Playist:
Jaymes Young- Infinity...
Saatlerdir saniyede bir kat artarak hızla atmaya devam eden kalbim artık göğüs kafesimin parçalayacak gibiydi. Kalbim duracak gibi durmuyordu. Aksine eve yaklaştıkça daha da hızlanıyordu. Çünkü biliyordum ki eve gidince bu konu hakkında konuşacaktık. Ellerim titrerken gözlerim doldu. Evlenmek istemiyordum! Çok da büyük olduğumu düşünmüyordum. 18 yaşındasınız demişti Seul. 18 büyük değildi ki. Ayrıca ben sevmediğim biri ile evlenmeye zorlanıyordum.
Ya onun ile evlenirsem ve bir daha hiçbir zaman kendi zamanıma dönemez, burada sıkışıp kalırsam? Büyük ihtimalle kötü, korkunç, entrikalı, ona bir erkek çocuk verme çabası içinde, insanlarla yarışır halde ve üzücü bir hayatım olurdu. Kim bilir belki de böyle olacaktı. Hiçbir zaman geri dönemeyecektim...
Akan burnumu çektim hafifçe. Ağlamak istemiyordum ama gözyaşlarım beni dinlemeyip gözlerime doluşmuştu. Sanki hepsi sabırsız birer küçük çocuktu ve su kaydırağından kaymak için sabırsızca sıraya girmişti. Araya kaynak yapanlar, beraber kayanlar, çığlık çığlığa bağırdığı halde dış dünyanın duyamadığı sesler...
Dişlerimi birbirine kırarcasına kenetleyip sıkarken ellerimi yumruk yapmıştım. Tırnaklarım tenime batıyordu ama umrumda değildi. Zaten birkaç dakika sonra uyuşmuştu avucumun içi. Hissetmiyordum.
Aklıma dolan görüntüyle içimdeki korku ve ağlama hissine birde sinir katıldı. Beynim ağlamaktan dikkatimi çekmeye çalışıyordu.
Duyduklarımın ağrılığı altında ezilirken yemek biter bitmez bir bahane ile dışarı sıvışmıştım Seul ile. Ağlamamak için bir o yana bir bu yana gidip duruyor, nasıl geleceğe geri dönebileceğimi düşünüyordum. Bir suya mı atlasaydım? İyi de olmazdı ki. Ay tutulması ne zaman olurdu acaba? Ya da ay tutulmasıyla geldiysem, güneş tutulmasıyla da geri dönebilirdim. Değil mi? Of, saçmalığın daniskası!
Madem geçmişe gelebilme gibi bir yeteneğim var o zaman bunu istediğim zaman kullanabilme gibi bir imkanım olmalıydı! Böyle hiçbir boka yaramıyor çünkü! Aksine hayatım daha da kötüleşiyor. Bu yozlaşmış zamanda sıkışıp kaldım.
Oflayarak arkamı dönüp yürüyecekken çarptığım kişiyle yürüyemedim ve geriye doğru bir adım attım. Elim şakağıma giderken "Yavaş ya!" Diye sinirle konuştum. Başım cidden acımıştı. Çarptığım kişiye bakmıyordum bile. "Velihat Prense karşı bu kadar saygısız birini görmemiştim. Hafızanla beraber terbiyeni de yitirmişsin." Onun bana göre korkunç olan sesini duyar duymaz heyecanla ve korkuyla doğrulup ona kocaman büyülttüğüm gözlerimle baktım. Karşımda cidden Velihat Prens vardı!
Hızla bir telaş içinde elimi alnımdan çektim ve eğilip selam verirken güldüğünü işittim. Benimle cidden eğleniyordu! Tanrım... Tekrar doğrulurken bana haddinden de yakın olduğunı fark ederek iki adım geriledim fakat o da bana iki adım attı. Kaşlarım çatılırken onun yüzüne bakmadan yine iki adım geriye attım fakat sonuç değişmedi. Tekrar iki adım daha atacaktım ki beni belimden tutup kendine çekti. Hızlı çekişiyle şaşkına uğrarken kendimi koruma refleksiyle ellerimi avuçlarım açık bir şekilde öne doğru uzattım ve o beni çekip göğüsüne bildiğimiz yapışırırken aramızda sadece ellerim olmuş oldu. Yine de çok yakındık. Kollarım dirsek kısımlarından bükülmüş ve aramızdaki mesafe azalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Retrouvailles|Lee Min Ho
FanfictionGözyaşlarım daha fazla yerinde durmayıp, yanaklarımdan aşağı sağanak bir yağmur misali damlarken hiç onları silmeye yeltenmedim ve onun güzel yüzüne utanarak baktım. "Özür dilerim, prensim..." BXG 2021©️Choi_ChaeHee Başlangıç: 05.06.2021 *Tüm hakla...