Bu gecenin sabahında güneş bir daha doğmayacakmış gibi hissediyordu Xiao Zhan. Dünya Güneş'e kırılmıştı, etrafında dönmeyi bırakması pek de şaşırtıcı olmazdı fakat bu kadar bencil davranmaya hakkı yoktu. Hakkı olsaydı dahi Güneş'e çoktan bağlanmıştı, bir yanı artık özgür olmak istese de diğer yanı onsuz olamayacağını biliyordu. "Belki" diye geçirdi içinden Xiao Zhan, "Belki bir gün Dünya bencillik yapar."Boşalan ve ardından yeniden dolan bardaklar... Yibo, yanındaki beden barmenden bir bardak daha isterken onu durdurmamıştı. Xiao Zhan'ı tanıyordu, içmeyi pek sevmediğini, sadece çok üzgünken ya da çok mutluyken içtiğini biliyordu ve ona göre Xiao Zhan nerede durması gerektiğini her zaman bilmişti. Şayet bu gece bilemezse bile elbet bedeni bir noktada pes edecekti bu yüzden hiçbir şey yapmadan Zhan'ı izlemeye koyuldu. Onu böyle görmekten nefret ediyordu. Gözlerindeki yıldızları özlemişti, yıldızlarını nasıl çalabilmişlerdi? Onu bencilce karanlıkta bırakırken, parlak yıldızlar için yaşayan birinin olabileceğini hiç mi düşünmemişlerdi?
Yaklaşık yarım saatin sonunda genç adam yıldızlarını kaybetmiş gözlerini kapatmış, bedenini serbest bırakmıştı. Yibo, Xiao Zhan'ın masaya çarpmak üzere olan kafasını son anda yakalamış, kızarmış yüzünü avuçları arasına almıştı. Çok uzun zaman olmuştu. Nefes almayı unutalı, önündeki güzelliğe bu kadar yakından bakmayalı çok uzun zaman olmuştu. Göktekiler kıskandığı için onun dudağının hemen altına siyah bir nokta bırakıp güzelliğini bozmaya çalışmış olmalıydılar ama haberleri yoktu ki hiçbir kusur bu kadar kusursuz olmamıştı. Yibo bu 'kusur'a dokunma isteğiyle cayır cayır yanan parmaklarına söz geçiremezken "belki onlar beni dinler" diye düşünerek yutkundu. Neyse ki Xiao Zhan'ın dudaklarına susamış dudakları şimdilik sözünü dinlemeye karar vermişlerdi.
Bu gece gökyüzü de Xiao Zhan'ın acısına ortak olmak istemiş gibiydi. Öfkeli rüzgar her zamankinden sert esiyor, bulutlar sessizce ağlıyordu. Yibo sızıp kalmış genç adamı dışarı çıkarmış ardından - ıslanmaması için çaba göstererek - çok uzağa park etmediği arabasına bindirmişti. Xiao Zhan'ın kemerini taktıktan sonra eliyle yüzündeki yağmur damlalarını temizledi ve yola koyuldu. Evi az önce çıktıkları lüks bara çok uzak değildi, yaklaşık üç yıl önce orayı işletmeye karar verdiğinde satın almıştı.
Yirmi dakikanın ardından Yibo'nun evine varmışlardı. Bulutlar yorulmuş olacaktı ki yaşlar almayı bırakmıştı. Yibo, kucaklayıp evine getirdiği Xiao Zhan'ı yatağına bıraktı, ayakkabılarını çıkardı ve üstünü örttükten sonra duşa girmek üzere odadan çıktı.
***"Neden mutlu edemedim onu?"
Yibo suyu açıp tişörtünü bir köşeye fırlattıktan sonra yanına havlu almadığını fark edip odasına geri dönmüştü. Uykuyla baş başa bıraktığı Xiao Zhan'ı yatağında cenin pozisyonuna geçmiş, hıçkırıklara boğulurken bulduğunda kalbi bir süreliğine atmayı bırakmıştı.
Ses çıkarmamak için dişlediği dudaklarını ağzına gelen metal tatla serbest bırakmış ve saatlerdir aklını kurcalayan soruyu ağzından çıkarmıştı. Hala içkinin etkisinde olduğundan sorusunun cevabını duymadan yeniden sızmıştı.
Yibo'nun bu soruya verecek cevabı yoktu, sadece pişman olmuştu. Bu zamana kadar kendini dizginlediği için pişmandı. Xiao Zhan'ın yeniden uyanma ihtimaline karşın duşa girmekten vazgeçmiş, suyu kapatıp pantolonunu siyah bir eşofmanla değiştirmişti. Küçücük görünen bedenin yanına uzanıp parmaklarını saçlarında gezdirmeye koyuldu. Yanındaki beden kıpırdanmaya başlayana kadar buna devam etmişti.
"Yibo." Xiao Zhan şişmiş gözlerini karşısındakinin yüzünü görebilecek kadar açmış, gördüğü tanıdık yüzle tebessüm edip konuşmaya başlamıştı. "Biliyor musun? Çok yalnız hissediyorum. Neden yeniden arkadaş olamıyoruz?"
Yibo yanındaki bebeğin sabaha hiçbir şey hatırlamayacağından emindi, bu zamana kadar hep böyle olmuştu. O yüzden onu yanıtsız bırakmamaya karar vermişti. Neyse ki bu soruya verebilecek net bir cevabı vardı. Ancak ağzını açmaya yeltendiğinde belinde hissettiği kollar yüzünden kelimeleri toza dönmüştü.
Xiao Zhan kendinde olmasa da bazı şeyler onun için çok netti. Yeterince dağılmıştı, bu sorunun cevabını duymaya cesareti yoktu. En yakın arkadaşını yeniden kaybetmek istemiyordu, bir yere kaçabilme ihtimaline karşın kollarını sıkıca yanındaki bedenin beline sardı. "En azından sabaha kadar benimle olur." diye düşünmüştü.
Xiao Zhan daha da yakınına geldiğinde Yibo aklını kaybedecekmiş gibi hissetmişti. Dikkatsizce çıplak göğsüne sürtünen burun ve hemen ardından Xiao Zhan'ın ağzından dökülen kelimelerle bir süreliğine aklını ciddi anlamda kaybetmişti."Çok güzel kokuyorsun."
***
Sabahın ilk ışıklarıyla gözünü açan Yibo, bunu yapmaması gerektiğini bilse de uykusunda ona sırtını dönmüş Xiao Zhan'ın ince beline kollarını sardı ve onu yeniden yakınına çekerek gözlerini kapattı, uyanmak için acelesi yoktu.
"Üzgünüm tamam mı? O zamanlar seni sevdiğimi sanmıştım, kendimi kandırdığımı bu kadar geç fark ettiğim için üzgünüm."
Anlaşılan şimdilik Dünya'nın özgürlüğüne kavuşmaya niyeti yoktu. Yüzüne vuran Güneş ve keskin bir baş ağrısıyla uyanan Xiao Zhan o an kafasının içinde yankılanan kelimeleri susturmak için pek çok şeyden vazgeçmeye hazırdı. Keşke yapabilseydi, keşke kalbini söküp atabilseydi. Belki her şey daha kolay olurdu, öyle olmasa bile bu kalbi artık istemiyordu. Küçük de olsa bir umutla sağ elini kalbine götürmek için kaldırdığında belindeki kolu fark etti. Sıcaklığına o kadar çok alışmıştı ki varlığını yeni fark edebilmişti. Bu durumda olmak onu eskiye götürmüştü, eskiden de Yibo'yla böyle uyandığı sabahlar olmuştu, çok özlediği sabahlar... Dört yıl boyunca görüşmemişlerdi ama yine de Xiao Zhan, Yibo'ya her sarılışında rahatlamış hissediyordu. Belindeki kolların verdiği huzurla yeniden uykuya dalmak için gözlerini kapattı. Uyanmak istemiyordu, uyanınca yüzleştiği her gerçek ona zarar veriyordu. Acı çekmek istemiyordu. Bu yatağın dışına çıkmak istemiyordu, şu an burası güvenli bölgesiydi.Düzensizleşen nefesler ve kollarının altındaki hareketlenmeyle Xiao Zhan'ın uyandığını anlayan Yibo, ona seslenmeyi düşünmüştü ama kısa süre sonra amacını anladığında yeniden uykuya dalmasını bekledi. O uyuduktan sonra dağılmış saçlarını tekrar ve tekrar okşadı. En sonunda gri tişörtünün üstünden omzuna küçük bir öpücük bıraktı ve mutfağa gitmek için ayaklandı.
Biraz zaman sonra, Xiao Zhan mutfaktan gelen kokularla yeniden uyanmıştı, hala uyumaya devam etmek istiyordu ama vücudu ona savaş açmış ve kazanmıştı. Bu da yetmezmiş gibi beline sarılan kollar artık yoktu.
"Uyanmışssın."
Xiao Zhan dakikalardır duvardaki tabloyu inceliyordu, o an o tablonun içine girmek ve orada saklanmaktan başka bir şey düşünemiyordu. Elindeki tepsiyi yatağın hemen yanındaki komodine bıraktıktan sonra konuşan Yibo'yla düşünceleri bölünmüştü ama gözlerini tablodan çekmemişti, konuşmaya başladı:
"Onsuz nasıl yaşanır unuttum, bununla yüzleşmek zorunda olduğum bir dünya istemiyorum ben. Ben sadece.."dudaklarını ıslattıktan sonra konuşmaya devam etti: "Bu tablonun içine saklanmak istiyorum."
"Öyleyse seni saklayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
chance with you // yizhan
Fanfiction"Bir insan hayatında üç kez aşık oluyormuş; ilki gençlik aşkıymış ve saçma bir nedenden bitiyormuş. İkincisi en toksik olanı ve bitirmesi en zor olanıymış. Üçüncüsü ise gerçek bir aşkmış, her anlamda tam bir beraberlikmiş. Bildiğim kadarıyla senin s...