I

28.4K 1K 266
                                    

"Hayır." Büyük ihtimalle şu an içinde bulunduğum konuşmada en çok kullandığım bu kelimeyi bir kez daha tekrar ettim. Kendimi tekrar etmek beni sinir ediyordu. İnsanların beni ilk seferinde anlayacak kadar zeki olmaları gerekmez miydi?

İnatçı olduğumu belli eden bir şekilde kollarımı göğsümde birleştirdim ve başımı şiddetle salladım. Biyoloji öğretmenim, Mrs. Brooks, sabrı tükenmiş bir şekilde elindeki kağıdı masaya bıraktı ve bana bakmaya devam etti. Gözlerine baktığımda onun sadece yorgun olduğunu görüyordum. Sinirli ya da bağıracak kadar vahşi durmuyordu. En azından henüz...

"Başka şansın yok Luke." Düz ve ruhsuz bir ses tonuyla konuştu.

Başka şansım olmadığını biliyordum. Ancak yine de elimden geldiğince sinir bozucu olmayı seçmiştim bir kere. Bu konuşmanın sonunda ne olacağından yüzde yüz emin olmama rağmen Mrs. Brooks'un bana seçme şansı vermediği için kendini kötü hissetmesini istiyordum. Tabii ki de başka şansım yoktu, ve tabii ki de en sonunda öğretmenin istediği olacaktı.

"Onunla iki dakikadan fazla konuşmaya katlanabileceğimi zannetmiyorum." Gözlerimi beni ikna etmeye çalışan zavallı öğretmenin yüzünden çekerek duvarın üzerindeki saate kenetledim. Zaman bir türlü geçmiyor gibiydi. Bu konu hakkında daha fazla konuşmadan okuldan çıkmak istiyordum. Başka bir öğretmen olsaydı bunu çoktan yapmış olurdum, daha fazla burada dikilip vakit kaybetmek için bir sebebim olmazdı. Ancak bu Mrs. Brooks'du. Okulda beni seven tek öğretmen, hatta belki de okulda benim varlığımdan haberdar tek insandı. Bu yüzden sabırlı davranmaya çalışıyordum.

"Luke olayı dramatikleştirme." Mrs. Brooks gözlerini devirdi. Olayı dramatikleştirdiğim filan yoktu, sadece Ezra'nın enerjisiyle başa çıkabileceğimi sanmıyordum. Ve hepsinden önce zorunda değildim.

"Olası bir cinayetten sorumlu değilim. " Teklifi kabul ettiğimi belli ederek homurdandım. Zavallı kadının yorgun gözleri aydınlandı ve yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Teşekkürler ama onu öldürme." Karşımda dikilmekte olan bu kadın okuldaki her öğrenci tarafından en sert öğretmen kabul edilmişti. Evet, Mrs. Brooks'tan bahsediyorum. Bilmediğim bir sebepten dolayı bana karşı her zaman yumuşak ve sabırlı davranıyordu. Bu yüzden onun otoritesi, otoriter olduğundan değil de, bir grup ergen ile başa çıkmak için var olan bir şeydi. Yani beni kapsamıyordu. Çünkü kendimi hiçbir zaman 'bir grup ergen' kategorisinde görmüyordum. Şükürler olsun.

"Bana karşı neden bu kadar iyi davranıyorsunuz?" Elimde değildi. Merak ediyordum. Bilmek istiyordum. Bu kadar öğrenci arasından benim gibi önemsiz birisi... Üstelik biyolojim berbattı, yani beni sevmesi için gerçekten de bir neden bulamıyordum.

Mrs. Brooks durdu. Tamamen vücudunu dikleştirdi ve bana baktı. Beklemediği bir şey sormuşum gibi, araba farları önünde donup kalmış bir geyik gibi gözlerini benim gözlerime dikti. Ah, neredeyse bir nutuğun geldiğini görür gibiydim. Tek amacım buradan defolup gitmek olmasına rağmen zaman kaybetmeyi başarmıştım.

"Kendimce sebeplerim var. Buna kafa yoracağına biyoloji projene kafa yor. Şimdi, bu kağıdı al ve evine git." Kağıdı bana uzattı. Sert sözlerinin ardında bile nazik bir gülümseme bulmak mümkündü.

Beklemediğim bir cevap aldığımdan dolayı hemen tepki göstermedim. Gözlerimi ondan ayırmadan kağıdı elinden aldım. 'Sebeplerim var.' derken ne demek istiyordu? Benimle ilgili, bana ayrı davranmasına sebep olacak ne biliyordu ki? Bitki gibi bir hayatım olduğundan bana acıyor olabilir miydi? Yoksa depresyonda filan olduğumu mu düşünüyordu?

Bunun üzerinde bir şey daha söylemedim, sadece başımı salladım ve elimdeki kağıtla sınıftan çıktım. Koridor boştu. Normalde hemen hemen hiçbir şey ile ilgili düşünmeyen, bencil insanlarla dolup taşarken, şimdi bomboştu. Saatime baktım ve çıkış zilinin on beş dakika kadar önce çaldığını gördüm. Bu etrafta in cin oynamasını açıklıyordu.

Temiz havaya çıktığımda ciğerlerim derin bir nefes aldı ve kendimi aniden daha iyi hissettim. İnsana verilen şu kısacık ömrün tamamen saçmalık olduğunu düşünen, kasvetli bir beyne sahip çoğu insanın aksine açık havaları ve doğayı seviyordum. Ancak sadece yalnızken... Ve inanın bana çoğu zaman yalnızdım.

Eve gitmek yerine dışarıda kalmak istemiştim o gün. Güneş böyle güzel parlarken ve mavinin bu tonu ruhuma ilk öpücüğünü yaşatırken kendimi eve kapatmak kadar aptalca bir şey yapamazdım. Tek sorun nereye gidebileceğimi bilmiyor olmamdı. Ve ben de belli bir yere gitmeden, ve kaybolup kaçırılmadan etrafta dolaşmaya karar verdim.

İnsanlarla yüz yüze konuşmanın çok büyük bir hayranı değildim, hiç olmamıştım. Gözlerime baktıklarında en ufak kaygılarımı ve bütün özgüvensizliğimi görüyorlarmış gibi hissediyordum. Neredeyse olmayan ruhumu okuyabiliyorlardı sanki. Çıplak hissediyordum. Ben başkasında böyle bir etki bırakmadığımdan emindim ama. Duygusuz gözlerim bir insana en ufak duyguyu yaşatamazdı tahminen. Kimseyi bir şeyler hissetmeye itebileceğimi sanmıyordum.

Mrs. Brooks ve onun zamansız dönem ödevi sağolsun yarın Ezra ile yüz yüze konuşmak zorundaydım. Yüz yüze konuşmak dışında başka bir seçeneğim yoktu. Çünkü ne numarasını biliyordum ne de sosyal paylaşım sitelerinde onu takip ediyordum. Yani, zaten onu takip filan etmezdim. Sinirimi bozuyordu.

Kelimeler bana insanları çağrıştırırdı. Mesela abartı kelimesini duyduğum an aklıma sınıfımdaki Amber geliyordu. Amber ile ilgili abartılı olmayan tek bir şey görmemiştim. Makyajı, saçı ve kıyafetleri gibi fiziksel bütün faktörler dışında, konuşması ve insanlara karşı tavrı da abartılıydı.

Ezra ise tutkuydu. Ya da sanat. Bunu düşünmek için sebeplerim vardı ancak bu çocuğu sevdiğim anlamına gelmiyordu. Tutku bana uzak bir histi ve her ne kadar sanatı seviyor olsam bile Ezra'yla yakınlık kurmayı kendime yakıştıramıyordum.

Her sanat eserini sevemezdim, değil mi?

O her zaman bir şeyler hakkında tutkulu ve heyecanlıydı. Ezra estetik bir tatmin duygusu yaratmıyordu insanda. O her zaman kusursuz ya da harika gözükmezdi. O bir tablo gibiydi, ya da bir kitap. Nihayetinde, sanatın olayı kusursuz olmak değildi, sanatın olayı insan kusurlarını yansıtmak ve insanlarda bir takım duygular uyandırmaktı.

Ezra bana yüzde yüz sinir bozukluğunu ve öfkeyi hissettiriyordu.

Uzun süre Ezra hakkında düşündüğümü fark ederek kendime kızarak eve doğru yürümeye başladım.

Ezra | ⚣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin