı diye bir şey yoktu.

Gözlerimi açamıyordum. O kadar yorgundum ki hayatımda bu kadar yorgun olduğumu hatırlamıyordum... Her yerim ağrıyordu. Gözlerimi türlü zorlamalardan sonra açabildiğimde her yer bulanıktı. Sesler de boğuk geliyordu.

Birçok kişi birden konuşuyordu. Gözlerimi tekrar kapattıktan sonra birinin herkese; "Susun, hanımefendinin kendine gelmesini zorlaştırıyorsunuz." Dediğini duydum. Sesi boğuk gelsede anlayabilmiştim.

Herkes o kişi konuştuktan sonra susmuştu. Başım ağrıyordu, bu yüzden kaşlarımı çatmıştım. Biraz olsun ağrı azalmadığı için gözlerimi tekrardan açtım. Bu sefer her yer yavaş yavaş netleşti. Etrafıma bakınca tanımadığım insanlar ile dolu olduğunu gördüm.

" İşte bakın, hanımefendi. Hanımım uyandı!" Canlı sesi ile bir kız yarı bağırır bir şekilde içeri girdi. Üzerinde eski geleneksel Kore elbiseleri, hanbok, vardı. Ardından içeriye başka bir kadın girdi. Onun da üzerinde eski Kore elbiselerinden vardı. Yüzü hafif kırışıktı. Ancak bu bile onu yaşlı göstermiyordu. Güzel bir yüze sahipti. Saçlarını arkadan garip bir şekilde topuz yapmıştı ve çeşitli toklar takılıydı. Elbiseleri ipektendi sanırım.

"Sonunda uyanmışsın." Dedi soğuk, samimiyetten yoksun bir sesle ve bana doğru yürüdü. Kaşlarımı çattım. Bu sahne bana bir yerden tanıdık geliyordu. Kadın bana sarılacakken onu durdum.

"Kimsiniz siz?" Nefesim sıkılmaya başlamıştı. Gözlerim doldu. Buradaki kimseyi tanımıyordum. İki yıl önceki kazada uyandığımda kimseyi hatırlamadığım gibiydi her şey. Neden oluyordu böyle şeyler? Bir şaka mıydı tüm bunlar?

"Annemi istiyorum ben! Babamı istiyorum!"

Bacaklarımı kendime çekmiş kafamı gömmüştüm. İleri geri sallanırken neler olduğunu düşünüyordum. En son Adel unnieyi gölün yanında bekliyordum. Sonra göle düşmüştüm... Benim ölmem lazımdı. Neler oluyordu böyle, Tanrı aşkına!

Birilerinin konuştuklarını duyabiliyordum fakat anlayamıyordum. O kadar çok karışmıştı ki kafam...

Hıçkırıklarım artmıştı. Herkesin odadan çıktığını hissedebiliyordum. Ayağa kalktım ve etrafa baktım. Büyük bir odadaydım ve az önce uyandığım yer bir yer yatağıydı. Üzerinde işlemeler vardı. Sanki her yer dönüyordu, kalbim ise göğsümü dövüyordu. İlerideki aynayı görünce durakladım. Yansımadı ki kişi...Ben miydim?..

Bu...Bu ben olamazdım. Aynadaki kadının üzerinde beyaz bir hanbok vardı aynı o insalar gibi. Saçları açıktı ve kenarlarda tokatlar vardı. Yüzü çok güzel ve beyazdı.

Halbuki benim yüzüm böyle değildi. Yüz hatlarımız aynıydı fakat... Benim yüzüm esmerdi. Yanağımda bir yara izi vardı. Aynı şekilde bileklerimde de. Hatırlamadığım anılarımda bir derdimin olduğu belliydi. Sürekli intahar etmeye kalkışmış olmam bana garip geliyordu. Saçlarım bu kadar uzun değildi. Kısa kesmiştim yüzümü kapatsın diye. Peki ya bu aynadaki yüz...

Neler oluyordu böyle?.. Aynadaki yansımaya bakarken geri geri gitmeye başladım. Ta ki duvara toslayana kadar. Yavaş yavaş aşağı düştüm. Ayaklarımı yine kendime çekip başımı gömdüm. Burayı bilmiyordum... Kimseyi tanımıyordum... Farkında olmadan tüm bunları mırıldanıyordum.

"Adel unnieyi bekliyordum. Ses geldi, kalktım. Sonra ayağım kaydı göle düştüm. B-ben ölmeliydim. Burası neresi? Yüzümdeki yaralar yok... A-annemi özledim. K-kim sevecek saçlarımı şimdi? Tüm bunlar bir şaka mı?"

Retrouvailles|Lee Min HoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin