VI

8.5K 646 155
                                    

Uyandım.

Uyandığımda her şeye sahiptim. İstemeyeceğim kadar çok zaman ve yeni şeyler yapmak, değişmek, eğlenmek için fırsatlar. Değişmek istiyor muydum gerçekten? Gerçekten de huysuz Luke olmaktan vazgeçmek istiyor muydum? Kendime bu soruyu her sorduğumda hayır cevabını alıyordum çünkü çoktan yola bu şekilde çıkmıştım. 

Ayakta dimdik durmuyordum, ancak hiçbir zaman tam olarak yıkılıp pes etmemiştim. Ben hiç bir zaman pes etmemiştim. Sadece böyleydim. Olduğum gibi. Beklentisiz ve hissiz. Bundan şikayet etmiyordum. Böyle olmayı ben seçmiştim ve şimdi böyle olmak düşünmeden yaptığım bir şeydi. 

Yatağım tıpkı bir kara delik gibi beni kendisine çekiyordu, yattığım yerden kalkıp gereksiz görevlerle yüzleşmek istemiyordum. Benim gibi, sadece yer kaplayan, zaman ve oksijen harcayan gereksiz bir varlık neden bütün bunları yapmak zorundaydı ki? Nasıl olsa hiç kimseydim.

Umutsuzca bir şeylerin değişmesini diliyordum, bir şey olmayacak olsa bile. Neye ihtiyacım olduğunu bile bilmiyordum. Birilerine ihtiyaç duymak, bir şeyler istemek benim için yeniydi.

Ne istediğimi bile bilmiyordum.

On altı yıldır bu karanlık dünyada yaşıyordum ve her ne kadar genç olursam olayım yaşlı hissediyordum. Belki de bunun en büyük sebebi az süre içinde çok şey ile karşılaşmış olmamdı. Artık hiç bir şey beni mutlu ya da heyecanlı hissettirmiyordu. Sadece nefes almak ve yaşamak arasında büyük bir fark olduğunu kendime kanıtlanmıştım.

Yorganı bir nevi üzerimden fırlattım ve derin bir iç çektim. Ne düşünürsem düşüneyim, ne istersem isteyeyim, olmayacaktı. Bu kadar basitti. Yatağımı terk edip okula gitmek istememem bir şey ifade etmeyecekti. Sadece gereksiz yere mızmızlanmış olacaktım.

Banyoya girdim ve kapıyı kilitlediğimden emin olduktan sonra üzerimdekilerden kurtuldum. Yansımamı görmezden gelmeye çalışarak hızlı bir duş için hazırlandım. Duş almanın, suyun vücudumdan akıp gitmesinin keyifli olduğu zamanları düşündüm. Çok uzaktalardı ve iyi hissetmenin bana verdiği hissi hatırlamakta güçlük çekiyordum.

Kendimi iyileştirmem gerekecekti. Kimse beni kurtarmaya çalışmayacaktı. Bunu çok iyi biliyordum ancak hakkında bir şey yapasım yoktu. Çoğu şey için bu geçerliydi. Her şeyin farkındaydım ancak bir şey yapacak, adım atacak enerjim ve isteğim yoktu. İnsanlar, insanların ağzından çıkan kelimeler, gereksiz olan her şey, bendeki hayat enerjisini yok etmişti. 

Yine de beni bekleyen bu günden kaçmamın imkanı yoktu, o yüzden okula gitmek için hazırlandım.

----

"Luke!" Koridorda, kalabalığın arasından sıyrılmaya çalışırken birisinin adımı seslendiğini duydum. Kim olduğunu hemen tanımış olmam neredeyse gülümsememe sebep oldu. Şaşırtıcı değildi, sürekli konuşuyor olduğundan olsa gerekti. Onu duymamış gibi yaparsam belki beni takip etmeyi bırakırdı.

"Luke!" Kimi kandırıyorum ki, tabii ki arkamdan gelecekti. Cevap vermedim, arkamı dönmedim, sadece yürümeye devam ettim. Elini omzumda hissedene dek ilerliyordum, ancak durdum ve onunla yüzleştim.

"Bu kadar kaba olma." Surat astı. Ancak sonra o, on bin dolarlık gülümsemesini tekrar yüzüne yerleştirdi. Ben ise tepkisiz bir şekilde ona bakıyordum. Yüzünün aydınlanışını seyrettim, karanlık bir gecenin yıldızları gibiydi, ya da çok uzun ve acı verici bir gecenin ardından doğan güneş gibi.

"Öğlen arasını.. benimle geçirir misin merak ediyordum." Tereddüt ederek sordu. Neden onunla olmamı istiyordu ki? Bunun altında bir şey yattığından yüzde yüz emindim, ancak ilk defa yalnız kalmaktansa Ezra ile olmanın daha iyi bir fikir olduğunu düşündüm.

"Pekala." Ağzımdan çıkan bu sözcük Ezra'nın daha da geniş bir şekilde gülümsemesine neden oldu. O an, gamzeleri olduğunu fark ettim. Buna daha önce hiç dikkat etmemiştim. 

Sanat eserleri, yaratıcılarından parçalar taşırlar. Onların izlerini, sanat eserinde açıkça olmasa bile, ufak şeyler ile görebilirsiniz. Ezra neredeyse Tanrı'ya inanmama sebep olacaktı. Çünkü doğanın tek başına böyle bir güzelliği yaratabileceğine güvenmiyordum. Komikti, çünkü Ezra'dan nefret etmeme rağmen, onun ruhundaki güzelliği inkar edemezdim. Zaten ondan nefret etmemin en büyük sebebi buydu.

Onunla birlikte sessizce yürürken aklımdaki tek soru nereye gidiyor olduğumuzdu. Kesinlikle onun bir grup konuşkan arkadaşları arasında kalma gibi bir niyetim yoktu. Ancak onunla yalnız kalmak da istemiyordum.

Lanet olsun. Her şeyi karıştırıp durmuyor olsaydı keşke.

"Nereye gidiyoruz?" Sordum. 

Gülümsedi.

"Arka bahçe. Kalabalıktan hoşlanmadığını anlamak çok zor değil." Yumuşak bir ses tonuyla konuştu.

"Senden hoşlanmadığımı anlamak çok mu zor peki?" Mırıldandım, ancak duyduğundan emindim çünkü yüzündeki ifade değişti. Bir şey söylemedi, yürümeye devam etti.

"Sanırım bu benimle konuşurken kurduğun en uzun cümle. Gelişme kaydediyoruz."

Bu sırada kendimi sorgulamam gerekiyordu. Ondan hoşlanmadığımı, hatta ondan nefret ettiğimi söylüyordum ama kendimi, kaybolmuş bir yavru köpek gibi onu takip ederken buluyordum. Bu yeni bir şeydi. 

Arka bahçeye geldiğimizde, ağaçlardan birisinin altına doğru ilerledik. Burası benim genelde oturduğum ağaçtı. Buraya oturduğumu nereden biliyordu? Yoksa sadece bir tesadüf müydü? Ezra'nın defterindeki çizim gözlerimin önüne geldiğinde midemdeki garip his ve hızlanan kalp atışlarım beni rahatsız etti. Beni çizmiş olamazdı değil mi? İmkanı yoktu.

Ağacın dibine oturduk. Ufak bir sandviç ve içecek bir şey çıkarttı. Daha sonra bana dönüp baktı. 

"Bir şey yemeyecek misin?" Sordu.

"Canım istemiyor." Cevapladım. Cevabımın üzerine, gözlerini vücudumda hızlı bir şekilde gezdirdi.

"Çok küçüksün." 

Bu da ne demek?

"Küçük filan değilim." İster istemez kendimi geri cevap verirken buluyordum.

"Luke." Gözlerini devirdi ve bana 'Ciddi misin?' bakışı attı. 

"Ezra." Aynı bakışla ona cevap verdim. Bu onu durdurdu. Daha dik bir şekilde oturdu ve bir aptal gibi gülümsemeye başladı. Kesinlikle sorunları vardı. Bu kadar mutlu olunacak ne olmuştu anlamadım.

"Sorunun ne senin?" Onaylamadığımı ifade etmek için başımı sallarken konuştum.

"Biliyor muydun?" Başını bana çevirdi. Gözlerime baktı.

"Adımı hiç sevmedim, senin dudaklarından çıkışını duyana kadar. Bana ilk defa adımla sesleniyorsun. Buna alışabilirim." 

---

Ezra | ⚣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin