Yüzüme gelen tokatla kafam yana savruldu.
"Git elbiseleri topla gerizekalı!"
Daha fazla direnmenin faydası yoktu. Annemin sözünü dinledim ve elime sepeti alıp bahçeye çıktım. Arkamdan bana sövdüğünü duyabiliyordum.
Orospu çocuğu!
19 yaşındaydım ama bir kere meydana bile çıkamamıştım. Hayatım annemin dayakları ve azarlarıyla geçmişti. Bir de şu temizlik takıntısı vardı ibnenin. Nefret ediyordum ondan.
Artık alışmış olduğumdan bunun üzerine çok düşünmüyordum.
Elbiseleri alıp silkeleyerek asmaya başladım.
Yarısına gelmiştim ki yerin bir an için sallandığını hissettim. Deprem mi olmuştu?
Eve doğru baktım ama buradan zor görünüyordu. Daha serin olduğu için ağaçlara daha yakın bir yerde asıyordum elbiseleri.
Sarsıntılar daha çok hissediliyordu. Giderek yaklaşıyordu ama umursamadım. Belki deprem olur da bizim ev annem içindeyken yıkılırdı. Ben de ondan kurtulurdum.
Elbiseler bitmek üzereydi ki bir çığlık duydum.
"Y/N!"
Evin olduğu yerden geliyordu. Dileğimin gerçek olmasına imkan yoktu.
Bir an telaşlanarak eve koşmaya başladım. Belki de bir şey düşürmüştü. Ya da bir hata yapmıştım da ona sinirlendiğinden mi bağırmıştı.
Eve yaklaşmıştım. Şu kayayı geçtim mi görecektim.
Ama gördüğüm şeyle donakalmıştım.
Kocaman...
Kocaman bir insan...
Hayır insan değil bu.
Titan!
Dişleri kocamandı. Hiç zorlanmadan annemi tutuyordu elinde. Annem ise çığlık atarak benden yardım istiyordu.
Bu da neydi böyle!
Annemin anlattığı titanlar bu muydu?
O titan annemi yiyecek miydi?
Kaskatı kesilmiştim. Karmaşık duygular içindeydim. Bunca zaman bana yaşattıkları gözümün önüne gelirken dev annemin bir kolunu büktü. Acıyla bağırdı.
Hiçbir şey yapamadan, bir üzüntü duymadan orada öylece annemin titan tarafından yenmesini izledim.
Şimdi özgür müydüm?
Senelerdir ölmesini hayal ettiğim kişi ölmüştü. Artık zincirlerim kırılmıştı.
Kendi kendime gülmeye başladığım sırada titanın bakışları bana döndü.
Hasiktir!
Eğer kaçmazsam beni de yiyecekti. Özgürlüğü yeni kazanmışken tekrar kaybedemezdim. Arkamı döndüm ve hızla koşmaya başladım.
Dev ise çoktan doğrulmuş yavaş ama büyük adımlarla peşimden geliyordu.
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Evimiz meydandan uzak değildi. Eğer kalabalığa girersem kurtulabilirdim.
Ne kadar koştum bilmiyorum. Ama sonunda meydanı buldum. Kurtulmuştum. Bir anda bütün hayatım değişmişti. Annem artık yoktu.
Etraf mahşer alanı gibiydi. Birbirini ezen insanlar, koşan çocuklar, yerdeki cesetler...
Kafamı toplamalıydım. Duygusal bir insan değildim. Asla böyle olmamıştım. Şimdi de olmayacaktım.
Vücudumu zorlayarak bütün kalabalığı yarmaya başladım. Annemin bana anlattıkları doğruysa ileride bizi alması için bir gemi bekliyor olmalıydı.
Kurtulmak istiyorsam herkesten önce oraya ulaşmalıydım.
Ulaştım da. İtişe kakışa yardığım kalabalığı geçtim ve görevlinin beni farketmesini sağladım. Küçük çocukları aldıktan sonra kadınları da almaya başlamışlardı. Boyum dışında çocuksu bir yüze sahiptim. Bu şansıma oldu ve beni gemiye aldılar.
Kurtulmuştum. Boktan hayatımdan sıyrılmıştım.
Sonunda.
İstediğim gibi yaşayabilecektim.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Aylar sonra
O günün üzerinden çok uzun bir zaman geçmişti. Mülteci olarak yaşadığım süre boyunca 3 tane arkadaş edinmiştim kendine.
Eren, Mikasa ve Armin.
Benden bir kaç yaş küçüklerdi ama tam kafa tiplerdi. Her ne kadar bazen Eren'i şamar manyağı yapmak istesem de kendime engel oluyordum.
Ama asıl önemli olan ise hepimiz asker olmak için birliğe başvurmuş ve kabul edilmiştik.
Eğitimlerimiz henüz başlamıştı. Yavaş yavaş etrafımdakileri tanıyordum. Yaş olarak herkesten büyük olduğum için aralarında biraz anormal dursam da hemen uyum sağladım.
İleride keşif birliğine katılıp dış dünyayı görmek için can atıyordum.
Eğitimlerde çok başarılıydım. Mikasa'dan sonra birlikteki en iyi asker olmuştum kısa zamanda.
Ama birisini görmeyi çok istiyordum. İnsanlığın en güçlüsünü...
Acaba nasıl birisiydi?
Kafamda bir portre çoktan oluşmuştu bile.
Uzun boylu, yapılı, simsiyah saçları simsiyah gözleri olan cesur birisi...
Levi Ackerman
Keşif birliğine katıldığında onun takımında olmak istiyordum. Harika birisi olmalıydı...
Bunların üstünden bir süre geçmişti. Connie ile binanın bahçesine çıkmış mutfağa doğru yürüyorduk. Sasha için patates alacaktık.
Daha doğrusu çalacaktık.
Sohbet ederek yürürken bir şeye çarpmamla önüme döndüm. Kısa boylu yüzünden ciddiyet akan sinirli bir askerdi.
"Pardon."dedim. Bu boy da neydi böyle?
Adam 1 metre ya
1 metre ya
"Önüne baksana velet." Dedi sinirle.
Velet mi?
AHSŞWJŞKXŞEQUDĞKWŞ
"Sen kime velet diyorsun bücür? Boyuna bir bak da konuş." Dedim dalgayla ve gülerek Connie'ye döndüm.
Ama Connie yüzünde korkunç bir ifade ile bana bakıyordu. Kekeleyerek konuştu.
"Y-Y/N o-o Levi Ackerman. İnsanlığın en güçlü askeri."
JQÖQLSJEĞAYDPEUQPDOA
Bunu demesiyle kahkahayı bastım.
BU
BU İNSANLIĞIN EN GÜÇLÜSÜ
QHAHQHSHEKAHAKAJJA
Gülmemi durduramadan konuştum. Gözümden yaşlar geliyordu.
"Ah-ah Connie bu bu çok iyiydi." Diye haykırdım ve gülmekten kapanan gözlerimi açıp Connie'ye baktım. Ama onun ifadesinin daha da korkuya döndüğünü görünce gülümsemem yüzümde dondu.
Olamazdı değil mi?
İmkanı yok.
Ama eğer oysa...
"Oi velet sen ne cehenneme gülüyorsun."
Gelen sesle kalbim yerinden çıkacak gibi atarken o tarafa doğru döndüm. Gözleri irice açılmış korkutucu bir şekilde bakıyordu.
Gözlerine bakmamla yüzüme bir yumruk yemem bir olmuştu. Acı o kadar derindi ki inleyerek yüzümü avuçlarımın arasına aldım.
Orospu çocuğu!
"Tch. Aptal." Dedi ve gitti. Ben ise kanayan bir yüz gülmekten yerlere yatan Connie ile oracıkta kalmıştım.
Agalar ben baya bir eremika shipper olduğumdan araya onların sahnelerini de kaynatabilirim çok şeyetmeyin.