Cem: "Cerencim, öncelikle sakin olmanı ve benim sana anlatacaklarımı, benim lafımı kesmeden dinlemeni istiyorum, anlaştık'mı?." Ceren 'tamam' anlamında kafasını salladı. Cem: " Biz mutfağa geçerken, siz ikiniz burada oturuyordunuz. O da bu sırada sizi bayıltmış, seni kucağıma alıp, ön bahçeye, oradan da dışarı çıkmayı düşünmüş. Ama unuttuğu bir şey vardı ki, Duru ön bahçedeydi. Siz ön bahçeye çıkarken, Duru da bize mesaj atmış. Biz gelene kadar da, onu yavaşlatmaya çalışmış olmalı ki, üzerine saksı atmış Hasanın. Çünkü, yerde saksının kırıntıları vardı. Sonra da seni yere bırakmış ve de sanırsam Durunun üzerine yürüryüp, onu ölesiye dövmeye başlamış, şerefiz piç. Sonra da biz geldik, onu dövdük, falan."
Ceren: "Oha, neler olmuş öyle. Sanki bir yıldır baygınmışım gibi hissediyorum. Duruya pansuman yaptınız ama, değil'mi?." Ece: "Elbette, hayatım. Siz üç hanımefendi bayılınca, hemşirelik görevini üstlendim." Ceren: "Kendi adıma, teşekkür ederim, aşkım." Ece: "Bir şey değil, rica ederim. Muah." Hande: "Ben de teşekkür ederim, Ececiğim." Ece: "Bir şey değil, rica ederim, Hande'm." Meriç: "Şu anda aşk yaşamanın sırası değil, Duruyu uyandırmaya çalışın." Ceren, Meriçin bu kuşkusuna bir az şaşırdı, ama aldırmadı ve bir doktor olarak üstüne düşenleri yapmaya başladı; pansuman yapılmış yerlere tekrar pansuman yaptı, ateşini, nabzını kontrol etti. Ceren: "Evet, ben üstüme düşenleri, bana öğretilenleri hastamız üzerinde uyguladım. Gerisi kendi direncine kalmış ve ben inanıyorum, benim güzelim kendiyle olan bu savaşı da her biri gibi kazanacak." Bunu dedikten sonra onu uzunca, yüzünden öptü. Tam bir saat geçmişti, ama Duru hala baygın bir halde yatıyordu..
Akşam sularında, Ceren: "Ben, Duruyla birlikte uyuyacağım." Ece: "Kendini bu kadar yıpratmana gerek yok, ama, birtanem." Ceren: "Hayır, Ece. Benim ona bir borcum var, bırak da bu şekilde ödeyeyim." Ece: "Borç?." Ceren: "Evet, hayatım borç. Hasanın beni kaçırmasından, kurtarayım derken bu hallere düştü. Ya uyanmassa korkusu beni bitirecek. O yüzden elimden gelenin fazlasını yapıyorum ki, olur da kötü bir şey.." Devamını getiremedi 'olur da kötü bir şey olursa' diyemedi. Hatta gözünden bir kaç damla yaş aktı. Tolga: "Ceren, sen de iyice sulu göz oldun. Tamam be kızım, uyanacak merak etme." Ceren: "Öyle'mi diyorsun?." Cem: "Evet, evet. Aynen öyle diyor. Bunu önce senin inanman lazım. Tamam'mı, güzelim?." Ceren: "Tamamdır, teşekkür ederim." Ece: "Bu günlük sen kal yanında, Durumun. Eğer sabaha da uyanmassa.. ben kalırım. Artık yatmam lazım. İyi geceler, çocuklar." Ece uyumaya gitmeden önce, Duruyu ve Cereni öptü. Erkeklere de el salladı ve yukarı çıktı. Geriye Aras, Meriç, Tolga, Cem ve de Ceren kalmıştı. Ceren: "Hadi, çocuklar. Siz de kalmayın burada gidin uyuyun." Aras: "Biz de burada uyuyalım diyorum, abi, ne dersiniz?." Tolga: "Fena fikir değil, sanki." Meriç: "Niye burada uyuyoruz ki?." Cem fısıltı ile: "Kızlar çok yoruldu, yıprandı. En azından bir şey olursa, hemen haberimiz olur ve de yardım ederiz." Meriç: "İyi tamam. Zaten, Hasan piçi de hala yaşıyor." Tolga: "Oğlum, sövme, lan." Ceren: "Tamam, beyler. Tartışmaya gerek yok. Siz yukarı çıkın misafir odalarında uyuyun." Aras: "Hayır, Ceren. Artık karar verildi. Burada yatıyoruz." Ceren bir şey söyleyecekti ki, Durudan uyanmaya dair mırıldanmalar duyuldu. Ceren: "Hadi benim, meleğim. Sen güçlüsün, hadi uyan." Cem: "Tamam, sakin ol." Duru mırıldanmalar eşliğinde tekrar uyudu. Ceren: " Herhalde artık, normal hayata geçiş yaptı, benim kuzum. Daha rahat uyuya bilirim." Cem: "Meriç, Tolga ve de Aras gidip misafir odalarını bulun. Daha sonra orda battaniye, yastık falan getirin hem kendinize, hem de lüffen bana." Aras: "Peki, abi." Onlar yukarı çıkarken, Cerenle Cem baş-başa kalmışlardı. Cem: "Bu arada, sen kenidini nasıl hissediyorsun?." Ceren: "Ben iyiyim, bende bir sıkıntı yok." Cem: "Nedense, ben aynı şeyleri görmüyorum." Ceren: "Ne görüyorsun ki?." Cem: "Yıpranmış bir yüz, solmuş bir çiçek misali. Başı, boynu eğik. Hani olur ya, güle su vermessen yıpranır gider... Başını eğer, rengi solar... Sen de işte o güle benziyorsun. Ben seni daha güzel görmek istiyorum. O yüzden de hanımefendi, çok güzel bir uyku çekeceksiniz bu gün. Anlaşıldı'mı?." Ceren hayran-hayran, Cemi izliyordu. Ne de güzel konuşmuştu. Ceren ona tuhaf baktığını anlayıp, hemen kendini toparladı: "Emr edersiniz, komutanım." Bunu dedikten sonra, ikiside buna güldüler. Onlar gülerken, diğer erkekler de kavga ede-ede geliyolardı. Kavga eden de Aras ve Meriçdi. Meriç: "Aras, ben o güllü battaniyeyle uyumam söyliyeyim." Aras: "Senin için özel olarak aldım, tabii ki de sen uyuyacaksın." Meriç: "Seninle görülmemiş bir hesabımız var. Hesaplaşınca görürsün güllü battaniyeyi. O battaniyeyi, senin götüne sokacağım." Bu sırada salona varmışlardı. Battaniyeleri yerleştirmiş, perdeler, kapılar kapanmış, pijamalar giyilmişti. Uykuya hazır pozisyona geldikten sonra da rüyadan-rüyaya geçiş başlamıştı. Duru rüyadaydı; ne yaşamışlarsa aynısını görüyordu. Kan-ter içindeydi. Birden pat diye uyanıverdi. Meriç hala uyumamıştı ve arkasını döndü. Nefes alış-veriş sesi duyunca sesin geldiği yöne doğru döndü. Ve Duruyu bu halde görünce kötü oldu. Önce Durunun yanına gitti onun kolundan kavradı ve mutfağa götürdü, kapıyı da kapattı: "İyi'misin sen?." Duru: "İ-iyiyim." Meriç: "Daha iyiyim diyemiyorsun, nasıl iyi olabilirsin ki?." Bunu söyledikten sonra da, Duruya su verdi. Duru suyu içti ve: "Teşekkür ederim, Meriç." Meriç: "Bir şey değil. Anlat bakalım ne bu halin?." Duru: "Be-ben kabus gördüm. Çok kötüydü." Meriç: "Ne gördün? Anlat bakayım." Duru: "Şu şerefsiz Hasan, Cereni kaçırıyordu. Sonra, sonra da beni dövüyordu. Bağırdım-çağırdım kimse duymadı ve Meriç. Çok korktum, çok.." Meriç: "Duru, sana kötü bir haberim var. Ama sakin olman önemli. Anlaştık'mı?." Duru: "Tamam, hadi söyle. Yoksa meraktan patlayacağım." Meriç: "Gördüğün bir kabus değil.., gerçekti." Duru: "Nee? Na-nasıl? Şaka yapıyor olmalısın." Meriç: "Tamam, güzelim, sakin ol. Suyunu içmeye devam et. Yoksa uyanacaklar." Duru: "Tamam sakinim, sorun yok. Kim uyanacak ki?." Meriç mutfağın kapısını yavaşça araladı ve uyuyan arkadaşlarını gösterdi. Duru: "Anladım. Ee sen niye uyumadın?." Meriç: "Boşver beni, ben genelde geceleri uyumam." Duru: "İyi sen bilirsin, zorlamam kimseyi bir şey anlatması için. Neyse, şey ya ben acıktım da, sen de aç'mısın? Ya da dolapta ne var?." Meriç: "Bakayım bir. Sen ne istersin, söyle de ona göre bakayım." Duru: "Gece-gece yumurta yenmez, ama yumurta istiyorum. Varsa tabii." Meriç: "Hmm bir bakayım. Oo hanımefendi, çok şanslısınız. Şansınıza yumurta var." Duru: "Meriç, sen gel otur. Ben menemen yapayım, yer'misin?." Meriç: "Bence, ben oturmayayım. Size yardım edebilir'miyim, şefim?." Duru: "Hmm, evet. Yardımcı şef olarak işe başlıyorsunuz. İzin verildi." Küçük-küçük kahkahalar eşliğinde, menemen yaptılar, yediler ve etrafı topladılar. Uykuları da yoktu, gibi. O yüzden Duru: "Balkonda oturalım'mı, Meriç?." Meriç: "Olur, olur. Orası şimdi püfür-püfürdür, uykumuz da gelir. Sen çık, ben battaniye alıp geleyim." Duru: "Sen battaniye al, ben de çay yapıb geliyorum." Duru çayını yapıp oraya gittiğinde, Meriç de çoktan ortamlarını ayarlamış, Duruyu bekliyordu. Çayları masanın üzerine bıraktı ve Meriçin yanına geçti. Çaylarını içerek sohbetler ettiler. Daha sonra Durunun uykusu geldiğinden, başını Meriçin omzuna yasladı ve uykuya daldı. Meriç de fazla uyanık kalmak istemediğinden, o da başını Durunun başının üzerine koyarak yattı..