Düzenlendi.
İki saattir Barın'la alarm sistemiyle uğraşıyorduk. Test ederken Çisil birkaç defa aşağı inip bize söylenmişti. Dediğine göre ders çalışmasını bölüyorduk ama elinden düşürmediği telefonuyla sürekli birileriyle yazıştığını biliyordum. Söylenmelerine sessiz kalıp karşılık vermedim çünkü geldiğimden beri sadece alışverişe için dışarıya çıkmıştık ve bir kere de arkadaşlarıyla kafedeki buluşmasına götürmüştüm. Arkasındaki masadan sürekli onu dikizlemek hoşuna gitmese de durum bundan ibaretti. Kısacası, hayatı can sıkıcıydı. Özellikle onun gibi neşeli biri için.
''Bir daha test edelim mi?''
''Çisil'in bu sefer bizi öldüreceğinden eminim,'' dedim anlımdaki teri silerken.
''Haklısın,'' diye katılırken tişörtünün ucunu kaldırıp yüzündeki teri sildi. Bu normalde iğrenç gelebilecekken, ondan tiksinmemiştim. Yavaş versiyonda kameraya çekilmiş olsaydı kesinlikle bir reklama konulabilirdi.
''Adamların da yardım etse fena olmazdı.''
''Evet fena olmazdı ama yalnız kalmamız için güzel bir fırsat olacağını düşündüm.''
Sehpadaki soğuk pet şişesine uzandım. ''Ve sonuç?''
Yapışan saçlarını arkaya attı. ''Merdivene çıktığında tatlı poponu sadece benim görebilmem değdiğini gösteriyor.''
Başımı iki yana salladım. ''Bu eziyeti bunun için mi çektim yani? Popoma bakabilmen için mi?''
Omuz silkti. ''Merdivene çıkmayı sen teklif ettin.''
Gerçekten inanılmazdı. ''Aç mısın?''
Açlıktan ölüyordum. ''Birazdan Emreler gelecek, o zaman bir şeyler söyleriz.''
Yarıladığım şişemi elimden alıp, geri kalanı tek dikişte bitirdi. ''Böyle bir şeyi dün konuştuğumuzu hatırlamıyorum.'' Kendimi yanına doğru koltuğa attım. ''Konuşmadık zaten. Arayıp kendisi söyledi.''
Uzun bacaklarını sehpaya uzatırken ''Sende numarası var yani? Ve neden seni arıyor da beni aramıyor?'' diye sorguladı.
''Dün verdi. Seni aramış ama ulaşamamış.'' Kavgadan sonra hiçbir şey olmamış gibi oturmuştuk. Çisil normalleşmemize yardım ederken Alara'dan çıt çıkmamıştı. Emre ise her ne kadar normal gözükse de durağandı.
''O telefonu almakla hata edip etmediğimi anlamaya çalışıyorum,'' derken düz bir şekilde karşısına bakıyordu.
Sırıttım. ''Her şey iletişim için.''
''Tabi,'' diye homurdandı.
''Dünkü sarılmamız,'' diye konuyu açtım. Gözleri merakla bana dönerken devam etmemi bekledi. ''Bunu bir daha bana sormadan yapma.''
Çenesi kasıldı. ''İyi geleceğini düşünmüştüm.''
''İyi gelmediğini söylemedim.'' Ama ona karşı ne hissettiğimi bilmiyordum. Aslında onun da hislerini anlamıyordum. Arkadaş mıydık? Sadece çalışanı mıydım? Yoksa başka bir şey mi vardı çözememiştim.
''Sorun ne o zaman küçük kuş?'' dediğinde kalbim tekledi. Bana küçük kuş diye seslenmesine alışmama rağmen hala daha kanatlarımın coşkuyla çırpındığını hissedebiliyordum.
''Sadece bir şeyleri çözmem gerek.'' Başımı iki yana sallayarak kafamı toparlamaya çalıştım ama işe yaramadı. Barın'ın konuşmasına fırsat kalmadan kapının çalınmasına minnettar olarak kapıyı açtım.
Alara ve Emre koltukları yerleşirken kısaca baş selamı verip, yukarıya çıktım. Aşağı indiğimde elimdekileri avcumun içine sakladım ve Emre'nin yanına oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuşun Gölgesi
AcţiuneBir kuş gökyüzünde ne kadar özgürdür? Kullandığı on yedi isimden sonra kendine Gece ismini veren casus, İstanbul'daki görevini noktalama aşamasına gelmişken her şey sarpa sarar. Bir iş adamı olan Barın'ın, Gece'nin pansiyon odasını basıp sunduğu ye...