Duru çayını yapıp oraya gittiğinde, Meriç de çoktan ortamlarını ayarlamış, Duruyu bekliyordu. Çayları masanın üzerine bıraktı ve Meriçin yanına geçti. Çaylarını içerek sohbetler ettiler. Daha sonra Durunun uykusu geldiğinden, başını Meriçin omzuna yasladı ve uykuya daldı. Meriç de fazla uyanık kalmak istemediğinden, o da başını Durunun başının üzerine koyarak yattı.
Cerenin telefonuna bu sırada bir mesaj geldi; bilinmeyen numara: 'Meriç ve Durunun uyurlarkenki fotoğrafı. İki aşık kafaları yapışık..'. Bildirim sesine uyanan Cem oldu. Kendi telefonuna mesaj geldiğini sandı ve telefonu eline alıp baktı. Gördüğü mesaja şaşırdı. Sonra telefonun şifresini girdi, ama doğru olmadığını gördü. Telefonu ters çevirdiğinde, kendi telefonu olmadığından emin oldu. Uykulu olduğundan, telefonunu devre dışı bıraktığını unutmuştu. Saate baktı, saat sabahın altısıydı. Telefonu yerine bıraktı ve geri uyudu. Şapşal işte. Saatler bir-birini kovalamış ve ev halkı uyanmaya başlamıştı. Tabii ki yine ilk uyanan, erkenci kuşumuz, Cerendi. Yerinden kalktı, güzelce esnedi ve Durunun yattığı tarafa baktı. Ama o da ne, Duruyu orada görememişti. Belki tuvalete gitmiştir diye düşünül kendini rahatlattı. Ayağa kalktı battaniyesini kaptığı gibi, odasına gidip, rutin işlerini halletti. Koridora çıktığında gözüne, içeriden balkonu görecek şekilde olan pencereye takıldı. Evet, evet, Meriç ve Durunun baş-başa uyuduğunu gördü. Hem şaşırdı, hem de arkadaşı adına mutlu oldu. Manzarayı görmezden gelerekten, aşağıya kahvaltı hazırlamaya indi. Bu sırada telefonunu almayı da ihmal etmedi. Bildirim var'mı, yok'mu derken gördüğü mesajla birazcık korktu. Ceren: "Yine'mi ya? Ben senin kim olduğunu, bir bulayım, sen o zaman görürsün." Kapıda Cem göründü: "Günaydın, güzellik. Bir sorun'mu var?." Ceren: "Yok ya boşver." Cem: "Emin'misin? Bak bir şey varsa, yardım ede bilirim." Güven verici bakışlarla, Cerene bakıyordu. Ceren kahvaltılıkları çıkarırken, gözü gazın üstünde duran menemene takıldı: "Ben yeni kalktığıma göre, kim yaptı bunu acaba?."-diye kendi-kendine konuşan Cereni, Cem duymuştu: "Neyi kim yapmış?." Ceren: "Baksana, menemen yapılmış ve tam yenmemiş. Ondan bahsediyorum." Cem: "Ha, anladım. Yardım edeyim'mi?." Ceren: "Yanii, sen bilirsin." Cem: "Kısaca, tamam demenin başka bir yolu bu. Artık anlıyorum. Eh, geleyim bari." İkilimiz kahvaltı hazırlamaya başladılar. Yavaş-yavaş salondan sesler duyulmaya başlamıştı. Ceren salondakilerin duyucağı şekilde: "Şehzadeler de uyana bilmiş sonunda." Hande mutfağa girerek eline geçeni yemeye başladı. Cem: "Yavaş ol, Hande." Hande: "Sen, karışma be." Ceren: "Kızım, bağırma çocuğa. Haklı o."-ve ardından kafasına şaplak attı. Hande: "Ne vuruyorsun ya? Acıdı, uff." Cem: "Tamam, Ceren. Benim için sıkıntı yok." Hande: "Gördün'mü bak, onun için sıkıntı yokmuş." Ceren: "Çok konuşma da içeri git battaniyeleri topla, üstünü değiştir, makyajını yap, in bana yardım et. De hayde." Hande: "Ama ya." Ceren: "Dediğimi yapmassan, kahvaltıyı unut." Handenin bir şey demesine gerek kalmadan, jet hızıyla mutfaktan çıktı, gitti. Bu sırada içeri Aras girdi: "Günaydınlar." Cem ve Ceren aynı anda 'günaydın, Arascığım' dediler. Sonra içeri aynı anda hem Ece, hem de Tolga girdi ve yine aynı anda: "Günaydın, millet".-dediler. Ceren ikisine gülümserken, diğer erkekler onlara, aynı şekilde geri dönüş yaptılar. Sonra onlara Hande de katıldı: "Tekrar merhaba." Herkeste ona aynı karşılığı verdi. Bu sırada Aras etrafına bakındı ve: "Meriç ve Duru nerede?." Bu soru onlara da mantıklı gelmişti. Ceren: "Ah, tamamen unuttum. Ben hemen geliyorum, izninizle." Ceren koşar adım yukarı-balkona çıktı. Bu sırada zaten onlar da uyanmış güle-oynaya sohbet ediyorlardı. Ceren: "Oo günaydınlar, efendim. Uyana bilmişler paşa ve hanımı hazretleri." Meriç ve Duru olayı yeni fark edip bir-birlerinden ayrılıp, Cerene baktılar. Duru: "Gü-günaydın, Ceren." Meriç de ona 'günaydın' dedi. Ceren: "Hadi kalkın be. Sizin için yemeği bırakıp geldim. Kıymetimi bilen yok. Şey, bu arada, kimse sizin birlikte uyuduğunu bilmiyor ve de bilmeyecek. Giyinin iki dakikaya sofrada olun. De hayde." Duru, Ceren çıktıktan sonra battaniyeleri alıp, odasına koştu. Meriç de üstünü giyinip, elini-yüzünü yıkayıp, Duruyu odasının önünden sesledi: "Duru, hadi kızım. Sabaha kadar seni'mi bekleyeceğim?." Duru bu sırada odadan çıktı: "Geldim be geldim, çatlama. Hadi gidelim." İkisi birlikte aşağıya indiler. Sonra da salona giderken ikisinin birlikte gelmesi, Ceren hariç diğerlerinin fazlasıyla gözüne batmıştı. Aras kendini tutamayarak: "Oo Meriç bey, sonunda uyana bilmişsiniz, bakıyorum." Cümlesindeki imayı herkes anlamıştı sanırım. Meriç: "Sana da günaydın, Arascığım. Ben de seni seviyorum, canım. Görüyorsunuz değil'mi?. Arascığım bir gün bana sevgi sözcükleri etmesse, yaşayamaz." Aras: "Hayatım beni ne güzel de tanımlıyor." Bunun üzerine hepsi bunların konuşmasına kah-kaha attılar. Duru yine imanın kendisiyle ilgili olduğunu bildiği için, öylesine gülüp geçmişti. Onların yine mutlu olduğu bir anda, kapıları çaldı. Erkekler önce biz bakalım diye böbürlenirken, kızlar onlara yukarı çıkmayı teklif ettiler. Sonuçta yine, polis gelmiş olabilirdi. Erkekler yukarı çıkarken, Ceren kapıya gitti. Kapıyı açtı ve yine o ikiz amcalarla karşılaştı: "A, günyadın. Bir şey'mi lazımdı?." Emir: "Merhaba, kızım. Ben Emir bu da ikiz kardeşim, Demir." Ceren: "Memnun oldum, efendim." Demir: "Yeni komşularınızı kahvaltıya alır'mıydınız?." Ceren: "Bir dakika efendim, hemen geliyorum." Kızlara soracaktı, ama kızlar zaten arkasındaydı. Ceren: "Duyduğunuzu umarak, soruyu tekrar etmiyorum. Ne dersiniz?." Duru: "Olur, bence. Kahvaltıyı ederler, göndeririz sonra." Ece: "Yukarıda erkekler var, onları bekletmek doğru olmaz. Hem erkeklerle yemek, yemek daha eğlenceli. Kısacası hayır." Hande: "Olabilir aslında." Ceren: "Çoğunluktan evet oyunu aldık. Şimdi, Hande ve Ece siz yukarı erkeklerin kahvaltısını götürün. Biz de aşağıda hep birlikte yeriz." Hande ve Ece görevlerini yaparken, Ceren amcaları içeri aldı: "Buyurun, efendim. Şöyle gelin." Birlikte salona geçtiler, onların oturttuktan sonra, onlara tabak, çay da koydular ve hep birlikte yemeğe devam ettiler. Emir: "Ellerinize sağlık, kızlar. Çok güzel olmuş bunlar." Ceren: "Afiyet olsun, amcacım." Ece: "Cerencim, ben yukarıda yiyeceğim. Sıkıntı olmaz değil'mi?." Ceren: "Olmaz, olmaz. Sen bilirsin, güzelim." Ece sevinerek tabak-çanağını aldı ve yukarı erkeklerin yanına gitti. Tabii erkekler onu soru yağmuruna tuttular. Cem: "Kim geldi ki?." Ece: "İkiz amcalar vardı ya onlar işte. Emir ve Demirmiş isimleri. Neden sordun?." Cem: "İkiz amcalar demek ha. Bu ikisini hiç gözüm tutmuyor, onları tanımıyorsunuz bile. Nasıl içeri ala bildiniz?." Ece: "E sizi de tanımıyorduk ve hala da tam olarak tanımıyoruz." Tolga: "Güzelim, bizle onlar aynı değil. Biz size zarar verecek herhangi bir şey yapmayız. Ama onlar da farklı bir şey var, daha çözemedik." Ece: "Altıncı hissimiz güçlüdür diyorsun?." Aras: "Aynen öyle diyor, kardeşim." Tolga: "Sen niye onlarla kalmadın da, bizimle yemek istedin?." Ece: "Onlar yaşlı bunak. Ne ortak noktamız olabilir ki? Sizinle ortak noktalarımız daha çok. En azından yaşıtız yahu. Rahatsız ettiysem, gide de bilirim. Sıkıntı yok yani." Tolga: "Hayır, tatlım. Ondan demedim, merak işte boşver." Duru: "Nasılsınız, amcalar?." Emir: "İyiyiz, kızım. Sağlığına duacıyız. Siz nasılsınız?." Ceren: "İyiyiz, efendim, sağ olun." Demir: "Şimdi diyorsunuzdur ki, bu iki yaşlı amca, neden hiçbir şey yokken geldiler?. Çünkü, biz sizin karşınızdaki villada oturuyoruz artık. Komşularımızla tanışmak için, villa-villa geziyoruz." Ceren: "Açıklamanıza gerek yoktu. Çünkü, biz öyle şeyler düşünmeyiz." Yemeği bitirdiğinde Duru masayı yavaş-yavaş topluyor, Hande de Demire lavabonun yerini gösteriyordu. Sonra Hande de Duruya masayı toplamada yardım etti. Ama sadece Ceren ve Emirin önü doluydu, daha bitirmemişlerdi. Duru ve Hande mutfakta bulaşıkları, makineye yerleştiriyordu. Emirle, Ceren karşı-karşıya oturmuşlardı. Emir ayağını arada bir Cerenin ayağına dokunduruyor ve sanki hiç farkında değilmiş gibi yapıyordu.
Cem sessizliğin hayrı alamet olmadığını bildiğinden sessizce aşağıya indi. Meriç de onu takip etme gereğinde bulunmuştu. Salonun kapısına geldikte, sessizce Emir ve Cerene bakıyorlardı. Ceren telefonu ile meşgulken, Emir evi izliyordu. Cem dikkatle, Emiri izlerken, dikkatine ayak kısmı girdi. Bunu gördükte kafasından vurulmuşa döndü. Cem sinirli şekilde Emirin üzerine gittiğini fark eden Meriç onu durdurdu: "Ne oldu, lan?." Cem: "Oğlum, kızı taciz ediyor. Sanki farkında olmadan yapıyormuş gibi gösteriyor. İzin ver, şunu pataklayayım." Meriç: "Ya gerçekten farkında olmadan yapıyorsa?." Bu sırada Ece geldi: "Ne oluyor?" Cem eliyle masanın altını işaret etti: "Gördün'mü?." Ece: "Evet, ne var ayağı yalnışlıkla kızınkine dokunuyor." Cem: "Yalnışlıkla olmuyor işte, şerefsiz kasıtlı olarak yapıyor. Baksanıza, her iki saniyeden bir yanlışlıkla birinin ayağına dokunulur'mu?." Meriç: "Hayır." Cem: "E, o zaman?. İzin verin, şunu öldüreceğim." Ece: "Olmaz, siz çıkmayın. Sizin eşgalinizde 4 erkek aranıyor, unuttuysanız hatırlatayım. Şimdi ben gidiyorum ve şu yaşlı bunakları yolluyorum."