Onu bu boşluktan kurtarabilecek tek kişi

449 57 3
                                    

Gök, içindeki bütün öfkeyi açığa çıkarıp gürülderken, Yibo kucağında uyuyakalmış genç adamın defalarca ezberlediği yüzünü tekrar ve tekrar hafızasına kazıyordu. Elleri güzel yüzde yeni bir yürüyüşe çıkmıştı; her seferinde yeni bir yer keşfediyor, orayı yeni durağı yapıyordu. Geçen iki saatin ardından Zhan'ı uyandırmamaya çalışarak bacağını çekti ve eliyle tuttuğu başın altına yastık yerleştirip yaklaşık üç yıl önce aldığı şövaleyi ve diğer malzemeleri gün yüzüne çıkarmak için ayaklandı. Evime yakışır diye düşünmüştü, elindeki palette boyayı karıştıran ardından içindeki her şeyi tuvale aktaran Xiao Zhan. Evine yakışırdı.

Yaklaşık bir saat sonra, gözlerini açtığında masanın üstündeki fırçayla karşılaşan Xiao Zhan bakışlarını odada gezdirdiğinde boş tuval ona göz kırpmıştı. Çocukluğundan beri resim çizmek sığınağı olmuştu. Annesinden azar işittiğinde, en sevdiği yemeği yediğinde, üniversiteye başladığında, arkadaşlarıyla arası açıldığında... üzgün ya da mutlu olması önemli değildi, içindeki her duyguyu tuvale aktarmak onu sakinleştiriyordu. Gözleri bir anlığına Yibo'yu aramıştı ancak fırçanın hemen yanına iliştirilmiş notla evde olmadığını anlayarak ayaklandı.

"İşle ilgili halletmem gereken şeyler var, bir saate kadar gelirim. Eğer gecikirsem yemek yemeyi unutma."

Çok ağladığından ya da çok uyuduğundan mı tam emin olamasa da başı yine ağrıyordu, o yüzden bir şeyler çizecek olma düşüncesi onu sevindirse de heyecanla ayağa kalktığında biraz tökezlemişti. Sandalyeye oturduğunda ellerini birbirinden güzel boyaların üstünde gezdirmişti. Hangisini seçmeliydi? Beyaz? Mavi? Pembe? Evet belki de pembeyi seçmeliydi ama elleri çoktan ona danışmadan siyaha yönelmişti, hayır demişti, içinde başka renge yer yok.

Fırçasını paletteki siyah boyaya batırdıktan sonra çizmeye başladı Xiao Zhan, içindeki karanlığı tuvale aktarıyordu. Her fırça darbesi onu geçmişteki bir ana götürüyordu. Sıra ayrıldıkları sabaha geldiğinde parmaklarını hareket ettirememişti.

-Flashback-

Xiao Zhan bunun geleceğini biliyordu, şu anın yaşanmaması için günlerce eve gelirken yolunu uzatmış, sevgilisiyle karşılaşmamaya çalışmıştı. Biliyordu, hissediyordu ama kabullenmek kolay değildi. Altı yıl.. dile kolaydı ama o kadar çok şey yaşamışlardı ki.. Kırmış, kırılmış, parçaları birleştirmiş ardından yeniden başa dönmüşlerdi. Bu döngü gereğinden fazla uzamıştı.

Sıradan bir cumartesi gününde sıradan bir çift sıradan bir kahvaltı yapıyordu. Her şey normaldi, en azından şu kelimeler önündeki yemeğe gözlerini dikmiş bedenin ağzından çıkana kadar:

"Ayrılmak istiyorum."

Xiao Zhan elindeki yemek çubuklarını dikkatsizce masaya bırakmış, boğazındaki yumruya lanetler okuyarak konuşmaya çalışmıştı. Güçlü olmaya çalışıyordu, 'Güçlü olacaksın Zhan, günlerce bunun provasını yapmıştık.' Kendisiyle savaşıyordu ve kaybederse kazanan kimse olmayacaktı. Derin bir nefesi içine çekip sonunda konuşmuştu:

"Dylan, ben... ben biliyordum, hissediyordum ama.." konuşmak her şeyden daha zor geliyordu. Sesi titremeyi bırakmalıydı. "Anlamıyorum, neden böyle oldu gerçekten.." yutkunma ihtiyacı hissetmişti. "Gerçekten anlamıyorum... biz... biz nasıl böyle olduk?" cümlesi bittiğinde dolan gözleri yanaklarına bir damla yaş hediye etmişti.

"Xiao Zhan, özür dilerim. Kendimden nefret ediyorum, kahretsin ki iğrenç biriyim. En başında seni karanlığıma çekmemeliydim. Sen çok iyisin, o kadar iyisin ki bunun altında eziliyorum. Başta gerçekten onu atlattığımı düşünmüştüm, üzgünüm tamam mı? o zamanlar seni sevdiğimi sanmıştım, kendimi kandırdığımı bu kadar geç fark ettiğim için üzgünüm. Özür dilerim binlerce kez özür dilerim." Dylan sakin değildi ama bağırmıyordu, sadece sesi çok netti. Daha önce hiç olmadığı kadar netti.

chance with you // yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin