Düzenlendi.
Vücudum yeterince dinlenince otomatik olarak saat altıda kalktı. Tesisten kalma bir alışkanlığımdı. Aslında eğitimden kalma desem daha doğru olurdu. Sabah altıda kalkıp, herkes yatağını toplar, formamızı da üzerimi geçirirdik ve büyük salondaki yemekhanenin yolunu tutardık. On beş dakika geç girenler salona alınmazdı. Kural buydu. Kurallara itaat ederdik, çünkü her şeyin bir düzeni olmalıydı; yemek yemenin, uyumanın, görevlerin, eğitiminin, hareketlerinin... İtaat etmek bazen kolay olsa da bazen ise içimizdeki asiyi bastıramazdık. Emiri sorgulardık ya da uymamak isterdik. Onlar da bize seçim şansımız olmadığını hatırlatırlardı. Güzelce.
Gölge'lere verilen cezalar kişiye özeldi. Bizi biliyorlardı. Geçmişimizi, sevdiğimiz şeyleri, zaaflarımızı ya da hayallerimizi. Her şeyimizi. Bunlar Abel'in silahlarıydı. Kullanmaktan hiç çekinmeyeceği gördüğüm en tehlikeli silahlardı. Bir bıçak ya da bir mermiden daha güçlüydü. Abel bunları öyle sinsi ve kıvrak zekasıyla kullanırdı ki, insan o silahla vurduğunu bile anlamazdı.
Soğuk suyu yüzüme bir kere daha çarptığımda düşüncelerimden arındım. Tesisi düşünmek istemiyordum. Suyu kapatıp, ellerimi lavabonun iki yanına destekledim. Aynadaki görüntümle karşılaştığımda, yüzümün iyice mor rengini aldığını gördüm.
''Bok gibi görünüyorsun,'' diye mırıldandım. Elimi yavaşça burnuma değdirdiğimde sızısıyla beraber hızlıca parmağımı geri çektim. Daha fazla görüntümdeki rezalete katlanmak istemediğimden tuvaletten çıkıp odama geçtim. Luke'u tekrar aramam gerekiyordu. Kendimi yatağa bırakıp, numarasını tuşladım. Bu sefer açmıştı.
''Sonunda teşrif ettiniz,'' diye imalı bir giriş yaptım. ''Nerelerdesin sen?''
Luke derin bir iç çekince bir olay mı oldu acaba diye aklımdan geçirdim. ''Sorma ya. Neler oldu neler.''
İyice meraklanırken ayaklarımı sallamayı bıraktım. ''Ne oldu?''
''Tüm gece La Casa De Papel izledim,'' dedikten sonra ıslık çaldı. ''O nasıl sezon finaliydi öyle ya.''
Dişlerimi sıktım. ''Dalga mı geçiyorsun benimle?''
''Yok kızım ne dalgası valla ilk sezonu bitirdim.''
''Onu mu diyorum ben.''
Arkadan gelen birkaç hışırtılı sesten sonra Luke konuşmaya devam etti. ''Bir şey diyeyim mi? Bizim iş daha zor valla. Her görevde yeni kimlik oluştur, ülke değiştir, bir sürü silah bilmem ne masrafı. Üstüne üstlük öyle aman aman para da kaldıramıyoruz. Bu herifler maskesini takıyor, ekibini oluşturuyor, planlarını yapıp işe koyuluyorlar. Parayı görsen aklın durur.''
''Bana diziyi mi anlatıyorsun sen? Lu-''
Sözümü böldü. ''Yav bir dur. Ben diyorum ki bizim neyimiz eksik.''
Gözlerimi devirdim. ''Neyimiz eksikmiş?''
''Ekip ya, ekip. Ekip yok. Şimdi senin yapman gereken Barın'ın aletine silah doğrultup ya benimsin ya kara toprağın demek.''
Gözümde canlandırınca gülmemek için dudağımı ısırdım. ''Ne alaka?''
'' E, ekibe alacağız onu.''
''Niye onu alıyoruz anlamadım.'' dedikten sonra ekledim. ''Oraya silah doğrultmam da şart mı?'' Güzel bir deneyim olurdu aslında.
Tekrar bir hışırtı sesi gelince, cheetosunu yediğini tahmin ettim. Zaten başka ne yiyordu ki.
''Parası var. Bize sponsor olur.'' Ağzındaki lokmayı yutkundu. ''Alet kısmı şart. İşin sırrı orada. Şans getiriyor.''
Gözlerimi kıstım. ''Hadi silahı doğrulttum. İkna oldu. Ne olacak üç kişiyle?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuşun Gölgesi
AcciónBir kuş gökyüzünde ne kadar özgürdür? Kullandığı on yedi isimden sonra kendine Gece ismini veren casus, İstanbul'daki görevini noktalama aşamasına gelmişken her şey sarpa sarar. Bir iş adamı olan Barın'ın, Gece'nin pansiyon odasını basıp sunduğu ye...