Doyoung ilaçları sayesinde kendisini mental olarak biraz daha toparlayabilmiş oldukça iyi hissediyordu. Geçmiş Doyoung'a ait son hatırası olan yüzüğü, koyduğu sırt çantasına gülümseyerek bakmış yatağından kalkmıştı. Hızlıca hazırlanıp içinde tarif edemeyeceği bir duyguyla okula gitmişti.
Taeyong kantinde oldukça kalabalık bir masanın ortasında halinden memnun bir şekilde arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Doyoung ise kantin duvarına yaslanmış, gidip konuşursa Taeyong'un ondan rahatsız olacağını bildiğinden ona sadece mesaj atmış ve okulun arkasındaki genellikle sakin ve kimsenin olmadığı bir yerde buluşup birkaç dakika konuşmak istediğini, önemli olduğunu söylemişti. Fakat Taeyong gelen mesaja sadece kısa bir bakış attıktan sonra telefonunu ters çevirerek, konuşmasına geri dönmüştü.
Doyoung gördüğü görüntüyle normalde olsa kendini tuvalete kilitleyerek bütün gün ağlardı fakat o an beyninde sayısızca ses yankılanıyordu: Neden gitti?, Neden acı çeken hep benim? Onu her zaman korudum sırf onun için sayısız zorbalığa maruz kaldım ama o neden bir teşekkürü bile çok gördü? Neden en zor zamanlar geçirdiğim anımda beni terk etti? Neden canım bu kadar acıyor? Neden bitmiyor bu? O bitirebilirdi.
Doyoung yüzüne bir gülümseme kondurdu sevimli gözüküyordu ama Doyoung o an içinde sadece saf nefreti hissediyordu ve onu tanıyan biri bu gülümsemenin ne kadar korkunç olabileceğini anlayabilirdi Taeyong gibi biri bunu anlayabilirdi.
"Tae~"
Taeyong duyduğu sesle donakalmış hatta bir anlığına titrediğine bile emindi. Masada oturan herkes şaşkınlıkla ilk kez gördükleri ve Taeyong'a Tae diye seslenebilecek cesareti gösterebilen (ki normalde kimsenin ona bu şekilde seslenmesine izin vermezdi) bu çocuğa dönmüştü.
"Doyoung?"
Doyoung, Taeyong dışında kimsenin sahte olduğunu anlamadığı bir kıkırdamayla ona yaklaşmış ve elindeki yüzük kutusunu Taeyong'un eline tutuşturarak konuşmuştu.
"Teşekkür ederim Tae ama sanırım artık buna ihtiyacım kalmadı." Doyoung am arkasını dönmüş gitmek için bir adım atmıştı ki sanki aklına çok önemli bir şey gelmiş gibi tekrar Taeyong'a dönmüş, hala onu şaşkınlıkla izleyen gözleri yok sayarak tiksinmişçesine direkt olarak Taeyong ve kucağındaki oldukça dar bir pantolon ve nerdeyse iliklenmiş bir düğmesi bile olmayan beyaz gömlekli erkeği süzdükten sonra gözlerini masumca kırpıştırarak tekrar konuşmuştu:
"Bu arada Tae, bence artık sende o yüzüğü çıkarmalısın." Gözlerini devirerek arkasını dönmüş ve arkadaşlarını bulmak için üst kata çıkmaya başlamıştı.
Taeil üzerindeki şaşkınlığı atarak Lucas, Ten, Johnny, Mark, Kun, Xiaojun ve Hendery dışında masada kim varsa kalkmalarını söylemiş ve saniyeler içinde masada sadece dokuz kişi kalmıştı.
"Vay be onun daha minik ve tatlı olduğunu düşünmüştüm."
"Sana katılıyorum Lucas, ben bile ürktüm. Hayatım bana onun hakkında her şeyi anlattın sanıyordum."
"Ben de onun hakkında her şeyi öğrendim sanıyordum Johnny."
"Yani nişanlın mıydı yüzük falan?"
"Saçmalama Taeil değil, yani değildir di mi?"
"A yok şey ya Doyoung sap sevgilisi falanda yok.Ben araştırmıştım ama bizim sınıftaki Jaehyunla baya yakınlar yani sevgili olursada onunla olur."
" Yalnız az önce çok havalı değil miydi?"
"Hendery şimdi bunu mu tartışacağız?"
"Taeyong sen iyi misin?" Kun endişeyle, üzgün bir biçimde elinde tuttuğu yüzük kutusuna bakan ve muhtemelen Doyoung gittikten sonra konuşulan hiçbir şeyi duymayan Taeyong'a sormuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/272624893-288-k54632.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
01:27
RomanceDoyoung her gece saat 01:27'de Taeyong ile konuşurdu. Ta ki arkadaşlıklarının son kullanma tarihinin çoktan geçtiğini fark edene kadar. ⋆⁺₊⋆ yongyoung⋆⁺₊⋆ 27 Ocak 2022