Şu an okumakta olduğum sayfalarda, Ezra'nın fikirleri tavan yapmış olmalıydı, çünkü okuduklarıma başka bir anlam yükleyemiyordum. Artık cümleler arasında bir bağ yoktu. Her şey bağımsız halde varlığını sürdürür olmuştu. Kafa karıştırıcıydı. Sanki aklına gelen her şeyi düşünmeden yazmış gibiydi. Çizimler daha da artmıştı. Bazıları sadece hızlı bir şekilde karalanmıştı. Genelde yüzü gözükmeyen bir erkek figürü. Arada bir oldukça çekici kabul edilebilecek bir kız. Onun dışında ufak çizimler, ve anlamsız cümleler.
"Anlamıyorum. Üç dakika öncesine kadar iyi hissediyordum ama şimdi her şey dağılıyor."
"Duyguların güçlü, çirkin, açık, kaba ve çiğ olmaları gerekiyor. Birisinin seni 'hemen hemen' ya da 'neredeyse' sevmesini istemezsin. O sevginin çoğu şeyi yakıp kavurabileceği bir ateş olmasını istersin, ufak bir mum değil.."
Defteri kapattım. Defteri kapattım çünkü hayatımda ilk kez bilmemem gereken bir şeylere dahil olmuş gibi hissettim. Suçluydum, ilk başlarda değil belki ama şu anda. Okuduğum her cümleden sonra onun için, kendisini bu kadar nefessiz ve kapalı bir alana sıkışmış gibi hissettiği için kötü hissediyordum. Ben insanlar için bir şeyler hissetmezdim. Ben kendim için bile bir şeyler hissetmezdim. Şimdi değişen neydi?
Tek gördüğüm karanlıktı. Bayıldığımı zannettim. Bilincimin kapandığını düşündüm. Ancak daha sonra elektriklerin gitmiş olduğunu anladım. Etrafımdaki her şey solgun bir ışıkla hafifçe aydınlandı, çok değil, sadece etrafımdaki kişilerin yüzünü görmeme yetecek kadar. Kafamı çevirip camdan dışarıya baktığımda bardaktan boşalırcasına yağmur yağdığını gördüm. Gök gürültüsü kulaklarımı huzurla dolduruyordu. Etrafımdaki herkes homurdandı, yağmurdan şikayet ettiler. Ben ise neden bu kadar şikayetçi olduklarını anlamamıştım. Yağmur bir şeyleri temizlemek için bir şanstı.
Öğlen tenefüsüne girmiş olmalıydık. İnsanlar sınıfı terk etti. Bir süre cama vuran yağmur damlalarını dinledim. Neden bununla yetindiğimi anlayamadım ve kendime kızdım. Hemen şu an dışarıya çıkıp yağmuru tenimde hissedebilirdim. Beni engelleyen hiçbir şey yoktu.
Çantamı toparladım, ve sırtıma attım. Ezra'nın ufak defteri, kollarımın arasında, güvendeydi. Odanın bir şimşek ile aydınlanması üzerine, kendimi koridora attım. Böyle zamanlarda görünmez olmak işime yarıyordu. Kimse nereye gittiğimi bilmeden ortadan kaybolabiliyordum.
Hani hayatınız boyunca, birden çok kez yaşadığınız ufak mutluluklar vardır ya? Her ne kadar ilk ve ya son kez yaşayışınız olmasa bile sizi mutlu eder. Elinizde olmadan gülümsersiniz. Benim gibi insanlar için bu yağmur olmalı. Yağmur, benim gördüğüm en saf şey. Üstelik onunla ilgili iyi olan bir şey de, saflığını başkalarına da sunmasıydı. İnsana, ıslanması, yıkanması için bir şans veriyordu.
Gözlerimi kapattım ve dinledim. Her bir damlanın yere düşüşü. Her bir damlanın canından oluşu. Her bir umudun, dileğin, yerini hayal kırıklığına bırakması. Hepsini yağmurda duyabiliyordum. Ancak bir de ayak sesleri duydum. Hoşuma gitmeyen bu sesin kaynağı bana yaklaşıyordu. Gözlerimi açmak, dikkatimi yağmurdan çekmek istemiyordum.
"Dışarıda olacağını biliyordum."
Konuştu. Neden burada olmak zorundaydı ki?
"Kişisel günah çıkartma seansımda bari yalnız bırak." Gözlerim halen kapalıydı, ancak konuştum. O sırada yağmura, boğulmama neden olacak kadar güçlü olmadığından sitem ettim. Etrafım sularla çevrilmiş olsaydı, ve ciğerlerimdeki tüm hava sönseydi konuşmak zorunda kalmazdım. Ancak, sanki hayatın bana sunacağı şeyler varmış gibi, sadece tenimi ıslatıp geçiyordu.
"Defterimi almaya geldim." Sesi, gök gürültüsüne karışarak zihnimde dans etti. Bu sesi seviyor muydum, yoksa nefret mi ediyordum? Kim bilir? Belki de her ikisi de.
Defter hala kollarımın arasında duruyordu. Islanmadığından emindim. Hiçbir şey söylemeden defteri ona uzattım. Hızlıca elimden kaptı. Ve çantasına koydu.
Bir süre hiç konuşmadı, ancak yanımdan ayrılmıyordu. Ona bakmayı reddediyordum, çünkü ona bakarsam öğrenmek isteyecektim. Soruların cevaplarını elde etmek için enerji harcayacaktım. Bu istediğim son şeydi. Kimseyi çözmek, kimseyle yakınlık kurmak istediğim yoktu. Benim sadece kendime ihtiyacım vardı. Onu da kaybedeli uzun süre olmuştu gerçi.
"Birisi depresif hissettiğinde, bunu genelde onların gözlerinden anlayabilirsin." Ezra konuştu.
"Biliyorum." Mırıldandım.
"Bu yüzden mi bana hiç bakmıyorsun?" Sordu. İşte yine aynı şeyi yapıyordu. Beni hazırsız yakalamak, onun hobisi filandı sanırım. Bu sorusuna cevap vermek istemiyordum. Ve vermeyecektim.
"Luke." Dikkatimi çekmek için adımı seslendiğinde ona döndüm ve gözlerimi onunkilerine diktim.
"Ne istediğini anlamıyorum." Sert bir sesle konuştum.
"Sadece bana daha çok bakmanı istiyorum." Duraksadı.
"Çoğu zaman gözlerinin, mavinin hangi tonu olduğunu unutuyorum. Ama yine bu de onları düşünmeme engel olmuyor."
Büyük ihtimalle bu söylediği şeye şaşırmamı bekliyordu. Şaşırmıştım, ancak göstermeye niyetim yoktu. Sırf onu merak eder halde bırakmak istediğimden ruhsuz bir şekilde ona bakmaya devam ettim. Cevap vermek istiyordum. Neden böyle düşündüğünü her şeyden çok merak ediyordum, ancak karakteristik özelliklerim önüme geçiyordu.
Yağmurun sesi, ikimizi de, aramızdaki sessizliğin garipliğinden kurtarıyordu. Gözlerimi tekrar ondan uzağa sabitledim. Gidene kadar böyle durmayı planlıyordum ancak gidecekmiş gibi gözükmüyordu. Ondan kurtulmak istiyordum, ancak bir yandan da tek istediğim burada kalmaktı.
Gözleri çaresizce benimkilerle buluşmak istiyordu, ancak ben başka bir tarafa bakıyordum.
"Ben gidiyorum." Mırıldandım ve karanlık bulutların altında dönmekte olan küçük dünyamı yanımda sürükleyerek ondan uzaklaştım. Bu küçük dünyanın yükü oldukça büyüktü. Omuzlarımda taşıyamayacağım kadar ağırdı ve bazen tek istediğim her şeyi bırakmak ve rahat bir nefes almak oluyordu. Bunu çevremdekilere açıklayamazdım. Kimseye neden bu kadar yükü omzumda taşıdığımı söyleyemezdim. Çünkü kendim de bilmiyordum. Tek bildiğim, kendimi bildim bileli bu yüke sahip olduğumdu.
Sanırım tek sorunum, hareketler ve insanlar yerine kelimelere aşık olmamdı. Düşüncelere ve fikirlere aşık olurdum. İlgimi çeken her şeye aşık olabilirdim, çünkü ilgimi çok az şey çekerdi. Ancak zavallı Ezra bunu bilmiyordu. O benim ilgimi çok çekmese bile onunla ilgili anlam veremediğim bir şeyler vardı. İlginç bunun için doğru bir kelime olmazdı. O, bir çok rengin ve bir çok kelimenin karışımı gibiydi. Diğerleri gibi belli, sabit bir şekle sahip değildi. Tıpkı sıvılar gibi, bulunduğu kabın şeklini alıyordu. Onu bu yüzden anlayamıyordum. Her zaman beklemediğim şeyler sunuyordu ve beni şaşırtıyordu. Bundan hoşlanmıyordum, bundan kesinlikle zerre kadar hoşlanmıyordum.
Ben zekadan hoşlanıyordum. Çok kitap okuyan, ya da sınavlarını en yüksek puanla geçen insanların zekasından söz etmiyorum. Konuşurken zekasını ve kültürünü gösterebilenlerden söz ediyorum. Bir gün birisini sevecek olursam, bir konuşma bittikten saatler sonra bile beni düşündürmeye devam edebilecek cümleler kurabilmeliydi. Böyle birisiyle henüz tanışmadım. Ancak bazen birisinde böyle özellikler aramanın aptalca ve bencilce olduğunu düşünüyordum. Çünkü ben hiçbir şeyde iyi değildim. Tabii ki düşünebilirim, ya da yazabilirim, ama konuşmakla aram hiç iyi olmamıştır. İnsanlar bana neyde iyi olduğumu sorduklarında aklıma gelen tek şey saatlerce karanlık düşüncelerime kurban olup sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranabildiğim oluyor. Yani görebileceğiniz en özel insan sayılmam.
Bu yüzden çok şey beklediğimi düşünüyorum. Belki de hakkım yok.
Başımı kaldırdığımda, ve gri bulutları seyrettiğimde bile, bu güzelliği seyretmeye hakkım olup olmadığımı düşünüyordum. Ancak yağmur gibi muhteşem bir şeyin bilincinden şüphe edemezdim. Benim hastalıklı ruhuma değiyorsa, mutlaka bir bildiği vardır.
---

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezra | ⚣
RomanceEzra ve Luke farklı dünyaların insanlarıydı. Birlikte mutlu olmak için yeni bir dünya yarattılar. ㅡ 2015