Cem: "Yalnışlıkla olmuyor işte, şerefsiz kasıtlı olarak yapıyor. Baksanıza, her iki saniyeden bir yanlışlıkla birinin ayağına dokunulur'mu?." Meriç: "Hayır." Cem: "E, o zaman?. İzin verin şunu öldüreceğim." Ece: "Olmaz, siz çıkmayın. Sizin eşgalinizde 4 erkek aranıyor, unuttuysanız hatırlatayım. Şimdi ben gidiyor ve şu yaşlı bunakları yolluyorum."
Ece erkekleri geride bırakarak, Cerenin yanına doğru ilerledi: "Canım, benimle mutfağa gelir misin?." Ceren: "Peki, bebeğim." Ece, Cereni mutfağa götürerek azarlamaya başladı: "Yahu, kızım sen mal mısın? Adam seni orada taciz ediyor, insan bir rahatsız olduğunu hiss ettirir." Ceren: "Ne tacizi, ne diyorsun kızım sen ya?." Duru: "Taciz mi?." Ece: "Evet aşkım, taciz. Bu Emir midir nedir, iki saniyeden bir ayağını Cerenin ayağına değdiriyor." Hande: "Oha, ne?." Ceren: "Yok, kızım, öyle bir şey ya. Sen abartıyorsun, sadece. Adam yaşlı işte, olabilir arada öyle şeyler." Duru: "Ben onlara yapacağımı bilirim." Ceren: "Nereye be?." Duru kimseyi dinlemeden, salona daldı: "Emir ve Demir amcalar, bizim dışarıda bir işimiz var da. Rica etsem, siz de artık gitseniz?." Demir: "Rahatsızlık verdiysek, gidelim. Kalk, Emir." Duru onlara bir cevap vermeden, onların gitmesini bekledi ve ardından da kapıyı kapattı: "Gönderdim, gittiler."- yukarıdakilerin de duya bileceği bir şekilde bağırdı. Zaten Meriç ve Cem salonu gözetliyordu. Cem: "Lan, niye izin vermedin ki, ağzını yüzünü dağıtayım ben o şerefsizin?." Duru: "Ne oldu yine, Cem?." Meriç: "Ne olacak, Emir denilen adam, Cereni taciz ediyordu." Duru: "Merak etmeyin, bir daha gelirlerse içeri almayız." Ceren de bu sırada mutfaktaki işleri, Ece ve Handenin yardımıyla bitirmiş, salona teşrif etmişti: "Niye abartıyorsanız, anlamadım gitti." Tolga: "Cerenciğim, adam seni taciz etmiş. Sen ne abartmasından bahsediyorsun acaba?." Ceren: "Ya tamam, diyelim ki öyle. Ne yapacaktım?." Duru: "Bize söyleseydin ya, gönderirdik onları." Cem: "Asıl bana söyleseydin, onu çok güzel bir şekilde döverdim. Aklıma geldikce sinirlerim zıplıyor." Ece: "Siz de herkesi döve-döve, katil olacaksınız yeter be." Aras: "Haklısın, galiba." Meriç: "Onu, bunu boşverin de, Hasanla ilgili hiçbir şey düşünmedik bu bir. İkincisi de Cem, seni incitmek istemem ama, amcanla ilgili bir haber de alamadık." Tolga: "Hatırlatmasana, oğlum ya. Unutturmak için elimizden geleni yapalım, Meriç bey gelsin aklına soksun adamın." Cem: "Kavga etmeyin. Ben onu zaten onu unutmadım ki, sadece.. kabullenemeye çalışıyorum. Hepsi gibi.." Aras, Cemin böyle söylemesinden sonra ona sarıldı. Ardından Tolga ve Meriç de. Cem: "Beni öldüreceksiniz, lan. Tamam anladık seviyorsunuz beni." Aras, Cemden ayrılırken: "Hem de tahmin ettiğinden de çok seviyorum." Tolga: "Sen de hepimize aşıksın ha. Seç birimizi kurtul be." Aras yalandan düşünürmüş gibi yaptı: "Ama napayım aşkım, hepinizi çook seviyorum. Ama, en çok Meriçe aşığım." Hande: "Çüş yani. Erkeğin erkeğe aşkını, canlı-canlı izlemek de ne bileyim." Ceren: "Tamam be kızım. İfşalamasana aşklarını, belli ki, gizli tutmak istiyorlar." Dediğine sesli bir şekilde güldü. Meriç: "Arascığım, bak gördün mü? Şimdi aşkımızı herkes öğrendi. Ne yapacağız şimdi?." Duru: "Bence, evlenin gitsin." Aras: "Fena fikir değil. Ama, Meriçciğim, sana çok kötü bir haberim var. Ben erkeklerden hoşlanmıyorum. Olurda bir gün fikrimi değiştirirsem, ilk seçimim sen olacaksın, kuşkun olmasın."-deyip, öpücük attı. Meriç ona gülümserken, diğerlerinin kahkahası evi doldurmuştu. Birden telefon çaldı. Çalan telefon kızların değildi. Peki ya kimindi? Ceren telefonun sesinin geldiği yere doğru ilerledi. O, lavaboya girerek telefonu eline aldı ve açtı. Diğer taraftan bir erkek: "Alo abi, müjdemi isterim. Polat bey yurtdışına gönderildi bir iş için. Artık kızı rahat-rahat elde edersin." Ne kadar da rahatsız edici, tüyler ürpetici bir cümleydi bu. Ceren karşı tarafa cevap vermeden telefonu kapattı. Bu sözlerden sonra karşı tarafa ne bir cevap verebilirdi, ne de başka bir şey yapabilirdi. Zaten telefon onunda değildi. Öyle bir anlık merakla açıvermişti. Ama açtığı için de pişman olmuştu. Kim hangi kızı, nasıl ele geçirecekti? Ya da babasının yurtdışına çıkması kimi, neden bu kadar ilgilendiriyordu? Bu soruların cevabını şu an alması pek de mümkün değildi, anlaşılan. Duru, Cerenin gelmemesinden endişelenmiş ve onun yanına gelmişti: "Ne oldu, hayatım? İyi misin?." Ceren: "Öyle bir şey oldu ki.." Cerenin böyle söylemesi, Duruyu daha da endişelendirdi: "Ne oldu, güzelim hadi anlat. Ya da dur, salona gidelim orada söylersin." Ceren 'tamam' anlamında kafasını salladı. Duru, Cerenle birlikte salona girdi ve bir kanepeye oturdular. Duru: "Arkadaşlar, Ceren bize bir şey anlatacakmış." Hepsi pür dikkat, Cereni dinliyordu. Ceren: "Telefon çaldı ya. Ben de sesin geldiği yöne doğru gittim. Meğersem telefon lavabodaymış. Her neyse, telefonu açtım, ama sesimi çıkarmadım. Diğer tarafta da bir erkek varmış. Müjdeli bir haberi olduğunu ve bu haberin de, babamın yurtdışına gittiğini, bu sırada kızı da rahat-rahat ele geçirirsin diyordu." Ece: "Babanın yurtdışında olması, birilerini fena halde mutlu etmiş olmalı." Cem: "Ece, kesinlikle haklısın. Allah kahretsin, ya. Dışarı çıka bilsek, kendi telefonlarımızı rahat-rahat kullana bilsek, şimdiye kim olduğunu bulmuştuk." Duru: "Tamam, sakin olun. Bir dakika ya, peki bu telefon kimin, Ceren?." Ceren: "Bilmem. Lavabodaydı da telefon." Hande: "O telefon, Demir amcanındı galiba." Duru: "Sen nereden biliyorsun, hayatım?." Hande: "Çünkü, lavabonun yerini bana sormuştu." Aras: "Demir amca kim?." Tolga: "Bu da iyice gerizekalı oldu ya. Oğlum, az önce gelen yaşlılar işte." Aras: "Haa, hatırladım. Sağ ol, aşkım." Duru: "Bununda kime yürüdüğü belli değil." Aras: "En azından sana yürüyen belli.",-diyip göz kırptı. Meriç, Arasın kafasına bir tane şaplak attı ve ardından: "Ne diyorsun, oğlum hayırdır?." Duru: "Tamam, Meriç. Sıkıntı yok. Şaka yaptı sadece, abartma." Aras: "Hayırdır, Meriç? Bir sinirlendin, aşkım?." Meriç: "Aşkına senin ben.. Tövbe, tövbe. Lan, yeter." Cem: "Tamam, Aras. Abartma artık. Şakayı yaptınız kapatın konuyu. Daha önemli sorunlarımız var." Meriç: "Hay ağzını öpeyim, Cem ya." Aras: "Sen beni, Cemle mi aldatıyorsun? Ama ben, bununla aldatılacak biri değilim ki." Meriç: "Hay sıçayım ya." Cem: "Aras, ne var bende. Senden daha yakışıklıyım, hem senden de büyüyüm. Meriç sen de küfür etme." Hande: "İğrendim. Vallaha yeter ya. İsyan bayraklarını kaldırdım. Bu nasıl bir vıcıklıktır ya. Ben ergenliğimde böyle şeyler yaşamadım." Aras: "Nasıl şeyler yaşadın, güzellik?." Hande: "Güzellik mi? Ay gerçekten mi?." Aras: "Evet, gerçekten." Hande: "Sağ ol, Arascığım. Sen birtanesin." Bunu dedikten sonra, Arasın yüzünden öptü. Yaptığını daha sonradan saçmalığını anladı, ama artık iş, işten geçmişti. Hande: "Ayy, öz-özür dilerim. Kızları çok fazla öpüyorum ondan oluyor, böyle şeyler." Aras: "Sıkıntı yok, güzelim. İyi geldi." Tolga: "Lan, utandırmasana kızı." Hande utancından salonu terk edip, yukarı kaçtı. Ceren: "Boşverin, şimdi onu. Cemin dediği gibi, daha önemli sorunlarımız var ve Hande bunu anlayacaktır." Ece: "Şimdi, telefonun kimin olduğunu öğrendik, ne yapacağız biz bu bilgi ile?.."