~~timeskip~~
Shiganshina'yı geri alma seferine son bir hafta kalmıştı. Herkes birbiriyle daha çok vakit geçirmeye çalışıyordu. Bu en tehlikeli seferlerden birisi olacaktı. Çoğu kişi gergin olsa da belli etmemeye çalışıyordu.
Üst rütbeliler bile bize daha iyi davranmaya başlamışlardı. Öyle ki yemekler onların emriyle daha lezzetli ve özenli yapılıyordu. Belki de bazılarının son anları bunlar olacaktı.
Levi da son birkaç gündür evrak işlerini bırakmış sürekli beni yanına çağırıyordu. Ama beni asıl şaşırtan bana karşı aşırı derecede kibar olmasıydı. Onun bile bu kadar gergin olması beni endişelendirse de bir şey demiyordum. İşime geliyordu sonuçta.
Şimdi her zaman oturduğumuz masada sohbet ederek yemeğimizi yiyorduk. Birbirimize endişeli olduğumuzu belli etmemekte kararlıydık.
"Peki ya Sasha'nın Keith Shadis'in önünde patates yemesi? Hayatımda o kadar güldüğümü ve şaşırdığımı hatırlamıyorum!" dedi Jean kahkahalarının arasından. Kıkırdayarak Sasha'ya baktım. Keith Shadis'in adını duyduğu anda gerilmiş sandalyesine sinmişti.
"Bence en güzeli Y/N'in yanlışlıkla Kaptan'ın boyu ile dalga geçmesiydi. O gün yediği yumruğu ben bile unutamam. Keşke siz de görseydiniz." Connie'nin sözleri bana o anı hatırlatınca daha da çok sırıttım. Vay anasını. Levi ile oradan buraya gelmemiz büyük başarıydı.
Biz konuşmaya devam ederken birisi omuzuma dokundu. Dönüp bakınca Levi'ı gördüm.
"Yemeğin bitti mi?"
"Evet."
"Güzel. O halde benimle gel. Dışarıda bekliyorum." dedi ve diğerlerine bakıp çıktı. Bizimkilere selam verip ayağa kalktığımda Hange koşarak yanıma geldi ve beni omuzlarımdan tutup salladı.
"Ne dedi ne dedi?!" Ani tepkisine şaşırırken kollarımı ondan zor da olsa kurtardım.
"Ne diyecek aq dışarı gel dedi." Böyle dememle Hange kaşlarını havaya kaldırıp bana :> ifadesiyle baktı. Surat ifadesine gülüp ona selam verdim ve yemekhaneden çıktım. Levi ben gelince yaslandığı duvardan uzaklaştı ve yanına gelmemi bekledi.
"Bakıyorum bu aralar ben olmadan hiçbir şey yapmıyorsun." dedim kollarımı arkamda birleştirip hınzırca ona bakarken.
"Vaktimi olabildiğince sana ayırmak istiyorum." Birden böyle dürüstçe cevap vermesi beni şaşırtmıştı. Normalde olsa bunu diyeceğine yarramı ye velet demesi bile daha olasıydı.
Ellerini cebine soktu ve ilerlemeye devam etti. Şimdi bahçeye çıkmış, ormanlık alana doğru ilerliyorduk.
"Vay be. Senden böyle sözler duymak şaşırtıcı. İçkiyi fazla mı kaçırdın yoksa?" Yüzüme bakıp başını iki yana salladı.
"Ben sarhoş olmam. Ayrıca olamaz mı?" Omuz silktim.
"Olabilir tabii de... Bana daha çok endişelisin gibi geliyor. Sefer seni çok gerdi sanırsam."
"Senin için endişeleniyorum." Başını öne eğdi. Ben gülümserken o daha durgundu. Bana karşı böyle cümleler söylemek onu utandırırdı. Bugün bir farklılık vardı sanki.
"Merak etme bana bir şey olmaz." dedim kafamı kaldırıp yıldızlara bakarken. Bana döndüğünü ve suratıma baktığını gözümün ucuyla görebiliyordum.
"Yanlış bir şey yapmayacağına ve kendini korumak için her şeyi yapacağına söz ver." Ciddiyetle bunu söyleyince bir anlık gülmeyle ona döndüm. Ama onda hiçbir ifade yoktu. Böyle olunca ben de ciddileştim.