Düzenlendi.
Kapı açıldığında tetikteydim. Kilidi olmayan kapıyı rahatlıkla açan adam odaya girince gözlerini etrafta gezdirdi. Kısa bir süre sonra kafasını çevirdiğinde göz göze geldik. Gözleri panikle büyürken namluyu sabit bir şekilde kafasına doğru kaldırdım.
Ellerini telaşla iyi yana açıp, baş hizasında iki yana kaldırdı. ''Hey, hey! Sakin ol ve indir şunu.''
Gözlerimi kısarak silahını çıkarmasını ya da bana doğru bir hamle yapmasını bekledim ancak öylece duruyordu. Kaşlarımı istemsizce çattım. Abel'in adamlarına benzemiyordu. Gölge'lerin ise hepsini tanıyordum. Asıl soru ise madem beni öldürmeye yeltenmemişti, o halde neden beni arıyordu?
Silahımı indirmeden onu incelemeye başladım. Ortalama bir seksen beş boylarındaydı. Tişörtünden çıkan pazılara göre, vücudu abartılı olmasa da yapılı ve kaslıydı. Büyük ihtimalle bir sporla ilgileniyor diye tahmin yürüttüm. Basketbol oynaması olasıydı. Bu boyunun uzunluğunu ve vücut yapısını açıklardı. Yanları hafif kısa üstleri ise biraz daha uzun olan kıvrımlı saçları, benim saçlarım kadar siyah olmasa da koyuydu. Yüz ve çene şeklinin oturmasından yirmi dört ila yirmi dokuz civarı dedim kendime.
İncelemem bittiğinde ellerinin hala havada olduğunu ama gözlerinin vücudumda dolaştığını fark ettim. Üzerimde sadece iç çamaşırı olduğu için istemsizce gerildim. Hiç durmaya niyetinin olmadığını fark edince silahımı hatırlatmak istercesine kafasının üzerinden duvara doğru bir el ateş ettim. Kaldığım pansiyon pislik bir mahalledeydi. Burada kimsenin polisi aramaya tenezzül bile etmeyeceğini biliyordum.
Bunu beklemiyor olmalıydı ki, yerinden sıçrayıp seri bir şekilde gözlerini gözlerime kilitledi. Kendini toparlarken alayla bana güldü. ''Gerildik mi ne? Silahı indirsen artık diyorum.'' Beyaz tişörtünü yukarıya sıyırıp yan döndü. ''Bak temizim.''
Silahımı indirmek üzereyken tekrar gözlerini üzerimde hissettim. Alayla ''Bakıyorum da manzaraya doyamadın,'' dedim. Utanıp, kızaran bir velet değildim.
Sırıtarak geldiğinden beri yukarıda olan ellerini aşağı indirdi. Gözlerini dudağıma dikti. ''Salyası akan sensin.''
Kabul etmek gerekirse yakışıklıydı ancak yeni ergenliğe girmiş gibi salyamı akıtacak kadar değildi. Zaten onu takacak havamda değildim. Zamanında pansuman yapmadığım için dünkü sıyrık mikrop kapmış olmalıydı ki kaşıntı ve karıncalanma hissi bir türlü geçmiyordu.
Yüzümde mimik oynamadı. ''Arkanı dön ve sakın kaçmaya yeltenme.'' Silahımı artık ona yöneltme ihtiyacı duymadığım için indirdim. Saldıracak olsa çoktan saldırmıştı.
Kollarını önünde çaprazladı. ''Dikkatimi çeken bir şey görmedim, giyin gitsin işte.''
Sinirden sırıtmaya başladım. Sınırlarını zorluyordu. Vücudum mükemmel değildi, olmasına da gerek yoktu. Ne de olsa katildik değil mi? Modellik yapmıyordum. Ancak kadınsı hatlarım olduğunu ve seksen beş beden göğüslerimin olduğunun farkındaydım. Tam ağzımı açıp lafı yapıştıracakken birden dün gece aynada gördüğüm görüntüm gözlerimin önüne geldi.
Saçım peruğun altında kaldığı için tam bir kuş yuvası gibiydi. Vücudumdaki bazı bölgelerim morarmaya başlamıştı. Ayaklarım çıplak yürümekten berbat haldeydi. Çizilen bölgelerimi ve bacağımı işin içine katmıyordum bile. Yani büyük ihtimalle adam vücudumu beğeniyle süzmekten çok, kaç tonluk bir tır geçti bunun üzerinden diye düşünüyordu. Ne salaktım ama. Bir de çok güzelmişim gibi manzara falan demiştim kendime. Şu an olabileceğim tek manzara örneği belediye tarafından toplanan çöp sahasıydı. Sesli bir şekilde inlememek için dilimi ısırdım. Rezilsin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuşun Gölgesi
AcciónBir kuş gökyüzünde ne kadar özgürdür? Kullandığı on yedi isimden sonra kendine Gece ismini veren casus, İstanbul'daki görevini noktalama aşamasına gelmişken her şey sarpa sarar. Bir iş adamı olan Barın'ın, Gece'nin pansiyon odasını basıp sunduğu ye...