Y/N : Selam, öncelikle yaşadığım sorunlar sonucu geç bölüm yazmamı sorun etmediğiniz ve bana destek olduğunuz için çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Yapmam gereken tek şey okulu ekmek, bahçeye inip, kahve içmek, düşünmekmiş. Ya da tek seferlik olarak sorunlarımı bu şekilde çözdüm, şanslıymışım. Çok daha iyi hissediyorum ve umarım yaptığım, yapacağım değişiklikler daha da iyi hissetmeme neden olacak. İçinizde, kendini kötü hisseden varsa, ne hakkında olduğu önemli değil, lütfen bana mesaj atın. Size yardım etmek, yardım edemesem bile dinlemek benim için çok önemli. Ve bu bölümde çok fazla olay, konuşma filan yok ama içimden gelenleri yazmak istedim. Biraz da kısa oldu, ama olsun! Ay yine çok konuştum ben, gidiyorum. İyi okumalar!
----
Telefonumu elime aldığımda bir şey fark ettim. Dünya üzerindeki binlerce insan içinden, en çok, ve belki de bir tek onun sesini duymak istiyordum. Zihnimin derinliklerinde bir şeyler, kontrolü ele almış, normalde beni korkudan, gerginlikten yiyip bitiren şeyleri atlatmış ve reddedilmenin vereceği utanma hissini geride bırakmıştı. Düşünmüyordum, sadece arıyordum.
Telefonu kulağıma dayadım, onun açmasını sabırla beklerken kalbim çırpınıyordu. Kendimi düşündüm, sonra da onu. Ama en çok onu. Gözlerini, gülümsediğinde yanaklarını süsleyen gamzelerini, aydınlanan gözlerini, bir şeyi komik bulduğunda yavaşça yüzünde yerini alan yamuk gülümsemesini, fırçayı tutuşunu-
"Hey." Uykulu sesi, kelimelerimi kara delikte kaybetmem için gereken tek şeydi. Dudaklarımı araladım ancak diyecek bir şey bulamadım. En başta neden aradığımı bile bilmiyordum. Bir türlü uyuyamamıştım ve onu aramaya karar vermiştim sanırım. Gözümün ucuyla saate baktım, gözlerim korkuyla büyüdü. Onu gecenin ikisinde aradığıma inanamıyordum. O kadar uzun süredir uyumaya çalışıyordum ki zaman kavramım bulanıklaşmıştı. Saatin on bir filan olduğunu düşünüyordum.
"Uyuyor muydun?" Sessizce sordum. Sonra da içimden küfür ettim. Bu nasıl bir soruydu? Elbette ki uyuyordu. Saat sabahın ikisiydi.
"Yeni yatmıştım, sorun ne? İyisin değil mi?" Endişeli sesi, diğer hattan duyulduğunda gülümsedim. Genelde çok fazla telefonda konuşmazdık, çünkü telefon görüşmeleri beni geriyordu. Mesajlaşmak daha rahattı, ve konuştuğumuzda da beni o arardı. Bu kez onu ben aramıştım ve saat çok geçti, endişelenmesi için her türlü nedene sahipti.
"İyiyim, sanırım sadece sesini duymak istedim." Konuştum. Kendimden böyle sözler duymak, beni bile şaşırtıyordu. Değişiyordum. Büyüyordum. Farklı hisleri tanıyordum.
Kimsenin harika olmadığını biliyordum, ancak bilmediğim bir sebepten dolayı, o öyle geliyordu.
"Ah, anladım." Ezra durdu.
Sabahın ilk ışıkları düşene dek konuştuk. Başkalarına anlatmayacağımız şeyleri anlattık, fısıldayarak, yumuşak kahkahalarla. Yanımda olmasa da, neredeyse onun bana dokunduğu hissedebiliyordum. Mutluluğumu onun cümlelerinde buldum, hiç bulmadığım kadar mutluluk. Bu sonsuza dek, önümüzde uzanan devasa karanlık yolda tek başıma olmadığımı hissetmek bana güven hissini tattırıyordu. Artık takılıp düşmekten korkmuyordum, çünkü beni tutacak birisi vardı. Ona sonuna dek güvenebileceğimi biliyordum, çünkü onunla konuşurken, sesinde ufak bir şey yakalıyordum. Bana aşık olmadığını biliyordum, ve ben de ona aşık değildim. Aşk bizim için fazla güçlü bir kelimeydi. Herkes için çok güçlü bir kelimeydi, aşk. Üç ay öncesine kadar gerçek olmadığını düşünüyordum, şimdi ise sadece bizden uzak olduğunu düşünüyorum. Bir kişinin hayatınıza girip, bir çok şeyi değiştirebilmesi şaşırtıcıydı. Hele değiştirdiği şeyler, seni daha iyi bir konuma getiriyorsa, o kişiyi bırakmak doğru olmazdı.
İlk kez beni öptüğü günü hatırladım. Vücudumda, birbirine bağlı olan bütün sinirler, elektrik şokuyla sarsılmıştı, ancak daha sonra bu şok yerini, midemde sakince uçuşan kelebeklerin sıcaklığına bırakmıştı. O saniye her şey durmuş gibiydi, sanki zaman sadece bizim için yavaşlamıştı. Etrafımı saran dünyanın hayata geçtiğini hissettim, her şey çok daha parlaktı. O dakikayı asla unutmayacaktım, yollarımızı ayırsak da, birbirimizden nefret etme durumuna gelsek de, hep aklımda kalacaktı. Hiçbir zaman kötü bir anı olmayacaktı, sonumuz ne olursa olsun. Bunu bilmek bana cesaret veriyordu. Ancak beni korkutuyordu da, belki o benim gibi düşünmüyordu.
Bir şey daha biliyordum, onu bırakmak için onlarca sebebim olsa bile, onunla kalmak için tek bir sebep yetecekti. Böyle bir bağlılık, büyük bir yüktü. Belki de başka insanlar için büyük bir şey değildi, ancak hayatımda ilk kez birisi beni böyle seviyordu, ve bu önemliydi. Evet, denizde binlerce balık vardı, ancak ben balık tutmada berbattım. Öyle şanslıydım ki bu kez oltama eski bir şapkadan çok daha fazlası takılmıştı. Ve onu denize geri atmaya niyetim yoktu.
Tam olarak hissettiğim her şeyi kağıda aktarmak istemiştim. Bir şekilde, önümdeki kağıt bomboş kalmıştı. Sanırım, daha iyi açıklayamazdım hislerimi. Kağıt bomboştu, ben de öyleydim. Ancak bu uzun süre önceydi. Kurumuş bir ağaçtım, kimse benden tekrar canlanmamı beklemiyordu, ben bile beklemiyordum. Ancak beni cennet bahçelerinden kesip atmadan, bir şekilde canlanmıştım, ve çiçek açıyordum. Şimdi önümdeki kağıdıma baktığımda, renkler ve güzel cümleler buldum. Artık zihnim boş değildi.
Bana bir ara söylediği bir şey geldi aklıma.
"Pozitif olmak, hiçbir zaman üzgün ya da kızgın olmamak değil. Sadece gitmeye, ilerlemeye devam etmen demek. O yüzden, gülümse. Ve lütfen makarnayı karıştır. Çünkü taşmak üzere." Elindeki bıçağı sallayarak konuşmuştu o gün, birlikte yemek hazırlıyorduk. Hatırladığım her şey, o yanımda varken güzeldi.
Buffy yine kucağımda uyuyordu. Onun kafasını yavaşça severken bütün bu düşüncelerime dalıp gitmiştim. Sadece, kendimi sevmemi bana hatırlatan birisini sevdiğim için mutluydum.
---

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezra | ⚣
RomanceEzra ve Luke farklı dünyaların insanlarıydı. Birlikte mutlu olmak için yeni bir dünya yarattılar. ㅡ 2015