Seni hep mutlu sonlara götüreceğim

436 54 20
                                    

Bir hafta. Bir haftadır istisnasız her gün kendini her şey yolundaymışçasına akan ılık suyun kollarına bırakıyor, kalbindeki alevi söndürmesini umut ediyordu. Duştan çıktıktan sonra saçlarını kurulayan Xiao Zhan aynada karşılaştığı görüntüyle suratını mümkünmüşçesine daha çok asmıştı. Gözünün altındaki koyu halkalar, çatlamış pembe dudaklar ve sakallar... Aynaya en son ne zaman baktığını bile unutmuştu, nasıl göründüğü umrunda değildi. Her halükarda kendini yetersiz hissedecekti ama yüzündeki siyah kıllardan her zaman nefret etmişti. Bu yüzden ilk adımı onlardan kurtularak atmaya karar vermişti, bir yerden başlaması gerekiyordu.

Yibo banyodan çıkan bedeni görünce dudaklarının yukarı kıvrılmasına engel olamamıştı. Önemsiz görünse de tıraş olması atacağı büyük adımların habercisiydi. Kucağındaki Jianguo'yu kafasını okşadıktan sonra koltuğa bırakmış Xiao Zhan'a doğru adımlamıştı. Kendisinden biraz uzun bedenin karşısında dikildikten sonra bir süre sadece gözlerinin içine bakmış, daha sonra bir elini pürüzsüz yüze yerleştirmişti yavaşça. Yibo, bu adamın karşısındayken her an kendini kaybedecekmiş gibi hissediyordu. Baş parmağını yüzünde gezintiye çıkarmış, kollarını karşısındaki bedene dolamış ve kafasını boynuna yerleştirmişti,ardından kendine hakim olamayıp burnunu boynuna sürtmüştü. Tıraş losyonu ve duş jelinin birleşip sarhoş edici bir etki bırakacağını kim, nereden bilebilirdi? Gerçi kokusunu içine çektiği boyun Xiao Zhan'ın olmasaydı yine böyle büyülenmiş hisseder miydi? Emin değildi. Geriye adımlarken boğazını temizleyip mırıldandı: "Çok güzel kokuyorsun"

Xiao Zhan bütün bedeninin kasıldığını hissediyordu, aynı zamanda şaşırmış olacak ki dudakları aralanmış, kulakları yanmaya başlamıştı. "Aynı ürünleri kullanıyoruz, sen de böyle kokuyorsun."

"Kesinlikle böyle kokmuyorum, Zhan-ge"

Xiao Zhan, Yibo'nun gözlerindeki ifadeye anlam yüklemekten kaçınmış, hissettiği gerilimden uzaklaşmak istemişti ancak ayakları hareket etmiyordu.

Yibo ise Zhan'ın bu haline gülmemek için dudaklarını dişlemiş, bir adım yaklaşarak ellerini uzamış saçlara götürmüş ve karıştırmıştı. Yeniden aralanan dudaklar ve çatılan kaşlara yan gülüşünü hediye etmiş, göz kırpmayı unutmadan banyoya yönelmişti.

"Zhan-ge yoksa sen baharatlı erişteden mi hoşlanıyorsun?" Yarım saat sonra ıslak saçlarını omzundaki havluyla kurularken konuşmuştu Yibo. O günden beri her fırsatta bu konuyu gündeme getiriyordu, Xiao Zhan'ın ısrarla anlamak istememesi sinirini bozuyordu.

Elindeki yemek çubuklarını masaya bırakan Xiao Zhan kulaklarının yeniden kızardığını hissetmişti. O gün önce Haikuan'dan gelen kahkaha sesi sonra da Yibo'dan gelen kesin bir "hayır" cevabıyla yerin dibine girmiş, hala çıkamamıştı. Az önceki imayı duymamış gibi yapıp yemek yemeye geri döndüğünde Yibo'dan gelen kıkırdama sesi odayı doldurmuştu.

***

"Bana kitap okur musun?" Akşam olduğunda kollarına Jianguo'yu almış, kafasını Yibo'nun dizine yatırmış Xiao Zhan, saçlarında gezinen parmaklarla mayışmış, ardından konuşmuştu. Annesini özlemişti, ona okuduğu masal kitaplarını... ama en çok da kendisini özlemişti. Çocukken tek korkusu acımasız kurdun kırmızı başlıklı kızı yemesiydi, korkuları sadece o ana özeldi; uyuyup uyandığında her şey sıfırlanıyordu. Şimdiyse geçip gitmiş dünden ve gelmemiş yarından korkuyordu, endişesi her an katlanarak artıyordu.

Yibo, kucağındaki bebeği ikiletmeden onun sabah yarısına kadar okuduğu ardından masanın üstüne bıraktığı kitaba uzanmış, ayracı bir köşeye bıraktıktan sonra okumaya başlamıştı:

"Lennie'ye döndüm: 'Atla suya dedim.' Atladı.
Hiç yüzme bilmiyordu. Biz onu çıkarana dek nerdeyse boğuluyordu. Onu çekip sudan çıkardım diye bana öyle minnet duydu ki 'atla!' diyenin ben olduğumu hepten unutmuştu."

chance with you // yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin