Playist:
Epik High, Lee Hi- Can You Hear My Heart...
Dudaklarımı içten içe kanatırcasına dişlerken Velihat Prens'in arkasından ilerliyordum usul usul. Gergindim. Hem de fazlasıyla. Az önceki olaydan dolayıydı. Ezberlediğim yerden çıkmıyordu hiçbir şey! Şu an ise onun peşinden ilerleyerek kral ve kraliçenin yanına gidiyorduk ya da ben öyle sanıyordum. Çünkü birdenbire durmuştu.
Arkasını döndü ve bana göre oldukça korkunç yüz ifadesi ile bana yaklaşmaya başladı. Ayaklarım sanki kendi kendiliğine geriye gidecekti. Kendimi sıkıyordum geriye doğru gitmemek için. "Beni böyle gördüğünü kimseye söylemeyeceksin. Anladın mı?" Yüzündeki ifade o kadar korkunç, o kadar soğuktu ki tüylerim diken diken olmuştu. Zaten ne zaman şu prensin yanında olsam saçma bir gerginlik oluyordu üstümde. Şu an neyden korktuğumu dahi bilmiyordum.
"Anladın mı?" Diye son cümlesini tekrar ederken sertçe fısıldadı. Fısıltısıyla korkuyla irkildim ve başımı salladım hızla. Dişleri hafif görünecek şekilde gülümserken yüzündeki ifade hiç mi hiç normale dönmemişti. Aksine daha da korkunçlaşmıştı. Elini kaldırdığında yukunarak dikkatle elini takip ettim. Elini kafama koyacağı sırada ise arkamı dönüp koşarak oradan uzaklaşmak istedim fakat yapamadım. "Aferin sana, küçük kız."
Aşağıdan aşağıdan ona dik zik bakarken dikkatle baktığı saçlarımdan önce gözlerini sonra elini çekti ve birkaç adım geriledi. "Şimdi yemeğe dön ve benden bahsetme. Yoksa..." sondaki harfi uzatarak konuştuktan sonra ortamda kısa bir sessizlik oldu. Sessizliği bölen ise benim yeni yeni bulduğum içime kaçan sesimdi. "Yoksa?" Dedim sorarcasına korkarak.
"Yoksa küçük kız..." Üzerime tekrar eğildi ve burunlarımız arasında tek nefeslik mesafe kalırken yüzümü inceledi. Ardından tekrar aynı korkunç bakışlarla gözlerime baktı ve devam etti. "Sana ne yapacağımı ben bile kestiremiyorum. Lâkin şundan emin ol, hayatı sana zindan ederim. Anladın mı beni?"
Başımı salladım yine hızla. Neden onu böyle gördüm diye bu kadar kızıyordu ki? Ayrıca anlatacak kimsem dahi yoktu. Hem anlatsam dahi ne kazanırdım ki? Belki de prense iftira atmaktan beni içeri bile atarlardı. Belli olmazdı. Bu devir hakkında hiçbir fikrim yokken olabilecekler hakkında düşünmek ayrı zordu. Her şey olabilirdi. Her yönden tehlikelere açık bir av gibiydim.
Prens birkaç dakika boyunca aynı şekilde eğilerek dibimde durdu. Bir şey ararmış gibi yüzümü tarıyordu büyük ve iri gözleri. Hatta bir ara üzerimdeki hanboku da süzüp öylece kaldığını fark ettim. Gözlerini bile kıprmadan şaşkınlıkla elbiseyi süzmüş çok kısa bir anlığına yüzünde acı çekermiş gibi bir ifade oluşmuştu. Bir şey aklına gelmişçesine ve korkmuşçasına irkilerek geri çekildi ve hızla arkasını dönerek ilerlemeye başladı. Muhtemelen üzerini değiştirip yemeğe gelecekti.
Yutkunurken yemeğin yendiği yeri ya da Seul'u bulmak amacıyla ilerledim fakat buna gerek kalmamıştı, az ilerde etrafına telaşla bakınıp duran askeri çoktan tanımıştım bile. Elbisemin eteklerinden tutarak Seul'e doğru koşmaya başladım. "Seul!" Burada olduğumu belli etmek istercesine ona sesleniyor ve elimi sallıyordum. Beni görür görmez ilk rahatlarcasına derin bir nefes verdi. Ardından tekrar bana bakıp şaşkınlıkla ağzı aralandı, baygın bakışlar atarken elini alnına çarptı. Ardından aynı baygın bakışlar eşliğinde telaşla bana doğru geldi ve beni durdurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Retrouvailles|Lee Min Ho
FanfictionGözyaşlarım daha fazla yerinde durmayıp, yanaklarımdan aşağı sağanak bir yağmur misali damlarken hiç onları silmeye yeltenmedim ve onun güzel yüzüne utanarak baktım. "Özür dilerim, prensim..." BXG 2021©️Choi_ChaeHee Başlangıç: 05.06.2021 *Tüm hakla...