"Kimse seni benim gibi sevmez" ya da "senin gibi beni kimse sevmedi" türevi, adeta aynı kalıptan üretilmiş gibi cümlelere hemen hemen her gün rastlıyorum bloglar arasında.
"Kimse beni anlamıyor" da bunlara eklenebilir mesela.Çoğu kimse algının yapısı üzerinden analiz yapmaz pek, aslında alıcı ayarlarıyla oynamak gibi bir kavramı tanımayız bile. Beyhude sorular sorulur ama cevapsızdır hep. Mutsuzdur birey ya da o cümleler karabasan gibi çöken durumun gözyaşlarıdır anlık.
Hiç düşünür müyüz acaba "ben" ne kadar önemli, herşeyin ne denli merkezi, kendi dışımızdaki evren bizim için ne kadar da küçük ve değersiz. Ne kolay tüketiyoruz, değil mi? Bu sebeple şuna katılıyorum ama, elbette ki "ben" her ne kadar önemsiz ve küçük de olsa tektir, ve hiçbir hissi tıpatıp da vermez başka bireyler. Gayet doğal bu. Fakat bu ne tek bir bireye ne de kendinize özgüdür.
Varlığı ben'den başlatmanın insanı öldüren bir hastalık olduğunu düşünebilen, düşünmekten kaçmayan bir insanın idrak edeceğini söyleyebilirim. Hollywood'un yaptığı filmlerde çocukluktan beri küçük beyinlerimize ince ince çaktığı bir olgu bu: Tüm erdemler ben ve biz etrafında bütünleşir, "kötü" diğerleri tarafından temsil edilir ve bizimle olan iyiler ona karşı savaş halindedir. Zaman içinde bu tema, kötü olanın bizden uzak önkabulü şeklinde yerleşir ve benlik bunu dönüştürür. Machiavelli'nin adını bile bilmeden, buyurduğu şey gerçekliğimiz
haline gelmiştir artık. Yaşamın önümüze koyduğu her krizde, suçlu arayan benliğimiz (ki suçlu, sorumlu, fail aramak ne denli ilkel bir çözümdür onu da ayrı tartışmak lazım) dosyayı "öteki" veya "ötekiler"de kapatmayı tercih eder. Söylem üretilir bununla ilgili ve tekrar edilir. Etrafımızdaki dost (!) korosu da bunu tekrar eder. Sen hiç düşünmeden, gecelerce devam eden melankoliyle, benliğinin iptilasından kurtulmak veya kurtulmamak arasındaki sancıları içinde zamanın akışını izlersin mutsuz olarak. Benliğine iyi gelen bir şey gitmiştir ve sen yoksunluk sendromu yaşıyorsundur. Kabul edemediğin, hatta fark bile edemediğin şey, iyi hissetmene yarayan şeyi, kişiyi nasıl objeleştirdiğindir. İyi hissettirdiği zamanlarda bile...Yaşamın en büyük hazları, ki asla hüzün nedeni olmazlar, benliğin dışındaki varlıkları ve yaşamın kendisini anlamak ile ilgili olanlardır. Gerçekten anlamayı, doğru anlamayı kastediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçgüdüsel
SonstigesBakmak ve görmek. Biz ikisini de yapmıyoruz artık okuyucu. Ne bakıyoruz, ne görüyoruz. Gördüğümüzü sandığımız kendimiziz ama kör olduğumuzu bile farketmediğimiz şizofren bir devinim içinde savruluyoruz. Biraz tebessüm ettirecek, hafif bir okumaya ha...