Zamanında ayaktaydım. Antrenman için üzerime tayt ve tişört geçirip, Çisil'in henüz uyanmadığına neredeyse emin olarak dün tam olarak keşfetmeye vakit bulamadığım evin içinde turlamaya başladım. Karşı kapının banyo ve sağdaki kapının da Çisil'in odasına açıldığını biliyordum. Solumdaki odaya belki Barın'ın odasıdır diye yavaşça girdim ama boştu. Koca evde iki kişi yaşadıkları için pek şaşırtıcı bir durum değildi. Aklıma bu katta bir tane daha koridor olduğu gelince oraya gitmeye karar verdim.
İçimdeki ses milletin evini mi kurcalıyorsun diye azarlasa da ben buna keşif diyordum. Koridor diğeri gibi tablolarla süslenmişti. Tablolara yakından baktığımda hepsinin üzerinde aynı imza olduğunu fark ettim. Hepsi aynı kişinin eserleriydi. Barın ya da Çisil bu sanatçıya hayran olmalıydı. İşçiliği çok ince, fırça darbeleri profesyoneldi. Hiçbir şey ne eksik ne de fazla duruyordu. Dengeyi öyle güzel yakalamıştı ki insan gözünü ayırmak istemiyordu.
Gözüme sağdaki aralık kapıya çarpınca ayağımın ucuyla ittirip, göz attım. Çalışma odasının siyah ağırlıklı tasarımı ve Barın'ın kokusunun odayı sarışından kime ait olduğu bariz belliydi. Büyük ihtimalle burada sıkıcı işlerini yapıyor, telefon trafiğine cevap veriyordu. Onun bu rahat tavırlarının altında ciddi bir iş adamı olup olmadığını merak ettim. Toplantılarına zamanında katılıyor muydu, belgelerini başkasına okutup özet mi istiyordu yoksa kendi mi inceliyordu? Ya da çalışanları tarafından saygı gören biri miydi?
Bir dakika dedim kendime.
Sanane.
Kapıyı eskisi gibi aralık konumuna getirerek yoluma devam ettim. Koridorun tam karşısındaki kapı dikkatimi çekince sağa sola bakmadan oraya yöneldim. Kulpunu çevirdiğimde açılmadı. Refleksle tüm gücümle tekrar abandım.
''Ne arıyorsun burada?''
Barın'ın sesi kulağımın içinde yankılanırken paniklemeden topuğumun üzerinde arkamı döndüm. Barın aramızda birkaç adım kala açık bir kapının önünde dikiliyordu. Üzerinki belinden düşecekmiş gibi duran bir havluyu görünce kendi kendime ''Banyoyu atlamışsın,'' diye mırıldandım. Bakışlarımı yukarıda tutarak tehditkâr ama bir o kadar da sakin bakışlarını sürdüren gözlere diktim.
Omuz silktim. ''Evi turluyordum,'' derken birkaç dövmesi olduğunu gördüm. Genellikle yazılardan ve uzaktan tam göremediğim figürlerden oluşuyordu. Hafif esmer teni, dinç vücuduyla beraber pürüzsüz bir kanvas edasıyla hepsini kucaklıyordu.
Suyun verdiği etki ile daha uzun gözüken ıslak saçları yerleri ıslatırken adımlarını bana yönelttiğini fark ettim. Aramızda iki adım kala durarak yüzümü kısaca süzdü.
''Kilitli kapılar ilgini çekiyor sanırım.''
Ses tonundan ne düşündüğünü anlamak zordu. Sorguluyor muydu yoksa bir şeyi açıklığa mı kavuşturuyordu? Yine de cümlesini yalanlamadım. Böyle bir konumda yalan söylemek beni sadece aptal durumuna düşürürdü.
''Evet, içeride ne olduğunu merak ettim.''
Bir adım daha atınca, saçından düşen bir damla üzerimi ıslattı. ''Demek öyle.'' Sesindeki gizem kurcalamam için adeta beni kışkırtıyordu.
''Ne var orada?''
''Sakladığım cesetleri koyuyorum. Umarım kokusu evi sarmamıştır.'' Ciddi yüz ifadesini takınırken nasıl böyle espriler yapmayı beceriyordu?
''Şakasının sırası değil.''
Çenesini kaşıdı. ''Şakasının sırası mı olur?''
Abi, kardeş sabrımı sınamak için yaratılmışlardı. ''Söylemeyecek misin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuşun Gölgesi
ActionBir kuş gökyüzünde ne kadar özgürdür? Kullandığı on yedi isimden sonra kendine Gece ismini veren casus, İstanbul'daki görevini noktalama aşamasına gelmişken her şey sarpa sarar. Bir iş adamı olan Barın'ın, Gece'nin pansiyon odasını basıp sunduğu ye...